On Muharrem ve âþûre
Abdullah bin Abbas’ýn anlattýðýna göre Hz. Muhammed (sav) Medine’ye hicret edince oradaki yahudilerin Muharrem’in onunucu günü oruç tuttuklarýný gördü. Sebebini sorunca; “Bu gün Allah’ýn (cc) Firavuna karþý hz. Musa’ya yardým ettiði gündür. Biz ona saygý olsun diye oruç tutuyoruz” dediler. Bunun üzerine Peygamber (sav):"Biz Musa’ya sizden daha yakýnýz” buyurdu ve (müslümanlara) âþûrâ orucunu emretti. (Buharî, Savm/69 (2004), Tefsir/20 (4728) Menâkýbu’l-Ensar/52 3943). Müslim, Sýyam, 127 (1130). Ebu Davud, Sýyam/64 (2444). Ýbni Mace, Sýyam/41 (1724).
Aiþe’den (r. anha) gelen bir rivayete göre o þöyle demiþtir: “Cahiliyye zamanýnda Kureyþ on Muharrem’de oruç tutarlardý. Peygamber de oruç tutardý Hatta Medine’ye hicret ettikten sonra da bu oruca devam etti ve insanlara tutmalarýný söyledi. Ramazan orucu farz kýlýndýktan sonra âþûrâorucunu býraktý. Bundan sonra dileyen onu tuttu, dileyen terketti.” (Tirmizî, Savm/49 (753). Ebu Davud, Sýyam/64 (2442). Buharî, Savm/69 (2001-2002))
Muaviye b. Ebi Süfyan Hac zamaný âþûrâgünü minbere çýktý ve þöyle hitap etti: “Ey Medine halký, nerede alimleriniz? Ben Rasûlüllah’tan þöyle iþittim: “Þu gün âþûrâgünüdür. Allah bu günde size orucu farz kýlmadý. Ama ben bugün oruçluyum. Dileyen o gün oruç tutsun, dileyen iftar etsin.” (Buharî, Savm/69 (2003))
Katade Peygamber’in (sav) þöyle dediðini rivayet ediyor: “Aþûrâ günü orucunun Allah katýnda geçen sene için keffâret olmasýný ümit ederim.” (Tirmizî, Savm/48 (752))
Abdullah ibni Omer (ra) diyor ki: “Cahiliyye zamanýnda da aþura günü oruç tutardýk. Ramazanla ilgili âyet nazil olunca Peygamber (sav) þöyle buyurdu: “Âþûrâ günü Allah’ýn günlerinden bir gündür. Dileyen onda oruç tutsun, dileyen tutmasýn.” (Ebu Davud, Sýyam/64 (2443))
Hadiste geçtiði gibi on Muherrem de Allah’ýn diðer günleri gibi bir gündür. Ne bir eksik ne bir fazla
Ancak on Muharrem’de tarihte bazý olaylarýn olduðu rivayet edilmektedir.
Hz. Nuh’un (as) gemisi tufandan sonra Cudi daðýna o gün oturmuþ. Hz. Ýbrahim (as) nemrudun ateþinden o gün kurtulmuþ. Hz. Ya’kub oðlu Yusuf’a o gün kavuþmuþ. Hz. Musa ve Ýsrailoðullarý Firavun’un zulmünden o gün kurtulmuþlar. (Yavuz, Y. Þevki, DÝA 4/24)
Bütün bu olaylarýn on Muharrem’de olduðunu isbat etmek güçtür.
Âþûre çorbasý/tatlýsý ise tümüyle kültüreldir ve hz. Nuh’la ilgisini kurmak isbata muhtaçtýr. Ancak bu âþûrâ gününü hatýrlama ve hediyeleþme açýsýndan güzel bir gelenektir. Âþûre paylaþmanýn, ikram ve infak etmenin, birlikteliðin, komþuluðun, hatýrlamanýn, Hz. Nuh, Hz. Ýbrahim ve Musa sevgisinin, bolluk ve berekete þükretmenin güzel bir örneðidir.
Âþûre ayný zamanda farklýlýklara raðmen birarada olmanýn, birlikte olup yeni tadlar ve ahenkler oluþturmanýn sembolüdür. Bu çorbada/tatlýda farklý malzemeler bir araya geliyor, ayný kapta piþiyorlar ama hepbirlikte yeni ve farklý bir tatla ortaya çýkýyorlar. Tadýn, lezzetin, ikramýn ve tebessümün malzemesi oluyorlar.
On Muharrem’de gündeme gelen bu âþûreolayý,kiþinin kendi benliðini koruyarak farklý olan baþkalarýyla toplumsal bir hedef için biraya gelebileceklerine iþaret eder. Bu nedenle bu güzel geleneðin yaþatýlmasý gerekir.
-
On Muharrem’de ne olmuþtu?
Bilindiði gibi 10 Muharrem’i Âþûrâ günü yapan Hz. Hüseyin’in ve yakýn akrabalarýnýn Kerbelâ’da þehit edilmesidir. Ýslâm tarihinin en hazin, en acýklý ve en haksýz bir katlimanýn gerçekleþtiði gündür on Muharrem. O gün diðer olaylarý gölgede burakacak kadar, tarihten beri müslümanlarýn hafýzasýna kazýlmýþ hüzün ve matem günüdür.
Muharrem haram aylardan biridir. Yani savaþýn yasak olduðu bir zaman.
Haram aylar Kur’an’da çoðul olarak iki âyette, tekil olarak da dört âyette yer alýyor.
“Bilin ki, Allah'a göre aylarýn sayýsý, Allah'ýn gökleri ve yeri yarattýðý
gün koyduðu ölçü uyarýnca onikidir; [ve] bunlardan dördü haram aylardýr; iþte [Allah'ýn] her zaman geçerli sapasaðlam yasa[sý] budur. O halde, bu [aylar] konusunda artýk kendinize yazýk etmeyin…” (Tevbe 9/36. Bak.:Tevbe 9/36. Bekara 2/194, 217. Maide 5/2, 97)
Genel kanaate göre bu aylarReceb, Zülkâde, Zülhicce ve Muharrem’dir. (H. Algül, DÝA 16/105)
Muharrem ayný zamanda Allah’ýn ayý (þehrullah) ünvanýný alan bir aydýr.
Bir hadiste þöyle deniliyor:
“Ramazandan sonra en faziletli oruç þehrullah (Allah’ýn ayý) olan Muharrem’de tutulan oruçtur.”(Müslim, Sýyam/38 (2755). Tirmizi, Sýyam/40 (740). Nesâî, K. Leyl/6 (1614))
“Bir zat Peygamberimize geldi ve sordu:
"Ramazan'dan sonra ne zaman oruç tutmamý tavsiye edersiniz?" Peygamber (sav): "Muharrem ayýnda oruç tut. Çünkü o, Allah'ýn ayýdýr (þehrullah’týr). Onda öyle bir gün vardýr ki, Allah o günde bir kavmin tevbesini kabul etmiþ ve o günde baþka bir kavmi de affedebilir" buyurdu. (Tîrmizî. Savm: 40 (741))
Muharrem ayý haram aylardan biri, Allah’ýn ayý alacak kadar saygý gösterilmesi gereken bir ay. Fakat iktidar hýrsý, çýkara ve dünyalýklara düþkünlük, gücü kutsama hastalýðý ne muharrem dinliyor, ne haram, ne de ölçü.
O günün iktidar güçleri10 Ekim 680 (Hicri 10 Muharrem 61) tarihindeMuharrem’e saygý duymasý gerekirken tam tersine Hz. Peygamberin erkek evlatlarýnýn/torunlarýnýn biri hariç hepsini, bir âþûrâ gününde Kerbelâ’da öldürmekten çekinmediler.
Hz. Hüseyin’in ve yetmiþ yârân’ýnýn þehit edilmesi olayýna farklý açýlardan bakýlabilir. Ancak ben bu olaydan alýnmasý mümkün olan derslere dikkat çekmek istiyorum.
Ya da bu olayý günümüze nasýl taþýyabiliriz?
Hüzünlenmek, matem tutmak, gözyaþý dökmek, karþý tarafa lânet okumak mümkün de, sonuçta bize iman, cihad ve takva açýsýndan, islami ahlak ve tavýr yönünden ne kazandýrabilir?
Ona bakmak gerekir.
-
Kerbela olayýndan çýkarýlabilecek dersler
Kerbelâ olayýndan on tane önemli ders çýkarabiliriz.
Birincisi; Zâlim ve mazlum karakterlerini tanýmak
Zâlim, açýkça hakký çiðneyen, baþkasýna haksýzlýk yapan, hakký ait olduðu yere deðil de baþka bir yere koyan, Allah’ýn koyduðu ölçüleri tanýmayan demektir. Ayný zaman da Allah’ýn indirdikleriyle hükmeyenlerdir. (Maide 5/45)
Mazlum, zâlimin zulmüne uðradýðý halde ona boyun eðmeyendir. Mazlum, pýsýrýk, cesaretsiz, haline razý, zulme uðramaya hazýr kimse deðildir.
Kerbelâ olayý bir taraftan zulmün sýnýr tanýmaz cürmünü ve aþaðýlýk yüzünü gösterirken, bir taraftan mazlum konumundaki Hz. Hüseyin ve taraftarlarýnýn haksýzlýða razý olmayan örnek tavrýnýný önümüze koymaktadýr.
Peygamber buyuyorur ki: “Bu ümmet zalime zalim deme cesareti göstermediði zaman kýyameti bekle.” (Müsned, 2/190)
“Ýnsanlar zalimi görüp de elini (zulümden alýkoymayacak olurlarsa), aradan fazla zaman geçmeden, Allah’ýn onlara genel bir azap göndermesi yakýndýr.” (Tirmizî, Fiten/8 (2168). Tefsir 5/17 (3057). Ebu Davud, Melâhim/17 (4338). Bir benzeri: Ýbni Mace, Fiten/20 (4005))
Hz. Hüseyin, zâlime ‘sen zâlimsin’ deme cesareti gösteren yiðitlerden biridir.
Bize de sanki “siz de zalimi tanýyýn ve hiç olmazsa ona zâlimsin deme cesareti gösterin’ demektedir. (Bir düþünür; “Zinciri kýramazsan bari onu kemir” demiþ.)
Ýkincisi; Tuðyan karþý tavýr almak
Burada Allah’ýn ölçüleri dururken kendi iþine gelen ölçüleri esas alan, azan, yani tuðyan eden bir gürûha karþý nasýl bir tavýr sergilenmesi gerektiðini görüyoruz.
Bu olayda savaþtan, döðüþten, yiðitlikten, kahramanlýktan önce Hz. Hüseyin’in yüreðindeki kýyam anlayýþýna, yanlýþa teslim olmama, tuðyaný kabul etmeme tavrýna, Ýslâmî olmayan þeylere karþý içindeki yiðitliðe dikkat etmemiz gerekiyor.
Zaten Hz. Hüseyin yüreðinde o kýyamý yaþamasaydý, kalbine o onuru yerleþtirmeseydi, o þuurda olmasaydý sonu kesinlikle ölüm demek olan Kerbelâ’ya gidemezdi.
Tuðyana tavýr almak þu ayette ve þu hadiste öðretilen Ýslâmî sorumluluktur.
“Andolsun ki biz, "Allah'a kulluk edin ve Taðut'tan sakýnýn" diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kýsmýný doðru yola iletti. Onlardan bir kýsmý da sapýklýðý hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkâr edenlerin sonu nasýl olmuþtur!” (Nahl 16/36)
"Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle deðiþtirsin; buna gücü yetmezse diliyle onun kötülüðünü söylesin; buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buðzetsin. Bu ise imanýn en zayýf derecesidir.” (Müslim, Ýman/20 (177). Tirmizî Fiten/11 (2172). Nesaî, Ýman/17 (5011). Ýbn Mâce, Fiten/20 (4013)).
Üçüncüsü; Sâdýklarla birlikte olmayý öðrenmek
“Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse iþte onlar, Allah'ýn kendilerine lütuflarda bulunduðu peygamberler, sýddîkler, þehidler ve salih kiþilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaþtýr!”(Nisa 4/69)
Hz. Hüseyin ile birlikte canlarýný verenler sâdýk bir insanla birlikte olduklarýnýn farkýnda idiler.
Bize de ayný mesaj ulaþýyor. Ey mü’minler! Siz de geçmiþte ve zamanýzdaki sâdýklarý sevin, onlarýn ahlâklarýný benimseyin, zamanýnýzdaki sâdýklarý sevin, destekleyin, birlikte olun, siz de sâdýk olmaya gayret edin deniliyor.
“Ey iman edenler! Allah'ýn emirlerine karþý gelmekten sakýnýn ve sâdýklarla (dürüst insanlarla) beraber olun.” (Tevbe 9/119)
Kiþi sevdiði beraberdir. Bir bedevi Peygambere (SAV):
“- Ey Allahýn Rasûlü! Kýyamet ne zaman?” diye sordu.Rasûlüllah (sav);
“Kýyamet için ne hazýrladýn?” dedi. Adam“Allah ve Rasulünün sevgisini” dedi. (Bunun üzerine) Rasûlüllah þöyle buyurdu: “Sen sevdiklerinle berabersin.” (Riyâzus-Salihîn s. 282. 45. Bab)
Dördüncüsü; Zalimlere yanaþmanýn tehlikelerini öðrenmek
Allah (cc) þöyle buyuruyor:
“Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateþ dokunur. Sizin Allah'tan baþka dostlarýnýz yoktur. Sonra (O'ndan da) yardým göremezsiniz!” (Hûd 11/113)
Zâlimlere yanaþmak;onlara sevgi beslemek, onlara farklý þekillerde destek olmak, onlarla ittifak kurmak, görüþlerini, sistemlerini, iddialarýný ve yaptýklarýný savumak, çýkar beklemek þeklinde olur.
Kur’an, býrakýn zâlim olmayý ‘zâlimlere yanaþmayýn bile’ diyor. Eðer bir þekilde zâlimlere yanaþýrsanýz, ateþ hem bu dünyada,hem öteki dünyada size de dokunur. O ateþin de nereden geldiðini ve nasýl olduðunu kimse bilemez. Kur’an bu gerçeði baska bir âyette þöyle ifade ediyor:
“Bir de öyle bir fitneden sakýnýn ki o, içinizden sadece zulmedenlere eriþmekle kalmaz...”(Enfal 8/25)
Beþincisi; Asabiyyenin zararlarýný görmek
Asabiyye, haksýz tarafgirlik demektir. Siz buna ýrkçýlýk, fanatiklik, kabilecilik, kavmiyyetçilik deyin farketmez. Haksýz da olsa kendi adamýný tutmak, kendi tarafýný körü körüne savunmak, kendi grubununun çýkarý için baþkasýný hor görmek, aþaðýlamak, ezmek, yok etmeye çalýþmak.
Ne yazýk ki Vahyin geliþi ile yasaklanan asabiyye duygusu Emevîlerle ve o zamanki gruplarla yeniden hortladý ve tarihin en acý katliamlarýndan birisinin yapýlmasýna yol açtý.
“Irkçýlýða (asabiyyeye) çaðýran Bizden deðildir; ýrkçýlýk için savaþan Bizden deðildir; ýrkçýlýk üzere (asabiyye uðruna) ölen Bizden deðildir."(Müslim, Ýmâre/53, 57 (1850). Ýbn Mâce, Fiten/7 (3948). Nesâî, Tahrim/27, 284119-4120))
Rasûlullah (s.a.s.)'a soruldu: "Kiþinin soyunu, sülâlesini (kavmini) sevmesi asabiyet (kavmiyetçilik, ýrkçýlýk) sayýlýr mý?" Hz. Peygamber þöyle cevap verdi:
"Hayýr. Lâkin kiþinin kavmine zulümde yardýmcý olmasý asabiyettir (kavmiyetçiliktir)."(Ýbn Mâce, Fiten/7 (3949))
Bu berbat asabiyye günümüzde maaslesef hâla yaþýyor. Hatta Ýslâm ülkelerinde, müslümanlarýn arasýnda bile. Ýliþkilerde ölçüler hak ve adalet, hakkaniyet ve ehil olma deðil de; kabile, ýrk, cemaat, parti ve tarikat mensubu olmak, bir yerlere taraftar olmak, hemþehri veya tanýdýk olmak ise bu asabiyyedir.
Halbuki vahyin inþa ettiði akýl her iþde çýkarý, asabiyyeyi, torpili deðil; hakký, vicdaný ve Allah rýzasýný esas alýr.
Altýncýsý; Gerçek kazanç ve gerçek kayýbý öðrenmek
Görünürde Emevî saltanatý hz. Hüseyin ve arkadaþlarýna karþýkazandý, galip geldi. O günün iktidar sahipleri belki de ‘bir isyaný daha bastýrdýk, asilere hak ettikleri cezayý verdik’ diye zafer çýðlýklarý atmýþlardý.
Ama gerçekte kim kazandý?
Kâtiller mi, þehitler mi?
Hz. Hüseyin mi, yezid mi?
Peygamberin duasýný mý alanlar, bedduasýný mý?
Bundan sonra kim kazanacak?
Hz. Hüseyinden yana olanlar mý, yezidlikten yana olanlar mý?
Âdem’in ilk katil oðlu da kardeþini öldürdüðü zaman kazandýðýný zannetmiþti. Ancak Kur’an’ýn hükmüne göre sonsuza kadar piþmanlýk duyanlardan, zarar edenlerden oldu.
Peygamber (sav) þöyle buyurdu: “Haksýz yere öldürülen hiç bir kimse yoktur ki onun günahýndan Ademin ilk oðluna bir pay ayrýlmýþ olmasýn. Çünkü cinayet içlemeyi ilk baþlatan odur.” (Buhari, Enbiya/1 (3335). Diyat/2 (6867). Ý’tisam/15 (7321). Müslim, Kasâme/27 (4379).
Ne zaman yeryüzünde bir hüseyin (yani Hz. Hüseyin gibi bir mazlum) haksýz yere öldürülürse, onun günahýndan bir pay da Emevî kâtillerine yazýlýr. Zira Kur’an’ýn geliþinden sonra aþaðýlýk saltanat uðruna hüseyinleri öldürme cinayetini ilk defa onlar baþlattýlar.
Þu hadis de bu gerçeði baþka bir açýdan açýklýyor:
Peygamber (sav) buyuruyor ki: “Ýslâmda iyi bir çýðýr açan kimseye bunun sevabý verilir. O cýðýrda yürüyenlerin sevabýndan da ona verilir. Fakat onlarýn sevabýndan bir þey eksilmez. Her kim Ýslâm’da kötü bir çýðýr açarsa (kötü bir adet baþlatýrsa, o kiþiye onun günahý vardýr. O kötü çýðýrda yürüyenlerin günahýndan ona da bir pay ayrýlýr. Fakat onlarýn günahýndan bir þey eksilmez.” (Müslim, Zekât/69 (2351). Nesâî, Zekât/64 (2555).Ýbni Mâce, Mukaddime/14 (207))
Asýl kimin kazandýðýný Bi’r-i Maûne faciasýnda (M. 625 - H. 4) yaþanan bir olay anlatýyor.
Bu fâcia günü baskýn yapanlar arasýnda bulunan Cebbâr bin Sülmâ kendisini Ýslâm’a davet eden Âmir bin Fuheyre’ye mýzraðýný sapladý. Mýzrak göðsünü delip geçmiþ ve o bu haldeyken “Vallahi kazandým!” demiþti.
Âmir b. Füheyre’nin ölmek üzere, üstelik sevinçle söylediði bu söz Cabir’i þaþkýnlýða uðratmýþ. Bu adamý böyle sevindiren ve “kazandým” dedirten þey ne idi acaba? Bunun üzerine günlerce düþünmüþ, sonunda bunun Ýslâmdan kaynaklandýðýný anlamýþ ve müslüman olmuþ. (Ýbn-i Hiþâm, Siyer 3/186)
Zamanýmýzdaki bütün kâr ve zarar hesaplarýna bir de bu açýdan bakmak gerek. Þimdi insanlara kâr gibi görünen nice þey, gerçek acý bir kayýp olabilir.
Yedincisi; Allah için sevmeyi ve Allah için buðzetmeyi öðrenmek
Allah için sevmek imandýr, imanýn kemâlâtýndandýr. Allah için sevenler hesap peþinde deðillerdir. Onlar hasbîdir; içten, samimi, fekakârdýrlar.
Hz. Hüseyin (ra) kimi, neyi, ne kadar sevmemiz gerektiði öðretti. Allah için sevmenin bedelini gösterdi.
Onun yanýnda olanlar onu Allah için sevmeleri sebebiyle uðrunda can verdiler.
Müslümanlar Hz. Hüseyin’i Allah için severler. Zira onda sevilecek çok þey var. O gerçekten sevilmeye layýk bir þahsiyetti. Onun katillerine de kabile, mezhep veya grup taassubuyla deðil, Allah için buðzederler. Zira onlar bunu hak etmiþlerdi.
Mü’mine yakýþan Allah için sevmek ve Allah için buðzetmektir. Nitekim Peygamber’e (sav); “Amellerin en faziletlisi hangisidir” diye sorulduðu zaman “Allah için sevmen, Allah icin nefret etmendir...”buyurdu. (Buharî, Ýman/1, 9 (16). Ebu Davud, Sünnet/2 (4599))
Sekizincisi; Gerçek özgürlüðü öðrenmek
Özgürlük sýnýrsýzlýk, ölçüsüzlük, her istediðini yapabilme deðil; gerçek
özgürlük hakka teslim olmak, ölçü sahibi olmak, çýkara, tutkulara (mideye ve þehvete), nefs-i emmareye (kötülüðü öðütleyen nefse) kul/köle ve esir olmamaktýr.
Hz. Hüseyin bunu yaþadý ve gösterdi. Ýnsanlarýn hükmüne tabi olma esaretin, zâlimlerin Ýslâma zýthükümlerini kabullenmek zilletin ta kendisi idi. O’nun seçtiði özgürlük o kadar önemli idi ki, uðrunda can vermeye deðerdi. Ve canýný verdi de.
Dokuzuncusu; Ýzzeti ve zilleti tanýmak
O gün hz. Hüseyin (ra), “Heyhâte mine’z-zilleh-Zillete boyun eðenlere yazýklar olsun” demiþti. On Muharrem Cennet gençlerinin efendisi’nin yürek yakan uyarýsýný hatýrmanýn günüdür.
Siyah ve beyaz, gece ve gündüz, hayat ve ölüm ne kadar birbirinden ayrý ise, ne kadar birbirine zýt ise; izzet ve zillet de öyledir. Birbirinden fersah fersah uzaktýrlar. Birbirinin eþi (ezvâc) deðil, birbirinin zýddý (ezdâd)dýrlar. Birisi varsa diðeri yoktur.
Üstelik mü’minlere izzet yakýþýr. (Münafýkûn 63/8)
On Muharrem mü’minlere bu farký apaçýk görebilmeyi öðretir.
Onuncusu; Hüznün þuura döndüðünü görmek
Haksýzlýða uðramak, öldürülmek veya iþence çekmek acýdýr. Çýðlýk yürekleri
daðlar. Firak (ayrýlýk) insanýn içine ateþ koyar. Bütün bunlar hüzne sebep olur. Ama bu hüzün bitmenin, tükenmenin, teslim olmanýn, terketmenin, davadan vazgeçmenin sebebi deðil; bilakis þuurlanmanýn, toparlanmanýn, yeniden ayaða kalkmanýn, yeniden yola koyulmanýn sebebidir.
Kerbelâ’daki hüzün; yas, matem, periþanlýk, ah-vah, döðünme, kendine eziyet etmeyi deðil; þuur vermeli, cesaret vermeli, zâlime ve zulme karþý olma direnci yeniden hatýlatmalý.
Bugün uðrunda can vermeye deðer özgürlükler / deðerler bulmalý.
Ya da miras aldýðýmýz deðerleri / özgürlükleri uðrunda can verilebilecek
seviyeye yükseltmeli.
Hüseyin K. Ece
16.11.2012
Zaandam-Hollanda