BORCUNU ÖDEYEMEYENE KOLAYLIK GÖSTERMEK
Ýslam ticaret ahlakýnýn en önemli ilkelerinden biri de müþteriye iyi davranmak, alacaklarýný tahsil ederken gerekli kolaylýðý göstermek; borçlu borcunu ödeyebilecek durumda deðilse
borcunu silmek, bir kýsmýný baðýþlamak veya ertelemektir. Yüce Rabbimiz bu konuda; “Borçlu darda ise, eli geniþleyinceye kadar beklemelidir. Bilmiþ olunuz ki, borcu baðýþlamanýz sizin
için daha hayýrlýdýr.” (Bakara, 2/280) buyurarak alacaklýnýn, gerektiðinde borçlu lehine bazý durumlarda fedakarlýkta bulunmasýný istemektedir.
Sevgili peygamberimiz de; “Satarken ve alýrken, borcunu isterken ve öderken kolaylýk gösteren kimseye Allah merhamet eylesin” (Buhârî, “Büyû”, 16) þeklinde birbirine iyi davranan alýcý ve satýcýlar için dua etmiþlerdir.
ALLAH’IN SEVGÝSÝNDEN MAHRUM EDEN GÜNAH
“Kibirli davranarak yüzünü insanlardan çevirme, yeryüzünde çalým satarak yürüme! Çünkü Allah kibirle kasýlan, kendini beðenmiþ, övünüp duran kimseleri asla sevmez” (Lokmân, 31/18). Kibrin sembolü Þeytandýr. Çünkü o, Hz. Âdem’i küçük görmüþ; ona saygý secdesinde bulunmamýþtýr (Bakara, 2/34). Bu sebeple, kiþinin kibre kapýlmasý, þeytanlaþmaya açýlan bir kapýdýr.
Kibirli insanýn tipik örneklerinden biri Karun’dur. Zira o, bütün mal ve mülkünü Allah’ýn bir lütfu olarak deðil; kendi akli kabiliyeti ve meziyeti olarak görmüþtür (Kasas, 28/78). Ayetin
sonunda gelen ifadeler, kibrin ne büyük bir günah olduðunu açýkça ortaya koymaktadýr.
Çünkü bu kimselerin Allah’ýn sevgisinden mahrum kalacaklarý ifade edilmektedir.
ÝSLÂM’IN ÝLK ÞEHÝDESÝ: HZ. SÜMEYYE
Yasir’in hanýmý, Ammar ve Abdullah’ýn anneleri Sümeyye, Müslümanlýðýný açýklamaktan çekinmeyen ilk hanýmlardandý. Dininden döndürülmek için, yaþýna raðmen yapýlan aðýr iþkencelere katlandý. Ýslam’ýn þerefi için ölmeyi göze aldý ve müþriklerin söyletmek istediklerini asla söylemedi. Kocasý Yasir, iþkenceler altýnda can verdikten sonra, Sümeyye de iþkence
için Ebu Cehil’e teslim edildi. Ebu Cehil, Sümeyye’ye küfrederek iþkence ederdi. Bu iþkencelerden birinde, dininden dönmemekte ýsrar eden Sümeyye, Ebu Cehil’i öfkelendirdi.
Ebu Cehil, eline geçirdiði bir mýzrakla Sümeyye’yi katletti. Böylece Sümeyye, Ýslam tarihinde ilk kadýn þehit olma þerefini kazanarak Peygamberimizin müjdesine nail oldu (Hâkim, Müstedrek, III/382).
AFFEDÝCÝLÝK
Güzel ahlak esaslarýndan biri de affediciliktir. Affetmek, kiþinin kendisine haksýzlýk yapana gücü yettiði halde misilleme yapmayýp onu baðýþlamasýdýr. Bu erdeme sahip olanlar
Kur’an-ý Kerîm’de övülmüþlerdir: “Öfkelerini yenerler, insanlarý affederler. Allah iyilik edenleri sever.” (Âl-i Ýmrân, 3/ 134)
Sevgili peygamberimiz de öfkeye hâkim olmayý, gerçek kahramanlýk olarak tanýmlar: “Yiðit dediðin güreþte rakibini yenen kimse deðildir. Asýl yiðit kýzdýðý zaman öfkesini yenebilendir.” (Buhârî, “Edeb”, 76)
Bizler yalnýzca kendimize karþý yapýlan kötülükleri affedebiliriz. Buna karþýlýk dinî ve millî deðerlerimiz, birliðimiz ve dirliðimiz ile insanlýða karþý yapýlan kötülükler karþýsýnda son derece duyarlý olmak mecburiyetindeyiz.
CÝMRÝLÝK ETMEMEK
Cömertliðin zýddý olan cimrilik, dinin öngördüðü yerlere harcamaktan kaçýnmaktýr. Yüce Allah cimriler hakkýnda þöyle buyurur: “Allah’ýn lütfundan kendilerine verdiklerinde cimrice davrananlar, bunun kendileri için hayýr olduðunu sanmasýnlar; aksine bu, onlar için kötüdür. Cimrilik ettikleri þey, kýyamet günü onlarýn boyunlarýna asýlacaktýr.” (Âl-i Ýmran, 3/180)
Sevgili Peygamberimiz de hadisleriyle ümmetini, cimriliðin fert ve toplum üzerindeki dünyevî ve uhrevî zararlarýndan sakýndýrýrdý: “Mal hýrsýndan ve cimrilikten son derece sakýnýn. Zira sizden öncekileri cimrilik helâk etmiþtir. Cimrilik onlarý kan dökmeye ve haramý helal saymaya sürüklemiþtir.” (Müslim, “Bir ve Sýla”, 56) Dolayýsýyla müslümana yaraþan, cimrilik deðil cömertliktir.
KULLUK BÝLÝNCÝ
Ýnsanýn yaratýlýþ amacý sadece Allah’a kulluktur. (Zâriyât, 51/756). Allah’a kul olmak, O’nun çaðrýsýna samimiyetle karþýlýk vererek, yasaklarýndan kaçýnmak ve emirlerini yerine getirmekle mümkün olur.
Allah’a kulluðun baþý ihlas ve samimiyettir. (A‘râf, 7/29) Kullukta esas olan ise sürekliliktir. (Mü’minûn, 23/9) Bu konuda Rabbimiz þöyle buyurur: “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr, 15/99) Kulluðun zirvesi, kiþinin Allah’ý görüyormuþçasýna ibadet etmesi (Müslim, “Îmân”, 1, 5) ve bütün varlýðýyla O’na yönelmesidir. (Müzzemmil, 73/8) Buna ihsan makamýnda kulluk denir.
Kulluk bilinci sorumluluk bilinci ile geliþir. Her þeyi bilen ve gören bir Allah inancý, kulluðun olgunlaþmasýna vesile olur.
SABIR VE MÜKÂFAT
Sabýr: Kiþinin musibetler karþýsýnda, telaþa kapýlmadan güçlü olmasý, her þeyin Allah’tan geldiðinin bilinci ile tahammül etmesi, dayanma gücü göstermesidir.
Sabýr güzel bir huy, üstün bir fazilettir. Ýnsan güzellikler karþýsýnda sevinir ve Rabbine þükreder. Sýkýntý anlarýnda ise sýkýntýyý ortadan kaldýrmanýn yollarýný ararken diðer taraftan
Rabbinden sabýr, güç ve kolaylýk ister. Ýman eden kiþinin baþýna gelen her þey bir gizli sebebin bir hikmetin gereðidir. Mü’min, karþýlaþtýðý her sýkýntýyý doðal olarak karþýlar ve sabreder. Sabýr sadece zorluklar karþýsýnda deðil, hayatýn her anýnda yaþanan bir ahlak özelliðidir.
“Sabýr acý, meyvesi tatlýdýr”. Sýkýntýlara, belalara sabýr gösteren sonunda huzura kavuþur.”
ABDULLAH ÝBN ABBAS
Tefsir ve fýkýh alanlarýnda otorite olarak kabul edilen Abdullah Ýbn. Abbas, Peygamberimizin (s.a.s.) amcasý Abbâs (r.a.)'ýn oðludur. Hicretten üç yýl kadar önce Mekke’de doðmuþtur.
Abdullah Ýbn. Abbas daha küçük yaþýndan itibaren Rasûlullah’ýn (s.a.s.) yanýnda bulunmuþ ve O’ndan feyz almýþtýr. Peygamberimizin “Allahým! Ona hikmeti ve kitabýn (Kur’an) te’vilini öðret”, (Ýbn Mâce, “Sünne”, 11) “Allahým! Onu dinde ince anlayýþlý kýl” (Buhâri, “Vudû”, 10) þeklinde özel olarak duasýna mazhar olan Ýbn-i Abbas, derin ilmiyle ashabýn önde gelenlerinden sayýlmýþtýr.
Ýslam tarihinde ilmi ve saðlam þahsiyeti ile tanýnan Ýbn-i
Abbas hicrî 68 yýlýnda Taif ’te vefât etmiþtir.
CEMAATLE NAMAZIN FAZÝLETÝ
Namaz tek baþýna kýlýnabilirse de cemaatle kýlýnmasý daha faziletlidir. Hz. Peygamber, cemaatle kýlýnan namazýn sevabýnýn tek baþýna kýlýnan namazdan 27 kat fazla olduðunu bildirmektedir. (Buhari, “Cemaa”, 1) Namazlar cami dýþýnda da cemaatle
kýlýnabilirse de camide kýlýnmasý asýldýr. Cemaatle namaz kýlmak için camiye gelirken atýlan her adýmda kiþinin derecesi yükseltilir, bir günahý silinir. (Buhari, a.y.) Cemaatin farz-ý
ayýn, farz-ý kifaye olduðunu söyleyenler varsa da çoðunluða göre sünnettir. Cemaatin dini faziletlerinin yaný sýra sosyolojik önemi de büyüktür.
Cemaatle Müslümanlar bir araya gelir, sýkýntýlar ve sevinçler paylaþýlýr. Ýhtiyaç sahiplerinin ihtiyacý giderilir. Ýnsanlar arasýnda sevgi ve muhabbet artar.
KARZ-I HASEN
Hiçbir maddi çýkar beklemeksizin sadece Allah'ýn rýzasýný kazanmak ve din kardeþinin sýkýntýsýný gidermek amacýyla karþýlýksýz borç vermeye karzý hasen denir.
Kur’an’da karzý hasen, ihtiyaç sahiplerine ödünç vermek anlamýnda kullanýlarak þöyle buyurulmaktadýr; “Kim Allah'a güzel bir ödünç verecek olursa, Allah da onun karþýlýðýný kat kat verir ve ayrýca onun çok deðerli bir mükâfatý da vardýr.” (Hadîd, 57/11; Bakara, 2/245) Ýhtiyacý olanlara ödünç vermek sadaka vermekten daha güzel bir davranýþ olarak kabul edilmiþtir.
Ödünç verme sýrf Allah rýzasý için olmalý, herhangi bir karþýlýk
beklenmemeli ve bir menfaat da þart koþulmamalýdýr. Borç
karþýlýðýnda saðlanan menfaat haramdýr.
|