Muhebbet ne demektir?
‘Hubb’ kökünden gelen bu kelime genellikle ‘buðz’un zýddýdýr. (Ýbni Manzur, Lisanü’l-Arab, 4/6) ‘Meveddeh ve vûdd’ gibi ‘sevgi’ anlamýnda kullanýlmaktadýr.
Muhabbet, seveni kendinden geçirecek ölçüde ileri seviyede sevgidir. Kiþini iyi ve güzel bildiði þeye karþý olan meylidir.
Muhabbetin gerek insanlar arasýnda, gerek Allah’a karþý, gerekse dinî emir ve yasaklardýn yerine getirilmesinde önemli bir rolü vardýr.
Bundan dolayý Kur’an’da üzerinde durulan bir konudur.
Sevgi olmazsa, ilgi olmaz. Sevgi olmazsa sorumluluk olmaz. Sevgi olmazsa hurmet (saygý) ihtiyacý duyulmaz. Sevgi olmazsa fedakârlýk, iyilik, ihsan etme, merhamet, yardým, affetme, diðergâmlýk (kendine tercih etme), itibar etme, deðer verme olmaz.
Muhabbet Kur’an’da bir âyette geçiyor:
“Bir zaman, vahyedilecek þeyi annene (þöyle) vahyetmiþtik:
Musa'yý sandýða koy; sonra onu denize (Nil'e) býrak; deniz onu kýyýya atsýn da, benim düþmaným ve onun düþmaný olan biri onu alsýn. (Ey Musa! Sevilmen) ve benim nezaretimde yetiþtirilmen için sana kendimden sevgi verdim.” (Tâhâ, 20/38-39)
Seksenbir âyette ise ‘hub/sevgi’ ve bu kökten türeyen isim ve fiiller yer almaktadýr. Mesela;
“Sevdiðiniz þeylerden (Allah yolunda) harcamadýkça "iyi" ye eremezsiniz. Her ne harcarsanýz, Allah onu hakkýyla bilir.” (Âli Ýmran, 3/92)
“O takva sahipleri ki, bollukta da darlýkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanlarý affederler. Allah da güzel davranýþta bulunanlarý sever.” (Âli Ýmran, 3/134)
“Eðer siz (Uhud'da) bir acýya uðradýnýzsa, (Bedir'de de düþmanýnýz olan) o kavim de benzer bir acýya uðramýþtýr. O günleri biz insanlar arasýnda döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çýkarsýn ve aranýzdan þahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.” (Âli Ýmran, 3/140)
Ayný kökten gelen ‘habîb’ sevilen kiþi, dost, sevgili, meyledilen kimse; ‘ahbab’ ise çoðul olup sevilen insanlar, dostlar demektir.
Yine ayný kökten gelen ‘habbe’ tohum, tane demektir. Kur’an’da beþ yerde geçmektedir.
“Allah yolunda mallarýný harcayanlarýn örneði, yedi baþak bitiren bir dane (tohum) gibidir ki, her baþakta yüz dane vardýr. Allah dilediðine kat kat fazlasýný verir. Allah'ýn lütfu geniþtir, O herþeyi bilir.” (Bakara 2/261)
Muhabbet kelimesinin ‘habbe’ tohum ile ayný kökten gelmesi de sevginin tohum gibi üretilebilir, çoðaltýlabilir, ürüne dönüþtürülebilir olduðuna iþaret olabilir. Tohumlardan sonsuz bitkiler, meyveler ve yeniden tohumlar üretilebilir. Tohumlara ve onlarýn sonuçlarýna sýnýr konulamaycaðý gibi, sevgiye de sýnýr çizilemez.
Hele bu sevgiye âlemlerin Rabbine karþý ise bunun sýnýrý yoktur.
Allah (cc) Sevilmeye layýk olandýr
el-Esmâu’l-Hüsnâ (Allah’ýn güzel isimleri) sevgi, korku, lütuf ve kahýr açýsýndan incelendiði zaman görülecektir ki çoðuna yakýn kýsmý sevgi ve lütufa iþaret etmektedir. Esmau’l-Hüsnâ’dan sadece dört beþ tanesi sevgi ve lütufla yorumlanmaya müsait deðildir. Bunlar da zýdlarýyla kullanýlarak denge saðlanmaya çalýþýlmýþtýr.
Meselâ Kâbýz, canlýlarýn ruhunu alan manasýna geldiði gibi, onlarýn rýzkýný daraltan manasýna da gelir. Ancak Kur’an’da ve hadislerde Bast kelimesiyle birlikte gelmiþtir. Bast ise geniþleten, geniþlik ve refahlýk veren demektir.
Zararlý þeylerin yanýnda faydalý olanlarý da etkili hâle getiren ‘Dâr-Nâfi’ ile, alçaltan ve yükselten manasýnda ‘Muiz-Müzil’, ‘Râfi’-Hâfýz’ da ayný dengeyi ifade ederler.
Ayýplamak ve hoþ karþýlamamak manasýndaki ‘nakm’ kökünden gelen Müntakim; kötülüðe mukabele eden, suçluya gereken cezayý veren demektir. Þüphesiz Allah’ýn cezasý Türkçedeki intikam manasýnda deðil, dünyada ýslah ahirette ise karþýlýk anlamýndadýr. Bu ismin, Tevvâb, Afüvv ve Raûf isimleri arasýnda geliþi de dikkat çekicidir.
Kâhýr ve Kahhar isimleri ise, Tükçedeki yok etmek, ezmek manasýnda deðil, yenilmeyen, daima galip gelen demektir.
Diðer isimlerin hepsi de bünyesinde Allah sevgisini, Allah’ýn lütuf ve baðýþlarýný, Allah’ýn af ve merhametini anlatýrlar. Sevginin kaynaðý O olduðuna göre, O sevilir, sevilmeye layýktýr.
Nitekim, Vedûd ismi bunu daha açýk ifade eder. O hem sevendir, hem de ziyadesiyle sevilendir. Bunun anlamý, Allah kullarýný çok sever; öyleyse kullarýn görevi de Rablerini çok sevmektir. Allah’ýn Vedûd ismi bunu ifade eder.
“Haydi, günahlarýnýz için Rabbinizden baðýþlanma dileyin; sonra bilinçlerinizi yenileyerek O’na yönelin. Unutmayýn ki benim Rabbim çok merhametli davranýr: O Vedû’tur (hem sever hemde sevilmeyi ister).” (Hûd, 11/90)
“Ve mutlak baðýþ sahibi, hep seven ve sýnýrsýzca sevilmeye layýk olan O’dur.” (85/14)
O Vedûd olduðu için Ðâfur’dur. Yani sonsuzca seven ve sevilen olduðu için çok baðýþlayandýr. Baðýþlmasý sevgisinin sonucudur. (M. Ýslamoðlu, Meal, 2/1241)
Allah’ýn ‘Veli’ ismi O’nun yarattýklarýna karþý olan sevgisini, kullarý tarafýndan da sevilmeye layýk olduðunu anlatýr. Çünkü veli olmak, eli altýndakine ilgi, merhamet, iyilik etmeyi, yardým etmeyi, görüp-gözetmeyi, ihtiyacýný gidermeyi, her açýdan sahip olmayý gerektirir.
Bütün bunlarýn da sevgisiz olmayacaðý açýktýr.
3- Allah sevgisi nasýl anlaþýlmalý:
Muhabbetullah; nefsin, zât ve sýfatlarýyla mükemmel olan Allah'a meyletmesidir.
Ýnsan ruhunu yüceliþi en Yüce Yaratýcý ile sevgi münasebeti kurmak yoluyla gerçekleþir.
Sevginin meydana gelmesinde ön þart, sevilen varlýðýn tanýnmasýdýr. Allah'ýn künhünü (nitelik ve niceliðini) akýl ile idrak mümkün deðil ise de zâtýnýn kendini vasýflandýrdýðý kadarýyla da olsa O'nu tanýmak mümkündür. Buna ma’rifetullah denir. Bu ma’rifetullah da O'na inanmayý ve sevmeyi gerektirir.
Ýslâm düþünürü Ýmam Gazalî, kiþiyi Allah sevgisine götüren beþ sebepten bahseder:
* a-Ýnsan kendi varlýðýný, varlýðýnýn kemâlini ve devamýný sever; yokluðunu, kemâlinin azlýðýný ise sevmez.
Bu durum insaný Allah'ý sevmeye götürür. Çünkü kendisini ve Rabb'ýný bilen, varlýðýnýn devam ve kemâlinin kendinden deðil, Allah'tan olduðunu bilir. Ýnsaný yoktan var eden, yaþatan, kemâl sýfatlarýný yaratmakla kendisini olgunluða ulaþtýran ve olgunluða ulaþma sebeplerini yaratan, bu sebepleri kullanmaya hidâyet eden Allah'týr. Yoksa insanýn kendi baþýna ne varlýðý, ne de devam ve kemâli olabilir.
Bir kimsenin O'nu sevmemesi, kendine ve Rabb'ýna olan cehâletinden ileri gelir. Ýnsanlardan bir kýsmý Allah’ý hakkýyla takdir edemezler. (En’am, 6/91) Bundan dolayý da O’na karþý göstermeleri gereken tavrý gösteremezler. Allah’ý hakkýyla takdir eden O’nu gerektiði gibi sever.
* b-Ýnsan, malýný koruyan, kendisiyle tatlý konuþan, yardýmda bulunan, düþmanlarýna karþý savunan, kendisine, ailesine, çoluk-çocuðuna iyilik yapan ve ihsanda bulunaný sever.
Onu sevmesi, Allah'ý sevmeyi gerektirir. Çünkü bütün bu iyilikleri kendisine yapan ve yaptýran Allah'týr. Bunlara ilâveten insana her çeþit nimetleri veren yine Allah'týr.
"Allah'ýn verdiði nimetleri sayacak olsanýz, bitiremezsiniz. " (Nahl, 16/18).
Çok kere Allah'ýn nimetleri bir insan kanalýyla diðerine intikal eder. Nimetin gerçek sahibi ise Allah'týr. Ayrýca iyilik eden adamý, iyilik olarak kullanýlan malý yaratan, o maldaki tasarrufun kudret ve irâdesini o adama nasib eden, kiþiyi nimet verene karþý sevdiren, O'nu da diðerine karþý meylettiren muhakkak ki yine Allah'týr.
Demek ki; kiþinin kendisine iyilik edeni sevmesi, o adamý iyiliðe muvaffak kýlan Allah'ý sevmeyi gerektirir.
* c-Ýnsan, yapýlan iyilikten þahsî bir faydasý olmazsa bile iyiliði yapaný sever, yapmayandan nefret eder.
Kendisi ile ilgili olmazsa bile adaleti ve insanlara merhamet ve yumuþaklýkla muamele etmesiyle tanýnan bir idareci sevgimizi kazanýrken, bunun zýddýna zulmü ve acýmasýzlýðýyla tanýnan bir idareci de nefretimizi kazanýr.
Bu, ihsanda bulunan kimseyi sýrf ihsaný yüzünden sevmektir. Bu sevgi ihsandan bir fayda görenlerde görülür.
Bu üçüncü sebep de yalnýz Allah'ý sevmeyi gerektirir.
Zira o kendi fazlýndan önce bütün mahlukâtý yarattý. Onlarýn zarurî ihtiyaçlarý olan azalarýný tamamladýðý gibi, zarurî olmadýðý halde ihtiyaç olduðu sanýlan sebepleri yaratmakla onlarý nimet ve refaha kavuþturdu. Sonra ihtiyaçlarýndan fazla olan bir takým süs ve ziynetlerle onlarý güzelleþtirdi. Ýnsan hayatý için zarurî olmayan gerek fizikî güzellikleri ve gerekse tabiatta olan dýþ güzellikleri yaratan Allah, bu yönüyle de sevilmeye en lâyýk olandýr.
* d-Sevmenin dördüncü sebebi, bir fayda ummak için deðil, yalnýz güzelliðinden ve kemâlinden ötürüdür.
Allah zât ve sýfatlarý itibariyle güzeldir. Çirkinlik bir noksanlýktýr. Noksanlýk ise Allah'a yakýþmaz. Allah'ýn her sýfatý kemâl noktasýndadýr. Âlim, bilgili, kudretli, cömert insan; þahsî menfaati olmasa bile diðer insanlar tarafýndan sevilir. Kiþileri sevdiren, onlardaki bu güzel sýfatlardýr.
Oysa sevgi sebebi olan bu sýfatlar, Allah'ýn, ayný kemâl sýfatlarýyla mukayese dahi edilebilecek olgunlukta deðildir. Bu sýfatlarý da insana bahþeden yine Allah'týr. Eksik güzelliklerle sevilmeye hak kazanan bir varlýða mukabil Allah'ýn daha çok sevilmesi gerekir. Çünkü Allah daha âlim, daha kudretli, daha cömerttir.
Þayet ilminden dolayý; bir âlimin, kudretinden dolayý; bir kadirin, olgunluðundan dolayý; bir kâmilin, baðýþlayýcýlýðýndan dolayý; bir baðýþlayanýn, ihsanýndan dolayý; bir varlýðýn sevilmesi gerekiyorsa; bütün bu sýfatlar en kâmil derecede Allah'ta vardýr.
Dolayýsýyla bu yönü itibariyle de en çok sevilmeye lâyýk olan yine Allah'týr.
* e-Ýki kiþi arasýndaki münâsebet ve benzerlik, sevginin sebebidir.
Ayný cinsler birbirleriyle münasebet kurarlar. Bu münasebet zamanla sevgiye dönüþür. Her ne kadar cins þekil ve sûret söz konusu deðilse de, kul ile Allah arasýnda gizli bir münâsebet vardýr.
Ýnsanýn, Allah'ýn güzel vasýflarýyla vasýflanmasý emredilir. "Allah'ýn ahlâký ile ahlâklanýn. "gibi. Bu ahlâk da ilim, iyilik, ihsan, lütuf, hayýrda bulunmak, insanlara merhametli olmak ve benzeri dînî faziletlerdir.
Allah ile kul arasýnda, anlaþýlmasý güç olan özel münasebetler de vardýr. "Onu yapýp ruhumdan üflediðimde..." (Hicr, 15/29). Bu üstün münasebetten dolayý melekler bile insana secde etmekle em-rolunmuþlardýr. Yine insan özel münasebet neticesi Allah'ýn yeryüzündeki halifesi (Bakara, 2/30) olarak yaratýlmýþtýr.
Bu tür münasebetler de insanýn Allah'ý sevmesini gerektiren sebeplerdir. (Þ.Ý. Ansiklopedisi Allah mad. 1/120)
(Devamý gelecek sayýda)
Hüseyin K. Ece
7.2.2009 Zaandam/Hollanda