Ýnsanýn, varlýk ve dünya ile iliþkisi var oluþundan beri en büyük problemlerinden biridir. Bu yüzden de din ve inanç sistemlerinin en temel hedeflerinden biri, insanýn dünyaya karþý tavrýný düzenlemek olmuþtur. Ýnsanoðlu yapýsý gereði dünyaya tutkun, dünya nimetlerine meftundur. Bu tutku frenlenmezse, insan dünyayý yutacakmýþçasýna bir hýrs ve tul-i emelden kolay kolay kurtulamaz. Kur’an’daki: “Kendilerini fitneye düþürüp denemek için insanlardan bir gurubuna verdiðimiz dünya hayatýna ait ziynet ve debdebelere sakýn gözünü dikme! Rabbinin rýzký hem daha hayýrlý, hem daha süreklidir.” (Taha, 20/131.) ayet-i kerimesi ve benzerlerinde dünyaya aldanmamak öðütlenmektedir. Diðer bazý ayetlerde ise tek çýkýþ yolunun çalýþmak olduðu (Necm, 53/39.) ifade buyrularak denge tavsiye edilmektedir. Müslümanýn varlýkla imtihanýndaki baþarý ihtiyaçlarý sýnýrlayarak bir denge içinde yaþamak þeklinde ifade edilebilir.
Müslümanýn varlýkla imtihanýný sosyal adalet açýsýndan ele alacak olursak, bütün dinlerin, siyasi ve ekonomik sistemlerin gerçekleþtirmeye çalýþtýðý en önemli hususlardan biri olan sosyal adalet, kanun ve hukuk sistemiyle korunan bir nizam olmaktan çok, insani olgunluk ve doygunluða eriþmiþ fertlerle saðlanan bir husustur. Müslümanýn varlýkla imtihaný, nimeti baþkalarýyla paylaþmak, kardeþinin ve ötekinin farkýnda olmaktýr. Çalýþmayý býrakýp üretimden kaçmak deðil, çalýþýp þahsi ve nefsi tüketimi aza indirmek ve böylece ihtiyaç içindeki kardeþini kendine tercih etmek; yani isar sahibi olmaktýr. Ýsar anlayýþýnýn var olduðu bir toplumda sosyal adalet, tam bir sevgi ortamýnda gerçekleþir.
Ekonomi, sýnýrlý kaynaklardan sýnýrsýz ihtiyaçlarý karþýlama ilmi olarak tanýmlanýr. Bugünün modern ekonomi anlayýþýna göre ihtiyaçlar sýnýrsýz, kaynaklar sýnýrlýdýr. Sýnýrlý kaynaklardan sýnýrsýz ihtiyaçlarý karþýlamanýn zorluðu meydandadýr. Çünkü insanýn arzu, istek ve ihtiyaçlarý bitmek tükenmek bilmez. Bunlarýn hepsinin karþýlanmasý ise bir ömre sýðmaz. Hâl böyle olunca insan bütün ömrünü ihtiyaçlarýný temine harcar, ulvi duygulara, ibadet ve sanat gibi manevi ihtiyaçlara zaman ayýramaz. Bundan dolayý Ýslam irfan geleneðinde “bir lokma, bir hýrka” anlayýþý ile ihtiyaçlarý zaruret ölçüsüne indirerek varlýða esir olmamak öðütlenmiþtir. Çünkü bu gelenekte aslolan her þeyin Allah’a ait olduðunu bilip O’na baðlanmaktýr.
Bir lokma bir hýrka anlayýþý, ihtiyaçlarý sýnýrlandýrýp insaný ihtiyaç ve istekler peþinde koþturmamaya yöneliktir. Nitekim Peygamberimiz Efendimiz (s.a.s.) de insanýn havaic-i asliyesi diyebileceðimiz zaruri ihtiyaçlarýný þu üç þeyle sýnýrlandýrmýþtýr:
1- Belini doðrultacak birkaç lokma, 2- Vücudu-
nu soðuk ve sýcaktan koruyacak giyecek hýrka,
3- Baþýný sokacak bir ev. (bkz. Ahmed b. Hanbel,
Müsned, V, 81.)
Ýslam irfan geleneðindeki bir lokma bir hýrka anlayýþý, aslýnda bu hadisin özeti gibidir. Sanýldýðý ya da iddia edildiði gibi insanlarý tembelliðe ve üretkenlikten uzaklaþmaya sevk etmez. Aksine ilim, irfan ve ibadet peþinde koþmaya yönlendirir. Sahip olamadýðý ve fakat sevgisiyle yanýp tutuþtuðu bir dünya malýnýn insanýn ruh hayatýný nasýl kararttýðýný tahmin etmek zor deðildir.Ýnsanýn ihtiyaçlarýný sýnýrlandýrmasýnýn asýl etkili ve geçerli olduðu yer, tüketim alanlarýdýr. Özellikle günümüzde çok çeþitli reklam vasýtalarý aracýlýðýyla
“israf ve tüketim ekonomisi” alabildiðine körüklenmektedir. Her þey tüketim esasýna dayandýrýlmakta israf hýzla artmýþ bulunmaktadýr. Ýhtiyacýn kontrol altýna alýnarak reklam ve teþvik unsurlarýnýn azaltýlmasý ise israf ekonomisinin yerini, ihtiyaç ve verimlilik ekonomisinin almasýný saðlayacak, insanlar teknolojinin ürettiði imkânlarý bilinçsizce harcamaktan kurtulacak, zengin fakiri ezmeyecek; fakir, içinde fakirliðin buruk acýsýný ömür boyu taþýmak ve zengine haset nazarýyla bakmak sancýsýndan kurtulacaktýr.
Günümüz insaný manevi ve ulvi deðerlerini kaybettiði için daima isteklerinin ve tüketimin peþinde koþuyor, insanlýða yaraþýr, sanat, edebiyat, ibadet ve hizmet gibi duygulardan çok uzak bulunuyor. Ýhtiyaçlarýný sýnýrlandýramadýðý için “aradýðýný bilmeyen bulduðunun farkýnda olmazmýþ” çýkmazýný yaþýyor.
Müslümanýn varlýkla imtihanýnda ihtiyaçlarý sýnýrlandýrmanýn ölçüsü kanaat ve rýzadýr. Kanaat algýsý ifrat ve tefritten uzak korunabildiði sürece, belli kýymetler ve insani duygu ve deðerler baki kalýr. Aslýna bakýlýrsa bütün Ýslam büyükleri, dünyayý ve dünya malýný deðil, kalbi dolduran ve baþka sevgilere yer býrakmayan “dünya sevgisini” yermiþlerdir. Nitekim Mevlana’nýn þu sözü bu konudaki ölçüyü ne güzel belirtir:
Dünya nedir? Dünya Allah’tan gafil olmandýr.
Dünya ne kumaþ, ne altýn, ne evlat, ne kadýndýr.
(Mesnevi, I, b. 984.)
Ýmandan takva ve ihsana doðru yükselen Ýslami anlayýþta, dünya ile sýnýrlý bir hayattan sonsuzluk âlemine doðru kanat açmak ve tende mahpus olan canýn kurtulmasý düþüncesiyle ahiret tarafýna doðru yol almak öðütlenmektedir. Dünya hayatý geniþliðine, cazibesine ve çekiciliðine raðmen insan ruhu için sýkýcýdýr.
Bu dünya yine Mevlana’nýn ifadesiyle çok ýsýnmýþ, kýzmýþ bir hamama benzer. Nasýl insan hamamda nefes alamaz, bunalýr ve ruhu daralýrsa dünya da aynen öyledir. Bakýldýðý zaman hamam, eniyle boyuyla geniþ bir mekândýr. Fakat sýcaklýðý yüzünden insaný bunaltýr ve daraltýr. Ýnsan hamamdan dýþarý çýkmadýkça ferahlayamaz. Ýnsan dünyanýn daraltan ve bunaltan özelliðini, ancak vermek, paylaþmak ve ruhunu ondan azat etmek suretiyle hissetmez olur. (Mesnevi, III, b. 3544 vd.)
Ýnsanýn varlýkla imtihaný bir tevekkül iþidir. Tevekkül ise bir kalp eylemidir. Allah’a güvendir. Allah’tangelene rýzadýr. Ýhtiyaçlarýn sýnýrlandýrýlmasý, kiþinin nefsine karþý tavrý ve nefis eðitimidir. Nefis eðitiminin temel þartý vermektir. Bu anlayýþ:
Ne varlýða sevinirem / Ne yokluða yerinirem
Aþkýn ile avunurem / Bana Seni gerek Seni
gönül enginliðini saðlar. Varlýða deðil, varlýðýn sahibine güvenmeyi, yani tevekkülü ve yokluk sebebiyle hayýflanmadan sabretmeyi öðütler. Çünkü insanýn ruhi dengesini bozan þeylerin baþýnda dünyevi kaygýlar ve stres gelir. Stresi hazýrlayan sebeplerin baþýnda hýrs ve tul-i emel vardýr. Emel ile elem arasýnda bir anlam yakýnlýðý söz konusudur. Ardý arkasý kesilmeyen emel ve istekler, elem kaynaðýdýr. Olaylarý ve insanlarý olmasý gerektiði gibi deðil, olduðu gibi kabul etmek ruhi doygunluðun temel motiflerindendir. Ýtminan, sükûnet ve sekinet ruh saðlýðýnýn en yüksek göstergeleridir. Ýman ve teslimiyet bunun temel þartýdýr.
Müslümanýn varlýkla imtihanýnýn bir de iptila ve imtihan boyutu vardýr. Nitekim Allah Teala þöyle buyurmaktadýr: “Sizi korkudan, açlýktan, mallar, canlar ve ürünlerin eksikliðinden bazý sýkýntýlarla imtihan edeceðiz.” (Bakara, 2/155.) Varlýk ile darlýðýn, yokluk ile bolluðun Allah’tan bir imtihan olduðu ve insanýn sabýr sayesinde darlýðý; þükür sayesinde de bolluðu aþabileceði anlaþýlmaktadýr. Yoklukta elindekilerle yetinip sabretmek, varlýkta imkânlarý paylaþmak suretiyle varlýða þükür gerçekleþmiþ olur. Sabýr da, þükür de dýþa yansýyan boyutu olmakla birlikte birer kalp eylemidir. Yokluða sabýr da, varlýða þükür de evvel emirde kalp ile olur. Ancak varlýða sabýr, yokluða sabýrdan daha zordur.
Varlýða ve yokluða sabrýn tek yolu “Cefasý çok, vefasý yok” bu dünyayý ve imkânlarýný arýzi görmek; asýl dönüþ yeri olan ahiret yurduna hazýrlanmayý iman muktezasý bilmektir. Müslüman, varlýkla imtihanýný baþarmak için varlýktan ve dünyadan geçmeli ve ahireti seçmelidir. Deðilse bugün olduðu gibi “sekülerizm” denilen dünyevileþmenin kucaðýna düþer.
|