Din dilinde; takva, savm ve imsak sözcükleri arasýnda mana olarak bir birliktelikten söz edebiliriz. Takvanýn temel anlamý, korunmaktýr. Oruç manasýna gelen “savm” ise, “bir þeyden uzak durmak ve bir þeye karþý kendini tutmak” demektir. (Ýsfehânî, el-Müfredat, s. 428.) Ýmsak da, “tutmak, zapt etmek, zaptu rapt altýna almak” anlamlarýna gelir. Ýþte, Ýslam’da bir ibadet disiplininin adý olan oruç, insaný kötü, sevimsiz iþler yapmaktan alýkoyan, insan hayatýný düzenleyen, derleyen, daðýnýklýklarý yok eden bir özelliðe sahiptir. Bundan dolayý Hz. Peygamber (s.a.s.): “Oruç, ateþten koruyan bir kalkandýr.” (Buhari, Savm, 2.) buyurmuþlardýr. Nasýl ki bir savaþçýya okun isabet etmesini kalkan engelliyorsa, her birisi Allah’a isyan anlamýna gelen günah iþlemeye de tuttuðumuz oruçlar engel olmaktadýr. Yine bir baþka rivayette Muhammed Mustafa (s.a.s.): “Size biri oruçlu iken sataþýrsa ben oruçluyum desin.” buyurmuþlardýr. (Buhari, Savm, 9.) Bu sebeple orucu, bizi günah fiilleri iþlemekten tutsun diye tutarýz. Günlük dilde kullandýðýmýz “kendini tutmak” tabiri belli bir irade eðitimi sonucunda gerçekleþtirilen bir davranýþ türüdür. Yoksa insanýn olaylar karþýsýnda kendini tutmasý ve kontrol etmesi çok zordur. Bu bir sabýr iþidir. Ýnsanýn baþýna gelen sevimsiz hadiselerin çoðu, iradesine hâkim olamamaktan ve kendisini tutamamaktan gelir. Bu manada oruç, insana irade ve öfkesini iyi yönde yönetme ve kontrol etme alýþkanlýðý kazandýrýr.
Ýslam’da ibadetlerin nihai amacý, güzel ahlak sahibi bir Müslüman yetiþtirmektir. Ramazan ayýnda bizler sadece “oruç” ibadetini yerine getirmiyoruz. Ayný zamanda Kur’an’ýn doðum ayý olan bu kutlu ayda, Kur’an-ý Kerimi okuma ve anlama çabasý içerisine giriyoruz. Ayrýca, mümkün olduðu kadar beþ vakit namazla birlikte teravih namazlarýný camide cemaatle kýlma konusunda duyarlýlýk gösteriyoruz. Ýtikâf, zikir, zekât, sadaka, infak gibi ibadetleri de büyük bir coþkuyla yerine getiriyoruz. Bütün bu ibadetlerin çýktýsý, bize, paylaþma, hasbîlik ve diðerkâmlýk gibi ahlaki erdemler þeklinde geri dönüyor. Elbette yerine getirilen bütün bu ibadetler bir Müslümanýn ferdî hayatýyla sýnýrlý kalmýyor, aksine, sosyal sorumluluk bilincimizi daha da artýrýyor. Çünkü bizim sadece kendimize deðil, baþta Yüce Allah olmak üzere, ailemize, akrabalarýmýza, yakýn ve uzak komþularýmýza, içinde yaþadýðýmýz topluma, evrende bulunan canlý ve cansýz tüm varlýklara ve bütün bir insanlýða karþý yerine getirmemiz gereken sorumluluklarýmýz vardýr. Bu yönüyle ramazan ayý, toplu ibadet ayý olmanýn yaný sýra sosyal boyutlarý olan bir aydýr. Dünyanýn neresinde olursa olsun bütün Müslümanlar, belirlenmiþ zaman diliminde oruç tutarlar, iftar ederler. Ayrýca, varlýklý olan Müslümanlar, genellikle zekât, sadaka gibi ve her türlü yardým faaliyetlerini bu ayda yerine getirirler. Bu toplu ibadet iklimi Müslüman gönüllerde merhamet ahlakýný ve kardeþlik duygusunu geliþtirir ve pekiþtirir. Oruç tutmak, empati yapmamýzý, açlýk ve susuzluðun ne anlama geldiðini bizzat yaþayarak öðrenmemizi saðlar. Baþýmýza gelebilecek savaþ hali, yoksulluk, deprem, kitlesel hastalýklar gibi nice mahrumiyetler karþýsýnda nasýl sabýr gösterileceðini öðretir. Bu açýdan oruç, güzel bir muallimdir, eðiticidir.
Ramazan ayýnda yapýlan ibadetler, insanýn günahlardan arýnmasýna ve manevi kanallarýnýn açýlmasýna vesile olur. Nitekim bir rivayette þöyle buyrulur: “Kim bu ayda gönülden inanarak ve sýrf sevabýný da Allah’tan bekleyerek oruç tutar ve namaz kýlarsa, annesinden doðduðu gündeki gibi günahlarýndan kurtulmuþ olur.” (Buhari, Savm, 2, 4, 8, 9; Nesâî, Sýyâm, 39.) Ýbadetlerde þekil boyutu kadar mana boyutu da çok önemlidir. Bunlardan birisi eksikse, ibadetlerden pozitif yönde beklenen ahlaki ve ruhsal deðiþim ve geliþim gerçekleþemez. Ýbadetlerin mana boyutundan kasýt, ihlas ve samimiyetle birlikte þekil cephesinin sembolik anlamýný kavramak oluþturur. Bundan dolayý Müslümanlarýn ibadetle âdeti birbirinden ayýrmasý gerekir. Bu da ancak sahih niyet ve samimiyetle olur. Çünkü ibadetlerin ruhunu teþkil eden niyet ve ihlas, bütün ibadetlerin iliði mesabesindedir. Bu konuda Kur’an-ý Kerim’de þöyle buyrulur: “Onlarýn etleri ve kanlarý asla Allah’a ulaþmaz. Fakat ona sizin takvanýz (Allah’a karþý gelmekten sakýnmanýz) ulaþýr.” (Hac, 22/37.) Hz. Peygamber (s.a.s.)’dan gelen bir rivayette de þekilde kalýp mana boyutu kavranamayan ibadetler hakkýnda: “Nice oruç tutanlar vardýr ki onlarýn oruçtan paylarý sadece aç ve susuz kalmalarýdýr.” (Ýbn Mâce, Sýyam, 21.) buyrulmuþtur. Öyleyse, oruç tutan bir Müslüman dilini, yalan sözden, yalan yere þahitlik etmekten, gýybet ve dedikodu yapmaktan korumalýdýr. Eðer bu koruma olmazsa ibadetlerden sevap ve ecir alamayýz. Bu konuda Resul-i Ekrem’in þu uyarýlarý göz ardý edilmemelidir: “Kim ki yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi býrakmazsa Cenab-ý Hak o kimsenin yemesini, içmesini, býrakmasýna hiç kýymet vermez, iltifat etmez.” (Buhari, Savm, 902.) Ýslam’da esas olan kiþinin tutum ve davranýþlarýnda ahlaki olgunluða eriþmesidir. Ahlaki erdemleri kuþanan, iyiyi eylem hâline getiren ve her türlü kötü davranýþtan kaçýnan bir Müslüman çevresine güven verir ve sorumluluk bilinciyle hareket eder.
Acaba mübarek ramazan ayýnýn bize kazandýrdýðý sorumluluk bilinci nedir?
Terim olarak oruç, tan yerinin aðarmasýndan güneþin batmasýna kadar þer‘an belirlenmiþ ibadeti yerine getirmek niyetiyle yeme, içme ve cinsel temastan uzak durmayý ifade eder. Bu manada ramazan ayý evvela bize vaktin deðer ve önemini bilme sorumluluðu kazandýrýr. Ramazan ayý bir ay boyunca bir kimsenin yirmi dört saatini meþgul eder. Örneðin, vaktin doðruluðu hesaplanacak, sahur vaktinde kalkýlacak, sahur yemeði yenilecek belli bir saatten sonra iftar vaktine kadar yeme içme bitirilecektir. Gündüz evde geçirdiðimiz zamanlarý faydalý hale getirebiliriz. Ýbadet, dua, tesbih ve Kur’an tilavetinin yaný sýra kitap okuyarak vaktimizi bereketlendirebiliriz. Zekat ve fýtýr sadakalarýmýz hesaplanýp daðýtýlacak, icabýnda toplumun ihtiyaç sahiplerinin diðer maddi Ýslam’da manevi ihtiyaçlarý karþýlanacak, böylece gün içinde birçok insan sevindirilmiþ olacaktýr. Bunun neticesinde varlýklý Müslümanlarla yoksul Müslümanlar arasýnda uzlaþý, kardeþlik ve dostluk köprüleri kurulacak, bundan da güçlü toplum ortaya çýkacaktýr. Akþam vakti, tam vaktinde iftar edilecektir. Yemek yenecek, istirahat edilecek, sonra teravih namazý kýlýnacaktýr. Belki de bu yýl salgýn nedeniyle teravih namazlarýný evimizde aile fertleriyle kýlacaðýz. Her sene, bütün senenin bu bir ayý zarfýnda muntazam programlý bir þekilde Müslümanlar kendilerini eðiteceklerdir. Hiç þüphesiz, iþlerin ramazan ayýna göre planlanýp programlandýðý disiplinli hayat, Müslümana vaktin son derece deðerli olduðu þuurunu kazandýrýr.
Gerçek anlamda yerine getirilen ibadetler, bizde farkýndalýk bilinci oluþturur. Eðer kýldýðýmýz namazlar, bizi yetim, öksüz ve yoksullara sahip çýkma duyarlýlýðýný ve onlarla paylaþma ahlakýný ilham etmiyorsa, bu bizim kýldýðýmýz namazlardan gafil olduðumuzu gösterir. (Maun, 107/17.) Yine eðer tuttuðumuz oruçlar bizi, yalan söylemekten, dedikodu yapmaktan, yalan yere yemin etmekten alýkoymuyorsa, oruçtan elde edeceðimiz kâr, sadece sabahtan akþama kadar aç ve susuz kalmaktýr. Eðer okuduðumuz mukabeleler, hançereden aþaðýya inmiyor ve hayatýmýza yön vermiyorsa, biz hala Kur’an’ýn indiriliþ amacýný kavramamýþýz demektir. Nasýl ki mikrop virüsleri beden saðlýðýmýzý bozuyorsa cehalet virüsleri de ibadetlerimizi boþa çýkarýr. Bu sebeple ibadetlerimizin kabulünde; bilgi, bilinç ve Allah rýzasýnýn önemli olduðu unutulmamalýdýr.
Öte yandan, insanda ruh ve beden saðlýðý çok önemlidir. Oruç da namaz gibi bedenî bir ibadettir. Oruç bir ay müddetle bütün iç organlarýmýzý özellikle midemizi ve karaciðerimizi dinlendirir. Bedenin hareketini düzenler. Bedene güzellik ve zindelik verir. Ýnsanlarýn manevi hayatýnda ulvi ve yüce duygular uyandýrýr. Allah sevgisi ve O’na olan baðlýlýðýmýzý güçlendirir.
Ýslam’da kardeþlik sýnýr tanýmaz. Müminlerin iyilik eli, sýnýr ötesi ihtiyaç sahiplerine uzanýr. Çünkü Müslümanlýk, sadece din kardeþlerini deðil bütün insanlýðý Âdem’in çocuklarý olarak görür: “Komþusu aç iken tok yatan bizden deðildir” (EsSuyûtî, Abdurrahman b. Ebî Bekr, el-Câmiu’s-Saðîr, Kahire, ts. II, 228) nebevî kavli bunu teyit eder. Biz bunun açýk örneðini Ýslam’ýn “komþuluk” anlayýþýnda görebiliriz. Kur’an’da geçen þu ayette komþuluk kavramý, yakýn ve uzak komþu diye ikiye ayrýlmaktadýr: “Onun için Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir þeyi ortak koþmayýn. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakýn komþuya, uzak komþuya, yanýnýzdaki arkadaþa, yolcuya, elinizin altýndakilere iyilik edin. Þüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. (Nisa, 4/36.) Bu sebeple yakýn ve uzak komþu, hangi inanca ve hangi etnik kimliðe sahip olursa olsun bunlara bakýlmaz, sadece insan oluþundan hareketle ihtiyaç sahiplerine yardým eli uzatýlýr.
Bugün Afrika’da elli milyon insan deðiþik nedenlerle kronik açlýk, susuzluk çekmekte, insanca barýnma imkânlarýndan yoksun yaþamakta ve bulaþýcý hastalýklarla mücadele etmektedir. Binlerce insan yaþamýný yitirmektedir. Bütün bu yaþanan acý hayatlar ekranlar aracýlýðýyla sabah akþam evlerimize taþýnmaktadýr. Ýþte bu yoksul insanlara uzatýlacak her yardým eli, ayný zamanda istikrar ve huzur arayan dünyaya sosyal barýþ olarak geri dönecektir. Korona virüsü sebebiyle iþ yerlerini kapatmak zorunda kalan, çalýþamayan, iþini kaybeden ve sýkýntýlý günler geçiren insanlara yardým etmek Müslümanlýðýmýzýn gereðidir. Tüm dünyada olduðu gibi ülkemiz için de sýkýntýlý olan bu süreçte yardýmlaþma ve dayanýþma içinde olmalýyýz. Böylece el birliði ile bu sýkýntýlarý geride býrakabiliriz.
Sonuç olarak, ramazan ayý bir arýnma ayýdýr. Eðer insan, gönül ve zihin dünyasý baþta olmak üzere bütün organlarýna oruç tutturursa beden ülkesini yöneten bir varlýk haline gelir. Bu da insanda baþkalarýný düþünme ve onlara karþý sorumluluklarýný kuþanma ahlakýný geliþtirir. “Ben Müslümaným” diyen herkes, iyiliðin yeniden bu coðrafyada ve bütün dünyada hayat bulmasý için seferber olur. Rabbine, kendisine, ülkesine ve bütün insanlýða karþý sorumluluklarýný yerine getirir. Bu sorumluluk bilinciyle hareket eden her iyilik öncüsü, dünyayý iyiliklerin deðiþtireceðine inanýr ve ona göre var gücüyle çalýþýr.
Prof. Dr. Ramazan ALTINTAÞ / DÝYANET AYLIK DERGÝ