Hz. Peygamberin amcasýnýn oðlu ve kýzý Hz. Fatýma’nýn kocasýdýr. Künyesi Ebu’l-Hasan ve EbûTurab; lâkabý Haydar, yani arslandýr. Nesebi, Ali b. EbîTalib b. Abdulmuttalib b. Haþim b. Abdimenaf b. Kusayy b. Kilab b. Mürre b. Ka’b b. Lüeyy’dir. Annesi ise Esed’in kýzý Fatýma’dýr. Resulullah, annesi Hz. Amine’den öksüz kalýnca bu haným Hz. Peygambere öz evlat muamelesi yapmýþtýr. Hz. Ali’nin annesi Müslümanlýðý kabul etmiþ, O vefat ettiðinde Resulullah çok üzülmüþ ve kendi eliyle kabre indirmiþtir. (1)
Hz. Ali hicretten yirmi üç yýl önce dünyaya gelmiþtir. Hz. Muhammed’den otuz yaþ küçüktür.(2) EbûTalib’in çocuklarý çok olduðundan dolayý maddî yönden ev halkýný geçindirmekte zorlanýyordu. Resulullah, o zaman çok sevdiði amcasýna yardým etmek isteyerek durumu diðer amcasý Abbas’a açmýþ ve EbûTalib’e yardým etmenin bir vazife olduðunu söylemiþtir. Bunun üzerine Abbas, EbûTalib’in oðullarýndan Cafer’in geçimini üstlenmiþ, Rasulullah da Ali’yi almýþ ve kendi ailesine katmýþtýr.(3)
Hz. Peygamber’in evinde büyüyen ve yetiþen Hz. Ali, ilk vahyin gelip davetin dýþarýya açýlmasýyla beraber Ýslâm’ý kabul etmiþtir. Böylece O, ilk Müslümanlardan olmuþtur.(4) Çok küçük yaþta Ýslâm’ý kabul ettiði için, fýtratýný korumuþ ve hiçbir zaman putlara secde etmemiþtir.(5) Hz. Peygamber’in özel bir sevgisine mazhar olan Hz. Ali, deðiþik zamanlarda ve yerlerde birçok kez onun duasýný almýþtýr. Peygamber, bir defa ona þöyle dua etmiþti: “Ey Allah’ým! Ali’nin kalbini en doðru olana eriþtir ve dilini de (hakikat) üzerine sabit kýl.”(6) Yetiþtiði evin ve yakýn olduðu insanýn önemini hiçbir zaman hatýrýndan çýkarmayan Hz. Ali, almýþ olduðu dualarýn bereketiyle, büyük bir âlim olmuþtur. Ýnsanlar onun görüþlerine müracaat etmiþ ve Resulullah’ýn “Ben ilmin þehriyim, Ali de onun kapýsýdýr.” sözü, hakkýnda gerçekleþmiþtir.(7) Bu sözden anlaþýldýðý gibi, hangi zümreye ait olursa olsun bütün Müslümanlar, Resulullahýn Kur’an-ý Kerim’i en iyi bildiðinde ittifak etmiþlerdir. Sahâbenin ileri gelenleri de, Resulullahtan zengin ve geniþ bir ilim telakki etmiþlerdir. Bunlarýn baþýnda, amcasý oðlu ve damadý Hz. Ali gelmektedir.(8) Sonuçta O, taþýdýðý bu ilmî kudreti sayesinde ilim þehrinin kapýsý olmaya hak kazanmýþtýr. Allah Teâlâ, ona geniþ hikmet vermiþ ve en çarpýcý anlatým tarzýný öðretmiþtir.
Hz. Ali, Resulullah’ýn zamanýnda Kur’an’ýn tamamýný ezberleyen hafýz sahâbîlerdendir.(9) Hýfzýný sadece okuma / kýraat düzeyinde tutmamýþ, bilakis; okumanýn deðiþik lehçeleri, harflerin mahreçleri ve tecvid bilgisini de kendinde toplayarak Kurra’dan olmuþtur.(10) Hafýzlýk ve kýraat bilgisinde derinleþen Hz. Ali, Kur’an ilimlerinde kazanmýþ olduðu vukûfiyetle, sahâbenin âlimleri arasýna girmiþtir. Tabiinden Mesruk’un (ö: 63/682) beyanýna göre; “Sahâbîlerin hepsinin ilminin kendisinde sonuçlandýðý iki âlim sahâbîden biridir.” Diðeri ise Abdullah b. Mes’ud’dur.(11) Hz. Ali, Kur’an’ý anlamaya çok önem verdiðinden dolayý, anlamayý zorlaþtýrýr endiþesiyle Kur’an’ýn küçücük mushaflara yazýlmasýný hoþ karþýlamazdý.(12) Çünkü okuyucu küçük mushaftan Kur’an okurken, anlamayý olumsuz yönde etkileyen haricî sebeplere takýlarak manadan uzaklaþabilir.
Her ne kadar tefsir usulü çalýþmalarýnda Hz. Ali’ye ait baðýmsýz bir bölüm açýlmasa da, birçok Ýslâm bilgini onu müfessir sahâbîler arasýnda saymaktadýr.(13) Hz. Ali böyle bir payeyi elde ederken ayetler üzerinde çok çalýþmýþtýr. Bizzat kendisi, bir örnek olmasý kabilinden þu olayý anlatmaktadýr: “Kur’an’daki þu ayeti anlamak bana çok müþkil gelmiþti: ‘Erkek tekrar boþarsa, artýk bundan sonra kadýn, baþka bir kocaya varmadan kendisine helal olmaz...’(14) Allah’ýn kitabýný araþtýrmaya devam ettim ve sonra anladým ki ikinci koca bu hanýmý tekrar boþarsa ilk kocasý onunla yeniden evlenebilir.”(15) Örnekten anlaþýlan, Hz. Ali’nin Kur’an’ý anlama konusunda çok yoðunlaþmasýdýr. Bu yoðunlaþmanýn temelinde ise, Allah’ýn göndermiþ olduðu ayetlere bir Müslümanda olmasý gereken ciddi bir bakýþ vardýr. Bütün bunlar; Hz. Ali’nin Kur’an’ý ezberlemesi, ayetler üzerinde çalýþmasý, hayata katmasý ve kendini ayetlerin muhatabý saymasý onun Kur’an anlayýþýyla alâkalýdýr. Hz. Peygamberin mahremiyeti dairesinde terbiye edilmiþ, insanî meziyetlerin hepsini kendinde toplamýþ olan ve hiçbir zaman haktan ayrýlmayan (16) bu büyük insanýn Kur’an anlayýþýný daha iyi anlayabilmek için þu baþlýklar altýnda onun Kur’an’a bakýþýný incelemekte fayda vardýr:
1- Kur’an’ýn önüne hiçbir þeyi geçirmemek: Diðer büyük sahâbîler gibi Hz. Ali de, içtihat yaparken önceliðin Kur’an’a verilmesini deðiþik vesilelerle vurgulamýþtýr. Hatta O, fakih olmayý Kur’an’ý öncelemeye baðlamýþtýr. Bu çerçevede þunu söylemiþtir: “Gerçek anlamda fakih, insanlarýn ümidini Allah’ýn rahmetinden kestirmeyen, Allah’a isyan konusunda kiþilere ruhsat / kolaylýk vermeyen, onlarý Allah’ýn azabýndan emin kýlmayan ve baþka bir (kaynaða) yönelerek Kur’an’dan yüz çevirmeyendir. Kendisinde ilim olmayan ibadette, anlayýþ olmayan ilimde ve derin derin düþünmenin olmadýðý kýraata / Kur’an okumalarýnda hayýr yoktur.”(17) Hz. Ali’nin hayatýnda, Kur’an’ýn temel kaynak olarak alýnmasýný gösteren baþka örnekler de vardýr. Hz. Ali, mehri belirtilmemiþ bir kadýnýn kocasýnýn cinsel beraberlikten önce ölmesi durumunda kadýna mehir gerekmeyeceði görüþündeydi. Kur’an bu durumu þu ayetle açýklýða kavuþturmuþtu: “...Onlardan (kadýnlardan) faydalandýðýnýz takdirde, kararlaþtýrmýþ olduðunuz mehri verin...”(18) Hz. Ali’ye, “Böyle bir kadýn için / mehri belirtilmemiþ ve cinsel beraberlikten önce kocasý ölmüþ kadýna mehri misil, miras ve iddet vardýr” þeklinde bir hadis rivayet edilince þu cevabý vermiþtir: “Baldýrýna bevleden bir bedevinin rivayetini alýp, Allah’ýn kitabýný ve Rasulünün sünnetini terkedemeyiz.”(19) Hz. Ali’nin tavýrlarýndan çýkan sonuç, Kur’an’ýn önüne herhangi bir þeyi geçirmenin doðru olmadýðýdýr.
2- Nüzul ortamý ve vakýa-vahiy iliþkisine ait bilgiden faydalanma: Hz. Peygamberin evinde ve velayetinde yetiþen Hz. Ali, doðal olarak Kur’an’ýn nüzul süresini en iyi takip edenlerdendir. Bu takibi sonunda mükemmel bir nüzul bilgisine sahip olmuþ ve ayetleri anlamada, yorumlamada ve hüküm çýkarmada bu bilgisinden yararlanmýþtýr. Kur’an ayetlerinin iniþ yeri ve zamaný konusunda sahabeden, sadece iki kiþi çok iddialýdýr. Birisi Hz. Ali, diðeri Hz. Abdullah b. Mes’ud’dur. Bu iddiasýný, yani; ayetlerin iniþ sebebi bilgisini en iyi bilenlerden olduðunu O, þu sözüyle ilan etmiþtir: “Allah’a yemin olsun ki Kur’an’dan inen her ayetin niçin indiðini, nerede ve kim hakkýnda geldiðini biliyorum. Þüphesiz Rabbim bana (temiz) bir kalp, saðlam bir akýl ve açýk bir lisan baðýþlamýþtýr.”(20) Konuyu biraz daha açmýþ, “Ayetlerin gece mi, gündüz mü, daðda mý, ovada mý indiðini bilirim.” demiþtir.(21) Kur’an’ý anlamada önemli bir alt yapýyý oluþturan nüzul sebebi ve vakýa-vahiy bilgisi, Hz. Ali’nin de içinde bulunduðu bir grup sahabide çok öne çýkmýþtýr. Bu insanlar gerek içtihatlarýnda, gerekse Rasulullah’tan duyduklarýnda çoðu zaman nüzul sebebi bilgisinden faydalanmýþlardýr.(22) Bu açýklamalar gösteriyor ki, Hz. Ali Kur’an’ý yorumlamada ve anlamada nüzul sebebini çok ciddiye almýþ ve bu bilgilerini güncelleþtirmek suretiyle, hayata yaþanabilir þeyler olarak sunmuþtur.
3- Sorarak öðrenme: Sorarak öðrenme, önemli bir öðretim metodu olarak bugün de güncelliðini korumaktadýr. Hadis külliyatýndaki Hz. Peygamberin soru sormayý yasakladýðý ve sahabenin fazla soru sormadýðý þeklindeki haberler bizce yanlýþ anlaþýlmýþtýr. Zira ayný hadis külliyatý, sorulara verilen cevaplarla doludur. Olsa olsa bu yasak, anlamsýz ve lüzumsuz sorularla ilgili olabilir.(23) Seviyeli ve sözün coðrafyasýna uygun sorularý Hz. Peygamber cevaplandýrmýþtýr. Zaman zaman sahabesini soru sormaya teþvik etmiþtir. Rasulullah’ýn bu teþviklerini bilen Hz. Ali þöyle bir olayla karþýlaþtýðýný anlatýr: “Müslümanlardan birisine uðradým ve gördüm ki adam müþrik olarak ölen babasý için istiðfarda / Allah’tan babasýnýn baðýþlanmasý talebinde bulunuyor. Peygamber’e geldim ve bu durumu haber verdim. Bunun üzerine þu ayet indirildi:(24) “مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَن يَسْتَغْفِرُواْ لِلْمُشْرِكِينَ وَلَوْ كَانُواْ أُوْلِي قُرْبَى مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ” “Akraba bile olsalar, cehennem halký olduklarý belli olduktan sonra (Allah’a) ortak koþanlar için maðfiret dilemek ne Peygamberin, ne de inananlarýn yapacaðý bir iþ deðildir.”(25) Hz. Ali’yi böyle bir konuda soru sormaya iten sebep, Müslümanlarla müþrikler arasýndaki velâyet ayrýlýðý (26) ve Kur’an’da, inanmayanlara istiðfar edilmesini yasaklayan bazý ayetlerin varlýðýdýr.(27) Kendisinin soramadýðý bazý sorularý da arkadaþlarýna sordurmak suretiyle Hz. Peygamber’den gerekli cevaplarý öðrenmiþtir. Meziden sonra nasýl bir temizlik ve yol tutulmasýnýn gereklerini Mikdat b. Esved’e sordurarak bilgilenmesini ikmal etmiþtir.(28)
4- Kur’an’ý hayata katma: Kur’an’ýn, sahabenin hayatýnda meydana gelen olaylara müdahale ve onlarý mutlak doðruya yönlendirme çerçevesinde nazil olduðu bir gerçektir. Tarih içerisinde konuþmasýna raðmen, evrensel mesajlar taþýyan Kur’an, kýyamete kadar, inandým diyen insanlar için en temel kaynaktýr. Ondan gereði gibi istifade edebilmek ve samimiyetle yaþanabilir hale getirebilmek için önce iman etmek gerekir. Ýman olmadan hayata katmanýn bir deðeri olmadýðý gibi, inanýp hayata katmamanýn da bir anlamý yoktur. Kur’an’ý hayata katmayý Hz. Ali þöyle açýklamýþtýr: “Ýnsanlardan öyleleri var ki onlara iman verilmiþ fakat Kur’an verilmemiþtir. Bazýlarýna ise Kur’an verilmiþ fakat iman verilmemiþtir. Öyleleri de var ki hem iman hem Kur’an verilmiþtir. Bazý insanlar da vardýr; onlara ise ne iman ne de Kur’an verilmiþtir. Sonra da onlara þöyle bir misal verdi; imanýn verilip Kur’an’ýn verilmediði insan, hurmanýn benzeridir. Tadý güzeldir fakat kokusu yoktur. Kendisine Kur’an’ýn verilip imanýn verilmediði kimse ise, reyhan gibidir; kokusu güzeldir, tadý ise acýdýr. Ýmanýn ve Kur’an’ýn verildiði insan ise narenciye gibidir; kokusu da güzeldir tadý da güzeldir. Ýmanýn ve Kur’an’ýn verilmediði kiþi ise Ebû Cehil karpuzu gibidir. Tadý acýdýr, kokusu ise yoktur.”(29) Verilen örnekten anlaþýlan; Kur’an’ý iman ederek hayatýna katan, fakat Kur’an ilimlerine vakýf olmayan insan hurmaya benzetilmiþtir. Kendisiyle ve yaratanýyla barýþýk bir hayat süren birisidir. Bunun bir ilerisi ise, iman ettiði Kur’an’ý hayatýna katan ve Kur’an ilimlerini bilen kiþidir; narenciyeye benzetilmiþtir. Bireysel anlamda güzel olduðu gibi ürettikleriyle baþkalarýný da faydalandýrmaktadýr. Hz. Ali bu örneði vermek suretiyle Müslümanlarý Kur’an’ý yaþamaya özendirmiþtir. Oryantalistler gibi bilgiyi yüklenip hayata katmamak tasvip edilen bir yaklaþým deðildir. Hatta Kur’an, yararlý bilgiyi hayatýna katmayan kimseleri kitap yüklü, merkeplere benzetmiþtir. (30)
5- Ýçtihadî yaklaþým: Hz. Ali, fetva veren sahabe grubundadýr.(31) Her ne kadar fetva vermekle içtihat etmek ayrý þeyler olsa da, aralarýnda bir yakýnlýðýn olduðu da bir gerçektir. Hemen belirtmekte yarar var, Hz. Ali müçtehit sahabilerin en meþhurlarýndandýr. Kufe ekolünün önderlerindendir.
Hz. Ali, çok fetva veren sahabilerden biridir. Iraklýlar için verdiði fetvalar ve hükümler bir mecmua olacak çaptadýr.(32) Nitekim, Abdullah b. Mes’ud’da, zamanýnda Medine’nin en iyi hüküm vereninin Hz. Ali olduðunu söylemiþtir. Ayný kanaati, Hz. Ömer de yinelemiþtir.(33) Hz. Ali, fetvalarýnda ve içtihat usulünde bireysellik yerine kolektif çalýþmayý tavsiye etmiþtir. Çünkü Hz. Muhammed, þu hadisinde olduðu gibi aktif bir istiþareyi önermiþ ve Hz. Ali de bu tavsiyelere uymuþtur. Hadis þöyle: “Dedim ki, Ey Allah’ýn Resulü! Bize bir buyruk geldiðinde, onun emir veya yasak olduðuna dair bir açýklama yoksa ne yapmamýzý söylersin. Buyurdu ki; ‘Dinde anlayýþ sahibi kimselerle / fakihlerle ve (Allah’a hakkýyla) ibadet eden âbidlerle istiþare ediniz. Salt reyle (meseleyi) geçiþtirmeyiniz.’” (34)
Hz. Peygamberin bu öðütlerine uyan Hz. Ali, kolektif içtihatlarýn yapýldýðý istiþarî meclislerde bulunmuþtur. Hz. Ömer, zina yapan deli / mecnun bir kadýna ölüm cezasýný verdiðinde, Hz. Ali; “Aklý olmayandan sorumluluk kalkmýþtýr.” diyerek, Hz. Ömer’in hükmünü bozmuþ ve uygulamadan kaldýrmýþtýr.(35) Benzeri bir içtihadý da Hz. Osman döneminde olmuþtur. Evliliðin altýncý ayýnda çocuk doðuran bir kadýna, þikâyet üzerine müeyyide uygulamak isteyen Hz. Osman’a mani olmuþ ve þu ayeti okumuþtur: “Biz insana ana-babasýna iyilik etmesini tavsiye ettik. Anasý onu zahmetle taþýdý ve zahmetle doðurdu. (Ana karnýnda) taþýnmasý ile sütten kesilmesi otuz ay sürdü...” (36) Arkasýndan diðer bir ayeti hatýrlatmýþtýr: “Onun sütten kesilmesi ise iki yýl içinde olmuþtur.” (37) Hz. Ali, bu iki ayetten, hamileliðin asgarî süresinin altý ay olduðu sonucunu çýkarmýþ ve dolayýsýyla kadýnýn doðumunun normal olduðunu belirtmiþtir.(38)
Ehl-i Kitab’ýn kestiklerinin yenebileceðine ruhsat veren ayete raðmen (39) O, Hýristiyanlarýn kestiðinin yenmeyeceði þeklinde içtihatta bulunmuþtur. Buna sebep olarak da, kendi dönemindeki Hýristiyanlarýn hakikatten pay taþýmadýklarýný ve onlarda içkiden baþka bir þeyin kalmadýðý gerçeðidir.(40) Bir ara içki içme, yeni fethedilen yerlerde yaygýnlaþýnca Hz. Ömer, nasýl bir ceza verilmesini sahabe ile istiþare etmiþtir. Kur’an’dan delil getiren Hz. Ali þöyle bir içtihatta bulunmuþ ve bu görüþ kabul edilmiþtir: “Biz içki içene seksen sopa vurulmasý kanaatindeyiz. Çünkü o, içince sarhoþ olur, sarhoþ olunca saçma sapan konuþur. Saçmalayýnca da iftirada bulunur.” Bu cezayý Hz. Ömer de kabul etti. (41)
Kýraatiyle, fýkhýyla ve üretmiþ olduðu deðerlerle Kur’an’a hizmet eden Hz. Ali’nin faziletleri pek çoktur. Sadece anlamaya yönelik faaliyetlerle deðil, daha baþka çalýþmalarýyla da Kur’an’a hizmet etmiþtir. Nahiv ilminin esaslarý Hz. Ali tarafýndan ortaya konulmuþtur. Hz. Ali, bir kere Kur’an-ý Kerim’in yanlýþ okunduðunu duymuþ, bunun üzerine nahvin tümel kurallarýný açýklamak suretiyle buna engel olmak istemiþ, bu tümel kurallarýn izahýndan sonra bu ilim kitap haline getirilmiþtir. (42)
Dipnot
* Talim Terbiye Kurulu Baþkan Yardýmcýsý
[1]. Þiblî, Asr-ý Saadet, V, 53-5; Ýslâm Ansiklopedisi, I, 307.
[2]. Þakir, Dört Halife, s. 351.
[3]. ÝbnKesîr, el-Bidaye, III, 25; Hudarî, Nuru’l-Yakîn, s. 29; Þiblî, Asr-ý Saadet, V, 55.
[4]. ÝbnKesîr, el-Bidaye, III, 24.
[5]. Zerkanî, el-Menâhil, II, 18.
[6]. ÝbniSa’d, Tabakât, IV, 154.
[7]. Aliyyu’l-Kârî, Fýkh-ý Ekber Þerhi, s. 112.
[8]. Salih, Ýslâm Mezhepleri ve Müesseseleri, s. 175.
[9]. Zerkeþî, el-Burhan,, I, 296.
[10]. Okiç, Tayyib, Tefsir ve Hadis Usulünün Bazý Problemleri, s. 141.
[11]. Ýbni Kayyým, Ý’lâmu’l-Muvakki’în, I, 13.
[12]. ÝbnEbîÞeybe, Musannef, II, 382.
[13]. Zehebî, et-Tefsir ve’l-Müfessirûn, I, 207.
[14]. 2/Bakara 230.
[15]. Nahhas, Meâni’l-Kur’an, I, 207.
[16]. Filibeli, Ýslâm Tarihi, s. 252.
[17]. Darimî, Mukaddime 29, I. 89.
[18]. 4/Nisa 24.
[19]. Þevkanî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Neylu’l-EvtarÞerhuMünteka’l-Ahbar, Beyrut 1989, VII, 359.
[20]. ÝbnSa’d, Tabakât, IV, 154.
[21]. Zerkanî, el-Menâhil, II, 15.
[22]. Emin, Duha’l-Ýslam, II, 138.
[23]. Görmez, Mehmet, Sünnet ve Hadisin Anlaþýlmasý ve Yorumlanmasýnda Metodoloji Sorunu, T.D.V. Yay., Ankara 2000, II. Bsk, s. 46.
[24]. Nahhas, Meâni’l-Kur’an, III, 259.
[25]. 9/Tevbe 113.
[26]. Bak: 9/Tevbe 23-24.
[27]. Bak: 9/Tevbe 80,84; 63/Münâfikun 6
[28]. Darimi,23, Fedail,8, s 838.
[29]. Dârimi, 23, Fedail 8, s. 838.
[30]. Bak: Cuma 62/5
[31]. Hallaf, Ýslâm Teþrî Tarihi, s. 23.
[32]. Emin, Duha’l-Ýslam, II, 181.
[33]. ÝbnSa’d, Tabakât, IV, 155-6.
[34]. Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, I, 178.
[35]. Ebû Davud, 32, Hudud 16, no: 4401, IV. 559.
[36]. 46/Ahkaf 15.
[37]. 31/Lokman 14.
[38]. Nahhas, Meâni’l-Kur’an, I, 215.
[39]. 5/Maide 5.
[40]. Taberî, Câmiu’l-Beyan,Iv, 442.
[41]. Malik, 42, Eþribe 1, II. 842.
[42]. Þiblî, Asr-ý Saadet, V, 121; ayrýntýlý bilgi için bkz. Bakýrcý, Selami-Demirayak, Kenan, Arap Dili Grameri Tarihi, Erzurum, 2001.
Mehmet Sürmeli / Vuslat Dergisi
|