7- Âl-i Firavun
Âl-i Firavun kötü aile modeline tipik bir örnektir.
Âl-i Firavun, Firavun’a destek olarak firavunluðu diri tutan ailesi ve taraftarlarý, hanedâný, sülâlesi/soyu, ona uyanlar demektir.
Kur’an’da onsekiz âyette geçen ‘mel’e’ye (Mesela: Þuarâ 26/34. A’raf 7/60, 66, 88, 109, 127. Yûnus 10/88. Hûd 11/27) genellikle gözde olanlar, seçkinler, ileri gelenler, kendilerine danýþýlanlar anlamýna gelir. Kur’an Firavun’un mel’e’sinden de bahsediyor. Mel’e, onun danýþtýðý kiþiler, çevresindeki önemli adamlar, ona destek olanlardýr.
Firavun’un sihirbazlarý ona, yakýnda Ýsrailoðullarý arasýnda doðacak bir erkek çocuðun baþýna dert olacaðýný haber verince, Ýsrailoðullarýnýn bütün erkek çocuklarýnýn öldürülmesini emretti. Kur’an bu olayýn faili olarak Firavun ailesini, yani adamlarýný gösteriyor.
Âl-i Firavun Kur’an’da ondört yerde geçiyor. Mesela:
“Hatýrlayýn ki O sizi Firavun hanedânýndan (ailesinden) kurtardýk. Onlar size iþkencenin en kötüsünü reva görüyor, erkek çocuklarýnýzý öldürüyor, kadýnlarýnýzý sað býrakýyorlardý. Bu size yapýlanlarda sizin için Rabbinizden büyük bir deneme vardý.”(Bekara 2/49)
“Biz Firavun hanedâný düþünüp ibret alsýnlar diye, senelerce onlarý kuraklýk, kýtlýk ve ürün azlýðý ile cezalandýrdýk.“(A’raf 7/130)
Hz. Musa (as) Ýsrailoðullarýnýn söz dinlemez tavýrlarýna ve ondan elle tutulur, gözle görülür bir tanrý istemelerine karþýlýk, onlara Allah’ýn kendilerini Firavun ailesinden kurtarmasýný hatýrlatmýþtý.
“Hem düþünün ki, sizi Firavun hanedânýndan kurtarmýþtýk. Onlar ki size pek acý bir iþkence uyguluyor, oðullarýnýzý hep öldürüyor, kýzlarýnýzý ise, (kendilerine hizmetçilik etmeleri için) hayattabýrakýyorlardý. Bunda, Rabbiniztarafýndansizebüyükbirimtihanvardý.”(A’raf 7/141)
Burada da kasdýn Firavun çevresindeki adamlarý veya hanedaný olduðu söylenebilir.
Firavun Hz. Musa’yý öldürmeye teþebbüs edince Firavun ailesinden, yani onun çevresinden imanýný saklayan bir adam; ‘Rabbim Allah dediði için bir kimseyi mi öldüreceksiniz?‘ diye karþý çýkmýþtý.
“Firavun ailesinden olup, imanýný gizleyen bir mümin adam þöylededi: Siz bir adamý "Rabbim Allah'týr" diyor diye öldürecekmisiniz? Halbuki o, size Rabbinizden apaçýk mucizeler getirmiþtir. Eðer o yalancý ise yalaný kendisinedir. Eðer doðru söylüyorsa sizi tehdit ettiðinin (azabýn), bir kýsmý olsun gelip size çatar. Þüphesiz Allah, haddi aþan, yalancý kimseyi doðru yola eriþtirmez.”(Ðafir 40/28)
Âl-i Firavun’a, yani Firavun’a ve çevresindeki adamlarýna, ileri gelenlere, yönetici elit tabakasýna, aile fertlerine uyarýcý peygamberler geldi. Fakat onlar Allah’ýn âyetlerini yalanladýlar. Peygamberlere karþý geldiler. Onlarý ve mü’minleri öldürmeye kalkýþtýlar. Bunun üzerine Allah da onlarý çok kuvvetli bir yakalayýþla yakaladý ve hak ettiklerini verdi. (Kamer 54/41,42)
Âyetlerde Firavun deðil de ‘âl-i Firavun’ denilmesi dikkat çekicidir. Onun ortaya koyduðu zulüm ve inkâr düzeninin sorumlusu sadece o deðildir. Onun peþine gidenler ve ona destek olanlar da onun suç ortaðýdýr. Kimisi zalime fiilen, kimisi ona de ses çýkarmayarak destek olur.
Kur’an, Firavun’un peþinden gidenler için þu kesin hükmü haber veriyor:
“Onlar sabah akþam o ateþe sokulurlar. Kýyametin kopacaðý gün de: Firavun ailesini azabýn en çetinine sokun (denilecek)!”.(Mü’min 40/46)
Firavun ailesi; azgýnlýðýný, haddi aþmanýn (tuðyanýn), zülmün, hakka düþmanlýðýn, yeryüzünde büyüklük taslamanýn, insanlarý köleleþtirmenin, merhametsizliðin, yalancýlýðýn ve aymazlýðýn tipik örneðidir.
Onlar, Firavuna yakýn olabilmek ve onun sayesinde dünyalýklara kavuþmak için, bütün imkânlarýyla ona destek olmuþlardýr. Kur’an, onlarý örnek vererek, tarih boyunca gelmiþ ve gelecek olan firavun zihniyetine ve bu zihniyete körü körüne destek olan menfeatçý gruba dikkat çekiyor.
Ancak Firavunun karýsý bu ailenin dýþýnda idi. Her ne kadar kiþinin hanýmý onun ailesinden sayýlsa bile, Kur’an Firavunun’un hanýmýný onlardan ayýrýyor ve onun iman edenlerden olduðunu söylüyor.
“Allah, inananlara da Firavun'un karýsýný misal gösterdi. O: Rabbim! Bana katýnda, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun (kötü) iþinden koru ve beni zalimler topluluðundan kurtar! demiþti.”(Tahrim 66/11)
Týpkýhz.Nuh’unoðlununvekarýsýnýn da onunailesindensayýlmayýþýgibi. (Tahrim 66/10. Hûd 11/46)
8-Ehl-i beyt
Ehl-i beyt, kelime anlamý ‘ev halký’, ‘evde oturanlar’, bir evi mekan olarak paylaþanlar demektir. Ehl- beyt bir kiþiye nisbet edildiði zaman o kiþinin, eþini, çocuklarýný ve akrabalarýný içine aldýðý kabul edilmektedir. Nitekim arap örfünde de ‘ehl’ kelimesi evde bulunan hanýmlarý ve çocuklarý kapsardý.
Bu tabir, cahiliye Arap toplumunda kabilenin hakim ailesini ifade ederken, Ýslâmî dönemde sadece Hz. Peygamberin ailesi ve soyu anlamýnda kullanýlmýþtýr. Ýslamî kültürde ‘ehl-i beyt’ denildiði zaman mutlak anlamda Hz. Peygamber’in ev halký kasdedilir. (R. el-Isfehanî, el-Müfredât, s: 36)
Ehl-i beyt kavramý Kur’an’da üç âyette geçmektedir.
Birincisi;Hz. Ýbrahim’in bir hanýmýyla ilgili olarak:
“Ve gerçek þu ki, Ýbrahim'e (semavî) elçilerimiz müjdeyle geldiler, (ve) “Selâm olsun!” dediler; o da (onlara): “(Size de) selâm olsun!” diye karþýlýk verdi ve sonra da onlarýn önüne kýzarmýþ bir buzaðýyý getirip koymakta gecikmedi.
Fakat ellerinin yemeðe gitmediðini görünce onlarýn bu davranýþý tuhafýna gitti; onlardan yana içine bir korku düþtü.(Ama) onlar: “Korkma! Biz Lût kavmine gönderildik” dediler.
Ve (yanlarýnda) ayaküstü bekleyen karýsý, orada öyle (sevinçle) gülümsüyordu; iþte bu haldeyken o'na Ýshâk'ý(n doðumunu) müjdeledik ve Ýshâk'ýn ardýndan da (o'nun oðlu) Yakub(un doðumunu).
(Ýbrahim'in karýsý:) Olacak þey deðil! “Ben yaþlý bir kadýn, kocam da yaþlý bir adam iken, hâlâ çocuk mu doðuracaðým? Doðrusu, þaþýlacak bir þey bu!”
“Allah'ýn dilediðini gerçekleþtirmesini mi yadýrgýyorsun?” dediler, “Allah'ýn rahmet ve bereketi sizin üzerinize olsun ey ehl-i beyt/bu evin halký, (hemen hatýrlayýn ki,) her zaman her övgüye layýk olan O'dur; þaný çok yüce olan O!”(Hûd 11/71-73)
Bu âyette ‘ehl-i beyt’ diye tabir edilen kiþilerin Hz. Ýbrahim ve hanýmý Sâre olduðu tahmin edilebilir. Hitabýn çoðul olarak gelmesi ev halkýnýn birden fazla olduðuna delalaet eder.
Bu âyette ‘beyt-ev’ belirlilik takýsýyla geldi. Çünkü kendisinden bahsedilen ev Hz. Ýbrahim’in evidir.
Ýkincisi;Hz. Musa’nýn bebekken suya býrakýlýþý anlatýlýrken.
Firavun’un bilginleri, Ýsrailoðullarýndan doðacak birinin saltanatý için tehlikeli olacaðýný söyleyince, o onlardan doðacak bütün erkek çocuklarýnýn öldürülmesini emretti. Ancak Allah’ýn (cc) hesabý ve hikmeti farklý idi.
“Musa'nýn annesine, "O(çocuðu)nu emzir, baþýna bir þey gelmesinden korkuyorsan (bir sandýk içinde) onu suya býrak, korkma, üzülme biz onu tekrar sana geri vereceðiz ve onu elçilerden yapacaðýz." diye vahyettik.
Ve (sonunda) Firavun ailesi(nden biri) o'nu buldu (ve kurtardý): çünkü (Biz) o'nun ileride, Firavun'un, Hâmân'ýn ve onlarýn maiyetindekilerin gerçekten yanlýþ yolda olduklarýný görerek karþýlarýna bir düþman ve bir üzüntü (kaynaðý) olarak çýkmasýný (dilemiþtik).
Ve Firavun'un karýsý, (Firavun'a): “(Bu çocuk) hem benim hem de senin için göz aydýnlýðý (olabilir)” dedi, “Onu öldürmeyin; belki bize faydasý dokunur; yahut o'nu evlat edinebiliriz!” Ve (pek tabii, bunlarý konuþurken, olacak olanlardan) haberleri yoktu.
Bu arada, Musa'nýn annesi yüreði acýyla dolup taþarak sabahý etti; öyle ki, eðer (sözümüze olan) inancýný sonuna kadar canlý tutmasý için yüreðini iyice güçlendirmemiþ olsaydýk o'nun kim olduðunu az kalsýn açýða vuracaktý.
Annesi Musa'nýn ablasýna: Onun izini takip et, dedi. O da, onlar farkýna varmadan uzaktan kardeþini gözetledi.
Biz daha önceden (annesine geri verilinceye kadar) onun süt analarýný kabulüne (emmesine) müsaade etmedik. Bunun üzerine ablasý: Size, onun bakýmýný namýnýza üstlenecek, hem de ona iyi davranacak bir ev halký (ehl-i beyt) göstereyim mi? dedi.”(Kasas 28/4-12)
Bu âyette de ‘ehl-i beyt’ tabirinin, Hz. Musa’nýn ailesi hakkýnda kullanýldýðý açýktýr. Kelime âyette belirlilik takýsý olmaksýzýn ‘ala ehl-i beytin’ þeklinde geliyor.
Bu da Musa’nýn ablasýnýn Firavun’un yanýnda kendi evlerini deðil, içinde çocuða bakabilecek bir dadýnýn olduðu herhangi bir evi, ya o evde olan bir süt anneyi söz konusu ettiðini gösterir. Asýl amacýnýn ise, böylece kendi annesini saraya getirmek olduðunu anlýyoruz.
Burada Kur’an’ Hz. Musa’nýn ailesine ‘ehl-i beyt’ diyor, o eve sevgi ve muhabbetin hakim olduðunu, o evde yaþayanlarýn salih, emin ve muttaki insanlar olduðunu söylüyor. Bunu, uzaktandan da olsa o annenin hz. Musa ve hz. Harun gibi iki peygamber yetiþtirmesinden, bebek Musa’yý ta zalim Firavunun sarayýna kadar takip edip, saraya sokulup bebeðe cesurca süt anne tavsiye eden kýz kardeþin halinden, Firavun zihniyetinin senelerce süren bütün baskýlarýna raðmen Tevhid inancý üzere kalmalarýndan anlýyoruz.
Üçüncüsü,Peygamberimizin (sav) hanýmlarýndan bahseden âyette:
“Ey peygamber hanýmlarý! Sizden kim açýk bir hayâsýzlýk yaparsa, onun azabý iki katýna çýkarýlýr. Bu, Allah'a göre kolaydýr.
Sizden kim, Allah'a ve Resûlüne itaat eder ve yararlý iþ yaparsa ona mükâfatýný iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rýzýk hazýrlamýþýzdýr.
Ey Peygamber hanýmlarý! Siz, kadýnlardan herhangi biri gibi deðilsiniz. Eðer (Allah'tan) korkuyorsanýz, (yabancý erkeklere karþý) çekici bir eda ile konuþmayýn; sonra kalbinde hastalýk bulunan kimse ümide kapýlýr. Güzel söz söyleyin.
Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduðu gibi açýlýp saçýlmayýn. Namazý kýlýn, zekâtý verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt (Ev Halký)! Allah sizden, sadece günahý gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
Evlerinizde okunan Allah'ýn âyetlerini ve hikmeti hatýrlayýn. Þüphesiz Allah, her þeyin iç yüzünü bilendir ve her þeyden haberi olandýr.”(Ahzab 33/30-34)
Burada sözü edilen ‘Ehl-i Beyt’ kimdir? Ya da bu kavram kimleri kapsamaktadýr?
Gerek farklý rivâyetler, gerek kavramýn arap örfündeki manasý, gerekse âyetin kesin bir sýnýr çizmemiþ olmasý, kimlerin Ehl-i Beyt’e dahil olduðu konusunda farklý görüþlerin ortaya çýkmasýna sebep olmuþtur.
Pek çok alim ‘ehl’ kelimesinin anlamýndan, ‘Tathir âyeti’nin (Ahzab 33/33) özellikle Peygamberin hanýmlarýyla ilgili olarak inmesinden ve bu konuyla ilgili gelen hadislerden yola çýkarak deðerlendirme yapmýþ ve Ehl-i Beyt; Rasûlüllah’ýn hanýmlarý, çocuklarý ve onun örtüsü altýna aldýðý kimselerdir görüþüne sahip olmuþlardýr. (Þevkânî, Fethu’l-Kadîr, s: 1368. Ýbnu’l-Cevzi, Zâdu’l-Mesîr, s: 1124. Ýbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 3/94. Öz, M. DÝA Ehl-i Beyt mad. 10/498-500)Þia’dan büyük bir grup, Hz. Ali, Hz. Fatýma, onlarýn çocuklarý Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve onun soyundan gelen dokuz imamý (toplam oniki imamý) Ehl-i Beyt kabul etmektedirler. (H. Tabatabâî, el-Mizân, 16/330. Öz, M. DÝA Ehl-i Beyt mad. 10/498-500)
Hûd suresi 73. âyete göre kiþinin hanýmý onun ehl-i beytindendir. (Ýbni Hayyan, Tefsir, s: 960. Ýbni Manzur, Lisanu’l-Arab, 2/187) Yukarýda geçtiði gibi arap örfünde de ‘ehil’ kelimesi evde bulunan hanýmlarý ve çocuklarý da kapsar. Ayrýca Ehl-i Beyt’ten bahseden âyet, ‘sizler’ zamirini kullanarak Peygamber evindeki erkekleri ve kadýnlarý iþaret etmektedir.
Sünnî alimlere göre, Ehl-i beyt, Peygamber ailesine mensup olma þerefini taþýmakla birlikte günahtan korunmuþ (masum) deðillerdir. Tathir âyeti onlarýn günahsýz deðil, ilâhî ölçülere uyduklarý zaman günahtan temizlenebileceklerini haber veriyor. Nitekim Kur’an bu kelimeyi diðer müslümanlar hakkýnda da kullanýyor. (Mâide, 5/6. Tevbe, 9/103)
Günümüze kadar ulaþan ‘Ehl-i beyt’ rivâyetlerinin, onun etrafýnda ortaya çýkan münakaþalarýn ve görüþlerin, fikir ayrýlýklarýnýn Ýslâmýn ilk dönemlerindeki siyasî olaylardan, daha sonralarý ise cemaat/mezhep taassubundan etkilendiðini hesaba katmak gerekir. Bugün bu meseleye tarihi olaylar, klik ve cemaat açýsýndan, parçacý bir yaklaþýmla deðil; Kur’an ve sahih sünnet bütünlüðü açýsýndan bakýlmasý gerekir.
Peygamberimiz (sav) Veda Hutbesinde ümmetine iki emanet (Kur’an ve Sünnetini) býraktýðýný, onlara sarýldýklarý sürece sapýtmayacaklarýný buyurmuþtur. (Ebu Dâvûd, Menâsik/56 (1905). Ýbni Mâce, Menâsik/84 3704). Muvatta, Kader/3)
Müslim’deki rivâyet ise ‘Ehl-i beyt’i söz konusu ediyor: “Size iki aðýr emanet býrakýyorum. Bunlarýn birincisi Allah’ýn kitabýdýr. Onda mutlak hidayet ve nûr vardýr. Bundan dolayý ona sýmsýký sarýlýnýz. Diðeri de Ehl-i Beytim’dir. Ben onlar hakkýnda sizlere Allah’ý hatýrlatýyorum” buyurmuþtur. (Müslim, F. Sahabe/36 (6225). Tirmizî, Menâkýb/32 (3786, 3788))
Peygamber (sav) buyuruyor ki: “Allah size nimet verdiði için O’nu seviniz. Beni Allah sevgisi sebebiyle seviniz. Ehl-i beytimi de benim sevgimden dolayý seviniz.” (Tirmizî, Menâkýb/32 (3789)
- Son söz
Hz. Muhammed (sav) bir peygamber olarak bütün insanlar için ‘en güzel örnek’ idi.
(Ahzab 33/21) Þüphesiz ki onun örnekliði hayatýn bütün alanlarýný, insanýn Rabbi ile, insanýn
diðer insanlarla, insanýn mahlukâtla ve insanýn kendisiyle iliþkilerini içine alýr.
Peygamber ailesi de þüphesiz her açýdan örnek ailedir. Hem karý-koca, hem ebeveyn-evlad, hem dede-torun, hem de hanýmlar arasý iliþkiler açýsýndan. Ev mutluluk yuvasý, eðitim yeri, sýðýnak, barýnak, kiþilik kazanma, aile þerefi payesi elde etme yeri ise; bunun da en güzel örneðini onun evinde buluyoruz. Peygamber evi ümmetin önünde ev nasýl kurulur, nasýl yönetilir, görev bölümü nasýl yapýlýr, aile fertleri nasýl sevilir, aile fertleri nasýl yetiþtirilir, nasýl korunur, bir aileye mensup olmak kiþiye neler kazandýrýr, aile olmak kiþi bünyesinde nasýl etkiler býrakýr gibi sorularýn kesin cevabýdýr.
Bu aile mutluluðun, fedakârlýðýn ve dayanýþmanýn, edep ve terbiyenin, sadâkatin ve vefanýn, sevgi ve saygýnýn, sabýr ve tahammülün, samimiyet ve diðergâmlýðýn, itibar ve hürmetin, ihlaslý olmanýn ve samimiyetin, kulluðun ve Allah yolunda çaba göstermenin, hayatýn hedeflerini öðrenmenin örneðidir.
‘Ehl-i beyt’; Vahyin öngördüðü model aile tipini ümmetin önüne somut olarak koyan bir gerçekliktir.Kur’an’ýn peygamber ailesine ‘Ehl-i beyt’ demesi ve bunu Kur’an’da özellikle anmasý, bu ailenin ümmet için model oluþu ile ilgili olsa gerek. Zira kendisine vahiy inen yaþayan bir peygamberin aile hayatýndan bahsetmenin bir manasý olmazdý.
Bu nedenle Ýslâm ümmeti için Ehl-i Beyt’in (Peygamberin ev halkýnýn) apayrý ve önemli bir yeri vardýr. Müslümanlar onlarý sever, saygý gösterir, canlarýndan aziz bilirler. Yeri geldikçe onlarýn Ýslâmî ahlâklarýný, dindarlýklarýný, mücâhedelerini, takvalarýný, Allah yolundaki gayretlerini, iyilik severliklerini ve zühdlerini örnek alýp öyle olmaya çalýþýrlar. Verdikleri öðütleri, ettikleri tavsiyeleri can kulaðý ile dinlerler. Hatalarýný deðil, faziletlerini gündeme getirirler. Onlardan birinin adý anýlsa ‘hazreti’, ‘aleyhis-selâm-selâm onun üzerine olsun’, ‘radiyallahu anhü/radiyallahu anhâ-Allah ondan razý olsun’ derler. Her namazda ‘Allahümme salli ve Allahümme bârik’ dualarýyla Hz. Peygamber’e ve O’nun ev halkýna dua/salat ederler. Ama hiç bir zaman onlarý olaðanüstü, hatasýz (lâyuhti), ruhban sýnýfý saymazlar.
Kur’an’ýn hükümleri ve haberleri baðlayýcý olduðu gibi, verdiði örnekler de baðlayýcýdýr. Bu örneklerde mutlaka ya bir sakýndýrma/uyarý, ya özendirme/teþvik, ya model sunma/canlandýrma, ya da siz de böyle olmaya çalýþýn/olmayýn tavsiyesi vardýr.
Kur’an’da adý geçen aileler muhataplar için modeldir, bu baðlamda mükemmel örneklerdir.
Hüseyin K. Ece
01.09.2013
Zaandam/Hollanda