HAYATI her hâliyle çekilmez gören karamsarlar da, bütün sýkýntý ve zorluklardan arýnmýþ gibi gören pembe gözlüklüler de hep yanýlmýþlardýr ama böyle düþünenler de var olagelmiþtir; bundan sonra da olmaya devam edecektir. Gerçek ise bu iki bakýþ açýsýnýn arasýnda bir yerde apaçýk olarak ortadadýr. Yaþamak için “sa’y ü gayret”in þart olduðunu bir þekilde biliriz de gerekli çabayý sarf etme konusunda hepimiz ayný irade ve enerjiyi sergileyemeyiz. Ýþleri aðýr-aksak yürütmekten tutunuz, gevþek olmaya, tembelliðe hatta vurdumduymazlýða varan davranýþlar sergileriz. Evet, týpký hýzla döndürülen meþalenin kesintisiz bir ateþ çemberi oluþturduðu yanýlgýsýna düþmemiz gibi hayat da zorluklardan, sýkýntýlardan ibaretmiþ gibi durur zihin dünyamýzda. Bizim bu algýmýzý Kur’an-ý Kerim: “Ey insan! Þüphesiz sen Rabbine kavuþuncaya kadar didinip duracaksýn ve sonunda didinmenin karþýlýðýna ulaþacaksýn.” (Ýnþikak, 84/6.) ayeti ile resmeder. Ama büyük resmi, gerçek görüntüyü yazýnýn baþýnda mealini verdiðimiz ayetler (Ýnþirah, 94/5-6.) ortaya koyuyor: “Þüphesiz güçlükle beraber bir kolaylýk vardýr. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylýk vardýr.” Zorluklar ve kolaylýklar birbirini takip eder hayat yolunda.
Yokuþ yukarý çýkarken zorlanmamýz, bütün zorluklarý “yokuþ” benzetmesiyle ifadeye yöneltmiþ bizi. Ýnsan olarak yokuþa, hele hele sarp yokuþa yönelmekten hoþlanmayýz. (Beled, 90/11.) Ama gerçek þu ki iniþli çýkýþlý bir hayat yolunda ilerlemek zorundayýz. Hayatýn bu deðiþmez kuralý, insan ruhuna da uygundur. Kesintisiz zorluklar zincirinin yaþanacaðý hayat kadar her þeyin “yolunda” gittiði “kolay” bir hayat da insaný yýldýrýr; hem ruhunu, hem bedenini tüketir. Çözülmez, aþýlmaz zannedilen yýpratýcý zorluklar karþýsýnda insanýn en büyük silahý ayetlerde vurgulanan “zorluðun ardýndan bir kolaylýðýn mutlaka geleceði” ümit ve beklentisidir. Sabýr yöneliþi kiþiye enerji yükleyen ruhi bir kaynak olarak burada ortaya çýkar.
Zorluklarý aþmak yolunda sarf ettiðimiz hayatýmýz zaman denilen süreç içinde akýp gidiyor. Zaman ile onsuz olamayacaðýmýz derecede güçlü bir iliþki içindeyiz. Bu iliþkiyi anlatmak için “Ýnsan: zamanlý, zamanda, zamanla” tespitini yapýyor Mermi Uygur ve bir adým daha atarak “Ýnsanýn öbür adý: Zaman” deyiveriyor. “Vakit öldürmek, intihar etmek demektir.” (Stendhall) sözünün tam da yeri burasý. Zaman kavramýnýn göreceliðini ortaya atan izafiyet teorisini göz önünde tutarak Aristo mantýðýna baþvuracak olursak bu yaklaþým bizi þu sonuca götürür: Ýnsan zamandýr, zaman izafidir, insan da izafidir. Garip bir sonuca ulaþtýk sanki.
Bu mantýk gerçekten doðru mu ki? Biraz da ironi içeren bir ifade ile söylemem hoþ görülürse cevapveriyorum: Doðru. Ýnsan olmanýn gerektirdiði temel ilkelerden yoksun bir hayat süren akýllý varlýk olsa olsa izafi (sana göre, bana göre, ona göre ve þeklen) insan olur. Mesela kendisine ömür adý altýnda verilen hazinenin deðerini bilmeyen, onu bomboþ oyalanmalarla boþ bir zaman olarak geçiren kiþi insan denince akla gelen muazzez varlýðý ne kadar temsil edebilir?
Teknolojinin geliþmesi bir yandan boþ zaman problemine sebep olurken, bir kesim insan için iþsizlik anlamýna geliyor. Birinci durum, iþini makineye gördüren insanlar için, ikincisi ise makinenin devre dýþý býraktýðý insanlar için geçerli. Ancak biz günlük zorunlu faaliyetler dýþýnda kalan zamanlardan söz ettiðimiz için iþsizlik hâli konumuzun dýþýnda kalýyor.
Gerçekte boþ zaman diye bir þey yoktur; hakký gasp edilen, iyi deðerlendirilmeyen zaman vardýr. Gündelik dilde kullanýlan boþ zaman ifadesi konuya yüzeysel yaklaþan, mecazi ve “pratik” bir söylemi yansýtýr. Fizik dünyasý boþluk kabul etmediði gibi zaman denilen þey de boþ olmaz. Ýnsan varsa zaman mutlaka ona ait bedensel ya da zihinsel birtakým eylemlerle yüklüdür.
Önemli olan bu bilince sahip olup süreci iyi yönetmektir. Gün sonunda iþten yorgun argýn dönen kimse dinlenirken boþ vakit mi geçirmiþ oluyor? Zihnini günün yorgunluðundan kurtarmak için gözlerini yumup mutlu anlarýný düþünen insana “boþ duruyor” diyebilir miyiz? Zihni arýndýrma gayreti de bir iþtir hem de önemli bir iþtir. Ýþ yapýyor olmak için illa da fiili eylem þart deðildir. Ýnsanlýk için en yararlý iþlerin arkasýnda düþünce mimarlarý yer alýr. “Boþ vakit, felsefenin anasýdýr.” (Thomas Hobbes) sözü, boþ vakit diye bir þeyin varlýðýna deðil aksine bu yöndeki algýnýn yanlýþlýðýna dikkat çekiyor. Düþünce yeteneðimizin felsefe adýný verdiðimiz ürünün ortaya çýktýðý vakit nasýl boþ olur. Mahiyeti ve görüntüsü ne olursa olsun yarara dönüþtürülebilen vakit, içinde bedensel bir eylem barýndýrmasa da boþ vakit deðildir. Bu bakýþ açýsý ile tekrar vurgulayabiliriz ki boþ vakit diye bir þey yoktur; insanýn “hem kendisi, hem de baþkalarý için bütün zorunluluklardan ve baðlantýlardan kurtulduðu ve kendi isteðiyle seçeceði bir faaliyetle” deðerlendireceði zaman vardýr. “Boþ vakitlerin deðerlendirildiði” etkinliklerden ilk anda akla geliverenleri bir kenarda tutarak diyelim ki: Ýnsan “hiçbir þey yapmazken” de pek çok iþ yapabilir: Düþünebilir, hatýrlayabilir, planlayabilir, hayal kurabilir, zikredebilir. Ýslami söylemde kalbin amelleri diye ifade edilen deruni eylemler, Kur’an’ýn çizdiði kul portresi için boþ vakit diye bir þey býrakmaz.
Hangi hâlde olursak olalým, mutlaka bir iþ, hâl ve oluþ üzereyiz. Önemli olan bu iþ, hâl ve oluþu verimli kýlmaktýr. Verimli kýlýnamayan hayat parçalarý yine de boþ deðildir, giderken eteðinde sizin ömür sermayenizden bir þeylerle gitmiþtir.
Boþ vakit kavramý insan söylemine plansýzlýðýn, hayatý düzenleme irade ve yeteneðinin armaðanýdýr. Gerçekte, hareket hâlinde olsun, sükûn hâlinde olsun, hayatýmýz eylemlerle doludur. Çoðunlukla bilincinde olmadýðýmýz için iþ saymadýðýmýz eylemlerdir bunlar. “Bir iþi bitirince diðerine koyul.” (Ýnþirah, 94/7.) emri bu konuda bilinçli olmaya çaðýrýr, ama yine de muhataplarca garip tavýrlar sergilenir: “Zaman öldürülür, bir hayvan mý ki? Zaman harcanýr, bir mal mý ki? Zaman doldurulur, bir torba mý ki?” (Nermi Uygur, Yaþama Felsefesi, [Denemeler, 4. Baský, Kabalcý, Ýstanbul 1993] s. 171.) Çalýþma vakitleri gibi “boþ vakit”leri de “çalýþmak, görülebilir kýlýnmýþ aþktýr” (Halil Cibran, “Ermiþ”, [Türkçesi: Ýlyas Aslan, 4. Baský, Kaknüs, Ýstanbul 2007] s. 47.) anlayýþý ile yaþamak gerekiyor. “Aylak olmak mevsimlere bigâne düþmek ve sonsuzluða doðru haþmetle ve vakur bir tevazuyla seyreden hayat kafilesinin dýþýnda kalmaktýr.” (Cibran, s. 43.) Hayatýn dolu dolu yaþanmasý, bize tahsis edilen zaman dilimini bir þeylerle doldurmak deðil, insan ve insanlýk için iþe yarayacak iþlerle doldurabilmektir.
Ýslami söylemin “salih amel” (yararlý iþ) diye önce çýkardýðý eylem türü budur. “Onlarki, ayakta iken, otururken, yanlarý üzerinde iken–her durumda- Allah’ý anarlar ve göklerin ve yerin yaratýlýþý hakkýnda derin ve verimli düþünce eylemi sergilerler.” ayetinin izinde durarak söyleyelim: Mümin için boþ vakit diye bir þey varsa o da Allah’ýn hoþnutluðuna aykýrý eylemlerin sergilendiði vakittir.
TV, internet ve benzeri çaðdaþ imkânlarýn iki tarafý keskin býçak gibi çok dikkatle kullanýlmasý gerekiyor. Zaman deðerlendirmek için baþvurulacak herhangi bir araç tam aksine gizli zehirlenme misali, hayat sermayenizden önemli bir miktarý hem de bir “oturumda” alýp götürüverir. Konunun en ciddi yönü ise, yaþanan bu hayati israfýn farkýnda olunmamasýdýr. Kur’an’ýn, ilahi hakikatlerden habersiz olmak anlamýnda kullanýlan gaflet kavramý, gerçekte verimsiz ve getiriden uzak bir hayat sürecini de kapsam alaný içine alýr.
Gaflet karanlýðý içinde ölüm, duvara toslamaktýr.Þair, “Gafil gezme þaþkýn, bir gün ölürsün.” diye bunu hatýrlatýyor.
Doç. Dr. Halil ALTUNTAÞ / DÝYANET AYLIK DERGÝ
|