ÝNSANIN fert, aile ve toplum hayatýnda huzur, güven ve mutluluk içerisinde yaþayabilmesi için iç dünyasýnda, aile hayatýnda ve yaþadýðý toplumda kendisi, ailesi ve toplum ile barýþýk olmasý, yaþadýðý aile ve toplumda sulh ve sükûnun, hak ve hukuka saygýnýn bulunmasý gerekir. Sulh ve sükûnun, hak ve hukukun bulunmadýðý toplumda güven ve huzur olmayacaðý gibi zihin dünyasýnda, aile ve toplumda hayatýnda fitne ve fesat bulunan bir insan da huzurlu, mutlu ve güven içinde olamaz. Bu itibarla fitneden sakýnmak gerekir. Sadece fitneden sakýnmakla yetinmemek, baþkalarýnýn da fitneye düþmesine sebep olmamak, var olan fitne ateþini söndürmek, sönmesine katký vermek gerekir. Çünkü topluma yayýlan fitnenin zararý umumi olur. Yüce Kitabýmýz fitneden sakýnma konusunda bize þöyle rehberlik etmektedir: “Öyle bir fitneden sakýnýn ki, bu fitne içinizden yalnýzca zulmedenlere dokunmakla kalmaz, zararý herkese dokunur.” (Enfal, 8/25.) Nitekim 15 Temmuz fitnesinin zararý herkese, her kesime, doðrudan veya dolaylý her ferde dokundu. 15 Temmuz’da vatana ihanet edenler, 241 masum cana kýyanlar, yüzlerce insanýn yaralanmasýna sebep olanlar, kamu mallarýna zarar verenler; toplumun güven ve huzurunun bozulmasýna, barýþ ve kardeþliðin zedelenmesine, fert, aile, toplum ve devlet hayatýnda fitne ve fesada, yalan, suçlama ve iftiranýn büyümesine, nice masum insanýn üzülmesine, hastalanmasýna, yataða düþmesine, eve kapanmasýna, toplumda dýþlanmasýna ve iþsiz kalmasýna sebep oldular. Bu hainler; soru çaldýklarý, yalan söyledikleri ve iftira ettikleri gibi yalan söylenmesinin ve iftira edilmesinin de önünü açtýlar. 15 Temmuz darbe teþebbüsüne giriþenlere gönül verenler, destek olanlar ve bu örgütü benimseyenler, ihanetlerinin cezasýný çekmeleri gerekir.
Terör ve suç örgütleriyle hiç alakasý olmayanlara örgüt üyesi diye iftira edilmemesi gerekir. Ýftira kanunen suç, dinen büyük günahtýr. Ýftiranýn ne kadar kötü bir þey olduðu, fert ve aileyi ne kadar rahatsýz ettiði bilinen bir gerçektir. Ýftira, tarih boyu ahlaksýz insanlar tarafýndan insanlarý suçlama ve karalama aracý olarak kullanýlmýþtýr. Ýftira bir kimsenin ya suçunu baþkasýna yükleme, ya bir insana haset ve düþmanlýk etme ya da arzularýný elde edememenin intikamýný almak için yapýlmýþtýr. Mesela Züleyha, murat almak istediði, ancak emeline alet olmayan namus timsali Hz. Yusuf’a zina suçu isnat etmiþ, Hz. Yusuf bu yüzden senelerce hapiste yatmýþtý. (Yusuf, 12/24-36.) Münafýklar, Medine’de âlemlere rahmet olan sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in güzide eþi Hz. Aiþe validemize iftira atmýþlardý. Amaçlarý Peygamberimizin ailesine zarar vermekti. Bu sebeple Hz. Aiþe validemiz çok üzülmüþ ve bu yüzden hastalanmýþtý. Yüce Allah, hakkýnda ayetler indirip onu ibra etmiþti. (bk. Nur, 24/11-17.) Þu örnek de iþlediði suçu bir baþkasýnýn üzerine atan ve suçluyu koruyan kimse ile ilgilidir:
Medine’de Benî Zafer kabilesinden Tu’me b. Übeyrik, komþusu Rifâa ibn Zeyd’in un çuvalýný ve zýrhýný bir gece çalar. Zeyd ibn Semin adýndaki bir Yahudi’ye götürür ve ona emanet býrakýr. Daðarcýðý götürürken, daðarcýktaki bir yýrtýktan yola un dökülür. Un daðarcýðý ve zýrhý çalýnan Rifâa, önce komþusu Tu’me’den þüphelenir. Tu’me’ye daðarcýðýný sorar. Tu’me, daðarcýðý görmediðine ve nerede olduðunu bilmediðine yemin eder. Rifâa, Tu’me’nin evini arar fakat bulamaz. Bunun üzerine un döküntüsünün izini takip eder. Nihayet Yahudi’nin evinde daðarcýðý ve zýrhýný bulur. Yahudi, daðarcýðý Tu’me’nin emanet býraktýðýný söyler ve tanýklarýyla bunu ispat eder. Zýrhý Tu’me’nin çaldýðý anlaþýlýr. Olay, Hz. Peygamber’e intikal eder ve dava konusu olur. Tu’me’nin kabilesi geceleyin toplanýr, “Hz. Peygamber’e gidelim, hýrsýzlýk suçunu Yahudi’ye isnat edelim, Tu’me de yemin etsin. Peygamber, Tu’me’nin yeminini kabul eder, çünkü Tu’me Müslüman’dýr, Yahudi’nin sözünü dinlemez, çünkü o Müslüman deðildir” derler. Hz. Peygamber’e giderler ve ona, “Zýrhýn çalýndýðýndan Tu’me’nin haberinin olmadýðýný, Tu’me’nin suçsuz olduðunu, zýrhý Yahudi’nin çaldýðýný, eðer Tu’me’nin aleyhine hükmedilirse itibarlarýnýn kaybolacaðýný, zýrh Yahudi’nin evinde bulunduðu için onunla mücadele etmesi gerektiðini” söylerler. Hz. Peygamber (s.a.s.) de Tu’me’nin yeminine ve kabilesinin þahadetine binaen onu savunmak ister, bunun üzerine Nisa suresinin 105-116’üncü ayetleri iner. (Taberi ve Yazýr, Nisa, 24/105-112; Tirmizi, Tefsir, 5/22.) Yüce Allah, ayetlerde Peygamberimize hak ve adaletle hükmetmesini, hainleri savunmamasýný, hainleri sevmediðini, günah ve suç iþleyenin cezasýný çekmesi gerektiðini, iþlediði suçu baþkasýna isnat edenlerin iftira etmiþ ve büyük günah iþlemiþ olacaklarýný bildirmiþtir.
Tu’me adlý kiþi dört suçu birden iþlemiþtir: Hýrsýzlýk yapmak, hýrsýzlýk yapmadým diye yalan söylemek, yalan yere yemin etmek ve suçunu suçsuz bir insanýn üzerine atýp iftira etmek. Benî Zafer kabilesi de altý suç iþlemiþtir: Tu’me’nin hýrsýzlýk yaptýðýný bildikleri hâlde hýrsýzlýk yapmadý diye yalan söylemek, Tu’me lehine yalancý þahitlik yapmak, Yahudi Zeyd b. Semin’in suçlu olmadýðýný bildikleri hâlde hýrsýzlýk yaptý diye iftira etmek, haksýz yere suçluyu korumak, kabile taassubunda bulunmak, iki davalý arasýnda hüküm verme konumunda olan Hz. Peygamber’i yanýltmaya çalýþmak ve insanlardan utanýp Allah’tan utanmamak, hayâ etmemek.
Ayetlerde Tu’me ve Beni Zafer kabilesinin iþlediði suçlara; “nefse ve baþkasýna ihanet”, “sû” yani kötülük etmek, “nefse zulüm”, “ism” yani günah, “hatîe” yani hata ve “bühtan” yani iftira denilmektedir. Ýnsanýn suç olan bir fiili iþlemesi, böylece kendisini cezaya maruz býrakmasý ve ilahî bir emanet olan nefsini aldatmasý “nefse ihanet”, “zulüm” ve “günah” olduðu gibi, kendi iþlediði suçu baþkasýna isnat etmesi de “ihanet”, “zulüm”, “iftira” ve “günah”týr. Tu’me, hýrsýzlýk ederek kendisini cezaya maruz býraktýðý için nefsine ihanet ve zulüm, bu suçu bir baþkasýnýn üzerine attýðý için kötülük ve iftira etmekle suçlanmýþtýr. Peygamberimiz (s.a.s.), Tu’me’nin hýrsýzlýk suçunun sabit olduðunu ve elinin kesilmesi gerektiðine hükmetmiþtir. Tu’me iþlediði günahýna piþman olup tövbe edeceði yerde Mekke’ye kaçmýþ ve irtidat etmiþtir. Mekke’de hýrsýzlýk için birinin duvarýný delerken duvar üzerine yýkýlmýþ ve ölmüþtür. (Taberi, Nisa, 4/105-114.) Beni Zafer kabilesi, gerçeði ortaya koyup doðruyu söylemeleri ve adil þahitlik etmeleri gerektiði hâlde yalana tevessül etmiþler, Tu’me’nin iþlediði suçu insanlardan gizlemeye çalýþmýþlar ve suçluyu kurtarmak için Allah’ýn razý olmayacaðý yalan ve hileli sözleri kurgulamýþlardýr.
Bir Müslüman hangi gerekçe ile olursa olsun bir insana iftira edemez, etmemesi gerekir, bir insaný yapmadýðý þeylerle suçlayamaz, suçlamamasý gerekir. Suçlayýp iftira ederse, haksýz yere bir kiþi þikâyet ederse, bu kimse ahlaksýz, onursuz, zalim, fasýk ve yalancý olur. (bk. Nur, 24/4.)
Fitne ve terör ne kadar suç ise yalan ve iftira da o kadar suçtur. Terör, mala ve cana; yalan ve iftira ise onur ve haysiyete, toplumun güven ve huzuruna zarar vermektedir. Maddi ve manevi olarak teröre, fitne ve fesada destek vermek ne kadar suç ise yalan ve iftiraya destek vermek de ayný þekilde kanunen suç, dinen büyük günah, zulüm ve fasýklýktýr, toplumun huzur ve güvenini bozmaktýr. Fitne ve fesadýn, iftira ve karalamanýn yaygýnlaþtýðý bir toplumda huzur ve güven olmaz.
Her suçun bir bedeli vardýr. (Þura, 42/40; Nahl, 16/126.) “Eðer cezalandýracaksanýz, size yapýlan azabýn misliyle cezalandýrýn.” Hainler, teröristler ve müfteriler tespit edilmeli, hak ettikleri cezayý vermek, ancak hak ve adaletten ayrýlmamak gerekir. (bk. Nur, 24/11.) Yüce Rabbimiz þöyle buyurmaktadýr: “Ey iman edenler! Allah için hakký titizlikle ayakta tutan, adalet ile þahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletten ayýrmasýn. Adil olun. Bu, Allah’a karþý gelmekten sakýnmaya daha yakýndýr. Allah’a karþý gelmekten sakýnýn. Þüphesiz Allah, yaptýklarýnýzdan hakkýyla haberdardýr.” (Maide, 5/8.) Yüce Allah ve sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), dost-düþman herkese ancak adalet ve insafla muamele etmeyi, haktan ve doðruluktan ayrýlmamayý, kimseye zulmetmemeyi emretmektedir: “Ey kullarým! Haberiniz olsun ki ben zulmü kendi nefsime haram kýldým. Onu size de aranýzda haram kýldým. Binaenaleyh birbirinize zulmetmeyin.” (Müslim, Sahih, Birr, 55.) “Zulümden sakýnýn, çünkü zulüm, kýyamet gününde insaný karanlýklarda býrakýr.” (Müslim, Birr, 56.) Bu sebeple zulümden sakýnmak, iftiranýn önüne geçmek, suçsuz insanlarýn zarar görmesini ve cezalandýrýlmasýný önlemek gerekir.
Ýnsanlara iftira; onlarýn yapmadýðý þeyleri yaptý, söylemediði sözleri söyledi demek, suç isnat etmektir. Ýnsanlara iftira etmek ayetlerde þiddetle yasaklanmakta ve iftira edenler lanetlenmektedir. (bk. Nisa, 4/112; Nur, 24/4, 23.) Ýftira etmek; büyük günah, zulüm ve kul hakký üstlenmektir. Ýftira etmek, içki içmekten kötüdür. Çünkü içki içen insan sadece Allah hakkýný ihlal etmiþtir. Ýftira eden insan hem Allah hem kul hakký ihlal etmiþtir. Allah içki içeni dilerse affeder, ama iftira eden insaný asla affetmez. Ýftira edenin, iftira ettiði kimse ile helalleþmesi gerekir.
Ýftira sadece ayet ve hadislerde deðil kanunlarda da yasaklanmýþtýr. Türk Ceza Kanununda, “Yetkili makamlara ihbar veya þikâyette bulunarak ya da basýn ve yayýn yoluyla, iþlemediðini bildiði hâlde, hakkýnda soruþturma ve kovuþturma baþlatýlmasýný ya da idari bir yaptýrým uygulanmasýný saðlamak için bir kimseye hukuka aykýrý bir fiil isnat eden kiþi, bir yýldan dört yýla kadar hapis cezasý ile cezalandýrýlýr.” (TCK. Md. 267.) hükmü yer almýþtýr.
Ýftiraya uðrayan insan yasal yollardan kendisini savunur, taþkýnlýk etmez, sabreder. Yüce Allah, sabredenlere hesapsýz derecede mükâfat vaat etmektedir. (Zümer, 39/10.) Ýftiraya uðrayan Hz. Yusuf (a.s.), sabretti, Mýsýr’da maliye bakaný oldu. Yüce Allah, Hz. Aiþe validemize yapýlan iftira ile ilgili olarak, “Bu iftirayý kendiniz için kötü bir þey sanmayýn, aksine o sizin için bir hayýrdýr” demektedir. (Nur, 24/11.)
Þunu da ifade etmemiz gerekir: “Beraat-i zimmet asýldýr.” Hiç kimse suçu ispat edilinceye kadar suçlu sayýlamaz. Bu, hem dinimizde hem yasalarda böyledir. Bu itibarla suçlanan kimselere, yargýlama sonucu suçu sabit oluncaya kadar suçlu gözüyle bakýlmamasý gerekir. Belki iftiraya uðramýþtýr, soruþturma veya mahkeme sonucu aklanacaktýr.
Ýfade etmemiz gereken bir husus daha var, o da, “suç þahsidir.” Dinimizde de yasalarda da böyledir. Dolayýsýyla bir kimsenin bir yakýný suça ortak veya azmettirici deðilse bir yakýný suçlanamaz. Kocasý terörist diye hanýmý veya anne babasý veya kardeþleri suçlanamaz. Suçlanýrsa bu, iftira olur. Yalana ve iftiraya itibar etmek toplumun fesadýna sebep olur. (bk. En’am, 5/116.)
Sonuç olarak; vatana ihanet, cana ve kamu malýna zarar vermek, toplumda fitne ve fesat çýkarmak, toplumun güven ve huzurunu bozmak ne kadar kötü, çirkin, haram ve zulüm ise suçsuz insanlarý suçlamak, cezalandýrmak, iftira etmek de o kadar kötü, çirkin, haram ve zulümdür. Terörü ve ihaneti, fitne ve fesadý önlemek (bk. Enfal, 8/73.), teröristi ve haini cezalandýrmak gerektiði gibi iftirayý ve toplumda mazlumlarýn oluþmasýný önlemek ve iftira edenleri de cezalandýrmak gerekir. Aksi takdirde Allah korkusu olmayan insanlar; kýzdýklarý, sevmedikleri, iþ baþýnda kalmasýný istemedikleri veya makamýna göz dikdikleri insanlarý þikâyet edebilir ve karalayabilirler.
Doç. Dr. Ýsmail KARAGÖZ / Diyanet Aylýk Dergi
|