Bizleri yoktan var eden Allah: “Müminler ancak kardeþtir.” (Hucurat, 49/1.) ve “Müminler bir birlerinin dostudur.” (Tevbe, 9/71.) buyurmaktadýr. Kadýn-erkek, Acem-Arap Hz. Âdem’in birer evlatlarý olarak beþeriyette kardeþtirler. Dinde kardeþlik ise bunun bir adým daha ötesinde baþka bir anlam ve derinlik kazanýr. Mekkeli muhacirler ile Medineli ensar arasýnda tesis edilen “muahat” bunun pratiðe yansýmýþ hâlidir. “Allah kalplerinizi kaynaþtýrdý. Onun nimeti sayesinde kardeþ oldunuz” (Âl-i Ýmran, 3/103.) diyen Allah devamla Peygamberine; “Dünya kadar para harcasaydýn onlarýn gönüllerini böylesine birbirine raptedemezdin” buyurmuþtur. Buradan kardeþlik ve dostlukta ilahî inayet ve Rabbani hidayetin kullarýn yanýnda olduðunu anlýyoruz.
Genelde Ýslam tarihi özelde Anadolu kültürü “Candan önce canan”ý önceleyen örneklerle do ludur. Nitekim “Bin dost çok, bir düþman az deðildir” anlayýþýnýn temsilcilerinden biri olan Ebu Süleyman Darani, “Tüm dünya benim olsa, bunu bir lokma hâline getirip bir kardeþimin aðzýna koysam, yine de fazla bir þey yaptým diyemem” derken ayný zat bu defa bir baþka ifadesinde benzeri bir yaklaþýmla, “Bir dostumun aðzýna koyduðum lokmanýn tadýný kendi aðzýmda hissederim” diyebilmiþtir. Amasyalý Akif ise,
“Ýþ tahammül etmededir bâr-ý hukuk-ý sohbete
Sanma kim vardýr hüner teksir-i yâran etmede”
Demek suretiyle dost ve kardeþliðin çoðaltýlmasý gerektiðine vurgu yapmaktadýr.
Ne yazýk ki pek çok açmazlarla baþ baþa kaldýk. Evlerimizi büyüttük, ama ailelerimizi küçülttük.
Geçimimizi saðlamayý baþardýk, ancak birbirimizle geçinmeyi baþaramadýk. Denizde balýklar gibi yüzmek, havada kuþlar gibi uçmak biz insanoðlu için adeta sýradanlaþtý, ama ne var ki bütün bunlarý baþarýrken, kardeþçe, dostça yaþamayý bir türlü baþaramadýk. Çok fazla zaman tüketiyor, çok çabuk kýzýyor, çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkýyoruz. Ýletiþim araçlarýyla haddinden fazla vakit harcýyor, ne var ki çok az okuyor, çok az birbirimizle sohbet ediyor ve çok az þükrediyoruz. Gelinen bu noktada yüz yüze iliþkiler yerine sanal iliþkileri tercih etmeye baþladýk. Yüz yüze gelsek dahi birbirimizin yüzüne daha az bakýyoruz, iletiþime geçmeden ayrýlýp gidiyoruz. Otobüs ve trenlerde, uçakta yan yana koltuklarda, bir birimize selam vermeden, hal-hatýr sormadan ve hatta birbirimizle tanýþma gereði bile duymadan uzunca yolculuðumuzu bitiriyoruz.
Galiba mülk (milk) âlemini abat ederken, melekût âlemini ihmal ettik. Modernite Çoðumuzun dikkatini daðýttý. Gözün gördüðü þeyler artýnca, gönül daha çok þeylerle meþgul olmaya baþladý. Bu arada iç dinginliðin, sükunetin temini için farklý meditasyon teknik ve seanslarýna yönelenlerimiz oldu. Stres, depresyon, gerilim, korku, endiþe, çaresizlik, yalnýzlýk, boþluk, cinnet, sýkýntý, intihar, memnuniyetsizlik insanýmýzýn belini büktü.
Hâlbuki kadim selam medeniyetinin sakinleri olarak bizler buna layýk deðil ve bunu hak etmedik!
Rahmanýn kullarý, esenlik Peygamberinin ümmeti, barýþ yurdunun daimi çocuklarý olarak birbirimizin derdiyle dertlenmek, birbirimizin yarasýna merhem olmak dururken, acaba yaraya tuz basmak da neyin nesiydi?
Kardeþlerim! Vakit çok geç olmadan selam ile baþlayalým kelama. Selamlaþma, iletiþim kurmanýn, iletiþim toplumsal bütünleþmenin, toplumsal bütünleþme ise iyi bir insan olmanýn temel koþuludur. Hatta selamlaþmayý bir baþkasýndan bekleyerek deðil, ilk adýmý kendimiz atarak baþlatalým. Kur’an’da otuz üç defa geçen ve müminlerin tam on iki kez selamlandýðý bu sihirli kelime “Selamün aleyküm” ile dostluða, kardeþliðe, insanlýða, yardýmlaþmaya, dayanýþmaya yeniden ve beraberce “merhaba” diyelim!
“es-Selam” (Haþr, 59/23.) O’nun en güzel isimlerinden biridir. Birer mümin olarak bizler “Abdü’s Selam”, yani selamýn kullarýyýz. Bizleri “selam” kökünden türeyen ve “Müslüman” olarak isimlendiren, dinimize barýþ, sevgi, esenlik anlamlarý katýp etik bir kavramla ilintilendiren ve dolaysýyla “Ýslam”ý seçen Allah’a binlerce kez þükürler olsun. Bununla birlikte O bizlere, “Selam yurdunun yolcularý” (Yunus,10/25.) ve “Daru’s- selam”ýn (Enam, 127; Araf, 46; Zümer, 73.) daimi sakinleri diye seslenmiþtir.
Bizim inanç sistemimizde “kul hakký” her þeyden önce selam alýp vermekle baþlar. (Buhari, Cenaiz 2; Müslim, Selam 4-5.) Selam vermeyi sünnet, selamý almayý ise farz bilen bir geleneðin sahipleriyiz. Keza bizim kültürümüzde selam cennet kelamý olarak kabul edilir. (Nisa, 4/86.) Müslümanlar ebedi istirahatgâhlarý cennette ‘boþ bir söz’ deðil; sadece selam iþitirler. (Meryem, 19/62.) Peygamberimiz ise bize cennete giden yolun selam dan geçtiðini öðretir: “Caným kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; iman etmeden Cennete giremezsiniz, birbirinizi sevme den de iman etmiþ olmazsýnýz. Size yaptýðýnýz takdirde birbirinizi seveceðiniz bir iþi göstereyim mi? Selamý aranýzda yaygýnlaþtýrýnýz.” (Müslim, Ýman, 17.)
Anadolu coðrafyasýnda selam medeniyetinin sakinleri olarak yeniden birbirimizle iletiþim kurmaya, yeniden birbirimizin hal ve hatýrýný sormaya, yeniden kalplerimize giden yolu Yunus’ça, Mevlana’ca, Hacý Bektaþ-ý Veli’ce bulmaya çalýþmak zorundayýz. Müslüman, Peygamberin nezih diliyle tanýdýk ve tanýmadýklarýndan tanrý selamýný (Buhari, Ýman, 20.) esirgeme melidir. Modern dünyanýn barýþý temsil eden beyaz güvercini ve zeytin dalýndan önce bizim sevgi medeniyetimizin selamý çoktan keþfedilmiþti. Bu anlamda zeytin dalý topraðýn, tabiatýn mahsulü iken, dil ile verilen samimi bir selam kendi canýmýzýn mahsulüdür.
Selam ‘benden sana zarar gelmez’ demektir.
Selam, kardeþin kardeþe dua etmesi, kardeþin kardeþe iyi dilekte bulunmasý demektir.
Selam, herkese cennet yurdu ve kurtuluþ yolu sizin olsun demektir.
Selam, sen de benim gibi Allah’ýn bir kulusun diyebilmenin bir diðer adýdýr.
Malatyalý Niyazi Mýsri (ö. 1693), bize insanlarýn tek bir nefisten yaratýldýklarýna dair Kur’anî gerçeði (Nisa, 4/1.) hatýrlatarak, insanlarýn gidip gelmek, tanýþmak, selamlaþmak ve dostluk kurmak gibi iliþkilerinin, aradaki sevgiyi arttýracaðýný söylemektedir. Yine Kars’ta þehit düþen derviþ meþrep Ebu’l-Hasan Harakani (ö.1034); “Türkistan’dan Þam’a kadar olan sahada bir din kardeþimin parmaðýna batan diken benim parmaðýma batmýþtýr. Onun ayaðýna çarpan taþ benim ayaðýma çarpmýþtýr. Bir yürekte hüzün varsa bilin ki o yürek benim yüreðimdir.” demiþtir. Mevlana ise mürþidi Þemsi Tebrizi (ö. 1247)’nin kendisine bir þey öðrettiðini beyan ederek onu bizimle paylaþmýþtýr: “Dünyada bir tek mümin üþüyorsa, ýsýnma hakkýna sahip deðilsin. Ben de biliyorum ki yeryüzünde üþüyen müminler var, ben artýk ýsýnamýyorum.”
Ötelerden sesi duyulan Yunus Emre; “Gelin tanýþ olalým, iþin kolay kýlalým” derken kardeþliðe, dostluða çaðrý yapmaktadýr. Hacý Bektaþ-ý Veli; “Gelin canlar bir olalým” çaðrýsýyla yâd olanlarý biliþmeye, tanýþmaya, selamlaþmaya ve akabinde kardeþ olmaya davet etmektedir.
Kardeþlerim! Hepimiz ayný kilimin desenleri, ayný taraðýn diþleri, ayný gitarýn telleri, ayný gökkuþa ðýnýn farklý tonlardaki renkleriyiz. Gün ellerimizi yumruk yapma günü deðildir. O hâlde geliniz hep beraber önce ellerimizi, sonra kollarýmýzý ve sonra kalplerimizi birbirimize açalým! Þu üç günlük dünyayý daha yaþanabilir bir hale getirmenin gayretini güdelim.
Unutmayýnýz ki Ýslam ve insanlýk âlemi bu medeniyetin ve bu topraðýn sahip olduðu kardeþlik, hoþ görü, diðerkâmlýk, yardýmlaþma ve paylaþma erdemine eskisinden daha fazla ihtiyaç duymaktadýr. Bu konuda etrafýmýza bakýnmaya ve bunu bir baþkasýndan beklemeye ne hakkýmýz ne de haddimiz vardýr. Mademki söze selamla baþladýk, yine selamla bitirelim: sözü Bizim Yunus’a verelim:
“Biz dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayýr dua
Edenlere selam olsun!” vesselam!
Diyanet Aylýk Dergi Mayýs / Prof. Dr. Ömer YILMAZ
|