Mekke müþrikleri kendilerini fakir Müslümanlardan üstün görür, onlara tepeden bakar, hatta onlarla bir arada bulun[1]maktan kaçýnýrlardý. Kur’an mal ve evlatlarýnýn çokluðu ile Müslümanlara karþý övünen inkârcýlarýn bu tutumlarýnýn ne kadar anlamsýz olduðunu þu misalle anlatmaktadýr: Gökten inen yaðmur bitkilerle karýþmakta, sonra bu bitkiler canlanýp geliþmektedir. Fakat bir müddet sonra kuruyup rüzgârýn savurduðu ot parçalarý hâline gelivermektedirler. Dünya hayatýda böyledir; günbegün geliþir, güzelleþir, son derece canlý ve parlak hâle gelir. Ancak bir vakit sonra gerileme baþlar; bu gerileme hayatýn nihayet bulmasýna kadar devam eder. Aþaðýdaki ayet-i kerime, bütün faniliðine karþýn þu dünyanýn baki olan yönünü ifade etmektedir: “Mal ve evlat, dünya hayatýnýn süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise Rabbinin katýnda, hem sevapça daha hayýrlý, hem de ümit baðlamaya daha layýktýr.” (Kehf, 18/46.)
Yüce Allah dünya hayatýnýn sonlu oluþunu bir örnekle açýkladýktan sonra mal ve evladýn dünya hayatýnýn ziyneti olduðu[1]nu belirtmiþtir. Bundan þu anlaþýlýr: Mal ve evlat da sonludur; dünya hayatý için geçerli olan, dünya hayatýnýn ziyneti için de geçerlidir. O hâlde insanýn elin[1]den çýkmasý muhakkak olan varlýklara aldanarak böbürlenmesi; gurura ve kibire düþmesi ne kadar yersizdir!
Mal ve evlat dünya hayatýnýn önde gelen, insanýn hoþnutluk duyduðu nimetleridir. Kiþinin ihtiyacýný gidermesini, arzularýna ulaþmasýný, hayatta güç elde etmesini saðlar. Ayrýca bu ikisi, kendileri ile meþguliyetin ahirete hazýrlýktan alýkoyabildiði temel imtihan konularýndandýr. Bu yüzden Yüce Allah mal ve evladýn bu dünyada imtihan vesilesi olduðunu belirtmiþtir. (Teðabün, 64/15.) Mal ve evlat ile imtihanýn bir yönü, onlarý ve[1]ren Allah’ý unutmak, bu nimetlere sahip olmakla övünmek; o imkânlardan mahrum olanlara üstünlük taslamaktýr. (Kehf, 18/34.) Bu imtihanýn daha ileri bir aþamasý da vardýr ki kiþi mal ve evladýnýn çokluðu ile azgýnlaþýr, Allah’ý tamamen unutup isyan ve inkâra saplanýr. (Müddessir, 74/11-17.) Mal ve evlat ile imtihanýn diðer boyutu da bu nimetlerin verilmemesi yahut eksik verilmesidir. Böyle bir durumda doðru olan, konuya tek yönlü yaklaþmamaktýr. Çünkü insan malý yahut evladý ile mutsuz olabilir. O derece ki mal ve evladýn kendisine verilmemiþ olmasýný bile temenni edebilir. Bu yüzden insan, vermenin Allah’ýn bir nimeti olduðu gibi vermemenin de O’nun bir nimeti olabileceðini düþünmelidir. Mutlak hükümranlýðýna boyun eðdiðinde, takdirine razý olduðunda Rabbinin kendisini çocuksuzluða bedel baþka nimetlerle taltif edeceðini bilmelidir. (Þura, 42/49-50.) Bu çerçevede erkek çocuðuna sahip olamamaktan dolayý üzüntü duymak da bir imtihan çeþididir. Nitekim Ýslam’dan önce insanlar böyle bir saplantý içinde idiler; kýz çocuðunu ar kabul eder, topraða gömerlerdi. (Nahl, 16/58-59.)Kendisine izzet ve þeref vesilesi olmasý için erkek evlat isteyen kiþi, izzetin ve þerefin sadece Allah’tan kaynaklandýðýný unutmuþ olmaktadýr. Þayet kýz çocuðunu Allah’ýn hediyesi olarak görüp sevinç ve rýza ile karþýlasa kendi oðlundan daha hayýrlý bir evlada ve torunlara sahip olabilecektir. (Þa’ravi, Tefsir, XIV, 8925.)
Ýnsanlarýn kendileri ile övündüðü mal ve evlat dünyada kendileri ile süslenilen þeylerdir; dolayýsýyla hayatýn zaruretlerinden deðildirler. Çünkü mal ve evlat olmaksýzýn da kiþi hayatýný sürdürür. O hâlde zaruret nedir? Zaruret, dünyayý ahirete mezra, daimi nimet ve saadet yurdunu kazanmaya vesile kýlan þeylerdir; “baki kalacak salih ameller”dir. Tefsir kaynaklarýnda baki kalacak salih amellerle ilgili çeþitli görüþler zikredilmiþtir. Bazý tesbih lafýzlarý, beþ vakit namaz, bunlardandýr. Ancak baki kalacak salih amellerin rivayetlerde zikredilenlerle sýnýrlanmamasý, lafzýn umumiliðine itibar edilmesi gerekir. Çünkü rivayetlerde gelen bilgiler onun genel mana ifade etmesine mani deðildir. (Þevkani, Fethu’l-Kadir, III, 344.)
Bu yüzden ahiret için baki kalan, semeresi ebedî olan, kendileri ile Allah’ýn rýzasýnýn kastedildiði her hayýrlý amele “baki kalacak salih amel” denir. Tahir b. Aþur’a göre “el-bakýyatü’s-salihat” ifadesi amellerin iki sýfatý olarak zikredilmiþtir. Söz konusu ifade “salih ve baki olan ameller” anlamýna gelmektedir. (“Bakiyat” kelimesi, mal ile evladýn baki olmadýðýna iþaret etmek ve iki cümleyi ayýrmak için öne alýnmýþtýr.) Buna göre ayette sözü edilen amellerin iki özelliði vardýr ki bunlardan birincisi salih, ikincisi ise baki olmalarýdýr. (Ýbn Aþur, et-Tahrir ve’t-Tenvir, XV, 332.) Amellerin salih olmasý, öncelikle kulun Rabbi ile sonra da diðer kullar ile arasýndaki baðý onaran ameller olmasýdýr. Ayrýca bu özellik, amellerin baki olmasý sonucunu doðurur. Amellerin baki olmasý, dünyada kalýcý izler býrakmasý, sürekli bir ecir kaynaðý olmasýdýr. (Müslim, Vasiyyet, 14.) Bu amellerin bir kýsmý ise neticelerini ahirette verir; ihtiyaç anýnda faydasý ortaya çýkar.
Þu fani dünyadan baki âleme giden bir yol vardýr. Fenadan bekaya uzanan yolu salimen katetmek, salih ve baki ameller sayesinde mümkündür. Ancak dünyanýn gözleri kamaþtýran parlaklýðý, onun gerçek yüzü[1]nü görmeye mani olmaktadýr. Kur’an dünyanýn faniliðini en yalýn þekliyle anlatmakta, bu dünyada kalbe alýnýp kýymet verilmeye layýk olan þeylere dikkatleri çekmektedir. Olmaktan ziyade görünmenin, hakikatten ziyade imajýn, vermekten ziyade sahip olmanýn kýymet ölçüsü kabul edildiði; mal ve mülk, makam ve mevki, nam ve þöhretin asýl geçer akçe addedildiði bir dünyevileþme ikliminde Kur’an’ýn mesajý daha anlamlý hâle gelmektedir. Çünkü Kur’an insanoðluna hatýrlamak istemediði hakikati her daim þöyle diyerek hatýrlatmaktadýr: “Bu dünya hayatý ancak bir eðlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince iþte gerçek hayat odur. Keþke bilselerdi!” (Ankebut, 29/64.)
Dr. Abdülkadir ERKUT
|