Gerçek hayatýn ruh taþýmayan yansýmasý me- sabesindeki sanal mec- ra, bugün zengin-fakir/genç-yaþlý ayýrt etmeksizin her- kesin evine ve cebine konuk olmaktadýr. Kiþinin ilk çocukluk evresinden, hayatýnýn son demine kadar beraberinde getirdiði algý ve ihtiyaçlarýnýn yön verdiði eðilimler, kulaðý çýnlatýlan bu yatýlý misafiri aðýrlamanýn boyutlarýný tayin etmiþtir. Buna göre, kuytu köþelerde veya kalýn duvarlar arasýnda gerçek hayattan kaçamak yaparak baðlanýlan sanal odalar, süreli tatminlerle kiþiyi oyalamakta ve avutmaktadýr. Az maliyetle, sermayesiz bir þekilde oturulduðu yerden yürütülen bu meþgale; haberleþme, bilgi edinme, hayatý kolaylaþtýrma gibi faydalý alanlara kapý aralamakla birlikte, genelde Hz. Peygamber’in (s.a.s.), kiþinin aldandýðý iki nimetten biri olarak belirttiði boþ zamanýn (bkz. Buhari, Rikâk, 1; Tirmizi, Zühd, 1; Ýbn Mace, Zühd, 15; Nesai, Rikâk, 56; Darimi, Rikâk, 2; Ahmet b. Hanbel, Müsned, V, 277.) tescil edilmiþ en büyük düþmanýdýr.
Ýçinde bulunduðumuz enformasyon çaðýndan onlarca yýl öncesine giderek, o vakti yaþayan insanlara bugünkü sözü edilen fotoðrafýn gösterilme imkâný olsa, bunun ancak hayal olabileceði þeklindeki tepkiyi kestirmek çok da zor deðildir. Dolayýsýyla, müþterek aklýn hayali bir boyut olarak deðerlendirdiði bu ortama bakýldýðýnda, uyku hâlindeki rüya gerçekliði gibi, sabit bir mekândan birçok pencereye açýlan harikulade manzarayý görmek mümkündür. Bu açýdan, bir yolcu otobüsü þoförünün aslýnda taþýdýðý yolcularý da gideceði yere götürdüðü hâlde, sürüþ esnasýnda bulunduðu sýnýrlý mekândan dolayý kendisini tek baþýna algýlamasý gibi, sanal yolculuða çýkan kiþi de birçok deðiþik kiþilik profili ile mukabele ve muarefede bulunmasýna raðmen, içinde bulunduðu fiziki sebeplerden ötürü kendisini yalnýz ve savunmasýz hisseder.
Ýþte, söz konusu algýdaki derinliðin kaybolmasý hâli, insanýn yalnýzken gerçekleþtirdiði iþ ve iþlemleri, huzurda da aynýyla belki daha fazlasýyla icra etmesine sebep olmaktadýr. Binaenaleyh, temas edilen algý ve ihtiyaçlar doðrultusunda sanal merkezlere baþlangýçta güvercin tedirginliði ile birbirinden farklý ve özenle seçilmiþ fotoðraflar veren dijital insan, sonrasýnda Hz. Peygamber’in; “…Kötülük, kalbine rahatsýzlýk veren ve insanlarýn muttali olmasýndan hoþlanmadýðýn þeydir.” (Müslim, Birr ve Sýla, 14 (2553); Tirmizi, Zühd, 52.) hadisine muhalif olarak normal þartlarda “asla!” dediði her þeyi, çok daha fazlasýný elde etmek ve(ya) daha vurucu olaný yakalamak için hoyratça ortalýða saçmýþtýr.
Toplumsallaþmadan bireyselliðe geçiþin en bariz yansýmasý olan bahse konu mecrada kiþi, en ideal ve mükemmel olaný ortaya koyma adýna hýrslý bir yarýþa girerek, gerçek hayattakinden çok farklý bir profil çizmektedir. Bu baðlamda, Avusturyalý psikolog Sigmund Freud’un sistematize ettiði psikanaliz yönteminin odak noktasýný teþkil eden bilinçaltý süreçleri, zikredilen tutumda aktif rol oynamaktadýr. Zira baskýcý uygulamalara tabi tutulduðundan dolayý edilgen kiþilik yapýsýna bürünen sýradan birey; beðenilme, takdir edilme, özgür olma vb. isteklerinin sonucunda, bilinçaltýnda hayalini kurduðu imajý piyasaya sürerek, gündüz hizmetçilik yapan külkedisinin gece prenses oluþu gibi, gerçek hayatta gerçekleþtiremediklerini var edebilmenin saman alevi sevincini yaþamaktadýr. Dolayýsýyla, irili ufaklý ekranlarda sýnýrlý karakterle namütenahi bir kimlik inþasýna soyunan gerçeküstü insanýn bu rüyadan uyanmasý, çok da uzun zaman almayacaktýr.
Denetim ve yönetimin etkin olmadýðý vizyonel süreçlerde kusursuzluðu yakalamak isteyen güncel insanýn PR çalýþmalarýnýn kaynaðýný, vakti zamanýn Firavun’unda gözlemlemek mümkündür. Zira Firavun’un, tebaasý üzerindeki tanrýlýk iddiasýnýn bir sonucu olarak lavabo ihtiyacýný gidermemesi ve sonunda ölümle yüzleþmesi, bu konudaki analitik bir örnektir. Bu itibarla, beþere ait hiçbir tasvir mükemmel deðildir. Nitekim Kur’an-ý Kerim’in, Hristiyanlarýn ilahlaþtýrdýðý Hz. Ýsa ve annesinin yemek yediðini hatýrlatmasý þeklinde zihinlere arz ettiði basit ve muhkem önermesi (Maide, 5/75; ayrýca bkz. Enbiya, 21/8.), Allah dýþýnda kemal sýfatlarý haiz hiçbir varlýðýn bulunmadýðýný göstermesi açýsýndan sarsýcý bir temsildir. Bu meyanda, internet ortamýnda takip edilip beðenilen bir avatarýn ete kemiðe bürünmüþ þekliyle karþýlaþýldýðýnda çoðu zaman verilen “bu muymuþ?” tepkisi, yapýlan analizi haklý çýkaran oldukça manidar bir durumdur. Tam da bu noktada, günümüzde sanal zihinlerin karizmatik lider aradýðý ortamlarda, Kur’an-ý Kerim’in tüm olaðanüstülüklerden arýndýrýlmýþ sade bir insan olduðunu hatýrlattýðý Hz. Peygamber’in (bkz. Ýsra, 17/93.) vizyonunun en sahici kimlik olduðunu belirtmek yerinde olacaktýr.
Teknolojik yaþamýn etkilediði en önemli manevi süreçlerden biri olan mahremiyet ise gizemli, anlamýn bozulmadýðý, savunmasýz bir alandýr. Hâl böyleyken, toplumdaki hâkim gizem ve haz kültürünün zorunlu neticesi olan tecessüs marazý, Kur’an-ý Kerim’in; “…Birbirinizin kusurlarýný ve mahremiyetlerini araþtýrmayýn…” (Hucurat, 49/12.) mutlak emrine raðmen, bu aslý saðlam yapýnýn genetiðini bozan kanser hücresidir. Yeri gelmiþken ifade etmek gerekirse, inorganik sosyal platformlarda merak duygusunun tetiklediði takip hissi, kiþiyi geçici iyilik haline sevk etmektedir. Kendisine þah damarýndan daha yakýn olan Rabbini (bkz. Kâf, 50/16.) unutan insan, gerçek hayatta bir kimse tarafýndan takip edilme ihtimalinde bile en hafifinden rahatsýzlýk duyarken, bu konuda her nedense anlamakta zorlanýlan paradoksal bir tavýr takýnmaktadýr. Kulak, göz ve kalbin bizzat sorumlu olduðu (bkz. Ýsra, 17/36.) bu dijital röntgenciliðin devam eden süreçte beðeniyle taçlanmasý neticesinde de kiþinin sanal kalibresi ortaya serilmektedir.
Diðer taraftan yiyip tükettiðinden, giyip eskittiðinden ve sadaka verip gönderdiðinden baþka, bu dünyaya dair bir aidiyet numunesi bulunmayan insanýn (bkz. Müslim, Zühd ve Rikâk, 3 (2958); Nesai, Vesaya, 1; Ahmet b. Hanbel, XXVI, 234.), modern zamanlarda yiyip içtiðini veya giydiðini fizikötesi mecralarda itinayla gözler önüne sermesi, prim yapmayan bir alana yatýrým yaptýðýnýn dikkate þayan göstergelerindendir. Aný yaþamaktan ziyade onu yavaþlatýp durduran, “Acaba buradan servis edilecek nasýl bir resim çýkar?” düþüncesiyle eþya ve hadiseye mekânik yönden yaklaþan insan, heybesinde yaþ-kuru ne varsa paylaþýma sunmaktadýr. Zikredilen sistematik ve(ya) daðýnýk popüler kültür pratiklerinin, aileler içinde ve arasýnda onulmaz problemlere, mevcut maddi-manevi imkân ve gayelerin istiap haddini zorlamaya, kiþiyi iyilik yarýþýnda geri býrakan kin, haset vb. duygularýn tahrik edilmesine zemin hazýrlayýp kiþisel ve toplumsal dezenformasyona götürdüðü aþikârdýr.
Çaðdaþ insan, sosyolojik evrilmenin karþý konulamaz neticesi olan kýrsalýn kent hayatý ile orantýsýz buluþmasýyla, kendinden öncekilerden görüp davranýþ hâline getirdiði sahih toplumsal dinamikleri tarumar etmiþ ve kayda deðer bir mahremiyet dönüþümü yaþamýþtýr. Bu baðlamda, realitede bireysel manada güçlü bir varlýk alaný ikame edemeyen kiþi, sanal düzlemde yardýmcý unsur olarak eþini ve dostunu yanýna almakla, ahlaki duyumsama eþiðini kaybetmiþ ve bilerek ya da bilmeyerek büyük bir þer girdabýnýn içine düþmüþtür.
Meseleye, dinî açýdan özenle konumlandýrýlmýþ kadýn unsuru açýsýndan yaklaþýldýðýnda, bu nazenin konudaki mütevatir birikimin, günümüzün sanal dehlizlerindeki aþýrý ses ve görüntülerin ortaya çýkardýðý tabloyla taban tabana zýtlýk arz eden bir husus olduðu müþahede edilmektedir. Zira gizlemenin/gizlenmenin asýl olduðu mahremiyetin, konunun baþýndan beri vurgulanan saiklerden dolayý fütursuzca ifþa ve ifsat edildiðini ve “Güleriz aðlanacak hâlimize” þeklinde tebarüz eden bu trajik neticenin, birilerinin bizleri gözetlediði online ortamlarda matlup bir karþýlýðý olduðunu üzülerek belirtmek gerekir. Bu aþamada, kiþinin hal ve tavýrlarýnýn nirengi noktasýný, utanma duygusu oluþturmaktadýr. Nitekim Hz. Peygamber’in; “Utanmazsan istediðini yap!” (Buhari, Edeb, 78; Ýbn Mace, Zühd, 17; Ahmet b. Hanbel, XXVIII, 325.) sözü, sükûn ve hareketin doðuþtan getirilen hayâ hasletiyle anlam kazanacaðýný çaðlar öncesinden algýlara sunmuþtur. Öte yandan, müspet þeridin ihlal edildiði durumlar, gerçek hayatta tövbe süreciyle tolere edilip zihin ve belleklerden kalýcý olarak silinirken, sonradan piþmanlýk sebebi olan sanal âlemdeki ifade ve tasvirler, geri dönüþüm kutusuna atýlamadýðýndan dolayý, zaman tünelinin karanlýk ve sisli kývrýmlarýnda kiþiyle birlikte güncel yolculuklara kaldýðý yerden devam etmektedir.
Bahse konu sosyal ve ahlaki çöküntüyü yýllar öncesinde müþahede eden üstat Necip Fazýl’ýn “Muhasebe” þiirindeki;
“Üç katlý ahþap evin her katý ayrý âlem! Üst kat: Elinde tesbih, aðlýyor babaannem, Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âþýklarý, Alt kat: Kýzkardeþimin (Tamtam) da çýðlýklarý.”
dizeleri (Necip Fazýl Kýsakürek, Çile, Büyük Doðu Yayýnlarý, Ýstanbul 2000, s. 403.) de günümüzün elektronik alýþkanlýðýnýn evirip çevirip yozlaþtýrdýðý toplumsal yapýnýn ilk çözülme adýmlarýný göstermesi açýsýndan oldukça dikkat çekicidir.
Özetle, dört duvar arasýnda bir baþkasýnýn duvarýný gözetleyerek mahremiyet duvarýný inceltip içindekileri þeffaflaþtýran çevrimiçi insan, her geçen gün kötülük binasýna bir tuðla daha koymaktadýr. Bu donuk dünyadan el etek çektiðinde nefes aldýðýný hissedecek ve böylelikle kendine gelip istikamet çizecek olan yaratýlmýþlarýn en seçkini, merkeze yerleþtiði yeni yaþamýnda çevresine daha dengeli yaklaþacaktýr. Bu da asýl dünya ile sanal dünya arasýndaki kýyasýya rekabette, gülen tarafýn ev sahibi olacaðýný þimdiden göstermektedir.
Diyanet Aylýk Dergi / Murat Kalýç
|