ÝNSAN büyük bir hazinedir ve içinde her þey yazýlýdýr. Fakat karanlýklar, perdeler býrakmaz ki insan içindeki o deðerleri keþfetsin. Bu perdeler ve karanlýklar, bu dünyadaki türlü türlü meþguliyetler, insanýn dünya iþlerinde aldýðý çeþitli tedbirleri ve gönlün bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve hevesleridir. Beþeriyetten insanlýða, insanlýktan kâmil insan olmaya doðru tekâmül etmenin sýrrý, insanýn etrafýný kuþatan bu karanlýk ve perdelerden kurtulmasýnda yatar. Sürekli bir koþuþturma ve panik içerisinde olan insan kendi iç dünyasýndaki zenginlik ve güzellikleri fark etme imkâný bulamamaktadýr. Ýnsana þah damarýndan daha yakýn olan yüce yaratýcý, ona kendisini sorgulama zaman ve mekânlarý lütfetmiþtir.
Sinesinde birçok hikmeti ve yüksek ilahî hakikatleri barýndýran ramazan ayý rabbimizin bize bahþettiði müstesna zaman dilimlerinden biridir. Ramazan ayý, gönüllerin ilahî rahmet ve maðfiret arzusu ile yýkandýðý, iradeleri eðiten ve özgürleþtiren orucun manevi hazzý ile iyilikseverlik ve hayýrseverlik duygularýnýn kabardýðý, müminlerin hayýrda ve iyilikte yarýþtýðý, tövbe ile hakka yönelme þuurunun geliþtiði af ve maðfiret ayýdýr. (Ali Bardakoðlu, 21.Yüzyýl Türkiye’sinde Din ve Diyanet I., s. 144.) Ramazan ayý Müslümanýn üç temel niteliði olan iman, Ýslam ve ihsan duygularýnýn bir harmoni içerisinde yoðrularak akit hâline geldiði rahmet ayýdýr. Ramazan ayý her yýl insana bezm-i âlemde yüce Rabbine karþý vermiþ olduðu sözü hatýrlatýr. Bu nedenle insaný diðer varlýklardan deðerli kýlan, onun iç dünyasýný zenginleþtiren manevi deðerler bu bereketli ayda doruða ulaþýr. Bu deðerlerin baþýnda ahlaki erdemlerin nüvesini oluþturan iyilik gelir.
Ýyilik erdemi þu hakikatten hareket eder: Benim dýþýmdaki insan da benden baþka biri deðildir, çünkü onun da bir nefesi ve bir nefhasý vardýr. Huzuru ilahîde, o benden ne fazladýr ne eksiktir, ona verilen bana da verilmiþtir. O da Allah’ýn halifesidir, iyilik yapýlmaya layýk bir varlýktýr. Çünkü sadece ona deðil, kendine de iyilik yapmýþ olur. Ýyilik yapmak insaný egoist kuruntulardan kurtarýr. O iyilik Allah rýzasý için yapýlýrsa, insaný bencil duygu, düþünce ve davranýþlardan bilkuvve kurtarýr. Ýyilik, insanýn kendisinden, sevdiklerinden fedakârlýkta bulunarak karþýlýk beklentisi olmadan baþkalarýnýn lehine yapmýþ olduðu takdire þayan davranýþlardýr. Ahlakýn insanda asýl geliþtirmek ve sürekli kýlmak istediði özellik budur. Ýyilik hayatýn en tatlý, en verimli ve en sevimli iþidir. Allah bilinciyle yapýlan her meþru iþ iyiliktir. Ýnsanlar iyilikle mutluluk bulur. Ýyilik; kiþiler arasýnda dostluðun, sevgi saygý ve kardeþliðin kurulmasýna sebep olur. Dostluklar sevgiyle derinleþir, Ýslam iyilikle geliþir. (Fahrettin Yýldýz, Kur’an Aydýnlýðýnda Hayatý Doðru Yaþamak, Ýst. 2008, s. 319.)
Kur’an’ýn ahlak metafiziði iyilik ilkesi üzerine kurulmuþtur. “Eðer sana yapýlan iyiliðe ve kötülüðe daha iyi olan bir iyilikle mukabelede bulunursan, seninle arasýnda düþmanlýk bulunan kiþi, sýcak bir dost oluverir.” (Fussýlet, 41/34.) ayet-i kerimesi iyiliðin insan tabiatýndaki özelliðini ortaya koyar. Ýnsan müminliðini bir iddianýn ötesine geçirip imanýna insanlarý þahit tutacak eylemlerde bulunmasýný Kur’an ihsan kavramýyla ifade eder. Bu anlamda ihsan vericilik demektir. Allah, Muhsin ismiyle ihsanda bulunarak hem varlýðý yaratmakta hem yaratýrken kendilerini gerçekleþtirebilecekleri yeteneklerle onlarý donatmakta hem de yaþamlarý sürecinde taleplerine karþýlýk vermektedir. Bu hayatta test edilme riskini göze alan insan, bütün yapýp etmelerinde Allah’ýn varlýkla kurduðu bu verici iliþki tarzýný model alan ideal insaný temsil etmektedir. Ýyi bir mümin olabilmenin temel dinamiði olan ihsan, insanýn yaptýðý iþin ahlaken en iyisini, estetik olarak en güzelini, ekonomik olarak en âdilini ve en faydalýsýný, bilgi olarak da en doðrusunu amaç edinmesi demektir. “Sizden, iyiye çaðýran doðruluðu emreden ve fenalýktan men eden bir cemaat olsun.” (Âl-i Ýmran, 3/104.), “Ýyilikte ve fenalýktan sakýnmakta yardýmlaþýn, günah iþlemek ve aþýrý gitmekte yardýmlaþmayýn.” (Maide, 5/2.), “Hayýrlý iþlerde birbirinizle yarýþýn.” (Bakara, 2/148.) Kur’an’ýn bu buyruklarýný gerçekleþtirme imkâný, insanýn hemcinslerinin yaþamlarýna katkýda bulunmaya baðlanmýþtýr. Bu nedenle, iliþki içinde olduðumuz her bir insan ve çevremizdeki her bir varlýk esasýnda kendimizi gerçekleþtirmenin ve mümin oluþ iddiamýzýn saðlamasýnýn birer imkâný olarak bize sunulmaktadýr. (Þaban Ali Düzgün, Sarp Yokuþun Eteðinde Ýnsan, Ankara 2012, s. 19.) Hz. Peygamberimiz bütün eylem söylemlerinde hep iyiyi ve güzel ahlaký teþvik etmiþtir. Þu meþhur hadisinde, “Ýyilik ve hayýr güzel ahlaktýr; kötülük ise vicdanýný rahatsýz eden ve insanlarýn bilmesini istemediðin, yani herkesten gizlediðin þeydir.” (Müslim, Þerhu’n Nevevi, cüz 16-3, Beyrut 1972.) iyinin ve kötünün rasyonel kriterini vermiþtir. Kur’an, sünnet ve bu kaynaklardan beslenen Ýslam geleneði ve tecrübesinin hayata dönük iddiasý yaþanabilir bir dünya oluþturmaktýr. Hayýrlý nesil, yaþanabilir temiz çevre, temiz hava, güvenli iletiþim, temiz gýda, temiz toplum, güvenli meskenler ve hayýrda yarýþmak gibi insanca yaþamanýn asgari unsurlarýný Kur’an bu terimler üzerinden vermektedir ve insanlarý böyle bir yaþam kurmanýn mücadelesine çaðýrmaktadýr. Bu ideali gerçekleþtirmek için Müslümanýn berrak bir ahlaki bilince sahip olmasý gerekir.
“Ýyilik (birr), yüzlerinizi doðuya ve batýya çevirmeniz deðildir. Aksine iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine raðmen, onu yakýnlarýna, yetimlere, yoksullara, yolda kalmýþa, ihtiyacýndan dolayý isteyene ve özgürlükleri için mücadele edenlere verenlerin; namazý dosdoðru kýlan, zekâtý veren, antlaþma yaptýklarýnda sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalýkta ve savaþýn kýzýþtýðý zamanlarda direnip sabredenlerin tutum ve davranýþlarýdýr. Ýþte bunlar doðru olandýr. Muttaki olanlar onlardýr. (Bakara, 2/177.)
Bu ayet-i kerime Müslümanýn üç temel niteliði olan iman, Ýslam ve ihsan gibi unsurlarý ve bunlarýn bir bütünlük içerisinde yaþanmasý gerektiðini tavsiye ederek Müslümana saðlam bir ahlak bilincini aþýlar. Ve ayný zamanda dini sadece ibadetlere indirgeyip ve onunla kurtuluþa ereceði ümidini taþýyanlar için bir uyarý niteliði taþýr. Günümüzde ciddi anlamda bireysel, toplumsal ve hatta küresel ölçekte ahlak sorunlarý yaþanmaktadýr. Bu sorunlarýn Müslüman toplumlarda daha bariz bir þekilde görülmesi kolayca izah edilebilir durum deðildir. Demek ki dinî algý ve pratiklerimizde bir þeyleri doðru yapmýyoruz ya da yapamýyoruz. Þüphesiz bunun çeþitli sebepleri vardýr. Bizim kanaatimize göre ibadetlerimizi sýradan alýþkanlýklara dönüþtürerek, onlarýn bizi ulaþtýrmak istediði ahlaki güzelliði ihmal ediyoruz. Hâlbuki ibadetler basit alýþkanlýklara dönüþmesin diye, ibadetlere bilinç ve dinamizm kazandýran “niyet” esas alýnmýþtýr. Bizim asýl alýþkanlýða ve meleke hâline dönüþtürmemiz gereken ibadetler deðil de o ibadetlerin bize kazandýrdýðý ahlaki erdemler olmalýdýr. Zaten ahlak ilkelerinin somutlaþarak erdeme dönüþmesi ancak melekeyle olur. Ýnsanýn imanýnýn ve ibadetinin kalite testine tutulduðu alan da burasýdýr. Buradaki ihlaller ve kusurlar hem suç olarak hanemize yazýlýr hem de günah olarak adlandýrýlýr. Bu anlamda içerisinde birçok ibadeti yoðun bir þekilde ifa edebileceðimiz ramazan ayýný tefekkürle zenginleþtirerek, aþýnmýþ olan deðerlerimizi onarma ve yeni ahlaki erdemler kazanma ayýna dönüþtürmek için yeni bir fýrsat ve imkân olarak görmeliyiz.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa EREN / DÝYANET AYLIK DERGÝ
|