Orucun sayýsýz faydalarýndan, Ramazan ayýnýn sayýsýz bereketlerinden ve orucun farz oluþunun pek çok hikmetlerinden bahsedilebilir.
Ben burada sadece bir tanesine vurgu yapmak istiyorum: Denge.
Ramazan/oruç insan ve toplum hayatýnda olmasý gereken dengenin kurulmasýna yardýmcý olabilecek ciddi bir güçtür, uygun bir zaman dilimidir.
Oruçla bütün bunlarýn, hayatýn dengesinin ne alakasý var denilebilir?
Fiziksel bir dengeden bahsediyorsak, doðru; bunlar arasýnda bir bað yok gibi görünüyor.
Ama beþeri bir dengeden, toplumsal bir nizamdan, ölçülü olmaktan, aðýrbaþlýlýktan söz edersek; oruçla bu denge arasýnda önemli bir ilginin olduðunu görürüz.
Akýl ile hisler, ruh ile beden, iç âlem ile dýþ yapý, bedenin ihtiyaçlarý ile iþtahlar (þehvetler), kazanma ile harcama, ihtiyaçlar ile hýrslar arasýnda bir dengeden söz ediyorsak; oruçla ilgisi var.
Kur’an þöyle diyor:
“Allah göðü yükseltti ve mizaný (dengeyi) koydu. Sakýn dengeyi bozmayýn.” (Rahman, 55/7-8)
Yüce Yaratýcý kâinata; yani yere ve göklere, bütün cansýzlar âlemine, hayvanlara ve bitkilere fiziksel ve kozmik anlamda muazzam bir denge yerleþtirdi. Nizam ve düzen var etti. Her canlý veya cansýz varlýk bu düzen içerisinde hayatýný sürdürüyor.
Daha doðrusu görevini yerine getiriyor. Çünkü her yaratýðýn bir görevi vardýr.
Ýnsan, bu dengeyi, bu düzeni kainatýn her parçasýnda görebilir. Denizlerde, daðlarda, gökyüzünde, gezegenlerde ve yýldýzlarda, canlýlarýn hayatýnda… En dakik hesaplara dayalý bu denge, insan aklýný altüst edecek kadar muazzamdýr. Hayatýn devamý ve insanýn yaþayabilmesi için buna ihtiyaç vardýr. Yaratan da zaten böyle takdir etti, devamýný böyle saðlýyor.
Ayný dengenin müstesna bir örneðini de insan bünyesinde de görmekteyiz. En mükemmel bir þekilde yaratýlan insan da denge üzere bina edilmiþtir.
“Ve þu emin beldeye yemin olsun ki, Biz insaný en güzel biçimde yarattýk.” (Tin, 95/3-4)
Vücut azalarý arasýnda hem biçim olarak hem de fonksiyon olarak olaðanüstü bir denge vardýr. Ayný dengeyi akýl-ruh-yürek, beden gücü ile kabiliyetler arasýnda da görüyoruz.
Kur’an’da bu dengeye dikkat çekilmesinin bir sebebi Allah’ýn yüce Kudretine iþaret edilmesi ise, ikinci bir sebebi de insaný “dengeli davranma”ya davettir.
Sanki þöyle deniliyor: “Ey insan, görüyorsun ki kâinatýn ve insanýn ontolojik yapýsýnda bir tenakuz, çatlak, karmaþa, eksiklik yok. Her bir uzvun diðerine mütenasip ve dengeli bir þekilde yaratýldý. (Ýnfitar, 82/7) Kâinattaki hayat bu denge sayesinde devam edip gidiyor. Sen de hayatýnýn dosdoðru bir istikamette devam etmesini istiyorsan yaþantýnýn her alanýnda dengeye dikkat et.
Zira insan ve toplum hayatýnda olmasý gereken dengeyi koruyanlar; istikamet, güzellik, mutluluk, bereket üzere ve zararsýz yaþarlar.”
Böyleleri ayný zamanda toplum hayatýnýn dengesine de yardýmcý olurlar.
Ýnsan ve toplum bünyesindeki dengenin bozulmasýna Kur’an ‘fesat’ diyor. (bak. Bakara, 2/205. Maide, 5/33, 64. Rûm, 30/41. Fecr, 89/12)
Fesat; bozulma (tefessüh), kokuþma, orta yoldan ayrýlma anlamlarýna gelir. Bu bir manada dengesizlik, nizam/düzen dýþýlýktýr.
Müfsit; bozan, bozgunculuk yapan, ifsat eden demektir.
Fesadýn karþýtý sulh veya salah’týr. Sulh veya salah; iyi olma, düzelme, iyiliðe aracý olma anlamlarýna gelir. Bunun çoðulu maslahattýr. Maslahat, iyi olan halleri, düzelmeyi, faydalý olan þeyi ifade etmektedir.
Fesat, hem Allah’ýn hakkýný ihlâl etmek, hem kullarýn hakkýna tecavüz etmektir. Allah’ýn tayin ettiði sýnýrlarý aþmak anlamýna gelen günahlarý iþleyen bir kimsenin bedeninde ve hayatýnda fesat var demektir. Söz gelimi, uyuþturucu kullanmak Allah’ýn bir yasaðýný çiðnemektir. Uyuþturucu kullananlarýn ruh ve beden saðlýklarýnýn yerinde oladuðunu kimse iddia edemez.
Ýþte bu durum o kimse ve o kimsenin içinde yaþadýðý toplum için bir fesattýr.
Fesat, insan bünyesindeki dengeyi bozar, hayatý hedefinden saptýrýr. Zararý giderek kiþiden topluma yayýlýr. Toplumu anlaþmazlýða, kargaþaya, kavgaya, savaþa; dolaysýyla çürümeye sürükler.
Onun için Yüce Yaratýcý insanlara; “Sakýn dengeyi bozmayýn” (Rahman, 55/8), ya da “Islah olduktan sonra yeryüzünü ifsat etmeyin” (A’raf, 7/56, 85) diye buyurur.
Islah; yani düzelme, nizam ve intizam, denge ve adalet ancak ilâhî ölçülere uymakla gerçekleþir. Âyetteki “Islah olduktan sonra” ifadesini böyle de anlamak mümkün. Yani her türlü dengeyi/adaleti O’nun koyduðu ölçülerle/hükümlerle kurun, dengeyi felakete çevirecek iþler yapmayýn.
Kur’an müslümanlara “vasat ümmet” olarak tarif ediyor. (Bakara, 2/143) “Orta ümmet” diye çevirilen bu sýfat, ayný zamanda müslümanlarýn dengeli ve âdil olmalarý gerektiðini de ifade eder. (Tefhimu’l-Kur’an, 1/123. Fi Zýlal, 1/131. Hayat Kitabý Kur’an, 1/54)
Ýlâhî ölçülerden yüz çevirenlerin tarihten beri kendilerini ve toplumlarý nasýl ifsat ettiklerini, insanlara daha bu dünyada iken cehennemi yaþattýklarýný biliyoruz.
Bu gibi adamlarýn hayatý kendilerine nasýl zehir ettiklerini, çevrelerine ne gibi zararlar verdiklerini, çevremize bakarak anlayabiliriz.
Bundan dolayý rahatlýlka diyebiliriz ki; müslümanlar için iyi ki Ramazan ayý ve oruç var.
Ramazan ayý müslümanlar için bir açýdan denge ayýdýr. Dengeli olmayý öðrenme ayýdýr. Bu ay müslümanýn kendi bünyesinde dengeyi yeniden kurmasýna yardýmcý olurken, bunu topluma da taþýmasýný saðlar. Denge üzere yaþayan insanlarýn çoðunlukta olduðu toplumda da düzen, huzur ve güven olur.
Dengesiz adamlardan meydan gelen bir cemiyette dengeden, haktan hukuktan bahsedilir mi? Halk arasýnda yanlýþ iþ yapanlar kakkýnda ‘dengesiz adam’ denilmesi boþuna deðildir.
Sahih mi zayýf mý olduðunu tesbit edemediðim Peygambere nisbet edilen bir rivâyetten bahsetmek istiyorum. Rivâyetin sahih olup olmamasý bir yana, güzel ve doðru bir mesaj veriyor. Þöyle deniliyor:
“Dünyanýn dengesi þu dört þeyle mümkün olur:
*Alimlerin ilmi,
*yöneticilerin adaleti,
*zenginlerin cömertliði ve
*fakirlerin duasýyla.
Alimlerin ilmi olmasa cahiller helâk olur. Zenginlerin cömertliði olmasa fakirler helâk olur. Fakirlerin duasý olmasa zenginler helâk olur. Yöneticilerin adaleti olmazsa bazý insanlar diðerlerini, týpký kurdun koyunu yediði gibi yerler.” (nak. Dürretü’l Vaizîn, sayfa 29. Osman ibnu Hasan, Ýstanbul 1313)
Bu dört þey toplum binasýnda denge sütunu gibidirler. Dört ana unsur, dört ana temel. Bunlar ayný zamanda kiþilerin ve toplumlarýn muhtaç olduðu ana deðerlerdir. Bu deðerler insaný ve toplumu ihya ve ýslah eder. Bunlardan mahrum kalanlarýn bir yaný eksik demektir.
Dikkat edilirse bunlarýn her birinin bir yönüyle Ramazan ve oruçla ilgisi olduðu görülecektir.
* Alimlerin ilmi: Alimler olmazsa meydan cahillere kalýr. Toplumun iþi cahillere kaldýðý zaman, felâketler katlanarak gelir. Buradaki cahilin okumamýþ anlamda kullanýlmadýðýna dikkat edelim. Vurgu; okuduðu halde nereden nasýl yapacaðýný bilmeyenleredir. Cahil, nâdân kimsedir. Yani olgun ve âdil davranýþtan yoksun, kaba ve çýkarcý tiptir.
Düþünün ki insanlarýn iþi bu gibilere kaldý… O toplumun hali ne olur? Ýþini ve yönetimini cahillete emanet edenlere eyvahlar olsun. Bunlar kendi huzurlarýný kendi elleriyle berbat ederler.
* Yöneticilerin adaleti: Din diliyle ‘ulu’l-emr’ veya ‘veliyyü’l-emr’. Yani iþin kendisine emanet edildiði ehil ve emin kiþiler. “Ehil ve emin kiþi.” Ne güzel. Hem o iþin ehli olacak, hem de emin olacak. Yani âdil ve güvenilir. Ayný zamanda akýllý ve becerikli.
Kendisine bir iþ ve sorumluluk yüklenen herkes yöneticidir. Yöneticiler adaletle iþ yaparlarsa denge saðlanýr. Adaletsizlik güvensizliði, kaosu ve umutsuzluðu doðurur. Adaletin olmadýðý yerde insanlar haklarýný kendi elleriyle almaya kalkýþýrlar. Bu da intikam duygularýný artýrýr, kan davalarýný doðurur, mafya ve çeteleþmeye sebep olur. Zayýflar haklarýný alamazlar, haksýzlýklar artar.
Toplumu ayakta tutan en önemli denge adalettir dense yanlýþ olmaz.
Ramazan müslümana âdil olma þuuru, adaletle davranma ahlâký kazandýrýr. Çünkü bunlarýn temelinde yatan þuur takvadýr. Yani Allah korkusudur, Allah’a karþý sorumluluk bilincidir. Bu korku olmazsa, bu sorumluluk bilinci olmazsa insan ne kadar âdil olabilir ki ?
Ramazan takva bilincinin artýrýldýðý bir zamandýr.
* Zenginlerin cömertliði : Ýmkaný olanlar; ellerinde olaný ötekilerle paylaþýrlarsa, yani infak ederlerse; geçinme ve dünyalýklarý paylaþma konusundaki denge saðlanabilir.
Cimri zenginlerin çok olduðu bir belde halkýna esef etmek gerekir.
Paylaþmak, ayný zamanda ötekini benimsemek ve deðer vermektir. Çevresinde diðerlerini de hesaba katmak ve onlarla barýþ köprüsü kurmaktýr. Baþkasýna vermeyen, onu yabancý sayar, ondan çekinir, arasýna mesafe koyar. Mesafe, yabancýlaþmayý ve güvensizliði artýrýr.
Ramazan ayný zamanda infaký öðrenme veya infak etme ayýdýr. Ramazan, paylaþmak, bölüþmek, biliþmek, baþkalarýnýn halinden haberdar olmak ayýdýr.
Ramazan helâlden kazanma, helâle sarfetme þurunun dirildiði aydýr. Helâlden kazanýlmayan mallarýn infak edilmediði, edilemediði bir gerçektir. Oruç bu anlayýþý kazandýrýr.
Paylaþmasýný bilen; paylamayý, dýþlamayý, tepeden bakmayý unutur. Bu da kesimler ve sýnýflar, zenginler ve yoksullar, saðlamlar ve özürlüler arasýndaki dengeyi korur.
* Fakirlerin duasý: Dua, Allah’ý yardýma çaðýrmaktýr. Allah (cc), her yardým çaðrýsýna cevap verir. Ama zayýflarýn, ezilmiþlerin ve haksýzlýða uðrayanlarýnkini daha fazla.
Peygamber (sav) Hicretin 10. yýlýnda Yemen’e vali olarak gönderdiði Muaz b. Cebel’e, “… Mazlumun duasýndan sakýn. Çünkü onunla Allah arasýnda perde yoktur…” (Buharî, Cihad, 180) demiþti.
Ramazanda sevindirilen her fakir, kendisine infak edilen her bir muhtaç, kendisiyle imkanlarýn/iftarlarýn bölüþüldüðü her dost; ikram edilen her bir âdemoðlu, müslüman toplumda denge direðidir.
Bunlarýn sayýsýnýn çok olmasý, dengenin güçlü olmasý manasýna gelir.
Ramazan dualarýn arttýðý ve çok çok kabul edildiði bir ibadet zamanýdýr. Kiþi kendisine dua edenlerin sayýsýný bu zamanda daha da artýrabilir.
Birbirine dua eden insanlardan kurulu bir toplum da fesadýn uzaðýndadýr.
Ya bir de tersi olursa? Yani birbirine dua eden insanlar deðil de, birbirine lânet edenlerden kurulu bir toplum...
Birbirinin dostu, kardeþi veya karýndaþý deðil de ; birbirinin kurdu olanlardam meydan gelen bir toplum...
Birbirine yardým etmeye, destek olmaya, açýðýný kapatmaya deðil ; birbirini yemeðe hazýr kimselerden kurulu bir toplum... ise böylesine bir cemiyet ne denge üzerindedir, ne de huzura sahiptir.
Böyle bir toplumda güvenden ve hoþgörüden bahsedilemez.
Ramazan, kendini hakkýyla deðerlendirenlere, kurt veya baþkasýna dert olmayý deðil; mert olmayý öðreten bir aydýr.
Oruç, yalnýzca kendi çýkarýný düþünen egoist bir fert olmayý deðil ; Allah’ýn vereceði karþýlýðý umarak cömert olmayý talim eder.
Ramazan ayý müslümanlara diðerleri için dua eden, onlarýn iyiliðini isteyen, baþkalarýna dost olmayý tavsiye eden, baþkalarýna yüreklerinde yurt olmayý öðretir.
Ramazan’ý, inanarak ve karþýlþýðýný Allah’tan bekleyerek deðerlendirenler, ondan; beden ve toplum bünyesinde dengeyi korumayý öðrenirler.
Hüseyin K. Ece 25.07.2009 Zaandam/Hollanda