‘Tezkiye’nin aslý ‘ze-ke-ye/zekâ’ (keskin ze ile) fiilidir. Bu da sözlükte artmak, fazlalaþmak, çoðalmak, bereketlenmek demektir. Ürün bereketlenip çoðaldýðýnda “zekâez-zer’u”ifadesi kullanýlýr.
Ayný kökten gelen‘zekâu’; dünyevî olsun, uhrevî olsun, Allah’ýn bereketinden hasýl olan, ortaya çýkan büyüme veya artýþ(el-Ýsfahânî, R. el-Müfredat, s: 313), ya daAllah’ýn mahsulden veya yerden çýkardýðý (bereket) demektir. “Zeka’l-hubbu fi kalbihi-Kalbinde sevgi arttý” denilir.
Hz. Ali bir sözünde þöyle der: “Mal nafaka verince azalýr, ilim ise infak edince bereketlenir, çoðalýr (yezkû). (Ýbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)
Kur’an’da bu haliyle bir defa yer alýyor:
“Ey iman edenler! Þeytanýn adýmlarýna uymayýn. Kim þeytanýn adýmlarýna uyarsa, bilsin ki o hayâsýzlýðý ve kötülüðü emreder. Eðer Allah’ýn size lütfu ve merhameti olmasaydý, sizden hiçbiriniz asla temize çýkamazdý (mâ zekâ). Fakat Allah, dilediði kimseyi tertemiz kýlar. Allah, hakkýyla iþitendir, hakkýyla bilendir.”(Nûr 24/21)
‘Ezkâ’fiil olarak; bir þey artmak, çoðalmak demektir. Allah (cc) hakkýnda kullanýlýnca “Allah bir þeyi artýrdý, bereketlendirdi-zekkâhullahu ve ezkâhu” manasý verir. (Ýbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)
‘Zekkâ’(masdarý tezkiye); artýrmak, fazlalaþtýrmak, temizlemek (tezkiye etmek), arýndýrmak (pak etmek), malýnýn zekâtýný vermek demektir. (el-Ýsfahânî, R. el-Müfredât, s: 313. Ýbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46. Cevherî, Ý. b. Hammad, es-Sýhah, 6/332)
‘Zekkâ’ kiþi hakkýnda kullanýldýðý zaman kendini ýslah etmek (düzeltmek) (el-Fîrâzâbâdî, M. Ya’kub. el-Kâmusu’l-Muhît, s: 1292), nefsini tezkiye etmek (temizlemek) anlamýna gelir. Kiþi nefsini (iyi þeyle) vasýflandýrdýðý veya övdüðü zamanlarda da tezkiye kelimesi kullanýlýr. (Ýbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46. Cevherî, Ý. b. Hammad, es-Sýhah, 6/332)
‘Tezekkâ’; mal çoðalmak, artmak,, temizlemek, pak etmek demektir. Bu tefâul (yüklenme) kalýbýndan olduðuna göre kiþisel çabayý gösterir. Temizlenmek için kiþinin teþebbüsünün olmasý gerekir.(A’la 87/14)
‘Tezekkâ’ ayný zamanda zekât vermek manasýna da gelir.
‘Ezkâ’;daha temiz, daha nezih, daha arýnmýþ demektir.Kur’an’da dört âyette geçiyor.
Þer’i hükümlere uygun boþanan kadýnlarýn evlenmelerine engel olmamak, bu konuda verilen ilâhi öðütlere kulak vermek iman edenler için daha temizdir (ezkâ’dýr).(Bekara 2/232)
Müslümanlarýn kendilerine izin verilmeyen evlere girmemeleri onlar için daha temizdir (ezkâ’dýr). (Nûr 24/28)
Müslüman erkeklerin gözlerini haramdan sakýnmalarý, ýrzlarýný korumalarý kendileri için daha nezihdir/daha temizdir (ezkâ’dýr). (Nûr 24/30)
Bir âyette kendisinden kötü bir sonucun çýkacaðý düþünülmeyen helâl yiyeceði nitelemek üzere geliyor.
“... Þimdi siz birinizi þu gümüþ para ile kente gönderin de baksýn; (þehir halkýndan) hangisinin yiyeceði daha temiz (ezkâ) ise ondan size bir rýzýk getirsin. Ayrýca, çok nazik davransýn (da dikkat çekmesin) ve sizi hiçbir kimseye sakýn sezdirmesin.”(Kehf 18/19)
‘Zekiyy’; temiz, günahsýz, masum demektir. Muttaki bir kimseye “raculün zekiyyün-temiz/ýslah olmuþ adam” denilebilir. (Ýbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)
Ýki âyette geçmektedir.
“Yine gittiler; sonunda bir erkek çocuða rastladýlar, o hemen onu öldürdü. Musa: “Bir cana karþýlýk olmaksýzýn masum (zekiyy) bir cana mý kýydýn? Doðrusu pek kötü bir þey yaptýn” dedi.”(Kehf 18/74)
“Cebrail (Meryem’e), “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz (zekiyy) bir çocuk baðýþlamak için gönderildim” dedi.”(Meryem 19/19)
Tertemiz (zekiyy) çocuk, yaratýlýþ olarak tezkiye edilmiþ, pak yapýlmýþ evlat demektir. Seçkinlik (ictibâ), bir þeyin en hâlisini, en safýný seçip ayýrma þeklinde olur. Allah (cc) bazý kullarýný herhangi bir eðitim ve kendi çabalarý olmaksýzýn (ilâhi bir kuvvetle) âlim ve temiz huylu kýlabilir. Nitekim bütün peygamberler böyledir.
Ýsa’nýn (as) ‘zekiyy-tertemiz’ þeklinde nitelenmesi doðduðu anki durumu deðil; belki gelecekteki durumu olabilir. Böylece ‘zekiyy’ kelimesi “ileride tezkiye olacak bir erkek çocuk” olarak anlaþýlabilir. (el-Ýsfahânî, R. el-Müfredât, s: 313)
‘Zekât’; sözlükte; bereket, fazlalýk, temizlik, ýslah olma hali. Bir þeyin hâlis ve pak olmasý, bir þeyin özü. (Ýbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)
Kiþinin þer’an kendi malýndan onu temizlemek üzere verdiði belli bir kýsým, pay, yani bilinen zekât ibadeti. (el-Fîrâzâbâdî, M. Ya’kub. el-Kâmusu’l-Muhît, s: 1292)
Malýn zekâtý bilinen bir þey. O da malýn temizlenmesidir. Kiþi malýnýn zekâtýný ödemesi demek, onu tezkiye etmesi (temizlemesi) demektir.Bazýlarýna göre zekât; (sadece farz olan zekât ibadeti deðil) kiþinin sahip olduðu mülkü temizlemek için ondan vermek üzere ayýrdýðý þeydir. (Ýbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)
Kur’an mü’minlerin özelliklerini sayarken þöyle diyor: “Onlar ki zekâtý verirler.” (Mü’minûn 23/4) Zekâtýn sözlük anlamýndan hareketle bu âyet “arýnmak için gerekeni yaparlar, arýnmak için çaba gösterirler” þeklinde de anlaþýlmýþtýr.
-Arýnmayý anlatan kavramlar
Arýnmayý anlatan üç kavram var: Tasfiye, tathîr ve tezkiye.
1-Tasfiye;
Sözlükte “duru ve temiz olmak” anlamýndaki ‘safv’ kökünden türeyen tasfiye “süzmek, arýtmak, saf ve temiz hâle getirmek” demektir.(Ýbni Manzur, Lisânu’l Arab 8/257)
Kur’an’da Allah’ýn bazý kullarýný yüce görevler için seçtiði belirtilirken ayný kökten gelen ýstýfâ (seçmek, tercih etmek) kelimesi kullanýlmýþtýr. (Neml 27/59. Fâtýr 35/32. Sâd 38/47. Âl-i Ýmrân 3/33)
Ýki hadiste de ayný anlamda kullanýlýyor. Peygamber (sav)“... Allah beni Hâþimoðullarý’ndan seçti” buyurdu. (Müslim, “Fezâil/1 no: 5938. Tirmizî, Menâkýb/1 no: 3605)
Allah (cc), Hz. Muhammed’i âlemlerin üstüne seçmiþtir (onu üsütn kýlmýþtýr). (Buhârî, Enbiyâ/31 no: 3408. Husûmât/1 no: 2411)
Terim olarak nefsi kötülük (münker) ve günah, bâtýl þeylerin kirlerinden temizlemek demektir.
Kimilerine göre kalbi tasfiye etmek(arýndýrmak); dünya ile ilgili baðlarý koparýp atmak, dünyevî þeylere kalpte yer vermemek, bütün dikkati ve zihnî faaliyetleri Allah üzerinde yoðunlaþtýrmak, usulüne uygun bir mücâhede ile mümkündür.(Uludað, S. TDV Ýslâm Ansiklopedisi, 40/127)
Kur’an’da tasfiye;tathîr (temizlemek) ve tezkiye (arýndýrmak) kelimeleriyle ifade ediliyor.
2-Tathîr;
‘Tahâret’ kökünden gelen ‘tathîr’; temizlemek, paklamak demektir. Kur’an’da bir âyette ‘tathîr’ olarak, bunun fiil hali ‘tahhara’ ise yedi âyette geçmektedir.
Bunlar hem maddî temizlik (tahâret) , hem de manevî temizlik (arýnma) anlamýnda kullanýlýyor. Mesela;
“Hani melekler, “Ey Meryem! Allah, seni seçti. Seni tertemiz yaptý (tahhara) ve seni dünya kadýnlarýna üstün kýldý.”(Âli Ýmran 3/42)
Bir âyette Peygamber’e “... onlarý temizlemek amacýyla (tütahhira) mallarýndan zekât al...” deniliyor. (Tevbe 9/103)
Buradaki temizliðin manevî temizlik olduðu açýktýr.
“... Allah'ýn fitneye düþmesini dilediði kimse için Allah'a karþý senin elinden bir þey gelmez. Ýþte onlar Allah'ýn, kalblerini arýtmak (tathîr etmek) istemediði kimselerdir. Dünyada rezillik onlaradýr. Onlara âhirette de büyük azab vardýr.”(Mâide 5/41)
Namaz kýlmak isteyen için abdesti ve cünüp olanýn gusül yapmasýný emreden, su bulamayanlara teyemmüm kolaylýðý saðlayan âyetin sonunda þöyle deniyor. “...Allah, size herhangi bir güçlük çýkarmak istemez. Fakat O, sizi tertemiz yapmak (li-yutahhira) ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki þükredesiniz.” (Mâide 5/6)
Âyetin baþýnda cünüplükten yýkanmayý anlatan tahâret maddi temizliði ifade ettiði gibi, manevî temizliði de anlatýr. Zira cünüplüðün bir de manevî kirlilik boyutu vardýr. O kirin giderilmesi de gusül denilen tahâret ile mümkündür.
Âyetin sonundaki tahâretin de her iki temizlenmeyi kasdettiði söylenebilir. Zira abdestin, gusülün ve teyemmümün hikmeti maddi paklýk ve manevî temizliktir. Güzel ve temiz þeyler, temiz kiþiler için olduðundan tahâret (temizlik), nimet ve mutluluðun tamamlanmasýna da sebeptir. Bu da þükretmeyi gerektirir. (Elmalýlý, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.) 3/175)
Abdest ve gusül bedeni görünen kirlerden ve mikroplardan koruyucu bir temizlik olduðu gibi, manevî olarak da insaný Allah’a yaklaþtýran ve onun ibadet için kendisini hazýr hissetmesini saðlayan bir iç temizliðidir. (Heyet, Kur’an Yolu, 2/182)
“Hani (Allah) kendi tarafýndan bir güvenlik olarak sizi hafif bir uykuya daldýrýyor; sizi temizlemek, sizden þeytanýn vesvesesini gidermek, kalplerinizi pekiþtirmek ve ayaklarýnýzý saðlam bastýrmak için üzerinize gökten yaðmur yaðdýrýyordu.” (Enfal 8/11)
Savaþýn baþlamasýndan hemen önce Mekke ordusu Bedir kuyularýný kuþatmýþ ve böylece Peygamber ordusunu susuz býrakmýþtý. (Taberî, Ýbni Cerir, el-Câmiu’l-Beyan, 6/193. Ýbni Hiþam, Siretü’n Nebeviyye, 2/667)
Susuzluðun etkisiyle onlardan bazýlarý (burada ‘þeytanýn kirli vesvesesi’ olarak ifade edilen) umutsuzluða kapýlýr gibi olmuþlar, fakat aniden yaðan yaðmur sahabeleri susuzluktan kurtarmýþtý. (Esed, M. Kur’an Mesajý, 1/323)
Burada tahâretin (tathîr’in) her iki anlamda da kullanýldýðýný görüyoruz. Allah’ýn sahabelerin kalbine indirdiði sekine (huzur, itminan) yeryüzünü temizleyen yaðmura banzetiliyor.
Allah (cc) Peygamber’in ev halkýný (Ehl-i Beyt’i) tathir etmek (arýndýrmak) istiyor.
“(Ey Peygamber eþleri) Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadýnlarýnýn açýlýp saçýldýðý gibi siz de açýlýp saçýlmayýn. Namazý kýlýn, zekâtý verin. Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halký (Ehl-i Beyt)! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz (tathir) yapmak istiyor.”(Ahzâb 33/33)
Buradaki tathîrin (temizlemenin) maddî temizlik olmadýðý; Peygamberin ev halkýnýn manevî kirlerden, ya da yüreði kirleten, gaflete düþüren her þeyden arýndýrmanýnkasdedildiði açýktýr. Âyette ‘tahâret’in hem fiil kalýbý, hem de ‘tathîr’ kalýbý yanyana kullanýlýyor. Bu da temizliðin en ideal, en son noktasýdýr. “Tertemiz, pirûpak, arý duru, pýrýl pýrýl yapmak” olarak anlaþýlýr.
“Onun içinde asla namaz kýlma. Ýlk günden temeli takva (Allah’a karþý gelmekten sakýnmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kýlmana elbette daha lâyýktýr. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardýr. Allah da tertemiz olanlarý sever.”(Tevbe 9/108)
Takva mescidinde temizlenmeyi seven müslümanýn kasdý elbette maddî olarak suyla temizlenmek deðildir. Bunun bir kalp temizliði, bir manevi tahâret, arýnma (tezkiye) olduðu açýktýr.
Lût peygamberin davetine kavminin cevabý: “Onlarý (Lût'u ve taraftarlarýný) memleketinizden çýkarýn; çünkü onlar fazla temizlenen (yetetahharun) insanlarmýþ! demelerinden baþka bir þey olmadý.” (A’raf 7/82)
Lût kavminin iþlediði günah þüphesiz insan fýtratýna uymayan çirkin bir davranýþtý. Lût’a inanan o günün müslümanlarý bu ve diðer günahlardan uzak kalarak temiz olmaya çalýþýyorlardý. Ancak inkârcýlar onlarýn bu temiz kalýþlarý ile alay ediyorlardý.
Tathîr, Kur’an’da maddî temizlik manasýnda da kullanýlýyor. Mesela;“ve elbiseni tertemiz tut.Kötü þeyleri terket.”(Müdessir 74/4-5. Ayrýca bakýnýz: Bekara 2/222. Mâide 5/6)
Allah (cc) hz. Ýbrahim’e, hem de oðlu Ýsmail ile kendisine Kâbe’yi onu ziyarete gelenler için temizlemelerini (tathîr etmelerini) emrediyor.
“Hani biz Ýbrahim’e, Kâbe’nin yerini, “Bana hiçbir þeyi ortak koþma; evimi, tavaf edenler, namaz kýlanlar, rükû ve secde edenler için temizle (tahhir)” diye belirlemiþtik.”(Hac 22/26)
“Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantý ve güven yeri kýlmýþtýk. Siz de Makam-ý Ýbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. Ýbrahim ve Ýsmail’e þöyle emretmiþtik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun (tahhirâ).”(Bekara 2/125)
(Devamý var)
Hüseyin K. Ece
28.05.2016
Zaandam