Sevgili Peygamberimiz bir gün ashabýna, “Müflis (iflas eden) kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Sahabiler “Bize göre müflis parasý, malý, mülkü olmayan kimsedir.” diyerek cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s.): “Benim ümmetimin müflisi þu kimsedir; kýyamet gününde namaz, oruç ve zekât ibadetini ifa etmiþ olarak gelir, fakat þuna sövmüþ, buna iftira etmiþ, þunun malýný yemiþ, bunun kanýný dökmüþ ve þunu dövmüþtür. Bundan dolayý onun iyiliklerinin sevabý alýnýr, hak sahiplerinin her birine verilir. Üzerinde olan kul haklarý ödenmeden sevaplarý tükenirse hak sahiplerinin günahlarý kendisine yüklenir, sonra da cehenneme atýlýr.” (Müslim, Birr ve Sýla, 59.) Hz. Peygamberin ashabýna müflis olarak tanýttýðý kiþinin iflasýna sebep olan fiillerin ortak özelliði þiddet içermesidir. Çünkü þiddet “sertlik, aþýrýlýk, kabalýk, çevreyi sindirmek için yapýlan hareket, karþý görüþte olanlara kaba kuvvet kullanmak, sert davranmak” gibi anlamlara gelir. (Türkçe Sözlük, TDK, Ankara, II, 1385.) Buna göre vurma, dövme gibi fiziksel; hakaret, tehdit, tahkir etmek gibi duygusal; maddi olarak hakkýný vermemek gibi iktisadi eylemlerin her biri þiddet kavramý içerisinde yer alýr. Bu kavram Kur’an ve hadislerde fitne, fesat, tuðyan, zulüm, baðy, eza, minnet, merah, iftira gibi birçok kelime ile ifade edilir.
Kur’an noktayý nazarýndan konuya bakýldýðýnda þu manzara ile karþýlarýz. Ýnsan en güzel þekilde yaratýlan (Tîn, 95/4.), þerefli olan (Ýsra, 17/70.) göklerdekilerin ve yerdekilerin, (Lokman, 31/20.) güneþ ve ayýn, gece ile gündüz hizmetine sunulduðu (Nahl, 16/12.) bir varlýktýr. Onu bu þekilde yaratan Allah, ona karþý çok merhametlidir ve merhametinin tezahürü olarak ona peygamberini gönderen (Enbiya, 21/107.) ve ondan insanlara karþý güzel muamelede bulunmasýný isteyendir. (Nahl, 16/125.) Peygamberinin dava sýnda muvaffakiyetinin sebebini de “Allah’ýn rahmeti sayesinde onlara karþý yumuþak davrandýn. Eðer kaba, katý yürekli olsaydýn, onlar senin etrafýndan daðýlýp giderlerdi” (Âl-i Ýmran, 3/159.) þeklinde açýklayandýr. Bunun yanýnda Allah cana kýymayý haram kýlmýþ, (Ýsra, 17/33.) emretmiþ; haksýz yere bir insanýn katledilmesini bütün insanlarý öldürmek, bir insanýn (hayatýný kurtararak) yaþamasýna vesile olmayý da bütün insanlarý yaþatmak (Maide, 5/32.) olarak nitelendirmiþtir. Yüce Allah ayrýca “Ýnsanlarý arkadan çekiþtirip, kaþ göz hareketleriyle alay edenlere yazýklar olsun!” (Hümeze, 104/1.) buyurarak, kaþ göz hareketleri vb. iþaretlerle insanlarla alay etmeyi, onlarý ayýplamayý, toplumda küçük düþürmeyi yasaklamýþ (Hucurat, 49/11.) ve psikolojik þiddetin de önüne set çekmiþtir. Kur’an’da Allah’ýn merhametinden, insanýn kýymetinden bu þekilde bahsedilmesine raðmen þiddet hep hayatýn gerçeklerinden birisi olmuþ, ilk insandan itibaren hep var olagelmiþ ve Kur’an’da geçmiþ ümmetlere ait þiddet örnekleri zikredilmiþtir. (Maide, 5/27-31; Enbiya, 21/68-72; Büruc, 85/4-10.) Hatta Allah Teala’nýn yeryüzünde halifesi olarak insaný yaratacaðýný bildirdiði zaman meleklerin, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksýn?” (Bakara, 2/30.) söyleminden hareketle bazý müfessirler, cinlerin de yeryüzünde fesat çýkardýklarýný dolayýsýyla þiddetin insanlýk tarihinden önce de vaki olduðunu ifade etmektedirler. (el- Hâzin, Lübabü’t-te’vil fî meâni’t-tenzîl, nþr: Muhammed Emin, Beyrut, ts, I, 40.)
Sevgili peygamberimiz þiddet içeren birçok tutum ve davranýþa muhatap olsa da hayatý boyunca þiddettin her türünden uzak durmuþ. Toplumun hiçbir ferdine,hatta hayvanlara bile þiddet uygulanmasýna asla müsaade etmemiþtir. Onun örnek hayatý þiddete müsamaha göstermeyen uygulamalarýn misalleriyle doludur. Hz. Peygamberin risaletle görevlendirildiði dönemde toplumun þiddete en fazla maruz kalan kesimi hiç þüphesiz kölelerdi. Peygamberimiz de birçok kez kölelere þiddet uygulandýðýna þahit olmuþtu. Bunlardan birisinde kölesini kýrbaçlayarak döven Ebu Mes’ud el-Bedri’yi “Bilmiþ ol ey Ebu Mes’ud! Allah’ýn senin üzerindeki gücü, senin bu kölenin üzerindeki gücünden daha fazladýr.” diyerek ikaz etmiþ, (Müslim, Eyman, 34.) kýyamette en þiddetli azap göreceklerin insanlara en çok iþkence edenler olduðunu (Tayalisi, Müsned, II, 11.) bildirmiþtir.
Kadýnlar da þiddete en çok maruz kalan toplum kesimlerindendir. Bu hususta Allah Rasulü “Kadýnlarýn hukuku konusunda Allah’tan sakýnýn.” (Müslim, Hac, 147.) buyurmuþ, “Sizin en hayýrlýnýz eþlerine karþý en iyi davrananýnýzdýr.” (Tirmizi, Rada’, 11.) diyerek de erkekleri kadýnlara iyi muamelede bulunmaya teþvik etmiþtir. Bir sefer esnasýnda hanýmlarý taþýyan develeri hýzlýca süren Enceþe’ye! “Yavaþ sür, kristalleri taþýrken yavaþ ol!” (Buhari, Edeb, 111.) ikazýnda bulunarak kadýnlara nazik davranýlmasý gerektiðine dikkat çekmiþ; “Sizden biri günün sonunda ayný yataðý paylaþacaðý hâlde (nasýl olur da) hanýmýný dövmeye kalkýþýr?” (Buhari, Tefsir, (Þems) 1.) diyerek eþine þiddet uygulayan erkeklere bu tavrý hiç yakýþtýrmamýþtýr.
O, çocuklara da þefkat ve merhametle muamele etmiþ onlara karþý asla þiddet içeren bir tavýr sergilememiþtir. Daha çocuk yaþta Sevgili Peygamberimizin hanei saadetinde yaþamaya baþlayan Enes bu durumu çok güzel anlatýr: “Rasulüllah’a (s.a.s.) on sene hizmet ettim. Vallahi bana bir kez olsun “öf” demedi. Herhangi bir þeyden dolayý, ‘Niçin böyle yaptýn?’ demediði gibi, ‘Þöyle yapsaydýn ya’ da demedi.” (Müslim, Fedail, 51.) Çocuklara bu þekilde davranan ve onlara kýz erkek ayrýmý yapýlmaksýzýn güzel davranýlma sýný isteyen Hz. Peygamber çocuklarýn da anne babalarýna saygýyla muamelede bulunmalarýný isterdi.
Özellikle anneye eziyet etmenin Allah tarafýndan haram kýlýndýðýný belirtmiþtir. (Buhari, Edeb, 6.) “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygý göstermeyen bizden deðildir.” (Tirmizi, Birr ve Sýla,15.) sözü ile de ebeveyn-evlat, genç-yaþlý iliþkisinin çerçevesini veciz bir þekilde belirlemiþtir. Hz. Peygamber toplumda hata yapanlara kötü muamelede bulunmaz onlara asla þiddet uygulamaz, sevgiye ve merhamete dayanan bir yöntemle onlarý eðitirdi. Bu minvalde o, mescide bevleden bir bedeviye hoþgörüyle yaklaþarak hatasýný uygun bir dille kendisine anlatmýþ; (Tirmizi, Taharet, 112.) cemaatle namaz kýlýnýrken konuþan Muaviye b. el-Hâkem es-Sülemi’yi nazikçe uyarmýþtý. Nitekim onun halim eðitim yönteminden etkilenen Muaviye þöyle demiþti: “Anam babam, ona feda olsun. Ne ondan önce ne de sonra kendisinden daha hayýrlý bir öðretici asla görmedim. Vallahi beni ne azarladý ne dövdü, ne de bana kötü konuþtu!” (Müslim, Mesacid ve Mevziu’s-salat, 33.)
Sevgili Peygamberimiz sadece Müslümanlarýn deðil, Müslüman olmayanlarýn da þiddete hiçbir surette maruz kalmalarýna müsaade etmemiþ, hatta Müslümanlarý gayrimüslimler hakkýnda “Dikkatli olun. Kim bir zimmiye haksýzlýk ederse, onun hakkýný eksik verirse, ona gücünün üstünde þeyler yüklerse veya gönülsüz olarak ondan bir þey alýrsa, ben kýyamet gününde o kiþinin düþmanýyým.” (Ebu Davud, Harac, fey’ ve imare, 31-33) diyerek uyarmýþtý. Bir defasýnda Medine çarþýsýnda bir Yahudi ile tartýþan Müslüman, Yahudiye tokat atmýþ, olay Hz. Peygambere intikal ettiðinde O, Medineli sahabinin bu yaptýðýna çok kýzmýþtý. (Müslim, Fedail, 159.) Müslümanlarla beraber yaþayan gayrimüslimler hakkýnda bu þekilde davranan Allah Rasulü savaþ zamanýnda dahi þiddetin her türlüsünü yasaklamýþ, iþkenceye sýfýr toleransla yaklaþmýþ, düþman askerlerine karþý insan onuruna yakýþmayan tavýr ve tutumlara müsamaha göstermemiþtir. Bu çerçevede O, savaþan askerlerin dýþýnda kalan kadýn, çocuk (Buhari, Cihad, 147.) ve din adamlarý (Ýbn Hanbel, I, 301.) gibi sivillere müdahale edilmemesini emretmiþ, o dönemde yaygýn olarak uygulanan savaþta öldürülenlerin organlarýnýn kesilmesini de kesinlikle yasaklamýþtýr. (Ebu Davud,Cihad, 82.)
Ýnansýn, inanmasýn tün insanlara insan onuruna yakýþýr bir þekilde davranan Allah Rasulü hayvanlara þiddete de tahammül göstermemiþ, onlara da merhametle muamele etmeyi tavsiye etmiþtir. Bu meyanda Hz. Peygamber bir gün inleyen ve aðlayan bir deve görmüþ hayvanýn baþýný okþayýp, gözyaþlarýný silmiþ bunun üzerine hayvan sakinleþmiþti. Hayvanýn sahibi yanýna geldiðinde Allah Rasulü ona “Allah’ýn sana verdiði bu deve hakkýnda Allah’tan korkmuyor musun? Deve bana þikâyette bulundu. O bana senin kendisini aç býraktýðýný ve fazla çalýþtýrarak yorduðunu þikâyet etti.” (Ebu Davud, Cihad, 44.) diyerek hayvanýn sahibini ikaz etmiþtir. Yine Sevgili Peygamberimiz susuzluktan topraðý yalayan bir köpeðe su veren adamý Allah’ýn baðýþladýðýný bildirmiþ, (Buhari, Mezalim, 23.) bir yolculuk esnasýnda karýnca yuvasýný ateþe verip yakanlarý (Ebu Davud, Cihad, 112.) uyarmýþ, bir kediyi hapsedip aç ve susuz býrakarak ölmesine neden olan kadýnýn cehennemlik olduðunu zikretmiþtir. (Müslim, Birr ve Sýla, 135.) Ayrýca “Ýçinde can taþýyan hiçbir þeyi hedef yapmayýn!” (Ýbn Mace, Zebaih, 10.) buyurarak hayvan larýn hedef olarak dikilip onlara atýþ yapýlmasýný, böylece onlara þiddet uygulanmasýný yasaklamýþtýr.
Sonuç olarak Allah Rasulü Cenabý Hakk’ýn ona ilhamýyla tüm yaratýlanlara merhametle muamele etmiþ, yaratýlaný yaratandan ötürü sevmiþ, kâinata sevgi ile bakmýþ, herhangi bir varlýða þiddeti, zulmü, eziyet ve iþkenceyi kesinlikle hoþ görmemiþtir. Bizlere de bu þekilde yaþamayý tavsiye etmiþtir. Müslümanca yaþamak bunu gerektirir, Çünkü “Müslüman elinden ve dilinden insanlarýn güvende olduðu kimsedir.” (Nesai, Ýman ve Þeraiuh, 8.)
|