Din samimiyettir. Bu samimiyetin birinci önceliði Allah’a karþý samimi olmaktýr. Allah’a karþý samimi olmak, kiþinin Allah’a ve O'nun koyduðu kâinat düzenine herhangi bir zorunluluk icabý deðil, kendinden bir yöneliþle uymasý demektir. Sözgelimi kiþi, kýþ geldiðinde üþümemek için kalýn elbise, yazýn da bunalmamak için ince elbise giyer. Buna kendisini kýþ ve yaz þartlarý zorlar. Böyle davranmamak, kiþiyi birtakým hastalýklarla yüz yüze getirebilir. Ayný davranýþý kiþi, Allah rýzasý için de yapabilir. Örneðin þöyle düþünebilir: “Bu beden Allah’ýn bana bir emanetidir. Emaneti saðlam ve saðlýklý bir þekilde korumam gerekir. Bedeni saðlýklý tutmanýn yolu da, Allah’ýn dünyaya koyduðu þartlara uymakla olur. Öyleyse tabiatta var olan þartlara uymam, aslýnda Allah’ýn rýzasýna göre hareket etmem demektir.”
Buna Allah’ýn kâinata koyduðu kanunlara uygun yaþamak denir.
Öte yandan Allah Teala, koyduðu düzenin ve verdiði nimetlerin kýymetinin bilinip bilinmediðini sýnamak ister. Bunun için de kâinata koyduðu kanunlar dýþýnda insana ibadet türünden birtakým ödevler yükler. Bu ödevler, sadece kulun kulluðunu ölçmek içindir. Diðer bir ifade ile kulun Allah’a karþý samimiyetinin testten geçirilmesidir.
Nitekim Allah Teala kullarýna þöyle seslenir: “Muhakkak ki, ben Allah’ým. Benden baþka tanrý yoktur. Bana ibadet et ve beni hatýrlamak için namaz kýl.” (Tâhâ, 20/14.) Sonraki ayette ise Allah’ýn kýyamet günü insanlara inançlarýndaki samimiyeti göstereceði ve kimin imtihaný kazanýp kimin kazanmadýðýný ilan edeceði bildirilir. Ayetin devamýnda da, Allah’ýn ölüm vakti ile kýyamet saatini gizlediði haber verilir. (bk. Tâhâ, 20/15-16.) Öyleyse insanlar samimi bir þekilde, dini sadece Allah’a has kýlarak inanýr ve güzel iþler yaparsa imtihaný baþarý ile atlatmýþ olurlar. (bk. Zümer, 39/11,14.) Allah’ýn insanlardan istediði de budur. Yüce Allah bu isteðini gönderdiði peygamberler vasýtasýyla kullarýna bildirmiþ ve bu doðrultuda yaþayan kullarýna mükâfat vaat etmiþtir. Bu yüzden peygamber göndermesi Allah’ýn kullarýna rahmeti ve þefkatinin tezahürüdür. Nitekim son peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.s.) için Kur’an’da “Seni ancak âlemlere rahmet olasýn diye gönderdik.” (Enbiyâ, 21/107.) buyurulmasý bunun en açýk delilidir.
Samimiyet eksikliði ibadetsizliðe götürür
Gerçekte inandýklarý ve bunu sözlü olarak dile getirdikleri hâlde bir kýsým insan hayatlarýna inançlarýný yansýtamazlar. Bunun birçok nedeni olabilir: Ýhmal, boþverme, görmezden gelme… Bunlar insanlarýn tembellik ve kayýtsýzlýðýndan ileri gelir. Ýnancý yeterince kalbinde yer etmemiþ olan insan, erteleme yoluna gider. Ýhmal dediðimiz iþte bu inancýn gereðinin yerine getirilmesinin ertelenmesidir. Bu hâl insanda yerleþince umursamazlýða dönüþür. Dönüp yerine getirme iradesini ortaya koyamadýðýndan boþverme yoluna gider. Sonunda inancýný görmezden gelme, hatýrlatacak kiþilerden ve yerlerden uzak durma psikolojisi insaný kaplar. Bütün bunlar insanýn Allah’a karþý samimiyetindeki eksiklikten ileri gelmektedir. Bu samimiyet eksikliði zaman içinde inançlarda aþýnmaya yol açar. Bu aslýnda adým adým insanýn inanç noktasýnda bir boþluða doðru kaymasýdýr. Fakat bu kasýtlý bir tercih olmadýðýndan dolayý mazur görülebilir. En azýndan böylesi bir hâl içinde olan kiþiye inançsýz denemez. Kur’an’da inancý ifade eden “iman” kelimesi ile dinin pratik tarafýný ifade eden “amel” kavramýnýn ayrý ayrý zikredildiði bir gerçektir. Ancak vahyin bütünlüðü çerçevesinden bakýldýðýnda iman ile amelin ayrýlmaz bir bütünü ifade ettiði de bir gerçektir. Çünkü amel imanýn tezahürü, iman da amelin dayanaðýdýr. Bunu, bir bakýmdan insanýn ruh-beden bütünlüðü gibi deðerlendirmek de mümkündür. Nasýl ki, ruh-beden bütünlüðünün bozulmasý, insanýn ölümü yani hayatýnýn sona ermesi anlamýna geliyorsa, Kur’an’daki iman-amel iliþkisi de böylesi bir bütünlüðü ifade etmektedir. Amelsiz bir iman düþünmek, inançsýzlýk deðilse de inanca karþý açýk bir kayýtsýzlýða doðru kaymaktýr.
Eskiler “Gözden ýrak olan gönülden de ýrak olur.” demiþlerdir. Ýbadetten uzak duran insan gözden kaybolmuþ veya Allah ile irtibatýný zayýflatmýþ demektir. Yüce Allah Kur’an’da “Beni hatýrlayýn ki, ben de sizi hatýrlayayým…” (Bakara, 2/152.) buyurmaktadýr. Bu hatýrlama ise Yüce Allah’ýn Hz. Peygamber (s.a.s.) vasýtasýyla bildirdiði ibadetlerle gerçekleþir. Çünkü insanýn Rabbi ile irtibatýnýn en güçlü olduðu anlar ibadetle geçen zamanlardýr. Yüce Allah rahmeti ve þefkati gereði insanýn bütün zamanýný ibadete hasretmesini istemiyor ancak belli zaman dilimlerinde hatýrlanmasýný da gerekli görüyor. Bunu yapmayan insan, gözden ýraklaþarak gönülden de çýkma rampasýna girmiþ demektir. Bu ýraklaþmanýn bilinçli bir tercihe dönüþmesi ise kronik inançsýzlýðýn baþlangýcý anlamýna gelir.
Bilinçli ibadetsizlik deizmin baþlangýcýdýr
Tarihten günümüze bazý insanlarýn, inandýðý hâlde inanmamýþ gibi yaþamayý arzuladýklarý bir gerçektir. Modern zamanlar bu durumun en çok görüldüðü ve yaþandýðý bir dönemin adýdýr. Bu arzu, yukarýda olduðu gibi tembellik ve kayýtsýzlýðýn deðil, bilinçli bir tercihin ürünüdür. Bir baþka deyiþle bu, aslýnda taammüden inancýn gereðini yapmama hâlidir. Eskiden bir kýsým Batýnî/ Haþhaþî, dinin namaz, oruç ve zekât gibi vecibelerini kendilerince yorumlayarak bu ibadetleri yapma sorumluluðundan kurtulduklarýný düþünürdü. Bugünün insaný ise özellikle ibadetlerin modern hayat içinde yerine getirilmesinin zorluðunu dile getirmektedir. Hatta açýkça “ibadetsiz bir din olmasý” arzusunu dýþa vurmaktadýr. Çünkü onlara göre ibadetler hayatý kýsýtlamakta, gündüz çalýþmayý ve gece eðlenceyi bölmektedir. Dolayýsýyla onlara göre ibadet, özgürlük için bir tehlike ve tehdit unsuru olmaktadýr. Öyleyse dinin pratikleri olan ibadetler, insanýn hayatýný minimum düzeyde iþgal etmeli, hatta mümkünse bütünüyle hayattan çekilmelidir. Bu yüzden reform hareketleri ile Hristiyanlýk modern hayatýn gereklerine göre yeniden dizayn edilmiþtir. Bu hareket sonuçta deizm denilen Tanrý’nýn dünya ile alakasýný kesmek suretiyle ilahi müdahaleye kapalý bir dünya kurmak düþüncesine götürmüþtür.
XIX. yüzyýldan beri Ýslam ile ilgili de benzer talepler bulunmaktadýr. Nitekim Abdullah Cevdet gibi bazý modern zaman aydýnlarý, içtihadý bir reform aracý gibi kullanmaya kalkýþmýþlar ve bu yolla Ýslam’da reform denemelerinde bulunmuþlardýr. Çünkü dinin vecibeleri ve ahlaki ilkelerinin, günah ve sevap karþýlýðýna baðlanmasý, bu þekilde düþünen kiþileri rahatsýz etmektedir. Bu kiþiler her ne kadar Allah’a ve dine inandýklarýný sözlü olarak dile getirseler de ibadetleri yerine getirmek söz konusu olduðunda tercihlerini aksi yönde kullanmaktadýrlar. Namaz kýlmayý, iþ kaybý veya iþ akýþýný aksatýcý bulurken oruç tutmanýn, verimliliði azalttýðýný düþünürler. Zekâtý ise bazý insanlara haksýz ve emeksiz kazanç saðlama yolu olarak görürler.
Özellikle ibadetleri iþlerine geldiði þekilde yorumlayýp kendilerine göre birtakým önerilerde bulunurlar. Onlara göre namaz kýlmak, boþ vakitleri deðerlendirmektir. Çünkü eskiden insanlar günümüzdeki kadar yoðun çalýþmýyorlardý. Bu yüzden namaz kýlmaya, oruç tutmaya vakit bulabiliyorlardý. Yoðun bir çalýþma uðraþýsý içerisinde bulunan bugünün insanýnýn ibadete ayýracak vakti yoktur. Zamanýn deðiþmesi dinin deðiþmesini beraberinde getirir. Modern hayat yenilik demektir. Eskiler ve eski alýþkanlýklar geride býrakýlmalý ve terk edilmelidir.
Bu düþünce biçimi, bilinçli ve kasýtlý bir tercih olmasý dolayýsýyla inançsýzlýða doðru bir kayýþýn göstergesidir. Çünkü din bölünme ve parçalanma kabul etmez. Böylesi iddia ile ortaya çýkanlar Kur’an’da þöyle tasvir edilir: “Þimdi siz ey müminler bunlarýn size inanacaklarýný mý bekliyorsunuz? Onlardan bir kýsmý var ki, Allah’ýn kelamýný dinlerler, gerçekte ne olduðunu kavradýktan sonra dönüp onu bile bile deðiþtirirler.” (Bakara, 2/75.)
Hak olsun batýl olsun dünya tarihinde ibadet yönü bulunmayan bir din bulmak mümkün deðildir. Her dinin mutlaka ibadetleri vardýr. Zaten Batý’da geliþen ve insan tabiatýna uygun din diye ortaya atýlan ‘doðal din’ fikri yürümemiþtir. ‘Ýnsanlýk dini’ ismi verilen pozitivist dinin de yaþama þansý olmamýþtýr. Kâinata ve insana karýþmayan bir tanrý inancýný öneren ‘deist’ din anlayýþýnýn kýsa zevklere cevap vermesinin ötesinde uzun ömürlü olmasý beklenmez. Zaten vahiysiz, peygambersiz ve kitapsýz bir dini insanlarýn kabul etmesi ve sürdürmesi söz konusu olmaz. Bu tür bir anlayýþ belki kýsa vadeli arzularýnýn yerine gelmesine veya gündelik zevklerin sarhoþluðuna vesile olabilir ama uzun vadede bu tür modern saldýrý ve reform önerilerine direnen dinin hayatta kalacaðý ve yaþayacaðý açýktýr.
Deizmin son duraðý ateizmdir
Ýbadetin terkinin zaman içinde ibadetsiz bir din anlayýþýna götürmesi, insanýn inancýna karþý da umursamaz bir tavýr almasýna yol açmasý kaçýnýlmazdýr. Her ne kadar bir tanrýya inandýðýný söylese bile bu tanrýnýn Ýslam’ýn veya müesses dinlerin Tanrý’sý olmadýðý açýktýr. Bu anlayýþta hiçbir iþe karýþmayan, köþesine çekilmiþ, modern zamanlarýn deyimi ile “emekliye ayrýlmýþ bir tanrý” söz konusudur. Bu tanrýnýn insan bakýmýndan bir deðeri ve saygýnlýðý da söz konusu deðildir veya varsa bile bunun zaman içinde yok olup gitmesi kaçýnýlmazdýr. Nietzsche’nin çýkýp “tanrý öldü” demesi iþte böylesi bir tanrýnýn ölüm fermanýnýn verilmesidir. Bu tanrýyý kendileri zihinlerinde yarattýlar sonra da ölüm fermanýný yazdýlar. Çünkü Nietzsche’nin “öldü” dediði tanrý, Ýslam’ýn veya müesses dinlerin Tanrý’sý deðil, modern zaman insanýnýn zihninde oluþturduðu muhayyel bir tanrýdýr.
“Peygamberleri onlara dediler ki: Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkýnda bir þüphe mi var? Günahlarýnýzý baðýþlamak için sizi çaðýrýyor ve size ecel vaktinize kadar mühlet veriyor.” (Ýbrahim, 14/10.) “Deki ey Peygamber: Gökleri ve yeri yaratan Allah’tan baþka tanrý mý edineyim? O Allah, herkese yiyeceðini veren ama kendisi yiyeceðe ihtiyacý olmayandýr. Yine onlara de ki: Müslüman olanlarýn ilki olmam ve Allah’a ortak koþanlardan olmamam bana emredildi.” (En’âm, 6/14.)
Prof. Dr. Caðfer KARADAÞ / DÝYANET AYLIK DERGÝ MART 2018
|