Ýslam inancýna göre varlýk alanýnda insan, yaratýlýþ þekli, gayesi ve misyonu itibarýyla mükemmeli ve en güzeli temsil etmektedir. Yaratýcý Kudret’in ifadesiyle ilahî tekliflere muhatap ve her þey kendisi için yaratýlmýþ olan mükerrem varlýk insanýn yaratýlýþ gayesi, Allah’ýn (c.c.) varlýk ve kudretinin delillerini görme, anlama temeline dayalý yalnýz O’na yönelik ve O’nun rýzasý için yapýlan ubudiyettir. Bu bilinçle insan, Yaratýcý Kudret karþýsýnda: “Sen Hâlýksýn, ben mahlukum.” diyerek yeryüzünde yalnýz O’na kul olma, yalnýz O’na teslim olma ve yalnýz O’ndan yardým isteme üstünlüðüne, Allah ve rýzasý dýþýndaki þeylerden uzaklaþýp özgür olma bahtiyarlýðýna erecektir. Ýnsan, ancak bu hâliyle Allah adýna tasarruf etme yükümlülüðü taþýyan, akýl ve idrakiyle doðru düþünerek hayatýný anlamlandýran, hayatýndan lezzet alan, en þerefli (onurlu) ve en saygýn varlýktýr.
Yaratýlmýþlar arasýnda yaratýlýþ ve misyon farkýndalýðý ve onuruna sahip olan insan, yalnýz Allah’a ve O’ndan gelenlere inanmak ve kulluðunun manevi hazzýna ermek, nefsini terbiye etmek, rýza ve hakikate ermek yolunda ihlaslý mücadele etmek suretiyle insanlýk onurunu taçlandýrabilir. Tabii ki böyle bir durum, iman eri hakiki ve bilinçli bir mümin için eriþilebilecek mevkilerin en yükseði, onursal gayretlerin de en güzeli olur. Allah’a kul olma yolunda mücadele veren insandan sadýr olan böyle bir gayret, netice itibarýyla onu hem Allah katýnda yükseltir, hem de insanlar arasýnda kendisinden beklenen insanca ve medenice yaþamaya muvaffak eder.
Yüce Allah’ýn, ilahî hitabýna muhatap aldýðý insan, Kur’an-ý Kerim’de “insan”, “ins” ve “ünâs” þekillerinde 89 ayette geçmektedir. (Abdülbâki, Muhammed Fuâd, el-Mu’cemü’l-müfehres li-elfâzý’l-Kur’âni’l-Kerîm, Çaðrý Yayýnlarý, Ýstanbul, ts., s. 93-94.) Konunun diðer anahtar kelimesi “ubudiyyet” (kulluk) kelimesi de, “abd” kökünden kul, köle ve hür insan anlamlarýnda olup Kur’an-ý Kerim’de “abd”, “âbid” ve “ýbâd” þekillerinde 131 ayette isim olarak; 133 ayette de mazi, müzari, emir ve nehiy þekillerinde fiil olarak; toplam 264 yerde zikredilmektedir.
Kelimenin kökünü teþkil eden “ibadet” ve “ubudiyyet” kavramlarýnda; kulluk etmek, boyun eðmek ve itaat etmek anlamlarý mevcuttur. Bunlardan maksat, Allah’ýn emirlerini yerine getirmek ve yasaklarýndan kaçýnmaktýr. Ýnsanlarýn ve cinlerin yeðâne yaradýlýþ amacý da ibadet ve Allah’a kulluktur. (Zariyat, 51/56; Fecr, 89/28-29.) Kulluk, bu dünyada yalnýz Allah’a karþý yapýlýyorsa “abd” kavramý hür insaný anlatmakta; Allah’tan baþkasýna karþý yapýlýyorsa köle insaný anlatmaktadýr.
Ubudiyetin kökü olan “abd” kavramý Kur’an’da mümin ve itaatli, asi tüm insanlar için kullanýlmasýnýn yanýnda peygamberler ve özellikle âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed için de kullanýlmýþtýr. (Ýsra, 17/1; Neml, 27/59; Fürkan, 25/1; Fatýr, 35/32; Necm, 53/10.) Ayrýca Ýslam’a ilk giriþ kelimeleri olan tevhidin ve þehadetin iki esasýndan biri de Rasulüllah’ýn (s.a.s.) kulluk vasfýdýr. Söz konusu kavram, deðiþik kiþiler için kullanýlsa da, bunun özellikle Allah’ýn emirlerine saygý ile itaat eden, boyun eðen ve onun sevgisini kazanan iman eri mümin kimseler için bir vasýf olduðunu anlamaktayýz. Nitekim bazý Ýslam âlimleri kulluðu þöyle tanýmlamaktadýr: “Allah ve Rasulünün emirlerini, Allah ve Rasulü emrettiði için, Allah ve Rasulünün emrettiði biçimde münakaþasýz, mukabelesiz ve itirazsýz yerine getirmedir.” Zira varlýklar içinde mükerrem ve onurlu varlýk olan insanýn mükellefiyeti kulluktur. Bunun aksine Yaratýcý kudrete itaatten kaçýnma, büyüklük taslama ve bunun sonucunda ilahî huzurdan “racîm”, “mez’ûm” ve “medhûr” olarak (Allah’ýn rahmetinden kovulmuþ ve yerilmiþ olarak) aþaðýlanmýþ olmak lanetlenmiþ varlýk olan Ýblis’in vasfýdýr. Kur’an’da; “Ey Rabbim! Öyleyse bana insanlarýn diriltilecekleri zamana kadar mühlet ver.” diyen Ýblis’in kovulma ve aþaðýlanma sebebi, Yüce Allah’ý inkâr etmesi veya O’na iman etmemesi deðil ubudiyetin zýddý olan itaatsizlik etmesi ve tevazu göstermemesi, Allah kendisine emrettiði halde Hz. Âdem’e secde etmemesi yani Yaratýcý Kudret’in emrine tezellül edip boyun eðmemesi, O’na karþý baþkaldýrmasý ve büyüklük taslayarak kâfirlerden (nankörlerden) olmasýdýr. (A’raf, 7/11, 13, 18.)
Ýnsan ve kullukla ilgili birçok ayette insanýn yaratýlýþ biçimi ve gayesi ve onun bütün yönleri hakkýnda (fýtri güzellikleri ve çirkinlikleriyle ilgili) bizzat insanýn kendisine bilgi verilmektedir. Diðer bir ifadeyle, insanýn her yönüyle ilgili bilim dallarý konularý ana hatlarýyla Kur’an’da yer almaktadýr. Bir realite olarak Kur’an, insaný ahsen-i takvim üzere (maddi ve manevi bütün güzelliðe sahip) yaratýlmýþ; psikolojik ve sosyal bir varlýk olarak görmektedir. En güzel biçimde yarattýðý, düzgün yapýlý ve endamlý kýldýðý insana Yüce Allah, kendi ruhundan üfleyerek onu yüceltmiþ ve secde edilmeye deðer hâle getirmiþtir. Yalnýz Allah’a kul olmak, O’nun emirlerini yerine getirmek üzere yaratýlmýþ olduðu için de Yaratýcý Kudret tarafýndan bütün kâinat onun emrine musahhar kýlýnmýþtýr. Allah’a kul olma ve tüm eþyayý kullanabilme donaným ve yetisindeki insan, O’nun adýna yeryüzünde yetkili, eþyalar üzerinde yönetim, tasarruf ve hâkimiyeti elinde bulundurma (halife) olma mükerremliðine (onur, þeref ve üstünlüðüne) de mazhar olmuþtur. Yüce Allah’ýn insaný kendi eliyle yaratýp onu tesviye etmesi, ona kendi ruhundan üflemesi ve yeryüzünde kendine halife seçmesi onun ahsen-i takvim kapsamýndaki güzelliklerindendir. Ancak insan bu güzelliðini koruyamadýðý takdirde aþaðýlarýn en aþaðýsýna indirilme durumundadýr. Maddi güzelliðini kaybeden bir insanýn yalnýz bu sebeple cehenneme girmesi (esfel-i safilinden olmasý) mümkün olmadýðýna göre, ayetteki ahsen-i takvim ifadesi daha çok insanýn manevi ve ahlaki güzelliðine delâlet etmektedir. Kuþkusuz insaný onurlu ve üstün kýlan, mükerremliðe eriþtiren þey de insanî özellikleri, kýsacasý olumlu yanlarý, aklý ve iradesidir.
Hilkati ve gayesindeki bu güzellikleri nedeniyle esasen “insan”, sözlükte; izzet, þeref, kuvvet, üstünlük, haysiyet, öz saygý, izzet-i nefis ve itibar anlamlarýna gelen ve konunun anahtar kelimesi olan “onur” kavramýyla da özdeþ görülmektedir. (Râgýb, el-Müfredât, s.332333; Türkçe Sözlük, II, 1111, 1380, Türk Dil Kurumu; Mehmet Doðan, Büyük Türkçe Sözlük, s. 556, 868.)
Hiç kuþkusuz insaný onurlu kýlan, ödüllendirip yükseklere çýkaran ya da cezalandýrýp aþaðýlarýn en aþaðýsýna indiren þeyler, insani özellikleri, aklý ve iradesi; kýsaca olumlu ve olumsuz nitelikleri ve yönleridir. Ancak genelde saygý, þeref ve üstünlük anlamlarýna gelen “onur” kavramýnýn insana nispetle iki yönü bulunmaktadýr. Onlardan biri insanýn kendisine karþý duyduðu saygý, diðeri de baþkalarýnýn gösterdiði saygýnýn dayandýðý kiþisel deðerdir. (Türkçe Sözlük, II, 1111, 1380; Doðan, age. s. 556, 868.)
Kur’an’da vurgulanan “Ýyi bilin ki sizin Allah yanýnda en deðerli olanýnýz, O’ndan en çok korkanýnýzdýr…” (Hucurat, 49/13.) ifadesiyle Allah yanýnda en kerim (en üstün) insan, Allah’tan korkan deruni kontrol sahibi, halk içinde Hâk ile beraber olarak Allah’ýn emir ve yasaklarýna riayetle nefsini tehlikelerden koruyan ve terbiye eden “takva” sahibi kimsedir. Bu durumda, onun onur ve þerefi, bir kul olarak günde 40 defa “Yalnýz sana kulluk eder ve yalnýz senden yardým dileriz.” (Fatiha, 1/5.) ayetinin temasýna uygun þekilde “Allah’ým sen Hâliksýn, ben mahlukum; yegâne güç ve kuvvet sahibi olarak itaat edilmeye layýk olan ancak sensin; ben ise acizim.” diyerek ve kulluðun hazzýna ererek yalnýz O’na, Yaratýcý Kudret’e secde etmesidir. Onu ya kâmil ve üstün, ya da þaki ve adi insan yapabilecek olan unsur ise fýtratýnda mevcut olan sýfatlarýný terbiye edip etmemesidir.
Allah yanýnda hakiki ve onurlu kimse, sadece Allah’a kul olan onur ve þerefi O’nun emir ve yasaklarýna riayette arayan kimsedir. Çünkü o, yalnýz mutlak kudret sahibi bir olan Allah’a boyun eðmekte, ancak O’na ibadet etmekte ve O’ndan yardým istemektedir. Nitekim rahmet Peygamberi de Allah’tan kul olmayý dilemekte; dinin esasý olan þehadet kelimesinde “abd” vasfý “rasullük” vasfýndan önde gelmektedir.
Doç. Dr. Abdullah YILDIZ / Diyanet Aylýk Dergi
|