Kýyâmet günü Allah (cc) puta tapanlarý ve putlarýný biraraya getirecek ve tapýnýlan putlara þöyle soracak: “Siz mi saptýrdýnýz benim þu kullarýmý, yoksa onlar kendileri mi Yoldan (es-Sebîl’den) saptýlar?
Onlar: Seni tenzih ederiz. Seni býrakýp da baþka dostlar edinmek bize yaraþmaz; fakat sen onlara ve atalarýna o kadar bol nimet verdin ki, sonunda (seni) anmayý unuttular ve helâki hak eden bir kavim oldular, derler.
(Ýlâh edindikleriniz) söyledikleriniz konusunda sizi yalancý çýkardýlar. Artýk kendinizden azabý savmaya gücünüz yetmeyecek ve kendinize yardým da edemeyeceksiniz. Sizden kim de zulüm ve haksýzlýk ederse, ona büyük bir azap tattýrýrýz.”(Furkan 25/17-19)
Âyetlerden anlaþýldýðý gibi Kýyâmette, Hesap Gününde Allah (cc) müþrikleri ve onlarýn taptýklarý putlarý sorgulayacak ve putlar kendilerine tapanlarýn aleyhine þâhitlik edecekler.
Bazýlarýna göre ise Hesap Gününde konuþacak olan cansýz putlar deðil, müþrikleri tanrýlaþtýrdýklarý melekler, peygamberler, veli zannettikleri kullar veya azizlerdir. (Mevdûdî, E. Tefhîmu’l-Kur’an, 3/581.
Bu âyetler çeþitli inanç gruplarýndan bahsediyor. Furkan 3. âyetten itibaren de geniþ ölçüde meleklere veya azizilerin ruhuna deðil putlara tapan Mekkeli müþriklere hitap ediyor. Yüce Allah sýnýrsýz gücüyle âhirette onlarýn konuþmasýný saðlayacak. Onlar da gerçeði söyleyecekler. Sorumluluðun kendilerine tapan ahmaklarda olduðunu, kendileri dünyada þuurlu varlýk olsalardý Allah’a kulluk yapacaklarýný, müþriklerin kendilerine verilen nimetlere þükredecekleri yerde, bu nimetlerle azgýnlýk yapýp yoldan çýktýklarýný anlatacaklar. (Komisyon, Kur’an Yolu DÝB, 4/132)
Demek ki kendilerine tanrý diye tapýnýlan nesneler, tapýnanlarý tanýmadýklarý gibi, onlarýn doðru yoldan çýkmalarýnda da bir dahli yoktur. Müþriklerin böylesine uydurma þeylere tapmalarýnýn kendilerine bir faydasý olmadýðý gibi, zalimliklerin ötürü de cezayý hak ederler.
Burada; yaþayan, henüz dünyada bulunan insanlara hitap edilerek; “görüyorsunuz ya, bu dünyada tanrý diye taptýklarýnýz, ya da kendilerinde tanrýsal güç olduðunu zannettiðiniz þeyler size veli (dost ve yardýmcý) olamaz. Üstelik onlar sizi tanýmazlar da, âhiretteki hesaptan sizi kurtaramazlar. Vakit geçmeden aklýnýzý baþýnýza alýp doðru yoldan (es-Sebîl’den) ayrýlmayýn, kulluk görevlerini hakkýyla yapýn” deniyor.
Kur’an’da Allah ile tanrý edinilen nesneler arasýndaki diyaloðdan söz ediliyor. Mesela;
“Allah’ýn, onlarý hep birden toplayacaðý, sonra da meleklere, “Bunlar mý size ibadet ediyorlardý?” diyeceði günü bir hatýrla!
(Melekler) derler ki: “Seni eksikliklerden uzak tutarýz. Onlar deðil, sen bizim velimizsin (dostumuzsun). Hayýr, onlar cinlere ibadet ediyorlardý.”(Sebe’ 35/40-41)
“Allah, kýyâmet günü þöyle diyecek: “Ey Meryem oðlu Ýsa! Sen mi insanlara, Allah’ý býrakarak beni ve anamý iki ilâh edinin, dedin?” Ýsa da þöyle diyecek: “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarým. Hakkým olmayan bir þeyi söylemem, benim için söz konusu olamaz...”(Mâide 5/116-117)
-Allah doðru yola (es-Sebîl’e) ulaþtýrýr
Ýnsanlarýn evlatlýklara kendi evladý demeleri, ya da bazýlarýnýn “zihar” yaparak eþlerini analarý yerine koymalarý onlarýn aðýzlarýnda geveledikleri bir sözdür. “... Allah ise gerçeði söyler ve doðru yola (es-Sebîl’e) O eriþtirir (hidâyet eder).” (Ahzâb 33/4)
Burada belirlilik takýsýyla es-Sebil þeklinde gelen yol elbette Allah’ýn hak yolu anlamýndadýr. (Mukâtil b. Süleyman, Tefsir, 3/35. el-Hâzin, M. b. Ýbrahim. Tefsir, 3/409)
Öyleyse bu yol sýradan, insanlarýn yol diye isimlendirdiði bir nesne, yeryüzünde bir yer/tarik, maddî bir þey deðil, yaya yolu, toprak, þose, asfalt, otoyol, demir yolu ve benzeri deðil; özel bir yol, akideyi, inanç ve hayat biçimini ilgilendiren bir anlayýþ. Tercih, kafa yapýsý, zihniyet, akide. Belirli bir yol; ama saðlam, dosdoðru, hedefe götürücü, dünya imtihanýný kazanmayý saðlayýcý, varoluþun cevabýný veren, hidâyet yolu, yani Ýslâm.
-Ýman ile küfür arasýnda gidip gelen inkârcýlara Allah yolu (sebîl’i) göstermez:
“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiði kitaba ve daha önce indirdiði kitaba iman edin. Kim Allah’ý, meleklerini, kitaplarýný, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, derin bir sapýklýða düþmüþ olur.
Ýman edip sonra inkâr eden, sonra inanýp tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarýnda ileri gidenler var ya; Allah onlarý ne baðýþlayacak, ne de doðru yola (Sebîl’e) iletecektir.
Münafýklara, kendileri için elem dolu bir azap olduðunu müjdele.”(Nisâ 4/136-137)
Yani Allah (cc) böylelerine hak yolu bulmada muvaffak eylemez. Fakat onlarý mahcup eder, hatalarý ve Rablerine karþý bu denli cür’etli oluþlarý sebebiyle cezalandýrýr. (Taberî, Ýbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 4/326)
Burada belli bir gruba deðil, bozuk bir karaktere, yanlýþ bir tutuma iþaret ediliyor.
Ýslâmýn ilk dönemlerinden beri bazýlarý iman ile inkârcýlýk arasýnda gidip gelirler. Bunlar ya kötü amaçlý kiþilerdir veya imanýn henüz kalplerine yerleþmediði kimselerdir. Ýman serbest iradeyle tercih olduðuna göre bir kimsenin son tercihi küfür (inkâr) olursa, Allah (cc) böylelerine kendileri istemezse doðru yolu (Sebîl’i) göstermez (hidâyet etmez). Kim son olarak imaný seçer ve bunda sebat ederse, þüphesiz o mü’minlerden olur, Ýslâmdan önce iþlediði hatalar umulur ki baðýþlanýr. (Komisyon, Kur’an Yolu DÝB, 2/125)
Peygamber (sav) þöyle buyurdu: “Günahýndan tevbe eden günah iþlememiþ gibidir.” (Ýbni Mâce, Zühd/30 no: 4250)
Burada özellikle böyle olanlar için maðfiret ve hidâyet söz konusu olmayacaðý dile getiriliyor. Âyet onlara zýmnen; bu durumda iken böyle bir beklenti içinde olmayýn diyor. Þüphesiz sýk sýk iman edip sonra kafirliðe dönenlerde küfrün artýþý söz konusudur. Onlar inkâr etmeyi alýþkanlýk haline getirirler.
Bu durumda olanlarýn baðýþlanabilecekleri ve yeniden hidâyete erecekleri beklenilmemeli. Kendi tecihleri sebebiyle baðýþlnam ve hidâyetten mahrum kalanlarýn kalpleri küfürle damgalanmýþ, din ile alay etmek onlarýn karakteri olmuþtur. Ýþlerine geldiði zaman “iman ettim”, iþlerine gelmediði zaman “ben müslüman deðilim” derler. (Zemahþerî, Ö. B. Muhammed. el-Keþþâf, 1/564)
Demek ki âyette özellikleri belirtilen tip nifak tipidir. Nitekim bir sonraki âyette münafýklara elim bir azab olacaðý haber veriliyor. Gelecek âyetlerde de münafýklarýn davranýþlarýna temas ediliyor.
Burada belirlilik takýsý olmaksýzýn Sebîl olarak gelen yol; þüphesiz, hidâyet (veya hidâyet yolu), hak yol, dosdoðru yol, Ýslâm yolu anlamýndadýr. (Mukatil b. Süleyman, Tefsir, 1/264. el-Hâzin, M. b. Ýbrahim. Tefsir, 1/438)
-Þeytan tarihte nicelerini yoldan (es-Sebîl’den) çýkardý
Hz. Süleyman bir gün emrine verilen kuþlarý teftiþ ederken Hüdhüd adlý kuþun yerine olmadýðýný gördü. Eðer önemli bir haber getirmezse bu izinsiz kayboluþundan dolayý onu cezalandýracaðýný söyledi. Çok geçmeden Hüdhüd çýkageldi ve; “Ben senin bilmediðin bir þeyi öðrendim. Sebe’halkýn saðlam haber getirdim” dedi ve þunu ekledi:
“Onlarý bir kadýn hükümdarýn yönettiðini gördüm. Kendisine her imkan verilmiþ, bir de muhteþem bir tahtý var.
Ancak;Onun (kraliçenin) ve kavminin, Allah’ý býrakýp güneþe taptýklarýný gördüm. Þeytan, onlara yaptýklarýný süslü göstermiþ ve böylece onlarý yoldan (es-Sebîl’den) çýkarmýþ. Bu yüzden de onlar hidâyeti bulamýyorlar.” (Neml 27/24. Ayrýca bak:Mü’min 40/37. Ra’d 13/33)
Þeytan, hak yolun dýþýndaki yollarý süslü göstererek (tezyin ederek) onlarýn Sýrat-ý Müstekým’e girmelerine engel oldu. Ki o Sýrat-ý Müstakim (es-Sebîl), Allah’ýn (st) peygamberle gönderdiði kendi dini Ýslâmdýr. Ama þeytan Sebe’ kavmini bu hak yoldan alýkoydu. (Taberî, Ýbni Cerir. Câmiu’l-Beyan, 9/511) Âlemlerin Rabbi Allah yerine Güneþ’e secde etmelerine vesile oldu.
Bu âyetlerde de es-Sebîl’in, hak yol, hidâyet yolu, dosdoðru yol, Allah’ýn indirdiði din anlamýnda kullanýldýðýnda þüphe yoktur.(el-Hâzin, M. b. Ýbrahim. Tefsir, 3/344. el-Cezâirî, Ebu Bekr. Eyseru’t-Tefasir, s : 1254) es-Sebîl’den sonra hidâyetin gelmesi, hidâyeti bulamamnýn sebebinin Yol’dan (es-Sebîl’den) sapma olduðunun söylenmesi bunu gösterir.
Þeytan ve onun dostlarý da insanlarý bu doðru yoldan (es-Sebîl’den) saptýrmaya, yaptýklarý yanlýþlarý onlara süslü göstermeye çalýþýr. Âyette þeytanýn bu rolüne dikkat çekiliyor ama sonuçta onun vesveselerine kanýp yanlýþ yapan insandýr.
-Þeytanlar kendi dostlarýný yoldan (es-Sebîl’den) çýkarýrlar
Allah (st) þöyle buyuruyor:
“Kim, Rahmân’ýn Zikri’ni görmezlikten gelirse, Biz onun baþýna bir þeytan sararýz. Artýk o, onun ayrýlmaz dostudur.
Þüphesiz (bu) þeytanlar onlarý doðru yoldan (es-Sebîl’den) saptýrýrlar. Onlar ise hidâyette olduklarýný sanýrlar.”(Zuhruf 46/36-37)
«Yani þeytanýn ona musallat olmasýný kolaylaþtýrýrýz. Bu da o kimsenin imana karþýn küfrü tercih etmesinin bir cezasýdýr. Artýk bundan sonra o kimsenin yüreðe imana kapalý olur ve felah (kurtuluþ) bulamaz. Bu þuna benzer: Allah (st) durmadan artýrýlan masiyete ceza, durmadan artýrýlan hasenata da sevap verir.» (Ýbni Atiyye. Abdulhak. el-Muharriu’l-Vecîz, s: 1681)
“Biz onun baþýna bir þeytan sararýz” ifadesi “... Onlar yoldan sapýnca, Allah da kalplerini (doðru yoldan) saptýrdý. Allah, fasýklar topluluðunu hidâyete erdirmez.»(Saf 61/5) Yani onlar doðru yoldan saptýklarý zaman Allah da onlarýn kalplerinin hakikatten sapmasýna izin verdi. Yoksa hidayeti tercih edeni doðru yoldan saptýrmaz.
“görmezlikten gelirse-ve men ya’þu” sözünün açýklamasýnda üç görüþ vardýr. Birincisi; yani kim Rahmanýn zikrinden yüz çevirirse. Ýkincisi; yani kim Rahman’ýn zikrine karþý kör olursa. Üçüncüsü; kim Rahman’ýn zikrine karþý dar görüþe (zayýf bir basirete) sahip olursa.” (el-Cevzî, A. b. Muhammed. Zâdul Mesîr, s: 1278)
Âyette geçen ‘aþâ, gözde zayýflýk ya da dilimizde “tavuk karasý” adý verilen gece görüþ bozukluðu, bir çþeþit körlüktür. (Ýbni Atiyye. Abdulhak. el-Muharriu’l-Vecîz, s: 1681. Elmalýlý, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 7/53) Bu da Allah’ýn indirdiði vahye gece gibi karanlýk bir akýlla bakanýn, vahyin gösterdiði hakikati göremeyeceði imasýný taþýr.
« Zýmnen: Baktýðý ne kadar doðru olursa olsun, yamuk bakan doðru göremez. Kusurlu bakýþ bakýlan üzerinde hiç bir kalýcý etkiye sahip deðildir, sadece sahibini aldatýr. Vahye yamuk bakan, þeytanî bir öteki kiþiliðin uydusu olmakla cezalandýrýlýr. » (Ýslâmoðlu, M. Hayat Kitabý Kur’an, 2/974)
Bu âyet insanýn nasýl þeytanýn yörüngesine girip onun uydusu haline geldiðini ifade etmektedir. Ýnsanýn içinde farklý yönlere meyleden iki çekim alaný olduðu kabul edilir. Bunlardan hayra meyil ; insaný Allah’a davet eder ve ezeli sözleþmeden, insana üfelenen ilahi nefhadan ve meleklerden gelir. Ýnsan iradesini kulanarak bu çekimin etkisine girerse hidâyeti bulur, daima hayýrlý iþler yapar.
Ýçindeki kötüye davet eden çekime (sese) kulak verirse, ilâhi mesaja duygularýný kapatýrsa ; o kimse þaytanýn yakýný olur. Þeytanýn iþi böyle kimseleri nefsani þeylerle meþgul etmek, onlarý Allah’tan uzaklaþtýrmaktýr. (Komisyon, Kur’an Yolu DÝB, 4/667)
“Kim, Rahmân’ýn Zikri’ni görmezlikten gelirse...”Bukonuda farklý görüþler var:
Gözün Allah’ý zikre kör olmasý (Mukatil b. Süleyman, Tefsir, 3/190), Allah’ý zikretmekten yüz çevirmek (Taberî, Ýbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 11//188), Allah’ýn cezalandýrmasýndan korkmamak, sevabýný ummamak, sapýklýkta olduðu halde kendisini hidâyette hayal etme (el-Hâzin, M. b. Ýbrahim. Tefsir, 4/109), Allah’ýn þeriat kýldýðý þeylere itibar etmemek, deðer vermemek (Ýbni Atiyye. Abdulhak. el-Muharriu’l-Vecîz, s: 1681), Allah’ý zikretmekten (anmaktan) ya da Kur’an’dan yüz çevirmek (Þevkânî, A. b. Muhammed. Fethu’l-Kadîr, s: 1568. Mevdûdî, E. Tefhîmu’l-Kur’an (çev.), 5/275), Peygamber zamanýndaki müþriklerin yaptýðý gibi Kur’an’a gözü/gönlü kapatmak, onun yol göstericiliðini kabul etmemek (Elmalýlý, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 7/53).
Rahman’ýn zikri bir baþka ayette « Benim zikrim » þeklinde geliyor.
“Her kim de Benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardýr. Bir de onu kýyamet gününde kör olarak haþrederiz.”(Tâhâ 20/124)
Yani kendisine Rabbini hatýrlatan þeyden (vahiyden) yüz çeviren, onu kabul etmeyen ve onun (hükümlerinin) gereði ile amel etmeyen (Taberî, Ýbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 8/469),Kur’an’a inanmayan ve ona tabi olmayarak ondan yüz çeviren kimse (el-Cevzî, A. b. Muhammed. Zâdul Mesîr, s: 921), Allah’ýn emrine ve Elçisi ile gönderdiklerine muhalefet eden, hidayetin dýþýnda bir yol tutan(Ýbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 3/496) için dar/zor, kanaatsiz, bereketsiz bir hayat vardýr.
Dar olmayan bir geçim, dine teslim olduktan sonra kanaat, Allah’ýn taksimine tevekkül etmektir. Böyleleri Allah’ýn kendilerine rýzýk olarak verdiklerini kolaylýkla ve gönülde infak eder, rahat bir hayat yaþar.
Allah’ýn þu âyette haber verdiði gibi ; «Erkek veya kadýn, kim mü’min olarak iyi iþ iþlerse, elbette ona hoþ bir hayat yaþatacaðýz…»(Nahl 16/97) Ancak Allah’ýn Dininden yüz çeviren dünyalýklarý daha çok artýrma hýrsýndan ve tamahýn kurtulamaz. Ona cimrilik musallat olur ve infak etmekten elini çeker. Dar bir þekilde yaþar. Onun hali karanlýk gibidir. Kim Allah’ýn zikrinden yüz çevirirse ; üzerine zulmet çöker, rýzýk konusunda sýkýntý yaþar. (Zemahþerî, el-Keþþâf, 3/92)
Zuhruf 37. âyette belirlilik takýsýyla gelen es-Sebîl benzerleri gibi hak yoldur, hidâyettir, dosdoðru yoldur. Çünkü bir cins isim mutlak olarak zikredildiðinde yalnýzca hak olaný ifade eder. Üstelik es-Sebîl âyetin sonunda geçen hidâyetle baðlantýlý. Hidâyet doðru yoldur, doðru yolun götüreceði hedef ise hidâyettir. (Hidâyet Türkçe’de genellikle « doðru yol » olarak aktarýlýyor.)
Þeytanlar Allah’ýn zikrine karþý kör olanlarý O’nun yolundan, yani hak yoldan saptýrýrlar, dalâleti (sapýklýðý) süslü, Allah’a imaný ve onun gereðini yapmayý sevimsiz gösterirler. Buna raðmen müþrikler, inkârcýlar þeytanýn güzel göstemesiyle sapýklýkta olduklarý halde hak yolda olduklarýný zannederler. (Taberî, Ýbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 4/188) Ya da hidâyetten ðafil olmalarýný saðlarlar. Hangi yolun hidâyet, hangi gidiþin sapýklýk olduðu konusunda onlarý tereddüte düþürürler.
Bu durumun bir de âhiret boyutu var. Kur’an onu þöyle açýklýyor :
«Sonunda Bize gelince arkadaþýna: « Keþke benimle senin aranda doðu ile batý arasýndaki kadar uzaklýk olsaydý, sen ne kötü arkadaþ imiþsin! » der. Nedâmetin bugün size hiç faydasý dokunmaz; zira haksýzlýk etmiþtiniz, þimdi azapta ortaksýnýz.» (Zuhruf 46/38-39)
-Samiri’nin buzaðýsý da yol (sebîl) gösterici deðildir
Ýsrailoðullarý daha önce hz. Musa’dan kendilerine görünen bir tanrý (put) yapmasýný istemiþlerdi. Bu sebeple hz. Musa onlarý böyle saçma istek konusunda uyarmýþtý.
Ancak “Mûsâ’nýn kavmi onun (Tur’a gitmesinin) ardýndan, ziynet eþyalarýndan, böðürmesi olan bir buzaðý heykeli (yaparak ilâh) edindiler. Onun kendileriyle konuþmadýðýný ve onlara hiçbir yol (sebîl) göstermediðini görmediler mi? (Böyle iken) onu (ilâh) edindiler de zalim kimseler oldular.”(A’raf 7/148)
Buzaðýyý tanrý edinenler onun kendileriyle konuþmaya dahi gücünün olmadðýný, olamayacaðýný, hiç birine býrakýn hidâyet yolunu göstermeyi, dünyalýk bir hedef için bile yol gösteremeyeceðini anlamadýlar mý? Sözün geliþinden “evet anlamadýlar” denilebilir.
Burada da belirlilik takýsý olmaksýzýn gelen Sebîl yine doðru yol anlamýndadýr. Zira âyette hidâyet kelimesiyle “onlarý sebîle hidâyet ettirmek” þeklinde geliyor. Þüphesiz bir kimseye hidâyet etmek onun doðru yola girmesini saðlamak, hidâyet de doðru yolun, sýrat-ý müstakým’ýn, Ýslâm yolunun kendisidir.
Samiri’nin buzaðýsý bu anlamda kendisini tanrý edinenleri ne duyabildi, ne konuþabildi, ne de onlara bir yol (sebîl) gösterebildi. Þüphesiz ondan bir þey ummak ahmakça bir þey idi.
Hüseyin K. Ece
13.07.2018
Zaandam