a-Habl ne demektir?
Habl, bir çok anlam için ortak kullanýlan bir kelimedir. Asýl anlamý; kendisi ile arzu edilen amaca ulaþýlan sebeptir.(Isfehani, el-Müfredat, sayfa: 153. Þevkani, Fethu’l-Kadir, s: 280. Ýbni A’rabi, Ahkamu’l-Kur’an, 1/380. Ýbni Atýyye, el-Muharreru’l-Veciz, s: 337)
Habl, kendisiyle bir þey baðlanýlan, tutunulan þey demektir. Buradan benzetme ve istiare yolyla zimmet, ahd ve eman anlamlarý verilmiþtir. (en-Naal, M. Fevzi, Mevsuatü’l-Elfazý’l-Kur’aniyye, s: 236)
Boyun ve omuzu birbirine baðlayan baðlantýya, kumda damar gibi uzayýp giden dalga gibi yýðýna da habl denir. (Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, 1/711) Bu anlam hac yapmak için gelen bir bedevinin sözünde þöyle geçiyor: “Allah’a yemin ederim ki üzerinde vakfe yapmadýðým bir ‘habl’, yani kum tepeciði yoktur. Benim haccým oldu mu?” (Ebu Davud, Menasik/68, no: 1950. Tirmizi, Hacc/57, no: 891. Ýbni Mace, Menasik/57, no: 3016. Darimi, Menasik/54. Müsned 4/15)
Bu kelimenin fiil kökü olan ‘ha-be-le’ bir þeyi iple baðlamak, rabtetmek demektir.
Habl ayrýca hayvan yularý, her çeþidiyle ip, ahd ve zimmet, eman, vücutta bir damar gibi anlamlara gelir. (Ýbni Manzur, Lisanu’l-Arab, 4/20)
b-Habl’in Kur’an’daki kullanýmlarý
‘Habl’ kelimesi Kur’an’da dört ayette beþ defa yer almaktadýr.
-Hablün mine’llah,
‘Habl’ þu ayette ahd, zimmet veya taahhüd anlamýnda kullanýlýyor.
“Onlar, Allah'tan bir ahde ve insanlarýn ahdine sýðýnmadýklarý sürece nerede bulunurlarsa bulunsunlar zillete dûçâr olurlar; çünkü Allah'ýn gazabýna uðramýþ ve aþaðýlanmaya mahkum edilmiþlerdir. Bütün bunlar [baþlarýna geldi,] çünkü Allah'ýn mesajlarýný inkarda ve peygamberleri haksýz yere öldürmekte ýsrar ettiler; bütün bunlar [vaki oldu], çünkü [Allah'a] isyanda bulundular ve hakkýn sýnýrlarýný inatla ihlal ettiler.” (Ali Ýmran, 3/112)
Bu ayetten önceki ayetler kitap ehlinden bahsetttikleri için burada söz konusu edilen grubun onlar olmasý muhtemeldir. Zira onlar ne Allah’tan gelen ahde, sýðýnýlmasý gereken ilahi zimmete vefa gözsterirler, ne de müslümanlar tarafýndan ehl-i kitaba sunulan zimmet ahdine/emanýna. Onlar müslümanlarýn arasýnda üzerlerine düþen görevi yerine getirirlerse müslümanlar da onlara ‘eman-güvenlik verirler.
-Hablu’l-verid
‘Hablu’l-verid’, insanýn þah/can damarýný ifade eder. (Ýbni Manzur, Lisanu’l-Arab, 4/21) Kur’an’da bir yerde geçmektedir.
Bir hadiste þöyle deniliyor: “Onun þah damarýna vurdum..” Burada geçen ‘habl’, omuz ile boyun arasýndaki yer alan damar veya sinirdir. Hatta ‘verid’ de ip anlamýndadýr. (Ýbnu’l-Esir, en-Nihaye fi-Garibi’l-Hadis, s: 181)
“Gerçek þu ki, insaný yaratan Biziz ve onun iç-benliðinin ona ne fýsýldadýðýný Biz biliriz: çünkü Biz ona þah damarýndan (hablu’l-verid) daha yakýnýz.” (Kaf, 50/16)
Bu tamlama ile Yaratýcý’nýn aslýnda insana kendi öz benliðinden de daha yakýn olduðunu ifade edilmektedir.
-Hablün mi mesed
“Karýsý da odun taþýyýcý olarak (ateþe girecek).
Ve boynunda hurma lifinden bükülmüþ bir ip olduðu halde.” (Tebbet, 111/4-5)
Burada ip (habl), þah damarýnýn veya omuzlarý birbirine baðlayan baðýn görüntüsüne benzetildi. (Isfehani, el-Müfredat, sayfa: 153)
c-Allah’ýn Ýpi (Hablu’llah) ne demektir?
Bu ifade Kur’an’a yalnýzca bir ayette geçmektedir.
“Hep birlikte Allah'ýn ipine sýmsýký tutunun ve birbirinizden kopmayýn. Ve Allah'ýn size verdiði nimetleri hatýrlayýn: Siz birbirinize düþman iken kalplerinizi nasýl uzlaþtýrdý da O'nun lütfu ile kardeþ oldunuz; ve ateþli bir uçurumun kenarýnda [iken] sizi ondan [nasýl] korudu. Bu þekilde Allah mesajlarýný size açýklýyor ki hidayet bulasýnýz.” (Âli Ýmran, 3/103)
Allah’ýn ipi’nin olduðunu konusunda alimler arasýnda fikir birliði olmamakla birlikte þu altý görüþ dikkate alýnmalýdýr.
Kimilerine göre o Allah’ýn ahdidir. Nitekim bundan sonra gelen 122. ayette buna iþaret edilmektedir. (Ýbni Kesir, Tefsir, 1/305)
Kimilerine göre o, Allah’ýn dini Ýslam’dýr. (Þevkani, Fethu’l-Kadir, s: 280. Nesefi, Tefsir, 1/279),
Kimilerine göre o, cemaattir. Abdullah b. Mes’ud’un bu görüþte olduðu naklediliyor. Yahudilerin ve hýrýstiyanlarýn grup grup olduklarýný bildiren hadisin sonunda; “Cennete girecek olan grup hangisidir sorusuna Peygamber (sav): “Cemaattir” cevabýný verdi ve “Hepiniz toptan Allah’ýn ipine sarýlýn...” ayetini okudu”. Abdullah b. Mes’ud: Peygamberin bir hutbesinde müslümanlara; “Size itaat etmeyi ve cemaat olmayý tavsiye ederim” dediði naklediyor. (Ýbni Atýyye, el-Muharreru’l-Veciz, s: 338)
Kimilerine göre o Kur’an’dýr. Ebu Said el-Hudri’den gelen bir hadise göre Peygamber (sav) þöyle buyurdu: “Allah’ýn Kitabý, gökten yere doðru asýlan Allah’ýn ipidir...”
Abdullah ibni Abbas’a nisbet edilen bir görüþe göre de Allah’ýn Ýpi Kur’an’dýr. (Darimi, Fedailu’l-Kur’an/1, no: 3330)
Kimilerine göre o ihlastýr.
Kimilerine göre o Allah’ýn emri ve O’na itaattir. (Ýbnu’l-Cevzi, Zadu’l-Mesir, s: 214. Ýbni Atýyye, el-Muharreru’l-Veciz, s: 338)
“I’tesamtu bi-hablihi’; bir kiþinin kopmayacaðýndan emin olduðu saðlam bir iple yukarýdan aþaðýya inmesine benzetilmiþtir. Bir ipe tutunmak verilen söze (ahde) güvenmeyi de ifade eder. Ayet müslümanlara; Allah’tan yardým dileme ve O’na güvenme konusunda, ya da kullarýna verdiði ahde tutunmak üzere bir araya gelin. Bu da iman ve itaattir. Ya da Allah’ýn kitabýna sarýlmak üzere bir araya gelin demek olur. Nitekim Peygamber (sav) Allah’ýn ipinin Kur’an olduðunu söylüyor. (Zamahþeri, el-Keþþaf, 1/386)
“Hep birlikte Allah'ýn ipine sýmsýký tutunun”, yani Allah’ýn dinie ve Kur’an’a tutunun, sünnet ve hidayet yolundan ayrýlmayýn, içinden çýkamadðýnýz konularý Allah’ýn kitabýna havale edin. Nitekim Allah (cc) bunu müslümanlara emrediyor. (Nisa, 4/49)
yardýmý yandaþlarýnýzdan deðil, Allah’tan isteyin þeklinde de anlamak mümkün.
Bazý bilginlere göre kiþinin durumu içinde her türlü afetin olduðu bir kuyuya düþen ve ondan çýkmasý, afetlerden kurtulmasý ancak saðlam bir üple mümkün olabilen kiþinin durumuna benzer. Dünya zorluk yeridir ve onda afetlerin her türlüsü vardýr. Saðlam bir ipe tutunmaktan baþka kurtuluþa giden yol yoktur. Bu saðlam ip de Allah’ýn kitabýdýr. (Bilgin, A. Kur’an’daki Deyimler. s: 54)
Peygamber (sav) þöyle buyurdu: “Þüphesiz ki bu Kur’an Hablullah/Allah’ýn ipidir.” (Müslim, Fedailu’s-Sahabe/37. Tirmizi, 4/343)
Yezid Ýbnu Erkam (ra) anlatýyor: Hz. Peygamber (sav) buyurdu ki:
"Size, uyduðunuz takdirde benden sonra asla sapýtmayacaðýnýz iki þey býrakýyorum. Bunlardan biri diðerinden daha büyüktür. Bu, Allah'ýn Kitabý'dýr. Semâdan arza uzatýlmýþ bir ip durumundadýr. (Diðeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim'dir. Bu iki þey, cennette Kevser havuzunun baþýnda bana gelip (hakkýnýzda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrýlmayacaklardýr. Öyleyse bunlar hakkýnda, ardýmdan bana nasýl bir halef olacaðýnýzý siz düþünün" (Tirmizî, Menâkýb/77, nr. 3788) (Peygamberimiz (sav) Veda Hutbesinde ümmetine iki emanet (Kur’an ve Sünnetini) býraktýðýný, onlara sarýldýklarý sürece sapýtmayacaklarýný buyurmuþtur. (Ebu Davud, Menasik/56, no: 1905. Ýbni Mace, Menasik/84 no: 3074). Muvatta, Kader/3)
Müslim’de yine Zeyd b. Erkam’dan gelen þöyle: “... Size iki aðýr emanet býrakýyorum. Bunlarýn birincisi Allah’ýn kitabýdýr. Onda mutlak hidayet ve nur vardýr. Bundan dolayý ona sýmsýký sarýlýnýz. Diðeri de Ehl-i Beytim’dir. Ben onlar hakkýnda sizlere Allah’ý hatýrlatýyorum” buyurmuþtur...” (Müslim, F. Sahabe/36, no: 6225. Bir benzeri: Tirmizî, Menâkýb/32, no: 3786)
Hâris el-A'ver anlatýyor: "Mescide uðramýþtým, gördüm ki halk, zikri terkedip malâyanî konulara dalmýþ, konuþuyor. Hz. Ali (ra)'ye çýkýp durumdan haberdâr ettim. Bana:
-"Doðru mu söylüyorsun, öyle mi yapýyorlar?" dedi, Ben:
-"Ben Resûlullah'ýn þöyle söylediðini iþittim:
-"Haberiniz olsun bir fitne çýkacak!" Ben hemen sordum:
-"Bundan kurtuluþ yolu nedir Ey Allah'ýn Resûlü?" Buyurdu ki:
-"Allah'ýn Kitabý (na uymak)dýr. O'nda sizden önceki (milletlerin durumuyla ilgili) haber, sizden sonra (kýyamete kadar) gelecek fitneler ve kýyâmetin durumu ile ilgili haberler var. Onda ayrýca sizin aranýzda ortaya çýkacak ahvâlin de hükmü var. O, hak ile batýlý ayýrdeden ölçüdür. O'nda herþey ciddîdir, gâyesiz bir kelâm yoktur. Kim akýlsýzlýk edip, O'na inanmaz ve O'nunla amel etmezse, Allah onu helâk eder. Kim O'nun dýþýnda hidâyet ararsa Allah onu saptýrýr. O Allah'ýn saðlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O dosdoðru yoldur. O, kendine uyan hevalarý koymaktan, kendisini (okuyan) dilleri karýþýklýktan korur. Alimler ona doyamazlar. Onun çokca tekrarý usanç vermez, tadýný eksiltmez. Ýnsaný hayretlere düþüren mümtaz yönleri son bulmaz, tükenmez, O öyle bir kitaptýr ki, cinler iþittikleri zaman þöyle demekten kendilerini alamadýlar: "Biz, hiç duyulmadýk bir tilâvet dinledik. Bu doðruya götürmektedir, biz onun (Allah kelâmý olduðuna) inandýk" (Cin, 72/1). Kim ondan haber getirirse doðru söyler. Kim onunla amel ederse ücrete mazhar olur. Kim onunla hüküm verirse adaletle hükmeder. Kim ona çaðrýlýrsa, doðru yola çaðrýlmýþ olur. Ey A'ver, bu güzel kelimeleri öðren." (Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân/14, no: 2906. Not: Tirmizi bu hadisin garip olduðunu, Hamza Ziyad’ýn dýþýnda baþka bir kanaldan gelip gelmediðinin bilinmediðini ekliyor. )
Ebu Ubeyde, Abdullah ibni Mes’ud’tan gelen; “Size gereken Allah’ýn ipine sarýlmaktýr. Allah’ýn Ýpi de Kur’an’dýr” sözüne dayanarak “Allah’ýn ipine sarýlýn”, yani fýrkalara (gruplara) mensup olmayý býrakýp Kur’an’a sarýlýn demektir þeklinde açýklýyor.
Peygamber (sav) bir duasýnda þöyle diyor: “ ... Ey en güçlü ipin sahibi...” (Ýbni Manzur, Lisanu’l-Arab, 4/20-21)
Bir adam Peygamber’e geldi ve rü’yasýnda gökten yere doðru bir þeyin asýlý olduðunu gördüðünü söyledi. Peygamberin yanýnda bulunan Ebu Bekir (ra) onun rüyasýný þöyle tabir etti: “Gökten yere asýlý olan þey, senin de üzerinde olduðun Hak’týr. Allah /cc) senin rüyan vasýtasýyla Peygamberlerle gönderdiði hak ilgili bir örnek verdi. O hak týpký gökten yere asýlý bir ip gibidir.” (Ýbni A’rabi, Ahkamu’l-Kur’an, 1/380-381)
-Allah’ýn Ýpine sarýlmak
Kur’an yorumcularýnýn çoðuna göre ‘Hablu’llah’ Allah’ýn kitabýdýr. Buna Allah’ýn dini, Allah’ýn ahdi veya Allah’ýn gönderdiði vahy desek de iþin mahiyeti deðiþmez. Allah (cc) müslümanlara sarýlmalarý, tutunmalarý, yapýþmalarý gereken en saðlam tutamaðý gösteriyor. Madem ki insanýn dünya hayatý afetlerle, zorluklarla, þeytanýn veya nefsin saptýrmalarýyla, insanlarýn fitne ve fesatlarýyla doludur, madem ki insan bütün bunlarýn arasýnda týpký derin bir kuyudan çýkmak isteyen kimseye benziyor; o halde o saðlam ipe, o saðlam tuýtamaða, saðlam bir söze yapýþmasý gerekiyor.
Allah’ýn ipi ifadesinin Bekara 256. Ayette geçen ‘urvetü’l-vüska/saðlam bir kulp’ ile ilgisi var. “Dinde zorlama yoktur. Doðruluk, sapýklýktan seçilip belli olmuþtur. Kim taðut (þeytan)ý inkar edip Allah'a inanýrsa, muhakkak ki o, kopmayan, saðlam bir kulpa yapýþmýþtýr. Allah iþitendir, bilendir.” (Bekara, 2/256)
Allah’ýn ipine sarýlmak þüphesiz ki, öncelikle Ýslamýn getirdiði inanç ilkelerine iman etmektir. Sonra da bu imanýn verdiði anlayýþla her meseleye iman ölçüsünden bakmak, Ýslamýn deðer yargýlarýný benimsemektir. Ýslamýn emrettiklerini samimiyetle yapmak, yasak ettiklerinden güç yettiði kadar kaçýnmaktýr. Hayatýn geçici olduðu þuuru ile hareket edip, bu dünya hayatýn mamur ederken, ölümden sonraki hayat için hazýr olmaktýr. Þeytanýn vesveselerine, kandýrmalarýna, iðvalarýna kanmamak, heva ve hevese kapýlýp kendine ve çevresine zarar verecek davranýþlara düþmemektir.
Allah’ýn ipine sarýlmak Tevhid kelimesine tutunmak, bir muvahhid olarak takva bilinciyle yaþamak, Allah yokmuþ gibi davranmamaktýr.
Allah’ýn ipine sarýlmak, Ýslamýn getirdiði kardeþlik ve velayet baðlarýný güçlendirmek, müslümanlarýn cemaatten ayrýlmamak, grup grup olmamak, dinde bölünmeye sebep olmamak, tefrikaya düþmemek, müslümanlar arasýnda ayrýmcýlýk yapmamaktýr. Bir cemaate/mezhebe/meþrebe mensup olsa da diðer müslümanlarý kardeþ bilmek, kendi içinde bulunduðu yapýyý hak, diðerlerini batýl saymamaktýr.
Allah’ýn ipine sýmsýký sarýlmak, Muhammed (sav) imanda, amelde/kullukta, ahlakta, davette ve cihadta örnek almaktýr. Ýnsanlar içerisinden çýkarýlmýþ en hayýrlý ümmet olmak yarýþýna katýlmaktýr. (Ali Ýmran, 3/110)
Allah’ýn ipine sarýlmak, ümmet þuuruna sahip olmaktýr.
Abdullah ibni Mes’ud’tan gelen bir rivayete göre ayetteki “Hep birlikte Allah'ýn ipine sýmsýký tutunun ve birbirinizden kopmayýn” emri “cemaat olun” demektir. Sonuçta Allah (cc) müslümanlarýn birbirleriyle kaynaþmalarýný emretmekte, tefrikaya düþmelerini yasaklamaktadýr. Çünkü tefrika helaka, cemaat kurtuluþa götürür. Ýbnu’l mübarek bir þiirinde þöyle der:
“Þüphesiz cemaat Hablullah/Allah’ýn ipidir. Ona yapýþýn;
Onun sapasaðlam kulpuna yapýþarak korunun.”
Kur’an, müslümanlarý önceki toplumlar gibi olmaktan sakýndýrýyor. Özellikle kitap ehli gerek heva ve heveslerine uyma sebebiyle, gerek aralarýndaki çekiþmeler ve anlaþmazlýklar yüzünden dinlerini parçaladýlar. Fýrka fýrka, grup grup oldular. (Ali Ýmran, 3/105. En’am, 6/159. Rum, 30/32. Þura, 42/14. Beyyine, /4)
Allah mü’minler tefrikaya düþmeyin diye emrediyor. (Þura 42/13) (Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, 1/711)
Bu ayet ayný zamanda müslümanlarý dinde ayrýlýða düþmekten, fýrka fýrka, hizip hizip, grup grup olup asabiyeye düþmekten sakýndýrýyor. Önceki ümmetler dinlerini parçaladýlar. Yani Din’i istedikleri gibi anladýlar. Sonra da her grup en hak din bizimki diye zannettiler. Zýmnen “siz de öyle olmayýn” deniliyor.
“[yahut] inançlarýnýn bütünlüðünü bozarak parçalara bölünen ve her grubun yalnýz kendi sahip olduðu [ilkelerle] övündüðü kimselerden olma!” (Rum, 30/32. Bir benzeri: En’am, 6/159)
Ebu Hureyre’ den gelen bir rivayete göre Peygamber (sav) þöyle dedi: “Yahudiler yetmiþ veya yetmiþiki gruba ayrýldýlar. Hýrýstiyanlar da buna yakýn gruplara ayrýldýlar. Benim ümmetim de yetmiþüç fýrkaya ayrýlacaktýr.” (Tirmizi, Ýman/18, no: 2640)
Benzer bir rivayet þöyle: “Þüphesiz sizden önceki kitap ehli yetmiþ iki fýrkaya (gruba) ayrýldýlar. Ýslam milleti de yakýnda yetmiþüç gruba ayrýlacaktýr. Bunlarýn yetmiþikisi cehenneme bir grup cennete gidecektir. Cennete gidecek olan grup cemaattir....” (Ýbni Mace, Fiten/17, no. 3991. Darimi Siyer/75. Müsned, 2/332, 3/120, 145. Bir benzeri: Ebu Davud, Sünnet/1, no: 4596)
“Þüphesiz Ýsrailoðullarý yetmiþbir fýrkaya bölündüler. Bunlarýn yetmiþ fýrkasý helak oldu, birisi kurtuldu. Muhakkak benim ümmetim de yetmiþiki fýrkaya ayrýlacaktýr. Bunlardan yetmiþbiri helak olacak birisi de kurtulacak. Dediler ki, ‘Ey Allah’ýn Rasulü! Bu kurtulacak olan fýrka hangisidir?’ Rasulüllah (sav) buyurdu ki: ‘Cemaattir, cemaattir’” (A. b. Hanbel, 3/145. nak. Ý. Düþüncesinde 73 Fýrka Kavramý, s. 26)
Bazý rivâyetlerde fýrka sayýsý farklýlýk göstermektedir. Bazýlarýnda hýrýstiyanlarýn adý geçmemekte, bazýlarýnda ise Ýslâm ümmetinin yetmiþiki veya yetmiþüç fýrkaya ayrýlacaklarý söyleniyor. Bazý rivâyetlerde kurtulacak fýrkanýn, Peygamberin ve sahabelerinin bulunduklarý yol üzerinde olanlar denilerek, adeta yukarýda geçen hadisteki cemaat kelimesi açýklanýyor. (Ebu Davud, Sünnet/1, no: 4597. Ýbni Mace, Fiten/17, no: 3991, 3992, 3994, 3995. Darimî, Siyer/75, no: 2521)
Bir kaç kanaldan gelen hadislerdeki rakamlar veya fýrkalara ayrýlacak kesimler bazýsýnda yer alýp bazýsýnda yer almasa bile, rivâyetlerdeki ortak nokta þudur:
Ýslâm ümmeti de týpký önceden gelen kitap ehli gibi çeþitli fýrkalara/gruplara ayrýlacak, aralarýnda ciddi bölünmeler olacak. Her ne kadar her grup kendisinin doðru yolda olduðunu iddia etse bile, bir fýrka/grup dýþýndakiler kurtulamayacak.
Kurtulacak olan kimseler grup (fýrka-i naciye); Allah’ýn ipine sýmsýký, hem de müslümanlarla birlikte sarýlanlardýr. Burada müslümanlarýn kendilerine verdikleri isimler, ünvanlar, kliþeler önemli deðildir. Önemli olan Allah’ýn istediði gibi O’nun dinine iman etmek ve salih amel iþlemektir.
Rasulüllah buyurdu ki: “Her kim yalnýzca Allah’a ihlasla, O’na hiç bir þeyi ortak koþmaksýzýn ibadet, namaz kýlmak ve zekat vermek üzere dünyadan ayrýlýrsa; o, Allah kendisinden razý olmuþ olarak ölmüþ olur.” Enes dedi ki: “Ýþte bu Peygamberlerin getirdiði ve sözlerin hiç birine karýþýp hevalarýn ihtilafa düþmeden önce teblið ettikleri Allah’ýn dinidir.” (Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, 1/712)
Peygamber (sav) buyurdu ki: “Þüphesiz Allah sizin için üç þeyden razý olur ve sizin için üç þeyi hoþ görmez. Ona ibadet edip kendisine hiç bir þeyi ortak koþmamanýzdan, Allah’ýn Ýpine topluca sarýlýp ayrýlmamanýzdan razý olur. Dedikodu, çok soru sormanýzdan ve malý zayi etmeninizden razý olmaz.” (Müslim Akdiyye/10, no:4481. Muvatta, Kelam/20. Müsned 2/327, 360, 367)
Allah (cc) müslümanlara Kur’an’a ve Peygamberin sünnetine sýmsýklý sarýlmalarýný, bir anlaþmazlýk halinde onlara baþvurmayý farz kýlmýþtýr. (Nisa, 4/59) Kitap ve Sünnete hem hem iman etmek, hem amel bakýmýndan kuvvetlice sarýlmak ilkesi etrafýnda bir araya gelmeleri emredilmiþtir. Bu ilke, müslümanlar arasýndaki ihtilaflarý en aza indirir, aralarýndaki kardeþilik baðýný güçlendirir.
Hüseyin K. Ece
8.5.2011
Zaandam/Hollanda