Kur’an’da Yüce Allah, kendisinden baþka bir varlýða kulluktan sakýnmaya, istiðfar ve tövbe etmeye davet etmektedir. Çünkü tevhit, dinin temelidir; istiðfar ve tövbenin sýhhati de tevhide baðlýdýr. Tevhide tabi olduktan sonra onu istiðfar ve tövbe ile tamamlayan kullardan bahseden bu ayetlerden biri þöyledir: “Rabbinizden baðýþlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin ki sizi belirlenmiþ bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir þekilde yararlandýrsýn ve her fazilet sahibine faziletinin karþýlýðýný versin. Eðer yüz çevirirseniz, ben sizin adýnýza büyük bir günün azabýndan korkuyorum.” (Hud, 11/3.)
Ayet-i kerime Allah’tan baþka varlýklara tapanlarýn, O’na karþý türlü günahlar iþleyenlerin O’ndan af talep etmelerini, geçmiþte yapmýþ olduklarýndan dolayý piþman olarak Allah’a yönelmelerini emretmektedir. Ýstiðfar kelimesi bazý ayetlerde tek baþýna (Nuh, 71/10-11; Neml, 27/46; Bakara, 2/199; Enfal, 8/33.) bazýlarýnda ise tövbe ile birlikte (Hud, 11/3; 52; 61; 90.) gelmiþtir. Ýslam âlimleri istiðfar ve tövbe hakkýnda çeþitli görüþler beyan etmiþlerdir. Bu görüþlerden, ikisi arasýndaki iliþkiyi daha kapsamlý olarak ifade edeni þöyledir: Ýstiðfar ve tövbe, tek baþlarýna kullanýldýklarýnda birbirlerinin manasýný da içerecek þekilde ayný anlamda kullanýlmaktadýrlar. Ancak ikisi birlikte kullanýldýðýnda anlamlarý farklý olmaktadýr. Bu durumda istiðfar, geçmiþte iþlenen kötülüklerden; tövbe gelecekte kötü ameller iþlemekten korumasýný Allah’tan istemektir. Kul tövbe ile bir daha o günahlarý iþlememeye azmetmektedir. Ýstiðfarda ayrýlma, tövbede dönme söz konusudur. “Rabbinizden baðýþlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin.” cümlesi batýldan ayrýldýktan sonra hakka yönelmeyi ifade etmektedir. (Ýbn Kayyim, Medaricü’s-Salikin, I, 334-335.) Bu yüzden istiðfar ve tövbe kavramlarýnýn, birlikte kullanýldýklarýnda anlam açýsýndan bir bütünlük teþkil ettikleri anlaþýlmaktadýr. Kul iþlediði fiillerin kötü olduðunu kabul ettiði takdirde Allah’tan af diler. Af diledikten sonra ise ayný kötülükleri iþlememe kararlýlýðý ile Allah’a yönelir.
Ýstiðfar ile Rablerinin maðfiretini talep eden, tövbe ile O’na yönelenlerin Allah rýzýklarýný bollaþtýrýr, kendilerine sýhhat ve afiyeti, türlü türlü güzel nimetleri ikram eder. Hayatlarýný güven ve rahat içinde yaþamalarýný lütfeder. Allah’ýn kullarýna ikramý, maddi nimetlerden ibaret deðildir; onlara manevi nimetler de ikram eder. Ýstiðfar eden müminler Allah’tan güzel bir hayat yaþamayý ve onun sevabýna nail olmayý umarlar. Ýbadetlerle O’na yaklaþmaktan ferahlýk duyar, O’nun vaatleriyle sevinirler. Huylarý güzel, akýllarý rahat, hâlleri düzgündür. Mevcuda kanaat eder, elden kaçana üzülmezler. Helal ile yetinir, hâllerine razý olurlar. Çirkinliklerden uzak durup erdemli davranýþlara yönelirler, sekinet ve huzur içinde hayatlarýný yaþarlar. Bazý âlimler “…Sizi belirlenmiþ bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir þekilde yararlandýrsýn.” ifadesinin, dünyanýn maddi nimetlerinden ziyade manevi nimetleri ile ilgili olduðu görüþündedirler. Fahreddin er-Razi de bunu savunanlardandýr. Ýtaatkâr kullarýn bu dünyadaki payýnýn zorluk ve bela olduðunu ifade eden ayetler yanýnda, onlarýn bu dünyadan payýnýn kolaylýk ve rahatlýk olduðunu ifade eden ayetler vardýr. Ona göre, bu ikincisi ile kastedilen manevi nimetlerdir. Allah’a ibadet ve muhabbet yolunda ilerleyen kiþinin mahlûkat ile baðý azalýnca sevinci ve süruru artar. Çünkü o aradýðý þeyin deðiþmesinden ve yok olmasýndan emin hâle gelmiþtir. Allah’tan baþkasýna kalbini baðlayana gelince; o mahbubunun elinden kaçmasý ve yok olmasýndan korku duyar, keder ve ýzdýrap içinde yaþar. (Mefatihu’l-Ðayb, XVII, 316.) Yüce Allah’ýn istiðfar ve tövbe eden salih kullarýna dünyada emsalsiz manevi nimetler bahþettiði muhakkaktýr. Ancak Kur’an’da onlarý dünyada maddi nimetlerle de ödüllendireceðini ifade eden ayetler de vardýr: “Ey kavmim! Rabbinizden baðýþlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin ki üzerinize bol bol yaðmur göndersin ve gücünüze güç katsýn.
Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.” (Hud, 11/52.), “Dedim ki: ‘Rabbinizden baðýþlama dileyin; çünkü O çok baðýþlayýcýdýr. Baðýþlama (dileyin ki) üzerinize gökten bol bol yaðmur indirsin. Sizi mallarla, oðullarla desteklesin ve sizin için bahçeler var etsin, sizin için ýrmaklar var etsin.’” (Nuh, 71/10- 12.) Bu ayetler Allah’ýn söz konusu kullarýný maddi nimetlerle de mükâfatlandýracaðýný ifade eden iki örnektir. (Bu manayý ifade eden diðer ayetler: Nahl, 16/97; Araf, 7/96; Cin, 72/16; Maide, 5/66.)
Ýstiðfar ve tövbe eden itaatkâr kullarýn nail olacaðý uhrevi nimete gelince; Allah onlarýn iþledikleri amellerin karþýlýðýný verir, onlara cennetini ihsan eder. Buna mukabil isyankâr olanlarý “büyük bir gün” beklemektedir. O güne, gerçekleþecek iþlerin büyüklüðünden, olaylarýn korkunçluðundan dolayý “büyük gün” denmiþtir. “Gün” kelimesi (yevm), korkunun büyüklüðünü ifade için nekre/belirsiz gelmiþtir. Bu, azabýn ahiretten önce dünyada onlarýn peþini býrakmayacaðýnýn ifadesidir. (Ýbn Aþur, et-Tahrir ve’t-Tenvir, XI, 319.)
Ýstiðfar ve tövbe, Allah ile münasebetinde kulun umudunu diri tutar. Allah ile kul arasýndaki baðý onarmaya, yeni bir baþlangýç yapmaya imkân verir. Evet, Yüce Allah tövbe ve istiðfara ram olan kullarýna dünya ve ahiret nimetleri lütfeder. Çünkü nimete þükür nimeti artýrýr. (Ýbrahim, 14/7.) Þüphesiz inkârcýlar gibi onlar da zorluk ve belalara giriftar olabilir. Þu kadar var ki onlar, istiðfar ve tövbe ile dua ederek Hak Teâlâ’nýn kapýsýný çalarlar. Dualarýn kabulünün bir zamaný olduðunu da bilirler. Zira kul acele etmediði müddetçe duasý karþýlýk bulur. (Müslim, Zikir, 91) Üstelik onlar þunu da bilirler ki; istiðfar, zorluk ve belalardan kurtulmaya da vesiledir. Týpký Allah Resulü’nün (s.a.s.) ifade ettiði gibi: “Allah, istiðfara devam eden kimsenin her sýkýntýsý için bir çýkýþ yolu ve her kederi için bir ferahlýk saðlar. Onu hiç beklemediði yerden rýzýklandýrýr.” (Ebu Davud, Vitr, 26.)
|