Ýnsan, ruh ve bedenden meydana gelen mükemmel bir varlýktýr. Nefes almak, yemek- içmek gibi hasletler insanýn bedenî yönünü; inanmak, sevinmek, mutlu olmak gibi hasletler ise insanýn ruhi yönünü teþkil etmektedir. Ýnsan, maddi yönüyle diðer canlýlarla benzer özelliklere sahip olsa da onu diðer canlýlardan ayýran en belirgin özelliði, bir ruha sahip olmasýdýr. Bu sebepledir ki insan, hep bir varlýða inanma ihtiyacý içinde olmuþtur. Bu temel ihtiyaçtan hareketle yeryüzünde inanma ihtiyacý içinde olmayan hiçbir topluluk yoktur. (Diyanet, Kur’an Yolu Tefsiri, Hicr, 15/28-29-30; Doç. Dr. Ali Rýza Aydýn, Ýnanma Ýhtiyacý ve Dinî Ritüellerin Psikolojik Deðeri, Dinbilimleri Akademik Araþtýrma Dergisi, IX (2009) Sayý, 3, s, 88; DÝA, ‘Ýman’ md. c, 22, s. 214-216.) sözü, din-toplum araþtýrmalarýnýn ana eksenini oluþturmuþtur. Þu hâlde toplumu oluþturan bireylerin, her ne kadar farklýlýklar arz etse de mutlak bir inanma ihtiyacý içinde olduklarý söylenebilir. Bu inanýþlar, ayný varlýða inanmak þeklinde olabileceði gibi farklý varlýklara inanmak þeklinde de olabilir. Ýster ayný inanç grubuna mensup olsun, isterse farklý inanç grubuna mensup olsun toplumu oluþturan tüm bireyler, ayný ortamda birlikte yaþamak zorundadýrlar. Ýþte bu birlikte yaþama esnasýnda çeþitli inanç ve menfaat çatýþmalarý meydana gelebilmektedir. Bu çatýþmalar zamanla ileri boyutlara uzanarak maddi anlaþmazlýklarý geçip manevi, dinî çatýþmalara kadar varabilmektedir. Nitekim geçmiþte de günümüzde de dinî farklýlýklar sebebiyle nice çatýþmalarýn ve savaþlarýn yaþandýðý bilinmektedir. (DÝA, ‘Haçlýlar’ maddesi, c, 14, s, 525-546.) Günümüz insanýnýn geçmiþte yaþanan bu tür çatýþmalardan ibret almasý gerekirken ne yazýk ki günümüzde de ayný tür inanç çatýþmalarýna sýklýkla rastlanmaktadýr. Birbirleriyle her konuda ayný düþünen, ayný inanç ve dünya görüþünü paylaþan bir toplum vücuda getirmek mümkün olmadýðýna/ olamayacaðýna göre geriye, farklý inançlara sahip bireylerin birbirlerinin temel haklarýna saygý göstererek yaþamalarý kalmaktadýr. Ancak düþünülen, istenen ve ideal olan bu olsa da gerçek hayatta bunun örneklerini görebilmek pek olasý deðildir. Bütün bunlara raðmen yine de yapýlmasý gereken, asgari müþtereklerde buluþarak birlikte yaþama arzusunu ortaya koymaktýr. Böyle bir toplumda her ne kadar bazý olumsuzluklar çýksa da ortak ilkeler çerçevesinde sorunlar kýsa sürede halledilebilir.
Günümüzde müþahede ettiðimiz insanlýk dýþý olaylarýn daha çok inanç eksenli olarak cereyan ettiði ve bunlarýn pek çoðunda da Müslümanlarýn bedel ödemek zorunda kaldýklarý görülmektedir. Kimi yerde açýktan Müslümanlar hedefteyken kimi yerde de dolaylý olarak yine Müslümanlar zulmün odak noktasýnda yer almaktadýr. Kýsaca sonuç hiçbir zaman deðiþmemekte ve ne yazýk ki Müslümanlar hep zarar gören taraf olmaktadýr.
Zor zamanda Müslüman olduðunu söylemenin nelere mâl olduðunu önce Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminden daha sonra da günümüzden, özellikle de Arakanlý Müslümanlar baðlamýnda ele alýp hatýrlatmalarda bulunacaðýz. Bu hatýrlatmaya Ýslam’ýn ilk yýllarýnda Hz. Peygamber ve arkadaþlarýnýn sadece Müslüman olduðunu söylemeleri sebebiyle maruz kaldýklarý bazý sýkýntýlarý hatýrlatarak baþlamak istiyoruz.
Doðmadan önce babasýný, altý yaþýnda da annesini kaybeden Hz. Peygamber’e (s.a.s.) dedesi Abdülmuttalip kol kanat germiþ, daha sonra da Ebu Talip’in himayesinde çocukluk, gençlik dönemini geçirmiþti. Ýlk Müslümanlar müþriklerin, Ýslam’ý kabul edenlere yapacaklarý zulümleri çok iyi bildikleri için ibadetlerini gizlice yapýyorlardý. (Hz. Muhammed ve Hayatý, Ali Himmet Berki, Osman Keskioðlu, 69-70, DÝB. Yay. Ankara 2013.)
Üç sene kadar devam eden gizli davet döneminin sonunda Allah’ýn (c.c.); ‘(Önce) en yakýn akrabaný uyar. Müminlerden sana uyanlara kanatlarýný indir. Eðer sana karþý gelirlerse, “Þüphesiz ben sizin yaptýðýnýz þeylerden uzaðým.” de.’ (Þuara, 26/214-216.) ve ‘Ey Muhammed! Þimdi sen, sana emrolunaný açýkça ortaya koy ve Allah’a ortak koþanlara aldýrýþ etme.’ (Hicr, 15/94.) emirleriyle açýktan davetle emrolundu. Ýþte tam da bu safhadan sonra hem Hz. Peygamber’e hem de O’na inanan müminlere akla hayale gelmez tecrit ve iþkenceler baþlamýþ oldu. Bu iþkencelerin tek sebebi, Müslümanlarýn, Allah (c.c.) birdir ve Hz. Muhammed O’nun Rasulü’dür demeleriydi.
Kabileciliðin zirvede olduðu bu dönemde Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali gibi köklü ailelere mensup olan Müslümanlar, diðerlerine göre nispeten daha az zulme maruz kalsalar da Bilal-i Habeþi, Ammar b. Yasir, Süheybi Rumi ve Habbab b. el Eret (Ýbrahim Sarýçam, age. 91-92.) gibi kendilerine sahip çýkacak köklü bir ailesi bulunmayan ‘kimsesiz’ ilk Müslümanlarsa en çok zulme uðrayanlardý. Bunlar aç, susuz býrakýlarak ve kýzgýn kumlara yatýrýlarak iþkence yapýlmak dâhil her türlü zulme tabi tutuluyorlardý. Akýl almaz bu zulüm ve iþkencelere maruz kalmalarýnýn tek sebebi ise, Allah’a (c.c.) birdir ve Hz. Muhammed (s.a.s.) O’nun peygamberidir demeleriydi. Bu yüce þahsiyetler bütün iþkence ve tecride karþý var güçleriyle direniyorlar ve asla inandýklarý davalarýndan vaz geçmiyorlardý. Ýnananlara karþý Cahiliye Dönemindeki bu tahammülsüzlük öyle boyutlara ulaþmýþtý ki sonunda Haþim ve Muttalipoðullarýna sosyal ve ekonomik boykot uygulanmaya baþladý. Öyle ki müþrikler, bu boykotta bu kabilelerle kýz alýp vermemek, alýþveriþ yapmamak ve konuþmamak üzere anlaþtýlar. Düþünebiliyor musunuz bu boykotla adeta Hz. Peygamber ve ona sahip çýkanlar ‘açlýktan’ öldürülmeye ve sosyal hayattan tamamen tecrit edilmeye çalýþýlýyordu. Bütün bu olumsuzluklara raðmen Hz. Peygamber (s.a.s.), hem peygamberlikten önce hem de peygamberliði sýrasýnda haktan adaletten asla ayrýlmamýþtýr. Tüm insanlýða da Peygamberimiz’in (s.a.s.) bu eþsiz davranýþlarý hep örnek olmuþtur.
Hz. Peygamber henüz peygamberlik gelmeden önce zulme uðrayanlarý korumak ve onlarýn haklarýný vermek üzere oluþan ‘Hýlfu’l-Fudul’ cemiyetine iþtirak etmiþ ve peygamberlikten sonra da bu antlaþmadan bahsederken ‘Bugün de böyle bir sözleþmeye davet olunsam onu hiç tereddüt etmeden kabul ederim’ diyerek zulme karþý olduðunu açýkça ortaya koymuþtur. (Ali Himmet Berki, Osman Keskioðlu, Hz.Muhammed ve Hayatý, 47, DÝB. Yay. Ankara 2013.) Medine’de ise baþka bir dine inananlarý yurtlarýndan çýkarmak ve onlara husumet beslemek gibi bir yola asla baþvurmadý ve onlarla antlaþma yapma yoluna girdi. Ve sonuçta ‘Hz. Peygamber, Müslümanlarýn yaný sýra Medine toplumunu oluþturan Yahudileri ve diðer gruplarý bir þehir devleti hâlinde teþkilatlanmaya ikna etti. Durumu müzakere etmek üzere Enes b. Malik’in evinde bir toplantý yaptý. Bu toplantýya katýlanlar Medine toplumunu yeniden düzenleyen bir sistem oluþturmaya karar verdiler; birbirleriyle ve yabancýlarla iliþkilerini, idari ve adli yapýlarýný, fertlerin sahip olduklarý din ve vicdan hürriyetini, haklarýný ve sorumluluklarýný belirli esaslara baðlayan bir metin hazýrladýlar. Bir sosyal mukavele olarak da kabul edilebilecek bu metin, þekil açýsýndan bugünkü anayasalarla hayli farklý olsa da bir anayasa niteliðindedir. Bu metin, ana kaynaklarýmýzda bütün hâlinde bize intikal etmiþ bulunmaktadýr. “Kitap”, “Sahife” ve “Müvadea”, yani sulh antlaþmasý adýný taþýyan bu vesika zamanýmýzda Medine Sözleþmesi olarak anýlmaktadýr.’ (Prof. Dr. Ýbrahim Sarýçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajý, s. 142, DÝB. Yay. Ankara 2005.) Ýþte Hz. Peygamber farklý inanç gruplarýna karþý düþmanlýk beslememiþ ve onlarý yurtlarýndan çýkarma yoluna gitmemiþtir. Tam aksine bir arada yaþamak için sözleþme yapmak suretiyle herkese haklarýný eksiksiz olarak tevdi etmiþtir. Bütün bu gayretlere raðmen müþrikler Hz. Peygamber’i doðduðu topraklardan çýkartmýþlar ve Hz.Peygamber (s.a.s.) bu durum karþýsýnda þöyle demiþtir: ‘Ey Mekke! Vallahi sen yeryüzünün en hayýrlý ve Allah’a en sevimli olan ülkesisin senden çýkarýlmýþ olmasaydým çýkmazdým.’ (Tirmizi, Menakýb, 69/39253926; Ýbn Mace, Menasik, 279.) ‘Senin evlatlarýn beni senin duvarlarýn (hudutlarýn) arasýnda huzur içinde býrakmýyorlar!…’ (Ýbrahim Sarýçam, age. 189.) diyerek Mekke’den zorla çýkartýldýðýna vurgu yapmaktadýr.
Günümüze gelecek olursak inancý sebebiyle zulme maruz kalan Müslümanlarýn Cahiliye Dönemindeki zulümlerden çok da farklý bir muameleye tabi tutulduklarý söylenemez. Dünyanýn çeþitli bölgelerindeki zulümlerden daha ön plana çýkan biri var ki bu, insanlýk adýna utanç verici bir durum arz etmektedir. Bu baðlamda yazýlý ve görsel medyada yer almaya baþlayan Arakan Müslümanlarý da sadece inançlarý, Müslüman olmalarý sebebiyle çeþitli zulümlere maruz býrakýlmýþlardýr. Güneydoðu Asya’daki, eski adý Burma olan Myanmar’ýn Arakan bölgesinde yaþayan ve sayýlarý iki milyondan fazla Rohingya (Arakan) Müslümanlarý, senelerdir öz vatanlarýnda toplumsal ve siyasal baský altýndaydý.Bu baský sonucu 3 milyona yakýn Arakanlý Müslüman ise deðiþik ülkelere göç etmek zorunda kaldý. Yapýlan zulümler gizlenemez hâle gelince dünya bu olaydan haberdar oldu. Ölümden kaçýp komþu ülkelere sýðýnmak için yollara düþtüler, ama o ülkeler de Arakanlý Müslümanlarý ülkelerine almadýlar. Böylece açlýk ve sefaletle baþ baþa kaldýlar. (www.sabah.com. tr/pazar/.../olume-mahkum-bir-halk-arakan-muslumanla.) Baský ve zulümden kaçmak zorunda kalan Arakan Müslümanlarý gittikleri yerlerde de en zor þartlarda yaþamak zorunda kalmaktadýrlar. Komþu ülkelere sýðýnan Arakanlýlarýn kaldýklarý yerler ve yaþadýklarý sýkýntýlarla ilgili insan haklarý örgütleri ise, kamp koþullarýnýn dehþet verici olduðunu belirtmektedirler.
Þu hâlde bize düþen bütün bu yaþananlar karþýsýnda hiçbir tavýr almadan eli kolu baðlýymýþ gibi beklemek midir? Yoksa içinde bulunduðumuz þartlar çerçevesinde yapýlabilecekleri yapmak mýdýr? Elbette Müslümanlar olarak bize düþen, fiili olarak elimizden geleni yapmak ve daha sonra da kurtuluþlarý için dua etmektir. Kýsaca en son safhada tüm dünya genelinde yaþanan bu tür olumsuzluklara özellikle de Arakan’da yaþanan bu insanlýk dýþý uygulamalara rýza göstermediðimizi ifade etmemiz gerekmektedir. Bu konuda da Hz. Peygamber’in; ‘Her kim kötü bilinen bir þeyi görürse ona el atýp onu düzeltsin, buna gücü yetmez ise dili ile o kötülüðü düzeltmeye çalýþsýn buna da gücü yetmeyen ise kalbiyle bu iþin kötü olduðunu bilsin ki bu durum imanýn en zayýf þeklidir.’ (Müslim, Ýman, 20; Tirmizi, Fiten 11.) hadisi bize rehber olmalýdýr.
Medet COÞKUN / DÝYANET AYLIK DERGÝ
|