Bu çatýþmalarý ve düþmanlýklarý önlemek üzere Yüce Allah insanlara kendilerinden elçiler göndererek onlarýn düzenini, huzurunu temin edecek ve güven içinde yaþamalarýný saðlayacak bir nizam göndermiþtir. Peygamberlerin getirdiði bu nizamýn temel hedefi canýn, malýn, aklýn, dinin ve neslin korunmasýdýr.
Güvence altýna alýnmasý zorunlu olan bu beþ esasa, terim olarak ‘Zarurat-ý Hamse’ denir. ‘Zarurat-ý Hamse’ ilk peygamber Hz. Âdem’den son peygamber Hz. Muhammed Aleyhisselama kadar bütün elçilerin güvence altýna alýnmasýný zorunlu gördükleri ve bunun için çalýþtýklarý beþ temel ilkedir. Canýn korunmasý, malýn korunmasý, aklýn korunmasý, dinin korunmasý ve neslin korunmasý… Güvence altýna alýnmasý zorunlu görülen bu beþ temel ilke, güven toplumunun kurulabilmesi için Ýslam’ýn vazgeçilmez kabul ettiði temel esaslardýr.
Son elçi Hz. Muhammed (s.a.s.) bu temel esaslarý güvence altýna alacak tebliðat ve talimatý en mükemmel þekilde ortaya koymuþtur. Ayrýca bizzat kendi örnekliði ve rehberliði ile eðittiði sahabe-i kiram ile Medine-i Münevvere’de tarihin þahit olduðu en mükemmel güven toplumunu kurmuþ ve yaþatmýþtýr. Bu toplumu oluþturan fertler, sýradan bir topluluðun üyeleri deðildi. Birisinin acýsý hepsini etkileyen bir cesedin uzuvlarý gibiydiler. “Müminler,birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve þefkat göstermede, týpký bir organý rahatsýzlandýðýnda diðer organlarý da uykusuzluk ve sancýyla bu acýyý paylaþan bir bedene benzer.” (Buhari, Edep, 27.) Bu topluluðun oluþturduðu cemiyette tüm müminler kardeþti. (Hucurat, 49/10.) Hadis-i þerifin ifadesiyle bu toplumda müminin mümine baðlýlýðý taþlarý birbirine kenetli yalçýn duvar gibi metindi. (Buhari, Edeb, 36;Tecrid-i Sarih, 12/134.)
Toplumsal huzur ve güvenin en önemli ahlaki ilkelerinden biri, kiþinin kendisine yapýlmasýný istemediði bir þeyi baþkalarýna karþý yapmamasý, kendisine nasýl davranýlmasýný istiyorsa baþkalarýna öyle davranmasý ilkesidir. Hz. Peygamber bu hususu bir hadis-i þeriflerinde þöyle ifade buyurmuþlardýr: “Hiçbiriniz kendisi için istediðini mümin kardeþi için de istemedikçe iman etmiþ olmaz.” (Buhari, Ýman, 7.) Bu ilke güven toplumunun en önemli ahlaki prensiplerindendir.
Sahabe-i kiram bu ilkeyi daha da ileri taþýmýþtýr. Öyle ki Kur’an-ý Kerim onlarý güven toplumunun en ileri ahlaki ilkesi olan isar/kendinden önce baþkasýný düþünme nitelikleriyle þöyle övmüþtür: “Onlardan önce bu yurda yerleþmiþ ve gönülden inanmýþ olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayý içlerinde bir rahatsýzlýk duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onlarý kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin bencilliðinden korunmayý baþarýrsa iþte kurtuluþa erecekler onlardýr.”(Haþr, 59/9.)
Böylece Rasul-i Ekrem’in önderliðinde ve eðitiminde kurulan ilk Ýslam toplumunda, bir güven toplumunda bulunmasý gereken temel ahlaki ve insani ilkeler efsanevi örneklerle ortaya konmuþtur. Asr-ý saadet olarak isimlendirilen bu örnek güven toplumu, kýyamete kadar insanlýðýn yolunu aydýnlatacak ilkeleri uygulamalý olarak göstermiþtir.
Ýþte Muhammedü’l-Emin’in gösterdiði ve uygulamalý olarak ortaya koyduðu bu yol ‘Sýrat-ý müstakim’dir. Ýnsanlýðý esenliðe kavuþturacak dosdoðru yoldur. Bu yolu takip edenler, ‘Daru’s-selam’a eriþirler. Bunun için Yüce Allah insanlarý ‘Daru’s-selam’a davet etmekte ve bu esenlik ülkesine ulaþmak isteyenlere yol göstermektedir. ‘Allah esenlik yurduna çaðýrýr ve dilediðini doðru yola iletir.’ (Yunus, 10/25.)
Muhammedü’l-Emin ve güven toplumunun inþasý
Güven toplumunu inþa edecek olan güzel ahlak sahibi bireylerdir. Bu kiþilerin, güven toplumunun kurucu ilkeleri diyebileceðimiz adalet, emanet, haklara riayet, eþitlik ve kardeþlik bilinci, iyilik ve takvada yardýmlaþma ve dayanýþma, ihtilaf ahlakýný gözetme, diðerkâmlýk, itidal, istikamet, samimiyet, sadakat, dürüstlük, ahde vefa, merhamet, þefkat, sevgi, saygý, hoþgörü, müsamaha, hüsnüzan ve kanaat gibi güzel ahlaki vasýflarla donanýmlý olmalarý gerekir.
Hz. Peygamber bu hususta en güzel örnektir. “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 68/4.) ayeti kerimesinde ifade edildiði gibi Hz. Peygamber çok yüksek bir ahlaka sahipti.
Peygamberlikle görevlendirilmeden önce de güzel ahlaký ile toplumda temayüz etmiþ ve “Muhammed el-Emin” (Güvenilir Muhammed) adýyla anýlýr olmuþtu. Risalet vazifesiyle görevlendirildikten sonra da “Ben, güzel ahlaký tamamlamak için gönderildim.” (Ýbn Hanbel, II, 381.) buyurmuþtu.
Hiç kuþkusuz onun bu yüce ahlakýnýn en bariz vasýflarýndan biri emin/güvenilir olmasýydý. En baþta en yakýný olan ailesinden baþlamak üzere içinde yaþadýðý toplum içinde kusursuz bir güven kazanmýþtý.
Bu vesile ile tarihin tanýk olduðu en iyi güven toplumunu/asr-ý saadeti inþa eden bu yüce mimarýn güven veren hayat tablolarýndan bir kaçýna iþaret etmek yerinde olacaktýr:
Allah Rasulü ilk vahyi alýp büyük bir heyecanla evine döndüðü zaman Hz. Hatice annemizin kendisine söylediði þu sözler, aslýnda güven toplumunun kurulmasýnda bireylerde bulunmasý gereken çok önemli ahlaki niteliklerden bazýlarýný sýralamaktadýr: “Hayýr, müjdeler olsun! Allah'a yemin ederim ki Allah hiçbir vakit seni utandýrmaz. Çünkü sen akrabayý gözetirsin, sözü doðru söylersin, muhtaç olanlarýn bakýmýný üstlenirsin, aç ve açýkta olaný koruyup, kollarsýn, misafire ikram edersin ve musibete maruz kalanlara yardým edersin.” (Buhari, Tefsir, Alak 1.) Hz. Hatice validemiz, daha kendisi ile evlenmeden önce de onun ne kadar güvenilir bir kiþi olduðunu biliyordu.
Ýçinde doðup büyüdüðü toplumda güvenilirliði, ahde vefasý, emanete riayeti ile bilindiði için ona düþman olanlar bile kýymetli eþyalarýný ona emanet etmekteydi. Hicret için yola çýkacaðý zaman Mekkeli müþriklerin kendisini öldürmek üzere toplandýklarý çok tehlikeli bir ortamda dahi kendi yataðýna Hz. Ali'yi yatýrarak ona yanýndaki emanetleri sahiplerine vermesini tembih etmiþti. (Ýbn Hiþam, Siret, III/11; Beyhaki, es-Sünenü’l-kübra, VI, 474.)
Kureyþ kabilesi, Kâbe'nin tamirine karar verip yeniden inþa ettiði sýrada Hacerülesved'i kimin yerine koyacaðý hususunda kabileler arasýnda anlaþmazlýk çýkmýþtý. Neredeyse bu anlaþmazlýk yüzünden birbirlerine kýlýç çekeceklerdi. Bu büyük anlaþmazlýk çok güvendikleri ve Muhammedü’l-Emin olarak nitelendirdikleri genç Muhammed’in hakemliði ile çözüme kavuþturulmuþtu. (Ýbn Hiþam, Siret, II/18-19.)
Rasul-i Ekrem, Akabe biatlarýnda müminlerden biat alýrken, Medine-i Münevvere’de ensar ile muhacirler arasýnda kardeþlik akdederken, Medine ahalisini temsil eden muhtelif gruplarla Medine Sözleþmesi’ni imzalarken ve nihayet Veda Hutbesi’ni irat ederken insanlarýn huzur, mutluluk ve güven içinde yaþayacaklarý bir güven toplumunun inþasýna yönelik esaslarý ortaya koymuþtur.
Ýman, emanet ve eman/emn-emniyet
Ýman, emanet ve eman/emn-emniyet kelimeleri Arapçada ayný kökten gelir. Bu kelimelerin birbirleri ile çok sýký irtibatý vardýr. Ýmanýn karþýtý küfür, emanetin karþýtý hýyanet, emnin/emanýn-emniyetin karþýtý korkudur.
Ýman, her þeyden önce kiþinin iç huzura eriþmesini saðlar. Kiþi iman ile iç dünyasýnda güvene erer. Kalbi istikrara kavuþur. Tereddütten kurtulur. Mutmain olur. Zihnindeki fýrtýnalar diner.
Baþkalarýna huzur ve güven taþýyacak kiþinin, önce kendisinden emin ve iç dünyasýnda huzura kavuþmuþ olmasý önemlidir. Ýç dünyasý huzura kavuþmamýþ ve tereddütlerle dolu bir kiþinin baþkasýna güven vermesi düþünülemez.
Emanet ile kastedilen, bir kiþinin yanýna korumasý için býrakýlan vedia manasýndaki dar anlam deðildir. Emanet, güvenilir/emin olmak ve güven vermek demektir. Lügatler, Ýbnü’s-Sikkit’ten ‘el-emin’ kelimesinin hem güven veren hem de kendisine güvenilen anlamýna geldiði anlamýný aktarýrlar. Emin kiþi, insanlarýn güvendikleri, kendisinden zarar gelmeyeceðini bildikleri, mevsuk anlamýna gelir. Bundan dolayý insanlar Efendimize Muhammedü’l-Emin demiþlerdi. Peygamberlerin sýfatlarýndan biri olan emanet de, her bakýmdan güvenilir olma özelliklerini ifade eder.
Zaten iman, emin olmayý gerektirir. “Emanete riayet etmeyenin imaný yoktur. Ahde vefa göstermeyenin ise dini yoktur.” (Ýbn Hanbel, III, 134.) rivayeti, iman ile güvenilirlik ve güvenilir olma arasýndaki iliþkiyi anlatan hadislerdendir. Kastedilen elbette imaný kâmildir.
“Bir kiþinin kalbinde ayný anda iman ile küfür, doðruluk ile yalancýlýk, hýyanet ile emanet bir arada bulunmaz.” (Ýbn Hanbel, II, 349.) Hadis-i þerifi hiyanet ve yalanýn müminde tabiat hâline gelmeyeceðini ifade etmektedir.
Ayný kökten türeyen emn ve eman kelimeleri de güvende olmak, korkudan ve her türlü tehlikeden uzak bulunmak anlamýna gelir. Kiþinin canýnýn, malýnýn, ýrzýnýn ve her türlü dokunulmazlarýnýn güvence altýna alýndýðý yere ‘Daru’l-eman’ denir. Bundan dolayý Müslümanlarýn hâkimiyeti altýnda yaþayan gayrimüslimlerin canlarý, mallarý, inançlarý, nesilleri Müslüman toplumun güvencesi altýna alýnmýþ ve yaþadýklarý yere ‘Daru’l-eman’ denmiþtir.
Emanýn/emniyetin/güvenliðin hakkýyla saðlandýðý toplumlarda bireyler korkudan emin olmanýn ve kendilerini güvende hissetmenin huzuru içinde olurlar.
Kur'an-ý Kerim, Kâbe'yi kastederek; "Orada apaçýk ayetler vardýr. Ýbrahim'in makamý vardýr, kim oraya girerse eman (güvenlik) içinde olur..." (Âl-i Ýmran, 3/97.) buyurmakla burayý emin bir belde, her türlü kanýn dökülmesinin haram olduðu bir sýðýnak olarak ilan etmiþtir.
Güvenlik (emniyet/emn)
Öncelikle þunu ifade edelim ki, toplumda her sorunun güvenlik tedbirleri ile halledilmesinin imkâný yoktur. Ne kadar arzu edilirse edilsin güvenlik olmadan güven toplumu inþasý pek mümkün olmaz. Bundan dolayý güven toplumu için güvenlik en önemli ihtiyaçlardan biridir. Ancak güven toplumu, güvenliðin yanýnda kurucu mahiyette birçok esasý bünyesinde barýndýrýr. Bunlarýn baþýnda adalet, emanet ve ahlaki erdemler gelir.
Hz. Peygamber’in idealindeki Ýslam toplumu, güvenin ve barýþýn egemen olduðu bir toplumdur. Onun Ýslam yurdunun güvenliði ile ilgili hedef olarak gösterdiði tablo gerçekleþmiþtir: “Allah bu iþi kemale erdirecektir. Öyle ki, bir kiþi hayvanýnýn üzerinde Allah’tan baþka kimseden korkmadan ve davarýný kurt kapmasýnýn dýþýnda hiçbir endiþe taþýmadan Sana’dan Hadramevt’e gidebilecektir.” (Buhari, Ýkrah, 1.) Rasulüllah (s.a.s.), ayný hususta Adiy b. Hatim’e de þöyle söylemiþtir: “Eðer ömrün yeterse Hîre'den tek baþýna bir kadýnýn kalkýp Allah’tan baþka hiç kimseden korkmadan Kâbe'yi tavaf edebildiðini mutlaka göreceksin.” (Buhari, Menakýb, 25.)
Bu hadisler, Müslümanlara, Ýslam toplumunda insanlarýn nasýl bir güven ve güvenlik ortamýnda bulunmalarý gerektiði hususunda önemli bir hedefgöstermektedir. Ayrýca Ýslam'ýn yeryüzünde mutlaka hâkim olacaðýný, Ýslam'ýn hâkimiyeti altýndaki bir dünyanýn da insanlýða huzur, güven ve emniyet telkin edeceðini müjdelemiþtir.
“Sizden her kim caný, malý, ailesi güvende bulunur, ruhen ve bedenen saðlýklý olur, günlük rýzký da yanýnda bulunursa sanki dünya onundur.” (Tirmizi, Zühd, 34.) hadis-i þerifi de insan için güvenliðin ne büyük bir nimet olduðunu anlatan bir rivayettir. Kiþi ne kadar zengin olursa olsun, ne kadar çok imkâna sahip olursa olsun, ne kadar ilim ve fikir sahibi olursa olsun, güvenliði yoksa bütün bunlarýn çok bir anlamý kalmaz. Bu bakýmdan kiþinin hem kendisi hem de içinde yaþadýðý toplum bakýmýndan güvende olmasý büyük bir nimettir.
Yüce Allah’ýn fert, aile ve toplum olarak insana lütfettiði nimetlerin baþýnda güven ve güvenlik gelir. Hiç kuþkusuz bunun ne anlama geldiðini en iyi yurtlarýnda güven ve güvenliði kaybetmiþ olan toplumlarýn bireyleri anlarlar. Bunun için Hz. Ýbrahim duasýnda kiþinin yaþadýðý yerin güvenliðini istemiþ ilk önce Rabbimizden, sonra da gýda ihtiyacýný. Bu ikisinin de yok olmasý, kiþinin hayatýný devam ettirmesini imkânsýz kýlan unsurlardýr.
Ýslam’a davet de ancak güvenli bir ortamda saðlanabilir. Nitekim Hudeybiye Musalahasý, güvenli bir davet ortamý saðlamak için yapýlmýþtý.
Mümin, güvenilen ve güven veren insandýr
Güvenilir olmak, müminin en temel özelliklerinden biridir. Hz. Peygamber “Müslüman, diðer Müslümanlarýn elinden ve dilinden güvende olduðu kimsedir. Mümin de insanlarýn canlarý ve mallarý hususunda kendisine güvendikleri kiþidir.” (Tirmizi, Ýman, 12.) buyurmuþtur.
Hadis-i þerifin ilk kýsmýnda “Müslüman, diðer Müslümanlarýn elinden ve dilinden güvende olduðu kimsedir.” buyrulmasý, toplumda Müslüman olmayanlarýn bunun dýþýnda tutulduðu anlamýna deðildir. Hadis-i þerifin hitap ettiði toplum, aðýrlýklý olarak Müslümanlardan oluþtuðu için bu þekilde hitap edilmiþtir. Müslüman olsun olmasýn, içinde yaþadýðý toplumun bireylerine karþý Müslümanýn güven verici sorumluluðu deðiþmez. Nitekim hadis-i þerifin diðer bir rivayetinde ‘Müslümanlar’ yerine ‘insanlar’ denmiþtir. “Müslüman, dilinden ve elinden insanlarýn selamette olduðu kimsedir. Mümin ise mallarý ve canlarý hususunda insanlarýn kendisini emin görüp güvende olduklarý kimsedir.” (Ahmed b. Hanbel, II, 379; Nesai, Ýman, 8.)
Hz. Peygamber bir defasýnda peþ peþe üç kere “Vallahi iman etmemiþtir, vallahi iman etmemiþtir, vallahi iman etmemiþtir.” demiþ, “Kim, ya Rasulallah?” diye sorulunca, “Komþusu, þerrinden emin olmayan kiþi.” buyurmuþtur. (Buhari, Edeb, 29.)
Komþusuna güven veremeyen kiþinin, gerçek manada imana ulaþamayacaðýný bu þekilde açýklayan Allah Rasulü, müminlere hangi þartlarda olursa olsunemin/güvenilir olmalarýný telkin etmiþtir. Bunu yalnýzca telkin etmekle kalmamýþ Muhammedü’l-Emin, güvenilir bir kiþi olarak toplumda bizzat kendi örnekliði ile müminde aranan bu güvenilirliði en ileri düzeyde fiili olarak göstermiþtir. Onun yüce kiþiliðinden güvene aykýrý bir tek olumsuz örnek sadýr olmamýþtýr.
Güven toplumu için toplum önderlerinin güvenilirliði ve örnekliði
Güven toplumunun kurulabilmesi ve devam edebilmesi için toplumun önderlerinin emin/güvenilir olmasý gerekir. Güven toplumu, emin/güvenilir olma vasýflarýyla topluma örneklik ve önderlik yapan kiþiler eliyle inþa edilebilir. Bunlar gökyüzündeki yýldýzlar gibidir. Toplumun yolunu aydýnlatýr.
Hz. Peygamber bir gece ashabý ile sohbet ederken yüzünü semaya çevirerek “Yýldýzlar, gökyüzünün güvenceleridir. Yýldýzlar gitti mi, gökyüzü için beklenen (kýyamet) gelir. Ben de ashabým için güvenceyim. Ben gidince de ashabým için beklenen (fitneler) gelir. Ashabým da ümmetim için güvencedir. Ashabým gidince de ümmetim için beklenen (yoldan sapmalar) gelir.” (Müslim, Fedailü’s-sahabe, 207.) buyurmuþtur.
Bu hadis-i þerif, mealinde ifade edilen anlamýn yanýnda kanaatimizce þöyle bir mesaj da taþýmaktadýr: Toplumda örnek kiþilikleri ve önderlikleri ile topluma yön veren ve güven telkin eden kiþilerin bulunmamasý durumunda toplum içinde fitne, fesat ve kargaþa ortaya çýkar ve toplumsal güven sarsýlýr. Bu durum hadiste semayý aydýnlatan yýldýzlarýn kaybolmasýna benzetilerek anlatýlmýþtýr. Çünkü güzel ahlak, bilgi ve hikmete dayalý önderlikleriyle millete yön veren ilim ve fikir adamlarý kalmadýðý zaman toplumda güven yara alýr. Yani güven toplumunu iyi insanlar inþa eder. Ýyi insanlar gitti mi toplum güven toplumu olmaktan çýkar. Yýldýzlar gökyüzünde kaybolunca nasýl ki karanlýktan baþka bir þey kalmaz ise ayný þekilde topluma örnek þahsiyetlerin ortada kalmamasý durumunda o toplumun yolunu aydýnlatacak kimse kalmaz ve toplum güven toplumu olma vasfýný kaybeder.
Gökyüzünün kozmik düzeninde yýldýzlarýn varlýðý ve düzeni nasýl merkezi bir role sahipse toplumun huzur ve güvenliði açýsýndan emin toplum önderlerinin varlýðý da ayný role sahiptir. Gökyüzünden yýldýzlarýn kaybolmasý demek, Kýyametin kopmasý demektir. Bunun gibi Hz. Peygamberin önderliðinde sahabe-i kiramýn ortaya koyduðu Ýslam’ýn ana yolunu gösteren temel ilkelerin ortadan kalkmasý ve böylece ümmet için rehberliklerinin kaybedilmesi, ümmetin kýyameti demektir. Ýslam’ýn inþa ettiði güven toplumunun yok olmasý anlamýna gelir.
Kurumlarýn güvenilirliði
Güven toplumunun en önemli özelliklerinden biri de kurumlarýnýn güvenilir olmasýdýr. Kurumlarýn güvenilirliði, baþta yöneticiler olmak üzere çalýþanlarýn güvenilirliði ile doðrudan irtibatlý bir husustur. Bu da ancak görevlerde emanet ve liyakat ilkesinin gözetilmesi ile saðlanabilir. Kur’an-ý Kerim’de mealen þöyle buyrulmaktadýr: “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasýnda hükmettiðiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öðütler veriyor. Þüphesiz Allah her þeyi iþitmekte, her þeyi görmektedir.” (Nisa, 4/58.)
Bu sebeple toplumsal emanetlerin büyüklerinden olan devlet görevlerinin ehline verilmemesi, kýyamet alametlerinden sayýlmýþtýr. Görev ve sorumluluk alanlarýnýn ehil olmayan kimselere verilmesi halinde bunun güven bunalýmý, sosyal çöküntü ve kargaþa anlamýnda toplumsal kýyametin kopmasýna yol açacaðý bir
hadis-i þerifte þöyle yer almýþtýr: Rasulüllah (s.a.s.), (bir bedevinin kýyametin ne zaman kopacaðýný sormasý üzerine) þöyle buyurdu: “Emanet zayi edildiði vakit kýyameti bekle!” Bunun üzerine bedevi, “Emanetin zayi edilmesi nasýl olur ya Rasulallah?” diye sorunca, Hz. Peygamber, “Yönetim, ehli olmayan kimseye verildiðinde kýyameti bekle.” buyurdu. (Buhari, Rikâk, 35.)
Güven toplumunun en önemli kurucu unsurlarýndan biri adalettir. Adalet ve hakkaniyet olmadan toplumsal güven ve barýþ saðlanamaz. Adaletin tesis edilmediði toplumlarda adam kayýrmalar ve iltimaslar yaygýnlaþýr. Emanete ehil olanlar hak ettikleri yerlerde olmazlar. Eþitlik ilkesine aykýrý olarak toplumun itibarlý ve zengin kesimleri kendilerine saðlanan iltimas ile hak etmedikleri mevkilere yerleþirler. Böylece toplumsal denge bozulur, kargaþa baþlar.
Adaletin olmadýðý yerde haklar zayi olur. Hâlbuki toplumda haklarýnýn korunmasý ve zayi edilmemesi gereken yetimler, düþkünler, dul hanýmlar, özel ilgi ve bakýma muhtaç kesimler vardýr. Bütün bunlar topluma emanettir. Toplum adýna bunlarýn hukukunu koruyacak olanlar, toplumsal görevlerin kendilerine emanet edildiði yöneticilerdir. Halife seçilince Hz. Ebu Bekir’in –Allah ondan razý olsun- yaptýðý tarihi konuþmayý unutmamak gerekir: “Ey insanlar! En iyiniz olmadýðým halde yöneticiniz seçildim. Ýyi yaparsam beni destekleyin. Kötü yapacak olursam, beni yola getirin. Doðruluk emanet, yalan ise hýyanettir. Ýçinizde zayýf ve güçsüz olanlar, Allah’ýn izniyle hakkýný kendisine verinceye dek benim yanýmda güçlüdür. Güçlü olan da, Allah’ýn izniyle zayýfýn hakkýný ondan alýncaya dek benim yanýmda zayýftýr. Bir toplum Allah yolunda cihadý terk ederse Yüce Allah o toplumu zelil eder. Allah’a ve Rasulü’ne itaat ettiðim sürece siz de bana itaat edin. Allah’a ve Rasulü’ne itaat etmezsem, sizin de bana itaat etmeniz gerekmez.” (Ýbn Hiþam, Siret, VI, 82.)
Yüce Allah adaletin tesisine çok büyük önem vermiþtir. Kur’an-ý Kerim’de mealen þöyle buyrulmaktadýr: “Ey iman edenler! Allah için hakký ayakta tutun, adaletle þahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluða duyduðunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvaya daha uygundur. Allah’tan korkun. Þüphesiz Allah yaptýklarýnýzdan haberdardýr.”(Maide, 5/8.)
Bu husustaki bir diðer ayet-i kerimenin meali ise þöyledir:
“Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanýzýn ve akrabanýzýn aleyhine de olsa adaletten asla ayrýlmayan, Allah için þahitlik eden kimseler olun. (Ýnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakýndýr. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrýlmayýn. Eðer adaletten sapar veya üzerinize düþeni yapmaktan geri durursanýz bilin ki Allah yaptýðýnýz her þeyden haberdardýr.”(Nisa, 4/135.)
Hýrsýzlýk yapan Fatýma adlý bir kadýna hýrsýzlýk cezasý verilmemesi için bazý kimselerin aracýlýk yapmasý üzerine Rasulüllah (s.a.s.) þöyle buyurdu: “Sizden önceki insanlarýn helak olmalarýnýn sebebi, aralarýnda ileri gelen (soylu, zengin) kimseler hýrsýzlýk yapýnca suçun cezasýný vermeyip zayýf (ve fakir) kimseler hýrsýzlýk yapýnca ceza uygulamalarýdýr. Bu caný bu tende tutan (Allah)a yemin ederim ki Muhammed'in kýzý Fatýma hýrsýzlýk yapsa, onun da elini keserdim!” (Müslim, Hudud, 9.)
Güven toplumu için sosyal adalet ve sosyal güvenlik þarttýr. Bu hususta Hz. Peygamber devlet baþkaný sýfatýyla þöyle buyurmuþtur: “Her kim (öldükten sonra)geride mal býrakýrsa, o mal mirasçýlarýnýndýr. Kim ardýnda bakýma muhtaç kimse (veya alacaklý) býrakýrsa, onun bakýmý bize aittir.” (Buhari, Feraiz, 25.) istemin þekli ve kurulmasýna iliþkin ayrýntýlar elbette usulüne göre oluþturulur. Ancak burada önemli olan, Hz. Peygamber’in çok temel bir ilke ortaya koymuþ olmasýdýr. Bu temel ilke çerçevesinde güven toplumunda gerekli tedbirler alýnýr ve düzenlemeler yapýlýr. Hiç kimse aç ve açýkta býrakýlmaz. Toplumun bütün bireylerinin temel ihtiyaçlarý karþýlanýr.
Güven toplumunu sarsan bazý hususlar
Güven toplumuna zarar veren hususlarýn baþýnda zulüm, hýyanet ve sahtecilik gelir. Toplumda hýyanet, zulüm ve sahtecilik karþýsýnda sessiz kalýnmasý, güven toplumunun yara almasýna yol açar.
Bireylerinde nemelazýmcýlýk, bencillik, cehalet, sadakatsizlik, yalan, istismar, aldatma, hýrs, tamah, haddi aþmak, iffet ve hayâ yoksunluðu gibi gayriahlaki birtakým vasýflarýn yaygýnlaþmasý da güven toplumunu zedeler.
Hýyanetin yansýmalarýný muhtelif alanlarda gözlemlemek mümkündür. Sözgelimi üretilip piyasaya sürülen ve taþýmasý gereken nitelikleri taþýmayan her ürün, aslýnda nispetine göre bir hýyanetin yansýmalarýný taþýr. Gýdalarda sahtecilik yaparak piyasaya sürmek ve insanlarýn saðlýðýný tehlikeye atmak nasýl hýyanet ise ehil olmayan insana görev tevdi edip o toplumsal görevin hakkýný verememek de bir hýyanettir.
En büyük ihanet ise, güven toplumunu oluþturan deðerlere karþý yapýlan hýyanettir. Bu ihanet peþinden diðer emanetlere ihaneti getirir. Yüce Allah Kur’an-ý Hakiminde þöyle buyurmaktadýr: “Ey iman edenler! Allah'a ve Rasulüne hýyanet etmeyin ki bile bile emanetlerinize hýyanet etmeyesiniz.” (Enfal, 8/27.)
Allah ve Rasulü tarafýndan ortaya konulmuþ bulunan ve insanlýða hayat veren deðerlere ihanet edildiði takdirde artýk bu ihaneti yapanlarýn çiðnemeyeceði deðer kalmaz. Bireyleri insanlýða hayat veren deðerlere ihanet etmeye baþlayan bir toplum, güven toplumu olma vasfýný kaybeder. Neticede toplum bireyleri artýk birbirlerine güvenlerini de kaybeder. Onlar birbirine güvenemeyince baþkalarý onlara hiç güvenemez. Artýk böyle bir toplumda güven kalmaz. Herkes birbirine güvenemez hâle gelir. Amir memura, memur amire, vatandaþ devlete, devlet vatandaþa güvenini kaybeder. Güven toplumunda asýl olan güvenmek iken güvensizlik esas hâle gelir.
Peygamber Efendimiz hýyaneti münafýklýk alameti olarak zikretmiþtir: “Münafýðýn alameti üçtür: Konuþtuðunda yalan söyler, kendisine bir þey emanetedildiðinde ihanet eder, söz verdiði zaman sözünde durmaz.”
Bitirirken
Güven toplumunu güvenilir insanlar kurar. Böyle bir toplumda insanlar büyük ölçüde ahlaki üstünlüklerle donanýmlý olurlar.
Güven toplumunda hukukun üstünlüðü vardýr. Zayýfýn hakký alýnýncaya kadar herkes onun yanýnda yer alýr. Ýnsanlar, kanayan bir yara gördüklerinde bunu ta ciðerlerinde hissederler. Hiç kimse ‘Adam aldýrma da geç git’ diyemez, aldýrýr ve fakat hakký tutar kaldýrýr. Güven toplumunun mimarlarý, her daim hakkýn yanýnda yer alýr.
Güven toplumunda bir insaný öldürmek bütün insanlarý öldürmek gibi görülür. Böyle bir toplum, þeytanýn kendisine kulluk edilmesinden ümidini kestiði toplumdur.
Güven toplumu, okyanusun pislikleri dýþýna attýðý gibi içindeki pislikleri dýþýna atan toplumdur. Bu bakýmdan güven toplumunda hiç kimse ahlaksýzlýðýn reklamýný yapamaz.
Güven toplumunda ihtilaf ahlaký vardýr.
Güven toplumunda insan insanýn kurdu deðil, yurdudur. Ýnsanlar birbirlerini yok etmeye, birbirlerini bitirmeye veya sömürmeye çalýþmazlar. Tam tersine güven toplumda insanlar, kendilerini düþündükleri kadar baþkalarýný da düþünürler. Hiç kimse komþusu açken tok yatmaz.
Güven toplumunda doðruluk, dürüstlük, ahde vefa, sevgi, saygý, hüsnüzan, ülfet, muhabbet ve hüsnümuaþeret vardýr.
Güven toplumunda aldatma, kandýrma ve sahtecilik kendine yer bulamaz.
Güven toplumunda emanetler ehline verilir.
Güven toplumu, ilim, irfan, güzel ahlak ve hikmet toplumudur.
Kýsacasý güven toplumu, ‘Daru’s-selam’dýr. Esenlik yurdudur. Erdemli þehirdir. Huzur iklimidir.
Yazan Dr. Ekrem KELEÞ | Diyanet Aylýk Dergi Nisan 2017
|