Ýman etmenin gereði var. Yani dil ile inanýyorum demek yeterli deðil. Þehâdet kelimesini kabul etmek, bir anlamda onun içerisine aldýðý bütün ilkleri, ölçüleri, emir ve yasaklarý, helal ve haram sýnýrlarýný kabul ediyorum ve günlük hayatta elimden geldiði kadar uygulamaya söz veriyorum demektir.
Ýman etmek, hayatý iman üzere yaþamaya karar vermektir.
Âmentü demek, Allah’ýn koyduðu ölçüler, çizdiði sýnýrlar çerçevesinde yaþamaktýr.
Ancak bazen, bazý þeyler bunu gerçekleþtirmeye engel olur. Ýslâm üzere yaþamayý arzu eden mü’minlerin önüne manilar çýkar. Bazý þeyler onlara ayak baðý olur.
O zaman þu soruyu sorabiliriz:Ýslâmý hayata hakim kýlmanýn önünde engeller var mý? Elbette var.
Bir kaç tanesini sayalým:
1- Allah’ýn indirdikleri ile hükmetmemek
Allah (cc) pek çok âyette dini, yani Allah’ýn insanlar için uygun gördüðü ölçüleri hayatýmýza hakim kýlmamýzý istiyor.
“Ýnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarýcý olarak peygamberleri gönderdi. Ýnsanlar arasýnda, anlaþmazlýða düþtükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitaplarý da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçýk deliller geldikten sonra, aralarýndaki kýskançlýktan ötürü dinde anlaþmazlýða düþtüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düþtükleri gerçeði izniyle gösterdi. Allah dilediðini doðru yola iletir.”(1)
“… Kim Allah'ýn indirdiði ile hükmetmezse iþte onlar zalimlerdir.”(2)
“Hayýr, Rabbine andolsun ki aralarýnda çýkan anlaþmazlýk hususunda seni hakem kýlýp sonra da verdiðin hükümden içlerinde hiçbir sýkýntý duymaksýzýn (onu) tam manasýyla kabullenmedikçe iman etmiþ olmazlar.”(3)
Allah’a ve Peygamber’e itaatýn emredildiði âyetler de ayný þeyi iþaret ediyorlar.
“Aralarýnda hüküm vermesi için Allah'a ve Resûlüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak "Ýþittik ve itaat ettik" demeleridir. Ýþte asýl bunlar kurtuluþa erenlerdir.
Her kim Allah'a ve Resûlüne itaat eder, Allah'a saygý duyar ve O'ndan sakýnýrsa, iþte asýl bunlar mutluluða erenlerdir.”(4)
“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ulu’l-emre (yetki sahiplere) de itaat edin. Eðer bir hususta anlaþmazlýða düþerseniz ve ahirete gerçekten inanýyorsanýz onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onlarýn talimatýna göre halledin); bu hem hayýrlý, hem de netice bakýmýndan daha güzeldir.”(5)
“De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eðer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kafirleri sevmez.”(6)
2-Allah’ýn taksimine/hükmüne razý olmamak
Ýslâmý hayata hakim kýlmanýn önündeki en önemli engellerden biri de Allah’ýn taksimine razý olmamaktýr.
Bu taksim dünyalýklar, þekil ve biçim, soy-sop, kabiliyetler ve kapasite ile ilgili olabildiði gibi, bizim için uygun gördüðü veya uygun görmedigi ölçülerle, hükümlerle, kurallarla da ilgili olabilir. Ýnsaný Allah (cc) dilediði biçimde yarattý ve yaratmaya devam ediyor. Onun hayatýný devam ettirebilmesi için de her þeyi hazýrlýyor. Yani insanýn sahibi, hakimi, Rabbi Allah’týr.
O (cc) ayný zamanda insanýn hem dünya hayatýný daha iyi geçirmesi,hem de yaratýlýþ sýnavýný kazanabilmesi için ölçüler, ilkeler, deðerler koyma, din gönderme, insana görev verme hakkýna sahiptir.
“… Bugün size dininizi olgunlaþtýrdým, size nimetimi tamamladým ve size din olarak Ýslâm'ý beðendim…”(7)
Böylesine Allah’a ait bir varlýðýn Allah’ýn uygun gördüðü ölçülerle hareket etmesi gerekmez mi?
Ebu Hureyra anlatýyor: Rasûlüllah (sav) þöyle dedi: “Kendileriyle amel etmek üzere þu beþ kelimeyi kim benden alacak?” Ebu Hureyra;“Ben alacaðým” dedim. Elimi tuttu ve þu beþ þeyi saydý: “Haramlardan sakýn, insanlarýn en âbidi (en çok ibadet edeni) olursun. Allah’ýn taksimine razý ol, insanlarýn en zengini olursun. Komþuna iyi davran olgun müslüman olursun. Nefsin için sevdiðini insanlar için de sev, iyi müslüman olursun. Çok aþýrý gülme, aþýrý gülmek insanýn kalbini öldürür.”(8)
Cennetlikler ile ilgili þöyle deniyor:
“Onlarýn Rableri katýndaki mükafatý, içinde temelli ve sonsuz kalacaklarý, içlerinden ýrmaklar akan Adn cennetleridir. Allah onlardan razýdýr. Onlar da Allah'tan razýdýr. Bu, Rabbinden korkan kimseyedir.”(9)
Ýman edenler bu dünyad ada “Ben Allah’tan razýyým. Taksimine de, hükmüne de, takdirine de, kahrýna da,lutfuna da” diyebilmeli.
3- Dünya hayatýnýn ebedi olduðunu sanmak
“Sizi sadece boþ yere yarattýðýmýzý ve sizin hakikaten huzurumuza geri
getirilmeyeceðinizi mi sandýnýz?”(10)
Ýslâmý hayata hakim kýlmanýn önündeki engellerden birisi de ‘dünya sevgisi’ dir.
Kur’an’da ‘dünya’ kelimesi ile, burada yaþanýlan hayat anlayýþý kötülenmiþ, hafife alýnmýþ, bununla da ‘yer küresi’ deðil, Ahireti geri plana býraktýran, Ahireti hesaba katmayan yaþama zihniyeti tenkit edilmiþtir.
Kur’an, ‘dünya hayatý’ tabirini, kiþiyi Allah’tan uzaklaþtýran iðreti, âdi, sefil bir hayatýn karþýlýðý olarak kullanmaktadýr. Bu kelimeyi çoðunlukla Ahiret hayatý ile birlikte söz konusu etmektedir. Ýki hayat arasýnda karþýlaþtýrma yapmakta, Ahiret hayatýnýn üstünlüðünü ve devamlýlýðýný vurgulamaktadýr.
Kur’an, Ahireti unutturmayan, kiþinin kulluk görevlerine engel olmayan, insaný sapýklýða götürmeyen ‘dünya hayatýný’ kötülemiyor. Hatta bunun bir mutluluk olduðunu, mü’minlerin bu anlamda dua etmeleri gerektiðini öðütlüyor.
“Onlardan öylesi vardýr ki: ‘Rabbimiz, bize dünyada da hasene (iyilik ve güzellik) ver, Ahirette de hasene (iyilik ve güzellik) ver ve bizi ateþ azabýndan koru’ der.”(11)
“Müjde, dünya hayatýnda da, Ahiret hayatýnda da onlarýndýr. Allah’ýn sözleri için bir deðiþiklik yoktur. Ýþte büyük kurtuluþ ve mutluluk budur.”(12)
4- Dünya hayatýnýn fani olduðunu unutmak
“Ey insanlar! Þüphe yok ki, Allah’ýn her konudaki verdiði söz gerçektir ve mutlaka gerçekleþecektir. O halde dünya hayatý nimet ve süsleriyle sizi ahiret hayatýndan alýkoyup aldatmasýn. Çok aldatýcý olan þeytan da sakýn sizi aldatýp Allah’ýn lütuf ve baðýþlamasýna ümidlendirmesin.”(13)
Abdullah b. Ömer (ra) diyor ki: Resûlullah (sav) benim iki omuzumu tuttu ve: “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” buyurdu. Ýbni Ömer (ra) þöyle derdi: “Akþama ulaþtýðýnda sabahý gözetme, sabaha kavuþtuðunda da akþamý bekleme. Saðlýklý anlarýnda hastalýk zamanýn için, hayatýn boyunca da ölümün için tedbir al.”(14)
Allah (cc), insanlarýn içerisine dünya malýna ve geçimliklerine karþý bir meyil, bir tutku koymuþtur. Yaratýlan bütün mal ve geçimlikler ‘dünya hayatýnýn’ süsüdür. Onlarý kazanmaya çalýþmak, onlara sahip olmak ve kullanmak suç deðildir.
Kiþide yeme içme, barýnma ve giyinme ihtiyacý olduðu müddetçe; mala ve eþyaya olan arzu ve meyil bitmeyecektir. Bir de buna insanýn aþýrý ihtirasýný ve baþkalarýna hükmetme arzusunu da eklersek, dünyalýklara karþý olan sevgi daha da anlaþýlýr olacaktýr.
Allah’ýn insanlar için yarattýðý zinetleri (süsleri ve geçimlikleri) kimsenin yasaklamaya ve haram kýlmaya hakký yoktur. Ancak insan bu zinetleri helâl yoldan aramalý, harama harcamamalý, mal ile þýmarmamalý, malý haksýzlýk aracý olarak kullanmamalý, mal ile meþgul olarak Allah’tan ve Ahirete hazýrlanmaktan uzaklaþmamalý, üzerinde (zekât, sadaka ve nafaka gibi) hakký olanlarýn hakkýný vermeli.
Peygamber (sav) dünyadan yüz çevirerek, devamlý ibadetle meþgul olup, kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarýný bile karþýlamayan sahabelerin tutumunu tenkit ettiði gibi, dünyalýk ve mal sevgisini kalbe yerleþtirip kulluk görevlerini ihmal edenleri de uyarmýþtýr.
‘Dünya hayatý’ ve ahirete hazýr olma arasýnda bir denge olmalýdýr. Ýslâmýn hoþ görmediði ‘dünya hayatý’, insaný Allah’tan uzaklaþtýran yaþama anlayýþýdýr. Mal, servet, makam ve mevki tutkusu, þöhret hastalýðý, þehvetlere esir olma, lüks ve israf anlayýþý, malla þýmarma ve dünyalýklara köle olma akýlsýzlýðýdýr.
Ýslâmýn insana tavsiye ettiði fakirlik deðil, fakr’dýr.
Fakr; dünyalýklara sahip olsan da onlarýn sana sahip olmasýna izin vermemendir.
Peygamber’in (sav) önemli özelliklerinden biri de fakr’dýr. Ama o fakir (miskin) bir insan deðildi.
Yerilen ‘dünya hayatý’; ona ait þeyleri ilâh haline getirme, mal peþine koþmaktan baþka bir hedef tanýmama, geçimlikleri kutsallaþtýrmadýr. Bu aldanmaktýr ve cahilliktir.
Çünkü insanýn yaratýlýþ amacý da bu deðildir.
Ýslâm, her türlü meþrû çalýþmayý övmüþ, onu ibadet saymýþ ve insanýn ancak çalýþmasýnýn karþýlýðýný alabileceðini belirtmiþtir.(15)
“Hiç kimse elinin emeðinden daha hayýrlýsýný yememiþtir” diyerek el emeði ile geçinmeyi yani çalýþmayý teþvik etmiþtir.
Buna karþýn Ýslâm, insandaki fýtrî bir takým meyilleri inkâr etmemiþ, insanýn dünyalýklara karþý arzusunu baský altýna almamýþ, ancak bu arzunun dengelenmesini, nefsin isteklerinin kontrol altýna alýnmasýný istemiþtir. Bunun da yollarýný ve prensiplerini açýklamýþtýr.
Peygamber (sav)“Uhud daðý kadar altýným olsa onu üç günden fazla saklamazdým (insanlara sadaka olarak verirdim).”(16)buyurarak dünya geçimliklerinin ne kadar deðerli olabileceðini haber veriyor.
Ýnsanýn dünya hayatýný ise þu nefis benzetme ile deðerlendiriyor:
“…Dünya (hayatý) ile benim ilgim, bir aðacýn altýnda gölgelenip sonra da býrakýp giden yolcunun durumu gibidir.”(17)
Dünyalýk için ne kadar üzülürsen o nispette ahiret sevgisi kalbden çýkar.
Ahiret için ne kadar üzülürsen, o nispette dünya sýkýntýsý kalbden çýkar.
Dünyada herkes misafirdir. Yanýndaki þeyler emanettir. Misafirin gitmekten, emanetin ise geri alýnmaktan baþka çaresi yoktur.
5-Dünya malýna çok deðer vermek
Ýnsaný islamý,î hayattan uzaklaþtýran, kulluk görevlerini yapmaktan alýkoyan bir baþka sebep de dünyalýklara hak ettiklerinden daha fazla deðer vermektir.
Bu hayatýn merkezine onlarý koymaktýr.
Halbuki eldeki servete kutsallýk vermek, onlarý Allah’tan daha fazla sevmek, hayatýn merkezine maddiyatý almak aldatýcý, yalan, sanal ve tehlikelidir.
Servet el kiri ise, kirin deðeri ne kadar olur?
Servet, yani dünyalýklar bir araç ise; amaç yerine konulmasý ne kadar mantýklýdýr?
Amaca gitmek varken, aracýný sýrtýna alýp taþýyana kim ahmak demez ki?
Eskiler insan servet iliþkisini þuna benzetirlerdi: Ýnsan denizde yolculuk yapmak isteyen bir gemi gibidir. Gemi denizde yol alacak ve asýl hedefine, karþý kýyýya sað salim varacak. Su o geminin dýþýnda olursa onu yüzdürür. Ama ayný su geminin içinde olursa onu batýrýr.
Dünyada sahip olunan eþyalar ve zenginlikler de týpký gemiyi yüzdüren su gibidir.
Mal, servet, dünyalýk sevgisi insanýn kalbini doldurursa, o kalbin sahibini batýrýr. Onu cimri, hasis, aç gözlü, zalim, hak yeyici, kibirli, þýmarýk, nankör yapar. Böyle kiþiler sahip olduklarýyla hem Allah’ýn kullarýna zulmederler, hem de kolaylýkla günah iþlerler.
Hele böyleleri bir de Ahirete, hesap ve kitaba inanmýyorlarsa; taþkýnlýklarýna, kibirlerine, haddiaþmalarýna sýnýr yoktur. Bunlar Allah’ýn koyduðu hudutlarý/hükümleri tanýmazlar. Servet ve maddi güç ile þýmarýr, servet sahibi olmanýn gereðini yapmak yerine zenginlikle büyüklük taslarlar.
Bu haddi aþmanýn sebebi mal ve servet aþkýnýn kalbi iþgal etmesi, zenginliðin kutsallýk derecesine yükseltilmesidir. Yani suyun geminin içine dolmasýdýr.
Ebû Hüreyre’den rivayet edildiðine göre, Peygamber (sav) þöyle buyurdu:
“Altýn, gümüþ, kumaþ ve abaya kul olanlar helâk oldular. Eðer onlara istedikleri verilirse hoþnut olur, verilmezse hoþnut olmazlar.”(18)
Müslümanlarýn da ayný belâya düþmeyeceðini kim garanti edebilir?
Profan ve seküler bir hayat anlayýþýnýn bütün dünyayý etkilediði ortamlarda iman edenler bu belâdan nasýl kurtulacaklar?
Suyun geminin içine dolmasýna nasýl engel olacaklar?
Mal ve servet sevgisinden, bunca lüks ve satýn alma yarýþýndan, daha yenisine, en yenisine sahip olma tutkusundan nasýl uzakta kalacaklar?
Modern hayatýn dayattýðý tüketim çýlgýnlýðýna ne ile karþý koyacaklar?
Ya da kim tüketim yarýþýna katýlmamayý baþarabilecek?
Ebû Hüreyre (ra) Resûlullah’ýn þöyle dediðini rivâyet ediyor:
“Uyanýk olunuz! Þüphesiz dünya deðersizdir. Dünyada olan mal mülk de kýymetsizdir. Ancak Allah Teâlâ’nýn zikri ve O’na yaklaþtýran þeylerle, öðretici ve öðrenici olmak müstesnadýr.”(19)
Bizi maksadýmýza ulaþtýran bineðin iyi, saðlam olmasý istenir. Onun için Allahü teâlânýn bize verdiði akýl, saðlýk, mal gibi nimetleri yerinde kullanmalýdýr.
(Devamý var)
(8) Tirmizî, Zühd 2 no: 2306. Ýbn Mâce, Zühd 24 no: 4217. Ahmed b Hanbel, no: 8034
(14) Buhârî, Rikak/3 no: 6416. Tirmizî, Zühd/25 no: 2333. Bir benzeri: Ýbni Mâce, Zühd/3 no: 4108
(16) Buharî, Zekât/4 no: 1407. Müslim, Zekât/9 no: 2304
(17) Ýbni Mace, Zühd/3 no 4109. Tirmizî, Zühd/44 no: 2377
(18) Buhârî, Rikak/10 no: 6435, Cihâd/70 no: 2886. bir benzeri; Ýbni Mâce, Zühd/8 no: 4136
(19) Tirmizî, Zühd/14 no: 2322. Ýbni Mâce, Zühd/3 no: 4112)