Bilgi ve bilim karþýlýðý olarak kullanýlan “ilim”, bir þeyi akýl ve zekâ vasýtasýyla gerçek yönüyle kavramak, gerçekle örtüþen kesin inanç/itikat, bir nesnenin þeklinin zihinde oluþmasý, nesneyi olduðu gibi bilmek, eþyadaki gizliliðin ortadan kalkmasý gibi manalara gelir.
Bilmek, tanýmak, tecrübe ile algýlamak ve ikrar etmek anlamýna gelen “marifet” ilimle eþ anlamlý kullanýlmakla birlikte aralarýnda farklar vardýr. Ýlim, genel bilgileri, marifet ise özel ve ayrýntýlý bilgileri ifade eder. Ýlmin mukabili cehldir; marifetin karþýtý ise inkârdýr. Bu sebeple ilim kelimesi marifetin yerini tutmaz. Marifet bilgidir; ancak yaþanýlan, his ve duygu ile sezilen irfani bilgi ve tanýmayý ifade eder. Ýlim, daha geniþ bir alaný, nazar ve istidlal yoluyla öðrenilerek elde edilen her türlü bilgiyi kapsar.
“Hikmet” ise varlýk ve olaylarla ilgili olarak insana huzur ve mutluluk veren, deruni bir seziþ ve idrakin adýdýr. Hikmet, marifet gibi ilimden farklýdýr. Hikmet olaylarýn arka planýný kavramak için sebepler üzerine kafa yormak, eþya ve olaylarý gönül gözüyle yorumlamaktýr.
Ýnsan hikmet iliþkisi, hikmeti aramakla baþlar; hikmeti görmek ve bulmak þeklinde devam eder. Hikmeti bulan hikmet konuþmaya, hikmetle bakmaya ve hikmetle yaþamaya baþlar. Hikmet müminin yitiðidir. (Tirmizi, Ýlim, 19.) Nitekim ilim, marifet ve hikmetle elde edilecek hususiyetler þöyle anlatýlýr:
Gönül semâsýna ilk doðan ýþýk, hikmet yýldýzýdýr
Daha sonra ilim ayý ve mârifet güneþi doðar
Hikmet yýldýzýnýn ýþýðý ile eþyânýn hakîkati müþâhede edilir
Ýlim ayýnýn zýyâsý ile mânâ âlemi müþâhede edilir
Mârifet güneþinin ýþýðý ile Hz. Mevlâ müþâhede edilir
Hikmeti bulamayan, aczini itiraf eder. Nitekim Türkçede kullandýðýmýz: “Hikmetinden sual olunmaz” sözü, hikmet arayýþýnda acze düþtüðümüzde yapacaðýmýz bir itiraftýr. Çünkü insan olaylarýn ve varlýk âleminin gidiþatýndaki hikmetler konusunda verilecek cevap bulamazsa: “Hikmetinden sual olunmaz.” Diyerek külli iradeye teslim olur ki bu da bir hikmettir.
Ârifler ilk dönemlerden itibaren âlimlerin ulaþtýklarý bilgilerden farklý ve kendilerine has bir bilgiye sahip olduklarýna inanmýþlar ve bu bilgiyi “hikmet”, “marifet”,“irfan”, “yakin” gibi yine kendilerine has terimlerle ifade etmiþlerdir. Hikmet, marifet ve irfanýn baþlangýcý ilimdir. Nitekim ârifler, “ilimsiz marifet muhal, marifetsiz ilim vebaldir” demiþlerdir. Ya da bir baþka ifade ile: “Ýlimsiz marifet güdük, marifetsiz ilim kütüktür.”
Ýrfan ehli, “Ben cinleri ve insanlarý ancak bana ibadet (kulluk) etsinler diye yarattým.” (Zariyat, 51/56.) mealindeki ayette geçen “ibadet etsinler” ifadesini, “beni tanýsýnlar” þeklinde yorumlayarak ilim ve kulluðun baþlangýcýný marifet olarak görür. Kulluðun baþlangýcý marifet; yani Hakk’ý tanýmak, sonra kendisini sayýsýz nimetlerle perverde kýlan Rabbý müteâli sevmek; nihâyet O’na kullukta fani olmaktýr. Çünkü kul, Allah’ý bildiði ve tanýdýðý nispette sever, O’ndan korkar, O’na ümitle baðlanýr, O’na tevekkül eder, O’na rücu eder, O’nun zikriyle meþgul olur, O’na kavuþmayý özler, O’ndan hayâ eder, O’na olan marifeti kadar O’nu tazim eder. Böylece insanýn hilkat gayesini ifade eden ayetin manasý, tahakkuk etmiþ olur. Çünkü insanýn bu dünyaya geliþinin gayesi ikbal ve makam beklentisi deðil; Hakk’a kul olmaktýr.
Marifet ve hikmeti kavramak için tezkiye ve manevi arýnmaya ihtiyaç vardýr. Allah Teala Kur’an-ý Kerim’de sevgili Peygamberimiz’i takdim ederken þöyle buyurur: “Size kendi içinizden ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arýndýran/tezkiye, size kitabý ve hikmeti talim ederek bilmediklerinizi öðreten bir peygamber gönderdik.” (Bakara, 2/151.) Bu ayette ince manalar saklýdýr. Ayetteki hikmet sözde ve özde isabetli davranmaktýr. Bu vasfý taþýyan kimse hakîm olarak isimlendirilir.
Ýnsanda fýtri olan hikmet arayýþý, varlýk ve olaylarý sorgulamayý gerekli kýlmaktadýr. Nitekim yukarýdaki ayet, hikmet arayýþýnýn yolunu þöyle öðretmektedir:
1- Önce kevnî ayetleri okumak için insanýn kendinden baþlayarak topyekûn kâinat kitabýný ibretle incelemesi; bakmaktan çok görmeye ve anlamaya çalýþmasý,
2- Sonra kendini okuyup zaaf ve kusurlarýný gördükçe arýnma çabasý içinde olmasý ve baþkalarýyla iletiþimde farkýndalýk bilincine ermesi,
3- Ýbretle okunan kâinat ayetlerinin ardýndan tezkiye duygusuna ererek ilâhî kitabý okumasý,
4- Hem kevnî kitabý, hem ilahî kelamý kitabý okurken hikmeti yakalamaya çalýþmasý.
Eþyanýn hikmet, sýr ve inceliklerini kavramak insana basiret kazandýrýr ve insaný marifete erdirir. Ya da bir baþka ifadeyle basiret nazarý, insan gönlünü hikmetle buluþturur. Bu yüzden ehlidil insanlar sürekli hikmet arayýþý içerisinde olmuþ ve marifete ermeyi gaye edinmiþlerdir.
Hikmet ve marifetin baþý Allah korkusudur. Nefsani duygulardan sýyrýlamayan, kendini aþamayan, öfkesini kontrol edemeyen, duygularýný yenemeyen insandan hikmet ummak ve marifete ermesini beklemek tekeden süt çýkmasýný beklemek gibidir.
Hikmete ermek ve marifete ulaþmak nefsin arýndýrýlmasýna baðlýdýr.
Bilmek, bulmak ve olmak anlamýna gelen ilme’l-yakîn, ayne’lyakîn ve hakka’l-yakîn irfan geleneðinde önemli menzillerdir. Ýlme’l-yakîn, ölçüleri içerisinde Hakk’ý, hakikati, varlýðý ve varlýðýn sahibini tanýmaktýr. Bu menzil sonuçlarý itibariyle motivasyon tesiri olmayan, bununla birlikte kalbî irfana açýlan bir pencere niteliðindedir. Bu ayne’l yakîn penceresinden gelen ýþýk, insana aradýðýný bulma imkâný sunar.
Ayne’l-yakîn sayesinde açýlan basiret gözü ibadet ve taatlardaki manevi haz, ruhanî aþk ve þevk ile hakka’l-yakîn sayesinde olmayý ve kemale ermeyi gerçekleþtirir. Böylece Allah yolunun yolcusu, gerçek tevhit ile sonuçlanacak marifet, irfan ve aþk yolculuðunda ilme’l-yakîn/bilmek, ayne’l-yakîn/bulmak ve hakka’lyakîn/olmak menzillerinden geçmiþ olur.
Hikmet, marifet ve irfan, dille anlatýlan ve öðretilen bir þey olmaktan çok, sükût, idrak ve derin bir kavrayýþ ile anlaþýlan ve öðrenilen husustur. Önemli olan sadece dilin deðil, nefsin ve zihnin de susmasýdýr. Hak’tan baþkasýyla meþgul olmamasýdýr. Sükût, tefekkürü temin ettiði ölçüde marifet tahsil etmenin aracýdýr.
Dilin söylediði sözleri kulak anlar, ama gönülden çýkan hikmet ve marifet sözlerini ise ancak aklý aþmýþ; gönül sermestliðine ulaþmýþ aþk ve coþkusu yüksek olan ehli hikmet ve ehli irfan anlar.
Ýnsanýn manevi hayatý, içine iman, ibadet ve ahlak tohumunun ekildiði bir tarla gibidir. Bu tarlanýn mutlaka ilim, hikmet ve marifet çapasý ile çapalanmasý; ibadet ve taat suyu ile sulanmasý gerekir. Ýlim, hikmet ve irfan çapasý ile çapalanmayan manevi hayatýn, kýsa zamanda yoz ayrýk otlarýyla bozulacaðýndan þüphe yoktur. Yoz otlarýn kendini göstermeye baþladýðý bir tarlanýn nasýl bütün fidanlarýyla sökülmesi gerekmiyor; aksine görülen yabani ve yoz otlarýn temizlenmesi yeterli oluyorsa manevi hayatýmýz da böyledir. Önce masiva denilen yoz ayrýk otlardan temizlenmelidir ki hikmet ve marifet çimeni yeþersin, kalp hikmet pýnarý hâline gelsin.
Prof. Dr. H. kâmil yILMaZ
|