Savaþ ve þehitliðe varan bir mücadele ve mücahedenin küçük cihat olarak deðerlendirilmesi, nefisle cihadýn ise cihad-ý ekber/en büyük cenk olarak görülmesi ilk nazarda insana ters gibi görünebilir. Birinde sonu ölümle bitecek þehitliðe varan bir cenk, diðerinde ise insanýn kendi kendisiyle uðraþmasý; yani riyazat ve mücahedeyle nefsini ýslaha çalýþmasý söz konusudur. Nasýl olur da sonu ölüm ve þehitliðe varan bir cihat küçük, nefisle cihat ise büyük olarak anýlabilir?
Büyük cihat olarak anýlan nefis ile mücahedenin diðerinden üstünlüðü hem niyette, hem de zorluðundadýr. Küçük cihadýn gayesi ve bunda kulun niyeti, Hakk’a vuslat ve cemal-i ilahîyi müþahededir. Bir baþka ifadeyle küçük cihadýn gayesi þehitlik, büyük cihadýn gayesi ise sýddýklýktýr. Yani Hz. Ebu Bekir gibi sadýk ve samimi bir mümin olmaktýr. Kur’an’ýn diliyle sýddýklýk, þehitlikten üstündür. Nitekim Allah Teala: “Kim Allah’a ve Rasule itaat ederse iþte onlar Allah’ýn kendilerine nimet verdiði peygamberler, sýddýklar, þehitler ve salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaþtýr.” (Nisa, 4/69.) buyurarak sýddýklýðý þehitlikten önce zikretmiþtir. Ayetten, ahirette en yüksek derecenin peygamberlere, ardýndan sýddýklar ile þehit ve salihlere ait olduðu anlaþýlmaktadýr.
Küçük cihat, kâfirlerle yapýlan cenk, mücahede ve muharebedir. Dýþ âlemin temizlenmesine ve ýslahýna yöneliktir. Büyük cihat ise bâtýný ýslah etmeye yöneliktir. Bâtýn/iç âlemin ýslahý, zahir/dýþ âlemin ýslahýndan daha güç bir iþtir. Zahirde görülen bir kâfirin nefsini öldürmek, bedenini ortadan kaldýrmak kolaydýr. Ama insanýn bâtýnýnda bulunan ve sürekli kötülüðü emreden nefisle (Yusuf, 12/53.) cenk etmek ve onu yenmek kolay deðildir. Bu ancak Allah’ýn yardýmýyla sýdk kýlýcý ile olabilecek bir iþtir.
Mücahit, þehadet mertebesine ulaþýnca her türlü yorgunluktan kurtulur; Hakk katýnda diri olarak rýzýklandýrýlmaya hak kazanýr. (bkz. Âl-i Ýmran, 3/169.) Ama sýdk ehli, nefislerini sýdk kýlýcýyla günde bin kere öldürse, o nefis yine her defasýnda bir baþka þekilde dirilir ve insana tuzak kurmaya devam eder. Bu yüzden nefis ile cihat eden cenk ehli, göz açýp kapayýncaya kadar bile olsa nefis ile mücadeleye ara vermez. Nitekim Allah Rasulü’nün þu duasý bunun en güzel ifâdesidir: “Ey Allah’ým, göz açýp kapayýncaya kadar, hatta ondan daha kýsa bir süre beni nefsime býrakma!” (Ebu Da vud, Edeb, 100-101.)
Nefsin tuzaðýndan emin olmak mümkün deðildir. Nefis, Hakk’ýn imtihan tuzaðýnýn sureti olduðundandýr ki nefislerine zulmeden, kendi kendine kýyan kimseler hariç, kimse onun tuzaðýndan emin olamaz. Cihad-ý ekber sayýlan nefis ile cenk, zordur; fakat baþarýlý olunduðunda insanýn gönlündeki þefkat ve merhameti artýrýr. Bu yüzden böylelerinden kimse zarar görmez.
Allah Rasulü’nün bir savaþ sonrasý söylediði rivâyet edilen: “Þimdi küçük cihattan büyük cihada nefis ile cenge dönüyoruz!” (bkz. Süyûtî, II, 73; Münâvî, Feyzü’l-kadîr þerhu’l-câmii’s-saðîr, Beyrut 1994, III, 141/2873; Ali el-Müttakî, IV, 430/11260.) sözü dikkat çekicidir. O, baþka hadislerinde de nefis ile cihadýn önemi konusunda þöyle buyurmuþtur: “Mücahit, nefsine karþý cihat eden kimsedir.” (Tirmizi, Fedâilü’l-Cihâd, 2/1621; Ýbn Hanbel, VI, 20.) “Akýllý, nefsine hâkim olup onu hesaba çekerek ölüm ötesi için çalýþan, ahmak ise nefsinin hevasýna tabi olduðu hâlde bu durumundan hayýr umandýr.” (Tirmizi, Kýyâmet, 25/2459; Ýbn Mâce, Zühd, 31.)
Allah Rasulü: “Düþmanlarýn en korkuncu senin iki yanýn arasýnda/ içinde bulunan nefsindir.” (Keþfü’l-hafâ, I, 143 (Beyhakî’den).) buyurur. Nefis, karþý koyma açýsýndan düþmanlarýn en kuvvetlisi, kararlýlýk yönünden en güçlüsüdür. Nefisle cihadýn “ekber” oluþu sonuçta nefsi Hakk’a teslim etmeyi amaçlamasýndan dolayýdýr.
Nefis ile cengin en büyük cihat sayýlmasýnýn sebebi, nefsin sürekli tuzaklar kuran ve insaný kötülüðe çaðýran özelliðidir. Ýnsan nefsinin sürekli kötülüðe çaðýran heva sýfatlarý pek çoktur. Genelde kabul edilen yaygýn görüþe göre onlar yedidir: Kibir/büyüklük taslama, uçup / kendini beðenme, riya/gösteriþ, gadap / öfke, haset/kýskançlýk, mal sevgisi ve makam tutkusudur. Bu yedi nefsani sýfattan her biri baþa çýkýlmasý çok zor özelliklerdir. Bunlarla her an diri bir gönül ve uyanýk bir zihinle mücadele gerekir. En küçük ihmal ve gaflet insaný periþan edebilir. Nefsin bu vasýflarýnda baþarýya erenler büyük cihadýn muzafferleri sayýlýrlar.
Nefis ile mücadele bir eðitim iþidir. Hem de maneviyat eðitimi. Maneviyat eðitiminde iyi model ve rehberin varlýðý eðitim sürecindeki arayýþ ve adým adým kemale yaklaþmanýn en önemli ilk merhalesidir. Ancak manevi eðitimde olgunlaþma süreci hemen akþamdan sabaha olacak bir husus deðildir. Çünkü nefis ile mücadeledeki bu süreçte insanýn safha safha kulluk; Allah’a ibadet ve taat ile kemal arayýþý içerisinde bulunmasý gerekir. Nitekim Ziya Paþa der ki:
Gör zâhidi kim sâhib-i irþâd olayým der
Dün mektebe vardý bugün üstâd olayým der.
Dün mektebe giden, bugün üstat olayým demeye kalkarsa eksik olur. Dolayýsýyla insanýn önce bir nefis mücahedesinden geçmesi gerekir. Çile çekmek, dert sahibi olmak insaný nefis ile mücadeleye hazýrlayan önemli özelliklerdendir. Çilesiz, dertsiz bir insanýn kemal sahibi olmasý mümkün deðildir. Derler ki deniz sahillerindeki beyaz çakýl taþlarý aslýnda kayalardan kopmuþ sivri kaya parçalarýdýr. Ama dalgalar tarafýndan dövüle dövüle o kaya parçalarýnýn hiçbir sivriliði kalmamýþ; âdeta cilalanmýþ gibi olmuþlardýr. Taþlarýn görüntülerindeki güzellik dalgalar tarafýndan dövülerek çektikleri çileler sayesinde oluþmuþtur. Ýnsan da ne kadar çok çile çeker ve zorluklar aþarsa o kadar iyiliðe, güzelliðe ve kemâle kanat açar ve en büyük cengi kazanýr. Hiç çilesi, dert ve sýkýntýsý olmayan ve hiçbir imtihandan geçmeyen insanda kemal aranmaz. Nitekim altýnýn en deðerlisi kuyumcunun elinde çekiçle dövüle dövüle güzel bir þekle girenidir.
Nefis ile mücadelede kendinin farkýnda olmak; yani caný bilmek önem arz etmektedir. Çünkü insanýn kendini tanýmasý, varoluþundan beri ilgi duyduðu bir alandýr. Nitekim: “Kendini bilen Rabb’ini bilir.” sözü bu anlayýþýn temel mantýðýdýr. Kur’an’ýn ilk inen ayetlerinde Allah Teala: “Yaratan Rabbinin adýyla oku. O, insaný alaktan (asýlýp tutunan zigottan) yaratmýþtýr.” (Alak, 96/1-2.) buyurarak insana kendisine bakmasýný ve varoluþ sürecini izleyerek kendisini tanýmasýný emretmektedir. Ýnsanýn içindeki canýn farkýna varmasý, nefis ile mücadelenin basamaklarýndandýr.
Kendini bilmek, caný bilmek; insanýn nefsini, kendini tanýmasý, kabiliyet ve zaaflarýnýn farkýnda olmasýdýr. Kabiliyetlerini ortaya çýkarýp geliþtirmesi, zaaflarýný ýslah ile eðitmesidir. Nefsini bilen, tanýyan ve koruyan Hakk’a varýr ve cihad-ý ekbere erer.
Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ / ARALIK 2017 DÝYANET AYLIK DERGÝ
|