Zaman zaman belki fiziksel deðil ancak kesinlikle vicdani bir kopuþtur bu. Batýlý ardýna alýp bedelini ödeyerek kalbiyle yürümektir ve sadece Allah’ýn hoþnutluðu için haram, pis ve zararlý olanlara “Hayýr.” diyebilmektir. Haramdan helale hicret etmek; baðýmlýlýk zincirleriyle yaþamayý deðil, özgürlüðü ve fýtrata uygun olaný tercih etmektir. Uzaklaþtýðýmýz nefsin, þeytanýn, sonu cehennemle neticelenecek gayrimeþru hazlarýn esaretidir.
Haramdan helale hicret eden mümin, bu esarete teslim olup razý gelmemiþ, “kendilerine yazýk etmiþ olanlardan” olmamayý arzu etmiþtir. (Nisa, 4/97.) Ýnsan haramlardan helallere kaçtýðý oranda kâmil bir insandýr. Ve þüphesiz bu kaçýþý göze alýp hicret edenler için barýnacak nice güzel yerler, maddi-manevi nimetler ile bol, bereketli ve helal rýzýklar vardýr. (Nisa, 4/100.)
Burada bahsettiðimiz hicretin, her zaman ve mekânda devam eden manevi bir hicret olduðu ortadadýr. Haddizatýnda “Fetihten sonra hicret yoktur, ancak cihat ve niyet vardýr.” (Buhari, Cihat,1; Müslim, Ýmare, 86.) þeklindeki hadis-i þerif, hicretin maddi anlamda göç etme boyutundan daha çok, manevi boyutu ile gündemimize alýnmasý gerektiðini düþündürmektedir. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) aþaðýda zikredeceðimiz hadis-i þerifte muhaciri yani Allah yolunda hicret etme niyeti taþýyan kiþiyi, Allah’ýn yasaklarýný terk eden, haramlardan helallere hicret eden kiþi olarak tanýmlamýþtýr.
“Müslüman, diðer Müslümanlarýn elinden ve dilinden zarar görmedikleri, güvende hissettikleri kiþidir. Muhacir ise Allah’ýn yasakladýðý (haram) þeyleri terk eden kimsedir.” (Buhari, Ýman,4.)
Yine bir baþka hadis-i þerifte, “Tövbe etme zamaný sona ermedikçe hicret etme zamaný da sona ermez.” buyurulmuþtur. (Ebu Davud, Cihat,2.) Tövbe kapýsýnýn kapatýlacaðý, yani hicret etme fýrsatýnýn ortadan kalkacaðý son zaman dilimi ise kýyametin büyük alametlerinden birisi olan güneþin batýdan doðup doðudan batmasýdýr. (Ebu Davud, Cihat, 2.)
Haramdan helale hicret, kesin bir niyet ve kararlýlýðýn ifadesidir. Sadece bilincimizle deðil, bilinçaltý dünyamýzla da onayladýðýmýz bir niyettir, sadece aklýmýzla deðil vicdanýmýzla da verdiðimiz bir karardýr, sadece ayaklarýmýzla deðil bütün benliðimizle yürüdüðümüz bir yolculuktur bu. Konuyla alakalý olarak bir defasýnda Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) önceki ümmetlerden, eski insanlardan bir örneði dikkatimize sunmuþtur. (Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Tevbe 46, 47, 48.) Cani bir katil, vahþi bir zalimdir bu adam. Ýþlediði günahlarýn, ihlal ettiði haramýn haddi hesabý yoktur. En baþarýlý olduðu alan ise adam öldürmektir. Bütün bu çirkefliklerine raðmen, zaman zaman yaþadýðý hayatý sorgulamakta ve içerisinde bulunduðu kötü durumdan bir çýkýþ yolu aramaktadýr. Kendisi için yeni bir baþlangýç ümidi, tövbe imkâný olup olmadýðýný soruþturmaya baþlar. Dile kolay tam doksan dokuz cana kýymýþtýr. Ýlk olarak gittiði rahip, ibadeti çok ama ilmi ve vicdaný zayýf birisi olmalý ki çok sert bir tepki ile karþýladý onu. Allah’ýn rahmetini daralttý. Gönlünden tutup bataklýktan çekmeyi deðil, ayaðýyla tekmeleyip bataklýkta býrakmayý tercih etti. Doksan dokuz kiþinin canýna kýyan bu adam, onu da ekleyiverdi listeye. Nasýlsa iyilik ve güzelliðe hicret etme ümidi yoktu onun için, ne fark ederdi ha doksan dokuz ha yüz. Sonralarý bir baþka kiþiyi tarif ettiler ona. “Git sor bakalým, var mý elinde sana dair bir reçete.” dediler. Haram bataklýðýna saplanýp kalmýþ bu gaddar adamýn ikinci arayýþýnda Yüce Allah’ýn sonsuz merhamet sahibi olduðunu bilen, zaaflarý ve kuvvetleriyle insan psikolojisini iyi tahlil edebilen gerçek bir âlime denk geldiðini görüyoruz. “Can boðaza gelmeden haramlardan helale hicret edebilir, hayatýna çeki düzen verebilir, Rabbinin affýna sýðýnýp tövbe edebilirsin. Senin ile tövbe arasýna kim girebilir?” diye cevap verdi katil adama. Ancak bir þartý vardý. “Sakýn memleketine dönme! Çünkü orada kötülüklerin çok olduðu, seni yine eski hâline döndürebilecek bir ortam vardýr!” Ýnsanlara ümit aþýlayan bu âlim, o ümidin yeþerip budaklanmasý için hicret etmeyi de salýk veriyordu. Ýyilik ve güzelliklerin bol olduðu, sadýklar ve salihlerle dolu güzel bir diyara yönlendiriyordu danýþanýný. Baþlayan manevi hicret, maddi bir hicretle de güçlendirilmeliydi. Çünkü üzümler gibi insan da insana bakarak deðiþirdi. Ne var ki ömrü vefa etmedi adamýn. Tam haramlarý terk etmiþ, helal olana, temiz, güzel ve fýtri olana hicret etmiþti ki yol üzerinde Azrail canýný alýverdi. Rahmet melekleri ile azap melekleri çekiþmeye baþladýlar cenazenin baþýnda. Azap melekleri ettiði tövbe ve giriþtiði hicretten habersiz, bu adamýn yüz kiþinin canýna kýymýþ bir cani olduðunu söylerken, rahmet melekleri “Ýyi ama tövbe etti ve haramlarý býrakýp helal olana, Rabbinin rýzasýna hicret etti.” bu adam diyorlar, onu hararetle savunuyorlardý. Derken bir baþka melek geldi yanlarýna. Aralarýndaki meseleyi halletmek için Allah tarafýndan hakem olarak gönderilmiþti. “Geldiði yerle gittiði yeri ölçün. Hangisine daha yakýnsa, adam o tarafa aittir” diye hüküm verdi melek. Melekler iki mesafeyi de ölçtüler. Gitmek istediði yerin daha yakýn olduðunu gördüler. Bunun üzerine onu rahmet melekleri alýp götürdü. Hadisin rivayetlerinden birinde Yüce Allah’ýn “öteki þehre uzaklaþmasýný, beriki þehre de yaklaþmasýný emretmesi” üzerine adamýn rahmet meleklerine teslim edildiði anlatýlýr. O hâlde haramlardan helallere manevi hicret; niyet ve kararlýlýk ortaya konulduktan sonra maddi mesafelerin pek bir önemi kalmamakta, Yüce Allah’ýn rahmet ve merhameti insaný kuþatabilmektedir.
Hiç kimse haram bataðýndan kurtulamayacaðýna dair ümitsiz olmamalýdýr. Helale yol bulmak, elbette her zaman mümkündür. “Ey kendilerinin aleyhine aþýrý giden kullarým! Allah’ýn rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” (Zümer, 39/53.)
Yüce Allah, biz kullarýnýn yararýna olmak, saðlýk, huzur ve mutluluðumuza sebep olmak üzere bazý þeyleri haram, çoðu þeyleri helal kýlmayý, hayatýmýza helal ve haram çizgileri çizmeyi murat etmiþtir. O’nun yaklaþmayýn dediklerine yaklaþmamak insanoðlunun en esaslý imtihanlarýndan biri olmuþtur. Hz. Âdem ve Havva annemiz ilk insanlar olarak yaratýldýklarýnda Bakara suresinin 35. ve 36. ayeti kerimelerinde ifade edildiði gibi kendilerine “Ey Âdem sen ve eþin cennete yerleþin. Orada dilediðiniz gibi bol bol yiyin. Ancak þu aðaca yaklaþmayýn. Yoksa zalimlerden olursunuz.” denilmiþtir. Ne var ki þeytan onlarýn ayaklarýný kaydýrmýþ, o yasaklanan aðacý süslü göstererek onlarý içerisinde bulunduklarý bütün nimetlerden mahrum býrakmýþtýr.
Ayet-i kerimede “Ey iman edenler! Mallarýnýzý aranýzda batýl yollarla yemeyin. Ancak karþýlýklý rýza ile yapýlan ticaretle olursa baþka. Kendinizi helak etmeyin. Þüphesiz Allah, size karþý çok merhametlidir.” (Nisa, 4/29.) buyurulur. Ýslam’da haramýn önemli bir bölümü insanlara zulmederek haksýz yollarla elde edilen kazançtýr. Faizcilik, tefecilik, hýrsýzlýk, rüþvet, gasp, yolsuzluk, emeðin karþýlýðýný vermeme vb. yollarla elde edilenler batýl ve haramdýrlar. Herhangi bir þeyin elde ediliþ þekil ve yönteminin meþru olup olmayýþý, ona “helal” ya da “haram” hükmü verilmesi açýsýndan belirleyicidir.
Konunun anlaþýlýr hâle gelmesi açýsýndan bu ayet-i kerimeye biraz daha yakýndan bakalým. Ayet aslýnda haramlardan korunmanýn sosyal hayatýmýza etkileri üzerinde durmaktadýr. Helal ve harama dair toplumsal bilinç, kamu düzeni açýsýndan da önem arz etmektedir.
Þöyle ki mallarýn haksýz yollardan elde edilip yenilmesi ve faydalanýlmasý yasaklandýktan hemen sonra “Kendinizi öldürmeyin.” buyurulmuþtur. Çünkü haksýzlýk, hukuki ve sosyal adaletsizlik anarþiyi doðurur ve körükler. Bir kere toplum düzeni bozulup asayiþ ortadan kalkýnca can güvenliði de tehlikeye düþer; yalnýz haksýzlýða uðrayanlar deðil, baþkasýnýn malýný haksýz olarak alýp yiyen veya baþkasýnýn canýna haksýz olarak kýyan da bu güvensizlikten hatta terörden nasibini alýr, kendisi canýndan olduðu gibi yakýnlarýnýn da mal ve canlarý zarar görebilir.
Yine ayette asýl hedef haksýz olarak baþkasýný öldürmeyi yasaklamak olduðu hâlde bu baþkalarýný kastederek "Kendinizi öldürmeyin." buyurulmasý, hayat hakkýnýn korunmasý bakýmýndan çok güçlü bir vurgu taþýmaktadýr. Zira kiþinin kendi hayatýyla baþkasýnýn hayatý arasýnda fark yoktur, bütün hayatlar eþit derecede korunmaya layýktýr, korunma hakkýna sahiptir. Birinin canýna kýyan kendi canýna kýydýðýný düþünmeli, bu þuur içinde olmalýdýr. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 50-51.)
Haddizatýnda Ýslam, hak, hukuk, adalet, eþitlik vb. mesajlarý ile daha ilk yýllardan itibaren ezilenler için bir umut hâline gelmiþ, Efendimiz’e (s.a.s.) en fazla iman edenler, etrafýnda en çok kümelenenler; Mekke’nin yoksullarý, köleleri, hor ve hakir görülenleri ile haksýz kazanca dayalý mevcut sömürü düzenini sorgulayan gençler olmuþtur. Yine Kur’an’ýn Mekke’de ilk nazil olan ayetleri mesela insanýn özgürleþtirilmesinden (Beled, 90/13.) (fekkü rakabe) ve fakirlerin doyurulmasýndan (Beled, 90/14.) bahsetmiþtir. Direk ve dolaylý ifadelerle Mekke ileri gelenlerinin servet yýðma hýrslarý, haram kazançlarý, nimet-külfet dengesini gözetmeyiþleri eleþtirilmiþtir. Örneðin; “Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanlarý arkadan çekiþtiren, kaþ göz hareketleriyle alay eden her kiþinin (hümeze ve lümezenin) vay hâline!” (Hümeze, 104, 1-2.) “Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varýncaya (ölünceye) kadar oyaladý.” (Tekasür, 102, 1.) denilmiþtir. Ýslam’ýn helal ve harama dair koyduðu hükümler toplumsal boyutundan baðýmsýz deðerlendirildiðinde konunun eksik anlaþýlacaðý kanaatindeyiz.
Aslýna bakarsanýz hicreti hazýrlayan süreç de helali aramanýn, helalin mücadelesini vermenin bir sonucudur. Mekke’den Medine’ye hicretin en önemli sebeplerinden biri, haramýn deðil helalin belirleyici olduðu bir kamu otoritesi ihtiyacýdýr.
Haksýz kazancýn ve sömürünün son bulmasý, adalet ve hakkaniyetin esas olmasý ancak böyle bir hamle ile mümkün olabilecektir. Haksýz ve haram kazançlarý hakkýnda nazil olan ayetler Mekkelileri telaþlandýrmýþ, kurduklarý sömürü düzenine karþý bir alternatif olarak çýkan Ýslam’dan rahatsýzlýk duymuþlardýr. Mekke’de Müslümanlara karþý uygulanan, baský, iþkence, ambargo vb. olumsuz faaliyetlerin temelinde Mekkeliler için haksýz kazanca dayalý ekonomik ve siyasi otoritelerinin sarsýlmasý, bu menfaat ve haram kazançlarýný kaybetme endiþesi vardýr. Hicret böyle bir ortamda bir zorunluluk olarak gündeme gelmiþtir.
Dönemin þartlarýna dikkatlice bakýldýðýnda görülecektir ki Hz. Peygamber (s.a.s.) ve nazil olan ayetler haram ve haksýz kazanca cephe almamýþ olsaydý, Müslümanlar, Mekkelilerin Haniflere gösterdikleri hoþgörü ve toleransýn fazlasýna sahip olacak, Kâbe’de rahatça Kur'an okuyup namaz kýlabileceklerdi. Ýslam, kul hakký yemeyi ve insanlarý sömürmeyi yasaklamasaydý hicrete hiç gerek kalmayacak, belki de Ebu Talip aracýlýðý ile Hz. Peygamber’e (s.a.s.) yapýlan teklif gerçekleþecek ve Resulüllah (s.a.s.) Mekke devlet baþkaný yapýlacaktý. Bütün bunlar olamayacaðý için sevgili Mekke’den vazgeçilmiþ, Medine’de hak, hukuk ve helale dayalý yeni bir medeniyet inþa edilmiþtir.
Haram yollardan kazanýlan paranýn çabucak tükenip bittiðine, haram gýdalarla beslenen vücudun dengesini ve saðlýðýný daha fazla yitirdiðine þahit oluruz. Haramlarýn ibadetlerden elde edilen manevi lezzetin ortadan kalkmasýna sebep olduðu ve dualarýn kabul edilmesine engel oluþturduðu da bilinen bir gerçektir. (Müslim, Zekât, 65.) Haramlardan helallere hicret etmek maneviyatýmýz açýsýndan elzem bir vaziyet alýþ olarak görülmelidir. Haramlarýn elemlere dönüþeceði, temel ihtiyaçlarýmýz ve hatta keyfimiz için yeteri kadar helalin var olduðu da asla unutulmamalýdýr.
“Üzümünü ye baðýný sorma.” anlayýþýnýn çoðu zaman yanlýþ sonuçlar doðuracaðýný göstermesi açýsýndan Hz. Ebu Bekir ve hizmetçisi arasýnda geçen þu ilginç diyalog ile yazýmýzý sonlandýralým: Hizmetçisi kendisine bir yiyecek ikram etmiþ, her zaman sorduðu hâlde ikramýn kaynaðýný sormayý bu sefer unutmuþ ve yemeðe baþlamýþtý Hz. Ebu Bekir. Birden aklýna gelince sormuþ ve “Efendim ben cahiliye döneminde falcýlýk yapardým. O zamanlar falýna baktýðým bir adam ücretini henüz ödememiþti. Geçen gün çarþýda beni gördü ve borcunu ödedi. Ben de o parayla bu yiyecekleri hazýrladým.” cevabýný almýþtýr. Bu sözleri duyar duymaz Hz. Ebu Bekir’in benzi sararmýþ, hemen aðzýna parmaðýný sokup kusmuþtur. Bir hayli uðraþýp yediklerini çýkardýktan sonra ise þöyle buyurmuþtur: “Eðer bu lokmalar, caným çýkmadan çýkmayacak olsalardý yine de zorlardým. Çünkü ben Allah Resulü'nü (s.a.s.) þöyle derken duymuþtum; ‘Haramla beslenen vücuda yakýþan cehennemdir.” (Buhârî, Menakibu’l-Ensar, 26.)
Mustafa SOYKÖK / DÝYANET AYLIK DERGÝ AÐUSTOS 2019
|