Bir bütün olarak din, insanýn Allah’la, hemcinsleriyle ve varlýkla olan iliþkilerini vahiy düzleminde kurar. Gerek kutsal metinlerin dil ve üslubu, gerekse bu metinlerin anlaþýlmasý, yorumlanmasý ve insanlara anlatýlmasý açýsýndan din dili son derece önemli bir iþlev görür. Zira dinin kendisi kadar dinî terim ve kavramlar da saygýn ve dokunulmazdýr. Bu sebeple kavramlarýn yanlýþ anlaþýlmasýna yol açacak bir müdahale, özellikle dinî düþünce alanýnda birçok problemin doðmasýna neden olmakla kalmaz, bilgi, varlýk ve deðer iliþkileri arasýnda altüst olmalarýn yaþanmasýna yol açabilir.
Din dili istismar aracý olmamalýdýr
Ne yazýk ki geçmiþte ve günümüzde zaman zaman din, birey ve toplum üzerindeki belirleyici ve yönlendirici gücü sebebiyle; siyasal, ekonomik, kültürel, ideolojik ve belli bir sosyal projeyi meþrulaþtýrmak için etkili bir istismar aracý olarak kullanýlabilmiþtir. Ayný kullaným bazý dinî liderler ve Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý, ilahiyat fakülteleri, imam-hatip liseleri, Kur’an kurslarý gibi dinî kurumlarý gözden düþürmek için de yapýlmýþtýr. Hâlbuki dinin ve deðerlerinin kutsallýðýna halel getirecek, dinî kurumlarý itibarsýzlaþtýracak her türlü ima ve istismardan kaçýnmak erdemli bir davranýþtýr.
“Dinde zorlama yoktur. Artýk doðrulukla eðrilik birbirinden ayrýlmýþtýr.” (Bakara, 2/256.) Bu ayete göre insanlara zorla dini kabul etmeleri için baský yapmak Ýslami bir yöntem deðildir. Ýman, tamamen hür irade ile gönülden gelen bir kabullenmeye dayalý sevgi iþidir. Çünkü temelinde sevgi olmayan hiçbir eðitim ve davet modeli baþarýya ulaþamayacaðý gibi sevgiyi esas almayan hiçbir din de geniþ halk kitleleri arasýnda yaygýnlaþma ve benimsenme imkânýna sahip olamaz. (Öcal, Mustafa, Din Eðitim ve Öðretiminde Metodlar, Ankara 1999, s. 59.) Gerçek sevgi, benlik ve egodan sýyrýlmýþ, kýsýtlayýcý olmak yerine, geniþletici ve kucaklayýcý olan, almak yerine vermeyi tercih eden, pasif bir duygu yerine etkinliði önceleyen bir özellik taþýr. (Fromm, Erich, Yaþama Sanatý, (çev. Aydýn Arýtan), Ýstanbul 1986, 28.) Zira iyi niyete, sevgiye, iradenin tercihine dayanmayan ve gönülden benimsenmemiþ bir dindarlýk, din açýsýndan inkârla eþit tutulan ikiyüzlülük anlamýna gelir ve fertte kiþilik parçalanmasýna yol açar. Ýslam hiçbir zaman böylesi bir sonuca hoþgörü ile bakmaz. Bu nedenle dijital çaðýn Müslüman davetçileri dinî tebliðde kullandýklarý dil ve üslup alanýnda birtakým deðiþikliklere gitmeleri kaçýnýlmazdýr. Bunun baþýnda da kavga diliyle, sevgi ve iknaya dayalý irþat dilini birbirinden ayýrmak gerekir. Çünkü teblið dilinde Müslümanlar muhataplarýna daima sözün en güzelini, güzellikle ve güzel bir üslupta söylemekle emrolunmuþlardýr. (Ýsra, 17/53; Bakara, 2/83.) Yüce Allah’ýn öðrettiði davet ve üslup yönteminde; hikmet, güzel öðüt ve güzel tartýþma biçimi vardýr. (Nahl, 16/125.) Kur’an-ý Kerim’de gönle dayalý irþat dilinin; kavl-i sedid (Nis,a 4/9; Ahzab, 33/70.); kavl-i ma’ruf (Nisa, 4/5; Ahzab, 33/32.); kavl-i kerim (Ýsra, 17/23.); kavl-i meysur (Ýsra, 17/28.) þeklindeki nitelemelerle bahsedilmesi anlamlýdýr. Hatta Yüce Allah’ýn Hz. Musa ve Harun’dan azgýn Firavun’a gittiklerinde ona “kavl-i leyyin” (yumuþak söz) söylemelerini istemesi (Taha, 20/42-44.); Hz. Peygamber’den ise münafýklara karþý “kavl-i belið” ile hitap etmesini tavsiye etmesi (Nisa, 4/61-63.) bizim için önemli mesajlar taþýmaktadýr.
Her þeyde olduðu gibi din dilinde de ölçülü olmak gerekir
Öte yandan, itikadi ve ameli konularda Hz. Peygamber (s.a.s.) ve ashabýnýn yolunu izleyenlerin tabi olduðu ana yol akým, insan doðasýna uygun yaþanabilir bir din anlayýþýný temsil ettiði gibi, dinî teblið alanýnda da ölçülü bir din dilini kullanmayý tercih eder. Kur’an-ý Kerim’de Müslümanlar “denge toplumu” olarak nitelendirilmiþtir. (Bakara, 2/143.) Her Müslüman bu “ölçülü” duruþu itikattan ibadete, bireysel ve sosyal hayatýn her alanýna yansýtmalýdýr. Nitekim bir baþka ayette Yüce Allah: “Size Müslüman (es-selâm) olduðunu bildirene, dünya hayatýnýn geçici menfaatine göz dikerek: "Sen mümin deðilsin" demeyin.” (Nisa, 4/94.) uyarýsýyla kuþatýcý bir dindarlýk dili geliþtirmeyi istemiþtir. Çünkü ayrýþtýrýcý bir din dili, medeni bir varlýk olarak yaratýlmýþ insanla bütün iletiþim yollarýný kapatmak ve onu kaybetmek anlamýna gelir. Ýslam dini, ümit vermeyi ve insanlarýn gönüllerini sevgi ile fethedip onlarý sosyal tevhit baðlamýnda bütünleþtirmeyi amaçlar. Kur’an ve hadislerin bütünlüðüne baktýðýmýz zaman kuþatýcý bir dindarlýk dili geliþtirmemiz öðütlenir. Bu sebeple insanlarýn uhrevi hayatý ile ilgili meselelerde karar yetkisi Yüce Allah’a aittir. Kimin cehenneme, kimin de cennete gideceðine hüküm gününde karar verecek olan O’dur. Biz yargýç deðil, davetçiyiz. Zahire göre hüküm veririz. Bizim inancýmýza göre manalarýný bilmese bile kelime-i tevhit ya da kelime-i þehadeti diliyle söyleyen herkes mümin kabul edilir.
Ýslam’a davette temel ölçümüz: “Kolaylaþtýrýnýz, zorlaþtýrmayýnýz; müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz.” ilkesidir. (Buhari, Ýlim, 7.) Bu sebeple dinî tebliðde kullanacaðýmýz dil ve üslup; öteleyici ve ötekileþtirici deðil, birleþtirici; dýþlayýcý deðil, yaklaþtýrýcý; daraltýcý deðil, kapsayýcý; suçlayýcý deðil, affedici; alaycý deðil, deðer verici; intikamcý deðil, baðýþlayýcý olmalýdýr. Kullandýðýmýz din dili, belli kesimler arasýnda yaþanan kavga, kargaþa, gerilim ve söz dalaþý dili hâline dönüþtürülmemelidir. Zira dinin kutsallarý, dinî içerik kazanmýþ terim ve kavramlar her türlü hesabýn üstünde tutulmalýdýr. Kaldý ki Ýslam dini, insanlýðý koruyan bir kale ve onun var olma garantisidir. Kutsalýn dýþýnda kalan, bir baþka ifadeyle aþkýn olanla irtibatýný yitirmiþ her ideoloji, dünyevi deðer dizgesi veya sistem ne kadar mükemmel olursa olsun iþlevsel anlamda dinin yerini tutamaz. Bunlarýn hiçbiri din kadar insanlýðýn devamýný ve sürekliliðini garanti edemez. Eðer bir toplumda din ve bu dinin kavramlar dünyasý coþkulu bir þekilde yaþanýrsa, hem kültürel kimliði ve hem de toplumsal benliði yabancýlaþmaktan korur.
Bu sebeple yaþadýðýmýz toplumda din hakkýnda konuþanlar, fetva verenler ve karar açýklayýcýlarýn da din diline ve üsluplarýna dikkat etmeleri gerekir. Zanna, vehme, rüyaya dayalý bilgi ile örülmüþ bir din dili deðil; ölçülebilen, rasyonel, kesin, delile dayalý sahih bilgiyi besleyici ve toplumu birleþtirici, bütünleþtirici bir dil kullanýlmalýdýr. Sadece gönüllere hitap eden bir din dili de yeterli deðildir. Bu dilin, hem gönle, hem duyguya hitap edici boyutlarý olmakla birlikte ikna edici, makul, mantýklý ve akla hitap eden bir muhtevasý da olmalýdýr. Diðer bir ifade ile kullanýlan din dili, aklý duyguya, duyguyu da akla feda etmemelidir. Bundan dolayý olur olmaz yerde ve zamanda; þeriat, hidayet, helal-haram, iman, küfür, imam, cemaat, dua, beddua, peygamber, vaaz, vaiz, hoca vb. Ýslam öðretisi ve tarihinden kaynaklanan özgül aðýrlýklarý ve anlam derinlikleri olan terim veya kavramlarýn günlük ve konjonktürel tartýþmalarýn araçlarý olarak kullanýlmasý doðru deðildir. Çünkü dinî kavramlarýn örselenmesi, dinî deðerlerin ve kurumlarýn zayýflatýlmasýna ve içtimai bünyenin sarsýlmasýna yol açar.
Tarih boyunca Müslüman bilincinde temel kavramlar olarak yer alan ve buna baðlý olarak da tartýþmadan ýsrarla uzak tutulan ortak din diline sahip çýkmak her inanç sahibinin görevidir. Ayný inanç halkasý içinde olmayanlar ise bu dili benimsemeseler bile en azýndan ona saygý duymayý, bir ahlaki erdem olarak görmelidirler. Müslümanlarýn maþeri vicdanýnda köklü bir tarzda yer eden bu dilin, Ýslam’ýn ilk neþet ettiði andan baþlayarak tarih boyunca taþýya geldiði sahih anlam dairesi zedelenirse dinin birleþtiriciliði ve koruyuculuðu bir yana, hayata anlam kazandýran niteliði de yok olmaya yüz tutar.
Her ne kadar erken dönem Ýslam tarihinde din dilini kullanmada mezhepler, fýrkalar ve dinî akýmlar arasýnda birtakým savrulmalar yaþanmýþsa da, her konuda olduðu gibi bu konuda da örneðimiz ve rehberimiz Sevgili Peygamberimiz olmuþtur. Onun muhteþem sireti ve yaþayan sünneti ortadadýr; din dilini kullanma konusundaki kaygý, vurgu ve hassasiyetleri, kelime ve kavramlara yüklediði özel anlamlar kayýt altýna alýnmýþtýr. Bu anlamda muhteþem ve zengin bir bilgiye sahibiz. Ýslam’ýn tarihinde Hz. Peygamber (s.a.s)’e iman eden ve tabi olan Müslümanlar, hem ilahî muradý anlarken ve hem de onu anlatýrken, kelime ve kavramlarý kendi özel baðlamlarýnda kullanmaya özen göstermiþlerdir. Biz de bugün ayný yöntem ve üslubu kullanmalýyýz.
Netice olarak, bu milletin deðerler skalasýna baðlý her insan, özellikle de din görevlileri, din dilinin suiistimal edilmesi ve istismar aracý olarak kullanýlmasý karþýsýnda duyarlý olmalý ve sessiz kalmamalýdýr. Bütün Müslümanlarýn çetin bir sýnavdan geçtiði günümüzde, her mümin, kullandýðý dilde, dini kurumlarýmýza, kardeþliðe halel getirecek iddia, ifade ve söylemlerden uzak durmalý, özellikle siyasetçiler, yazarlar, akademisyenler, âlimler ve karar verici konumunda bulunan herkes, sorumluluk bilinciyle hareket etmelidirler.
Prof. Dr. Ramazan ALTINTAÞ
Diyanet Aylýk Aralýk 2017
|