ÝSLÂM dininde kabul edilen iki bayram vardýr. Bunlardan ilki, Ramazan Bayramý, ikincisi ise, ýyd-i adhâ, ýydü’l-adhâ, ýyd-i kurban adý verilen Kurban Bayramý’dýr. Divan þiirinde de bu itibarla genelde” ýyd-i adhâ, ýyd-i kurban” tabirleri kullanýlýr. Örneðin Baki bir þiirinde sevgilinin cefasýndan þikâyetle;
“Þimdi tîg-i cevr ile öldürme kurbân olduðum “Îd-ý adhâ geldüginde idesin kurbân-ý ‘îd” diyerek Kurban Bayramý’nda sevgiliye kurban olmayý tercih ettiðini dile getirir. Onun bir þiirinde geçen; “Kul oldun nice yýllardýr, bu gün îd erdi kurban ol” mýsraý da gerçekten güzeldir. Manasý; nice yýl sevgiliye (Allah’a) kul oldun, artýk bugün Kurban Bayramý geldi, bu defa da ‘kurban ol’ demektir. Ayný manada Türkçede “kurban olmak”, “kurban etmek” gibi deyimlere sýkça rastlanýr. Bu minvalde Allah’a kurban olmak, vatan yolunda kurban olmak, sevgiliye kurban olmak, evlada kurban olmak þeklinde kullanýlýr. Örneðin Divan þiirinde âþýk genelde sevgilisi için Edirneli Nazmi’nin þu beytinde görüleceði üzere canýný kurban eder:
“Ýdersem ‘ýyd-i vaslýnda ben ol cânâna cân kurbân N’ola kim cânýn eyler ‘âþýk-ý sâdýk olan kurbân”
Manasý; Sevgilime, ona kavuþtuðum gün canýmý kurban etsem þaþmayýn! Çünkü sadýk âþýklarýn sevgiliye canýný kurban etmesi þaþýlacak bir þey deðildir, demektir. Doðrudur, kurbanýn özünde ‘Allah’a sadakat’ vardýr.
Söz konusu bayram, hicri takvime göre Zilhicce’nin 10’unda baþlayýp dört gün sürer. Bu bayram, Cuma gününe rastlarsa, büyük bayram anlamýna gelen ýyd-i ekber adýyla anýlýr. Kurban Bayramý’nýn bir özelliði de hac farizasý ile birlikte yerine getirilmesidir.
Kurban Bayramý da eskiden beri ülkemizde büyük bir neþe ile idrak edilen, kutlanan bir bayramdýr. Ama bu bayramýn hazýrlýklarý ramazandaki kadar uzun sürmez.
Yine de týpký ramazanda olduðu gibi kurbanda da evlerde, camilerde temizlik yapýlýr, çocuklara, büyüklere bayramlýk elbiseler alýnýr, ayrýca dinimizce gerekli þartlarý taþýyanlar, bayramdan önce kurban etmek üzere kurbanlýk alýrlar… Bu itibarla büyük þehirlerde kurbanlýk küçük ve büyük baþ hayvan pazarlarý kurulur; bayram öncesinde bu pazarlarda hararetli, ama neþe içinde geçen pazarlýk sahnelerine sýkça rastlanýr.
Osmanlý Âdet Merasim ve Tabirleri kitabýnda Abdülaziz Bey’in anlattýðýna göre, eski Ýstanbul’da hâli vakti yerinde olan konak sahipleri, zilhicce ayý yaklaþýnca, kendisi, haremi, evladý ve ölen annesi, babasý için kurbanlýklar alýr, onlarý konaðýn ahýrýnda veya bahçesinde bir süre besler; hatta kimi yakýnlara da kurbanlýk alýp gönderirmiþ. Eski Ýstanbul’da yine maddi durumu müsait olanlar, eðer ehl-i tarik iseler, intisap ettikleri tekkelere de ‘nezir’ denilen kurbanlýk alýr, buraya baðýþlarlarmýþ.
Týpký ramazan sabahý olduðu gibi, Kurban Bayramý sabahý da erkenden kalkýlýr, ezan sesleri þehrin semalarýný kaplar, müminler bir þevk ve heyecanla camilere akýn eder, tekbirler eþliðinde bayram namazý eda edilir, camide mahalleli ile bayramlaþýlýr, haneye dönüldüðünde ise kurban telaþý baþlarmýþ. Recaizade Mahmut Ekrem’in oðlu gazeteci edip Ercümend Ekrem Talu, “Eski Kurban Bayramlarý” baþlýklý yazýsýnda, eski konaklarda yaþanan bayram sabahýný, kurban kesme telaþýný þöyle anlatmaktadýr:
“Kurban Bayramý denince, gözümün önüne babamýn evi gelir. (…) odalarýn birinden ötekine, ökçesiz, tiftik terlikleriyle, bir gölge gibi girip çýkan anneciðimin beyaz eteðini, hâlâ bugün de varmýþ gibi görür, mutfaktaki telaþý, orta bahçedeki akýbetlerini birer derviþ tevekkülü ile bekleyen koyunlarýn aralýk aralýk melemelerini, namazdan dönen babamýn selamlýk tarafýndan akseden gür sesini, bahçedeki erik aðacýnýn dibine çukur açmakla meþgul bahçývanýn kazma darbelerini iþitirim.”
Elbette çocuklar, sevinçle erkenden kalkmýþlar, bayramlýk elbiselerini, potinlerini giymiþler, bahçedeki koçlarýn kesilmesini bekliyorlar merakla!.. Ercümend Ekrem çocuklarýn bayram sabahýndaki bu sevinçli, meraklý hâlini; “Orada, bayramlýk urbam, yeni çamaþýr ve çoraplarým, yerde gýcýr gýcýr potinlerim, yastýðýn üstünde mavi dobril püsküllü fesim (…) bir genç âþýk iþtiyaký ile yataktan fýrlýyorum. (…) Lahzada sofada, lahzada, el öpme merasimini ifa için önce annemle babamýn, sonra evin içindeki diðer büyüklerin odalarýnda ve yine lahzada, bahçede erik aðacýnýn dibindeyim.” cümleleriyle anlatýr… Çocuklar, bayramýn neþesi, gülen yüzü, masumiyetidir zaten. Saltanat günlerinden bugüne ayný sevinç, ayný heyecan, ayný merak var tüm çocuklarda. Hepsi ayný sevinç ve ayný merakla, kurbanlýk koyunlarýn baþýnda, kýnalý kuzularý okþuyorlar!.. Sonra kurbanlýklarýn kesilme sahnesi. Vekâleti alan aþçýbaþýnýn elinde býçaklar, temiz, beyaz tülbentler, kalaylar, tepsiler... Koyunun biri taze açýlmýþ çukurun baþýna getiriliyor, “Allahü ekber!” Anneler, çocuklarýn bu sahneyi görmesini istemiyorlar, týpký Ercümend’in annesi gibi; “-Ercümend! Gir bakayým içeri!.. Üstünü kirleteceksin!..” Kurbanlýklar kesiliyor konaklarýn bahçelerinde… Kurban kesiminden sonra, hane sahibi evinde iki rekât namaz kýlýp hareme geçiyor. Hayatta ise pederinin, annesinin, kayýnpederinin, kayýnvalidesinin ellerini öpüyor, sonra eþi, çocuklarý, varsa gelini, baldýzlarý, hasýlý yakýnlarý ile bayramlaþýyor… Ardýndan da sýrasýyla konaða mensup kalfalar, nedimeler, cariyeler, hizmetçiler, hane reisi ve büyüðünden baþlayarak bayramlaþýyorlar. Bu arada kurban kesilmiþ, üçe taksim edilmiþtir. Bir kýsmý eve ayrýlýyor, diðer kýsým da yakýnlardaki, fakir fukaraya, medrese talebelerine, karakol neferlerine, dul ve kimsesiz kadýnlara, mahalle bekçilerine, tulumbacýlara daðýtýlýyor. Ercümend Ekrem Talu bu taksim iþini þöyle anlatmýþ:
“Fakir fukaraya, sonra bekçilere, sakaya, tulumbacýlara, çöpçüye, fenerciye ve nihayet karakoldaki zaptiyeler de unutulmayarak konu komþuya ayrýlan paylar daðýtýldýktan sonra, kurban etlerinin geriye kalanýndan, acele yemekler yapýlýr.”
Tabii kurban eti yenecek, ondan yemekler yapýlacak! Konakta ilk gün, hane sahibine et suyuna pirinç çorbasý, kurbanýn böbreðinden yapýlmýþ külbastý, et suyu ile güveçte piþirilmiþ pirinç pilavý ve hoþaf yapýlýyor genelde. Konaktaki malum yemek sohbetleri:
“ -Aþcýbaþý! Beyefendi yemek yiyip acele gidecek. Çabucaktan iki dilim ciðer kýzartsýn da göndersin diyor!
-Aþçýbaþý, büyük haným tatlýlý yahni istiyor.
-Kuzum aþçýbaþý, þu çocuða iki tane böbrek piþiriver. Baþýmýn etini yiyor!
Izgara üzerinde buram buram tüten taze etin mis gibi kokusu evin her tarafýný sarmýþ. (…) Yemeði dar dar yiyoruz. (…) Biz çocuklar acele ediyoruz, amma bizimkinin sebebi baþka. Dört gün bayramýn keyfini sürecek, zevkini çýkaracaðýz. Hem de ne türlü!”
Evet, Ercümend Ekrem’in dediði gibi, bahþiþi alan çocuklarýn gözü, mahallede kurulan bayram yerinde! Neler yok ki bu bayram yerlerinde; “Atlý karýncasý, hokkabazý, soytarýsý ile mükemmel bir bayram yeri. Yer yer satýcýlar: Helvacý, kurabiyeci, fýstýkçý, simitçi, camekânýn üstünde elvan elvan elma þekerleri, horoz þekerleri dizili duran þekerci, aklýna estikçe kranetesi ile Cezayir marþýný çalýp çýðýrtkanlýk eden macuncu, kocaman arsanýn boþluðunu dolduruyor.”
Eski zamanlardan bir Ýstanbul burasý, artýk böyle bayram yerleri yok, helvacýlar, horoz þekerleri, Cezayir marþý çalan macuncular, atlý karýncalar kaybolup gitti!..
Ve sonra tüm bahþiþleri bitirip eve dönüþ… Akþam olmuþ, güneþ batýyor. Bayram yorgunluðu… Camilerin kandilleri yanýyor Ýstanbul’da. Ve anne, baþýnda beyaz tülbendiyle dua eden bir anne.. Ercümend Ekrem’in annesi. Bayram akþamý, anne ve çocuk. Þöyle anlatýyor çocuk annesini:
“Kapýsý açýk duran bitiþik odanýn alaca karanlýðýnda, rahmetli anneciðimin bembeyaz gölgesini yine görmekteyim.
Yerde serili, ipek iþlemeli seccadesinin üzerinde secdeye kapanmýþ. Tanrý’sýndan eþi, evlatlarý, evi için usul usul fýsýldar gibi türlü iyilikler niyaz ediyor. Duasýnýn, göklere doðru, görmediðim fakat sezdiðim bir meleðin kanatlarýn üzerinde yükseldiðini, âdeta ruhumla duyuyorum.”
Bu þafaklar, bu hayýrlý dualarla süslenen bayramlar, bu ülkenin ve tüm Ýslam âleminin semalarýndan eksik olmasýn!
Bunlar, bayramlarýn sosyal yönü, yaþayan tarafý… Ama kurbanýn asýl metafizik mahiyeti var!..Kurban, bir timsal neticede, Hz.Ýbrahim’in, oðlu Ýsmail’i kurbanetme hadisesi çevresinde, insana, müminlere imaný, ahde vefayý, teslimiyeti, dünyadan geçmeyi, aþký, gerçek korkuyu, itaati anlatan bir vaka... Özünde, insanýn en kýymetli varlýðý olan canýný karþýlýksýz olarak Allah’a feda etmesi var…
Ýnsanýn en kýymetli varlýðý þüphesiz canýdýr; yani hayatý!.. Kurban, candan vazgeçmektir, canýný Hâlýk’ýna feda etmek… Hem kurban olan, hem de kurban eden açýsýndan ne zor ve ne büyük bir imtihandýr bu! Hz. Ýbrahim’e oðlu Ýsmail’in kurban edilmesinin emredilmesi ve onun hiç þüphe ve tereddüt etmeksizin emri yerine getirmeye koyuluþu… Ýlk teslimiyet budur: Dünyadaki en sevdiði varlýðý; evladýný Allah yoluna feda etmek;kurban edenin, yýllarca bir evlat bekleyen babanýn teslimiyeti… Þeytan, bin türlü soru ve vesvese ile Hz. Ýbrahim’in kalbine þüphe sokmaya çalýþýr da, Ýbrahim (a.s.) kanmaz ona… Büyük bir imandýr bu! Ýkincisi, kurban edilmek istenenin; oðul Ýsmail’in teslimiyeti… O ki canýný verecektir Rabbi için. Soren Kierkegard, Korku ve Titreme adlý eserinde, bu kurban hadisesi karþýsýnda insanýn yaþadýðý dünyevî tereddütleri, korkuyu ve Allah’ýn kudreti karþýsýndaki titreyiþini, Hz. Ýbrahim ve oðlunun o büyük metafizik ürpertisini ve teslimiyetlerini anlatýr. Kurban, canýndan bile çok sevdiði oðlunu Allah’a kurban etmeye karar veren Hz. Ýbrahim’in imanýný, teslimiyetini anlamaktýr, o teslimiyeti tekrar tekrar yaþamak!.. Kurban, Allah’a kurban edilen oðul Hz. Ýsmail’in teslimiyetini, imanýný, ruh hâlini anlamak ve hatýrlamaktýr. Ama Allah rahîmdir elbette, Hz. Ýbrahim ve Ýsmail’le bize imaný ve teslimiyeti, hayat ile ölüm arasýndaki o büyük, ama aslýnda ince çizgiyi izhar ettikten, insanlara ‘mutlak teslimiyet hâlinden bir örnek verdikten sonra, bir koç gönderir… O hâlde kurban, aslýnda bir mutlak teslimiyet, mutlak iman, mutlak aþk ve itaat; hatta bir ahde vefa misalidir, nitekim Necm suresi 37. ayette Hz. Ýbrahim (a.s.) için “ahde vefa eden” ibaresi geçmektedir. O hâlde kurban, Hz. Ýbrahim ve oðlu Ýsmail baðlamýnda, bir ruhsal arýnma vesilesidir. Kurban’ýn gerçek anlamý, kurban ile yaþanmasý ve hatýrlanmasý gereken ruh hâli iþte budur! Kurban, dünyadan vazgeçmektir, canýndan vazgeçme hâli...Eþrefoðlu Rumi’nin anlattýðý aþk hâlidir bu: “Cihaný hiçe satmak”, “Döküp varlýðý gitmek”… Kendini Sevgili’ye feda etmek, fani olan varlýktan vazgeçip, Hakiki Varlýk’a teslim olmak! Hz. Ýbrahim’in kederi, acýsý ve korkusu; insanýn kederi, acýsý ve korkusudur! Kurban’ýn beþerî yönü bu: Var olma kederi, var olma acýsý ve korkusu. Ama Allah aþký, Allah’a olan inanç, tüm bunlar dünyevi kaygý ve korkulara galip gelir.. Ýki korku karþý karþýya gelir kurbanda; ilki, kaybetme korkusu, bir babanýn oðlunu, oðlun da canýný kaybetme korkusu, beþerî korku; ikincisi Allah’ý kaybetme korkusu… Hz. Ýbrahim, Allah’a sarýlarak, teslim olarak, dünyevi korkuyu yener. Ýþte kurban budur. Korkuyu, bize hakiki ‘korku’yu öðretir; çünkü insanda Hakiki korku varsa ‘kurtuluþ’ da vardýr… Oðlunu Allah’a kurban etmeye götüren Ýbrahim’in hâli ile kurban edilecek oðul Ýsmail’in ruh hâli müthiþ bir metafizik hâldir; her ikisinin de ölüm karþýsýnda gösterdiði büyük iman ve tahammülü anlatmak zor!.. Hele oðlun Taberi’de rivayet edilen þu konuþmasý:
“Çocuk, babasýyla beraber iþ güç tutacak yaþa gelince babasý ona, “yavrucuðum” dedi, “Rüyamda seni kurban ettiðimi gördüm; düþün bakalým sen bu iþe ne diyeceksin?” Dedi ki: “Babacýðým! Sana buyurulaný yap; inþallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksýn.” (Saffat, 37/102.)
Baba Ýbrahim bunun üzerine oðluna sarýlýp öper, aðlaþýrlar… Hz.Ýbrahim’in oðlunun boðazýna býçaðý vurduðu an… Titreme, iman, keder, teslimiyet!.. Ýþte budur kurban. Allah rahîmdir, almaz Hz. Ýbrahim’in oðlu Ýsmail’in canýný, bu büyük bir iman timsalidir. Allah kendisini bu denli seven kuluna kurbanlýk olarak bir koç gönderir, onu mükâfatlandýrýr, rahim olduðunu, ulu olduðunu gösterir mahlukuna!.. Hz. Ýbrahim, büyük bir sevinçle sarýlýp öper evlâdýný. O hâlde kurban, ayný zamanda sevinçtir, imanýn karþýlýðýnda Allah’ýn lütfettiði büyük mükâfat: Sevinç!..
Kurban’ýn mahiyetini ve Hz.Ýbrahim’le oðul Ýsmail’in teslimiyetini, imanýný, masumiyetini en iyi anlatan þairlerden biri Sezai Karakoç þöyle dile getirir mýsralarýnda bunu. Asýl kurban, asýl Ýbrahim, asýl Ýsmail bu mýsralardadýr. Ýbrahim’in býçaðýndaki karanlýk, korkudur, kederdir, bir babanýn oðlunu kaybetmekten duyduðu keder ve korku… Ama keskin ýþýk, boðar karanlýðý, çünkü keskin ýþýk imandýr, kurtuluþtur, teslimiyettir, sýrat-ý müstakimdir. Ya Ýsmail? Ýsmail baþýndan serçe geçen ‘masum bir çocuk’!.. Omzundan arþlar dökülen sabi!.. Kurban!
“Kurban kesilirken ki karanlýk Ýbrahim’in býçaðýndaki karanlýk loþluk aydýnlýk Keskin ýþýk Ýsmail Ýsmail bir çocuk baþýndan serçe geçen Mavi bir gül nöbeti sertçe geçen Omzundan arþlar dökülen” (Köpük) Kendine, kendi durumuna üzülmez de susamýþ kertenkeleye acýr çocuk Ýsmail... Bu ne büyük bir teslimiyettir!.. “Yürüyen Ýsmail’i göreceksin babasýnýn yanýnda Susamýþ kertenkeleye acýyan Kendi alýnyazýsýnýn ötesinde Ve Ýbrahim sýrtýna bir kuþ gibi konmuþ gelecek zaman” (“Dördüncü Ayin”, Ayinler)
Prof. Dr. Alâattin KARACA
|