Ýlim kavramýnýn deðiþik dönemlerde farklý manalar yüklendiði ve farklý alanlara hamledildiði ve zaman zaman da anlam kaymasý yaþadýðý görülmüþtür. Cahiliye Dönemi’ndeki Araplarda yazýlý bir gelenek olmadýðý için ilim adýna da kayda deðer bir disiplinden söz etmek zordur; bu münasebetle Müslümanlarýn ciddi bir ilim tevarüs ettiklerinden söz edilemez. Resulüllah (s.a.s.) döneminde ilimle ifade edilen daha çok dinin tamamýyla ilgili konulardýr; þüphesiz dinin merkezinde de Kur’an bulunmaktaydý. Ancak Resulüllah’ýn vefatýndan sonra ilim denildiðinde, Resulüllah’ýn sünneti ve sünnetin nakli ile ilgili konular anlaþýlmýþtýr. Çünkü bu dönemde dinin yegâne kaynaðý olan Kur’an’ýn anlaþýlmasý için Resulüllah’ýn (s.a.s.) sünnetine þiddetle ihtiyaç vardý. Söz gelimi Ahmed b. Hanbel, Halife Mutasým tarafýndan Kur’an’ýn mahluk olup olmadýðý konusunda imtihana çekildiðinde “Ben sadece ilmi bilen biriyim, bu konuda bir bilgim yok.” (Yakubî, Ahmed b. Yakub b. Cafer, Tarihu’l-Yakubî, Tah: Abdulemir Mehnâ, Þirketu’l-Alemiyyi li’l-Matbuat, 1. Tab, Beyrut, 2010, c. 2, s. 430.) demiþtir. Ýmam Ahmed, “ilmi bilen biriyim” derken yalnýzca hadis ile ilgili konularý bilirim demek istemiþtir, çünkü herkes onun hayatýný Resulüllah’ýn sünnetini öðrenmeye adadýðýna þahit olmuþtu.
Taha Suresi’nde “Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce, Kur’an’ý okumakta acele etme.” ihtarý yapýldýktan sonra: “'Rabbim ilmimi arttýr.' de.” (Taha, 20/114.) diye Resulüllah’ýn (s.a.s.) daha fazla ilmi talebe davet edilmesi, risalet görevini eksiksiz yerine getirilmesi için ilahi mevhibelerin artýrýlmasýný istemesi içindir ki bu da din ile ilgili bilgilerdir. Allah-u Teâlâ, Resulüllah’tan ilmin arttýrýlmasýný talep etmesinden baþka bir þeyin ziyadesini istemesini emir buyurmamýþtýr. Dolayýsýyla Resulüllah zamanýnda ilim denildiðinde, merkezinde Kur’an’ýn olduðu ve çoðunlukla dinin marifetinin anlaþýlmasýný saðlayan hususlar ve konular akla gelmekteydi. Ümmü Kesir binti Yezid el-Ensariyye, dinî konularda merak ettiði bazý hususlarý öðrenmek için kýz kardeþi ile birlikte Resulüllah’ýn yanýna girdiklerinde Ümmü Kesir’in “Ya Resulüllah, kýz kardeþim sana bir soru sormak istiyor, fakat utanýyor.” demesi üzerine Resulüllah’ýn (s.a.s.): “Sorsun, zira ilim talep etmek farzdýr.” buyurmasý (Ebu Nu’aym el-Ýsfehanî, Ma’rifetu’s-Sahabe, c. 6, s. 3554.) da o dönemde ilim ifadesinin daha çok dinî meselelere hamledildiðini göstermektedir.
Yukarýdaki ifadelerimizden Resulüllah döneminde ilmin, yalnýzca dinî konulardan ibaret olduðunu iddia ettiðimiz anlaþýlmamalýdýr. Zira sahabeden Ebu Zer’in (r.a.): “Resulüllah (s.a.s.) bize, bir kuþun iki kanadýyla uçmasýnýn ancak ilimle olduðunu, miras býrakmýþtýr.” (Ýbn Hibban, Sahih, Ýlim, (H. No: 65), c. 1, s. 267.) buyurmasý, dinî ilimlerin dýþýnda, tabiatýn sýrrýnýn anlaþýlmasý, insanlýðýn saadeti ve mutluluðu için gerekli diðer ilimlerin de bu minvalde ele alýndýðý ortaya koymaktadýr. O hâlde Resulüllah döneminde ilim, daha çok dinî konularý ihtiva etmekle birlikte, diðer ilmi disiplinlere de teþmil edilmiþtir. Nitekim “Bizim çocuklarýn üzerinde hakkýmýz olduðu gibi onlarýn da bizim üzerimizde haklarý var mýdýr?” diye soran sahabeye, Resulüllah’ýn, “Evet, çocuðun anne ve babasý üzerindeki hakký, ona okuyup yazma (kitabet), yüzme ve atýcýlýðý öðretmesidir.” (Beyhakî, Sünenü’l-Kübra, Sebk, 1 (H. No: 19742), c. 10, s. 26.) þeklindeki cevabý, ilim yelpazesinin geniþliðini ifade etmektedir. Keza Resulüllah’ýn, “Hikmetli söz müminin yitiðidir. Onu nerede bulursa, almaya en çok onun hakký vardýr.” (Tirmizi, Ýlim, 19.) buyurmasý, evrensel bir ilim anlayýþýnýn ve dinî konularýn dýþýndaki ilimlerin kazanýlmasýna bir çaðrýdýr. Resulüllah’ýn getirdiði bu anlayýþ sayesinde, ilmin önündeki dinî, ýrki, cinsî ve coðrafi bütün sýnýrlar kaldýrýlmýþtýr. Bundan dolayý Bedir esirlerinden okuryazar olanlarýn, müþrik olmalarýna raðmen yazýyý Müslümanlara öðretmeleri fidye bedeli olarak kabul edilmiþtir. (Hâkim, Müstedrek, c.2, s.152.) Ýlim ifadesinin her türlü bilgiyi ihtiva eden disiplinlere hamledilmesinden dolayýdýr ki Resulüllah’tan (s.a.s.) sonra Müslümanlar kendilerine lazým olan her çeþit fennî rahatlýkla diðer din, ýrk ve coðrafyaya sahip milletlerden almýþlardýr.
Kur’an’da doðrudan ve dolaylý olarak ilme atýf yapan ayetlerin neredeyse tamamýnýn, Müslümanlarýn ilmi elde etmek için uygun þartlara sahip olmadýklarý ve bunun eðitimini yapmak için fýrsat ve imkânlarýn bulunmadýðý bir dönemde yani Mekke’de nazil olmasý, inananlarýn zihin yapýsýný ilmi bir anlayýþ üzerine bina etmeye matuftur. Resulüllah (s.a.s.), “Ýlim talep etmek her Müslümana farzdýr.” (Ýbn Mace, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvinî, Sünen, Tah: Muhammed Fuad Abdulbaki, Daru'l-Fikr, Beyrut, Ts., Mukaddime, 17.) buyurarak bu mesajý desteklemiþ ve ilmi, hayatýn mihverine yerleþtirmiþtir.
Elbette ilmin elde edilebilmesi için lazým olan yegâne araç yazýdýr. Resulüllah’ýn (s.a.s.), Araplarda öteden beri süregelen þifahi (sözlü) kültür aktarým geleneðinin yanýnda, bilgiyi yazýyla buluþturmasý, ilmin olabildiðince süratli yayýlmasýný saðladýðý gibi kalýcý olmasýný da beraberinde getirmiþtir. Resulüllah (s.a.s.) buna iþaret etmek üzere: “Ýlmi, yazýyla kaydediniz.” (Hâkim, Müstedrek, c.1, s.188.)
Resulüllah (s.a.s.), bizzat kendisinin öðretmenlik yaptýðý Suffa’da kalanlara da ders verirdi. Suffa'da kalanlara, genellikle okuma ve yazma, Kur’an ilimleri, akait ve kýraat gibi konular öðretilirdi. Ýsfehani de Suffa ehlinin sürekli meþguliyetinin Kur’an’ý anlamaya çalýþmak ve onu tamamen öðrenmeye yönelik olduðunu kaydetmektedir. (Ebu Naim el-Ýsfehani, Hilyetu'l-Evliya, c.1, s.342.) Resulüllah’ýn (s.a.s.) bu özel gayretleri sayesinde, kendisine nübüvvet geldiðinde çok az sayýda olan okuma yazma bilenlerin oraný Ýslam’dan sonra o kadar yükselmiþtir ki bir müddet sonra Medine’de okuma yazma bilenlerin sayýsýný tespit etmekte zorlanmaktayýz. Bu inanç ve gayretle ilme sarýlan Müslümanlar, insaný hayrete düþürecek bir ilerleme katetmiþlerdir. Öyle ki hicri birinci yüzyýlýn sonlarýna doðru, Ýslam dünyasýnda okuma yazma bilenlerin sayýsý bütün dünyadaki okuma yazma bilenlerin sayýsýndan daha çoktu. (Fuat Sezgin, Bilim Tarihi Sohbetleri, Soh: Sefer Turan, Timaþ Yay., 5. Bsk., Ýstanbul, 2013, s. 120.)
Resulüllah (s.a.s.) döneminde ilimden yalnýzca erkekler istifade etmezlerdi; kadýnlar da istedikleri zaman ilim öðrenmek üzere bir eðitim ve öðretim merkezi olan Mescid-i Nebevi’ye gelirlerdi. Nitekim Mescid-i Nebevi’de erkeklere tahsis edilmiþ ve yatýlý da kalýnabilen Suffe’de gerçekleþtirilen öðretimin yanýnda, kadýnlarýn da gündüz devam ettikleri Suffetu’n-Nisa (Kadýnlar Suffasý) da mevcuttur. Kadýnlarýn ilme raðbeti o kadar dikkate þayan bir durum göstermiþtir ki Resulüllah (s.a.s.), o gün için mescidin mevcut olan üç kapýsýndan birini kadýnlara tahsis etmek için niyetini izhar etmiþtir. (Resulüllah (s.a.v.), Mexid’in üç kapýsýndan birini iþaret ederek: "Keþke þu kapýyý kadýnlara ayýrsaydýk" buyurmuþtur. Bkz: Ebu Davud, Salat, 17, 54.) Resulüllah’ýn bu arzusu, Hz. Ömer’in hilafeti döneminde gerçekleþmiþtir. (Ebu Davud, Salat, 17.) Bunun yanýnda kadýnlarýn: “Ya Resulüllah, senin sözlerini hep erkekler alýp gidiyorlar. Bize de bir gün ayýr ki o gün sana gelelim; sen de Allah'ýn sana öðrettiði þeylerden bize öðretirsin.” þeklindeki talepleri üzerine, Resulüllah (s.a.s.), onlara da öðretim için ayrý bir gün ayýrmýþtýr. (Müslim, Birr, 47.) Böylece arzu eden kadýnlar, Resulüllah’a gelip ilim tahsil etmekte serbesttiler.
Ýlim tahsil etmede kadýn ve erkekler arasýnda bir ayýrýmýn yapýlmadýðýný göstermek üzere Resulüllah (s.a.s.), mescitte eðitim ve öðretimde bulunurken bazen erkekler ile kadýnlarýn saflarýnýn arasýnda durur, (Taberanî, el-Mu'cemu'l-Kebir, c. 24, s. 16.) bazen de doðrudan kadýnlarýn arasýnda ayakta durarak hitabetini sürdürürdü. (Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 17.) Fakat çoðu zaman erkekler arasýnda ayakta durarak öðretimde bulunurdu. (Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 31.)
Müslümanlar arasýnda yaygýnlaþan bazý ilimlerin temeli Resulüllah döneminde atýlmýþtýr. Gerek Kur’an’ýn ve gerekse Resulüllah’ýn doðrudan veya dolaylý iþaret buyurduklarý bazý konular, çok geçmeden müstakil ilimler halinde ele alýnmaya baþlanmýþtýr.
Baþta Müslümanlarýn günlük hayatýný tanzim ve insanlarýn birbirleriyle iliþkilerini bir düzene baðlamak üzere hukuk (fýkýh) ilmi olmak üzere, Kur’an’ýn güzel okunmasýný saðlamak için kýraat ve anlaþýlmasýnýn kolaylaþtýrmak için de edebiyata önem verilmiþ,
Resulüllah’ýn sözlerini nakletmek üzere hadis ilimleri ihdas edilmiþtir. Öteden beri Araplar arasýnda nakledilen Eyyamu’l-Arap ve kýssalar, tarih ilminin arka planýný oluþturmuþtur. Resulüllah’ýn hutbesinde kýssalara yer vermesi, bazý kimselerin naklettikleri kýssalara atýf yapýlmasý, (Müslim, Fiten, 24.) Müslümanlarda tarih bilincinin oluþmasýna ve de bunun bir ilim olarak tahsil edilmesine vesile olmuþtur. Keza baþta Kur’an olmak üzere dinî metinlerin yazýlmasý, yazý ilminin geliþmesine; feraizin anlaþýlmasý ve paylaþýmý için matematik ilmine; Kur’an’ýn sýk sýk tabiat olaylarý ve gökyüzüne dikkat çekmesi astronomi ilmine, kýblenin her zaman Müslümanlara ibadet için lazým olmasý ve kýble yönünün bilinmesinin þart olmasý coðrafya ilmine ilgiyi artýrmýþtýr.
Resulüllah (s.a.s.), ilmi, inananlarýn düþüncelerinin ve hayatlarýnýn merkezine yerleþtirmeye çalýþmýþtýr, bunu ortaya koymak üzere ilim meclislerini, Müslümanlarýn müþtak olduklarý cennet bahçelerine benzetmiþtir. (Taberanî, el-Mu'cemu'l-Kebir, c.11, s.78.) Bu nebevi teþbihin yer ettiði gönüller, cennet bahçelerinin meyvelerini dünyada dermek için fýrsat bulduklarý her anda ilim meclislerinden istifade etmek istemiþler ve bu istekleri sayesinde dünya tarihinde göz kamaþtýran Ýslam medeniyetini inþa etmeyi baþarmýþlardýr.
Prof. Dr. Þakir GÖZÜTOK / DÝYANET AYLIK DERGÝ
|