Beþinci sebep : Güzel ahlâka sahip olmak için
Hayatýn hedeflerinden biri de güzel ahlâk sahibi olmaktýr. Ýyi bir insan olmaktýr. Güzel davranýþlara, iyi ve saðlam bir karaktere sahip olmaktýr. Güvenilen, sevilen, takdir edilen, hatta örnek alýnan bir kiþiliðe sahip olmaktýr. Zira hayat güzel ahlâkla daha güzeldir. Ahlâklý insanlardan meydana gelen bir aile daha huzurludur. Ahlâklý fertlerden kurulu bir toplum daha huzurulu, daha güvenli, daha mutludur. Ahlâklý insanlara sahip toplumlarda suçlar en aza iner. Mahkemelere daha az iþ düþer. Hak ihlallari en asgariye iner. Bu toplumlarda fazla polis gücüne, fazla askere, fazla hapishaneye ihtiyaç yoktur.
Toplumsal barýþý ahlâklý insanlar kanundan, yasa ve yönetmeliklerden, mahkemelerden daha iyi saðlarlar. Önemli olan kiþinin suç ve hatadan kendi kendine vazgeçmesi, buna kendi vicdanýnýn sesini dinleyerek yanaþmamasýdýr. Yoksa polis ve cezalandýrýlma korkusuyla yapýlmamasý maksat deðildir. Böyleleri polis hakimiyetinin olmadýðý yerlerde, kanundan kaçabildikleri pozisyonlarda her türlü suçu iþleyebilirler.
Ýslâmýn ana hedefi de ahlaklý insanlar yetiþtirmektir. Ýlahî tekliflerin, yaný dindeki emirlerin ve yasaklarýn amacý kullara ahlâkî güzellikleri kazandýrmaktýr. Ýbadetlerin pek çok hikmetleri olmakla birliklte, en büyük hedeflerinden biri de iman edenlere güzel bir karakter, olgun davranýþlar kazandýrmak, onlarý emin insanlar yapmaktýr.
Yoksa Allah’ýn insanlarýn ibadetlerine ihtiyacý yoktur. Bir insan ömür boyu durmadan namaz kýlsa bu Allah’ýn mülküne bir þey eklemez. Bir kimse ömür boyu yalan söylece, þarap içse, ya da baþka haramlarý pervasýzca iþlese bu da Allah’ýn mülkünden bir þey eksiltmez.
Ama namaz kýlan veya baþka ibadetleri yerine getiren bununla þükür borcunu ödediði gibi güzel davranýþlar kazanýr, ahlâký güzelleþir, iyi bir insan olmaya çalýþýr.
Ýslâmýn büyük günah dediði fiilleri yapanlar da bununla ancak kendilerine zarar verirler, kötü insan olurlar.
Güzel ahlâkýn önemi ve faydasý sayýlamayacak çoktur. Güzel ahlâk insana yakýþandýr. Adam olmaktýr, babamýz Âdem’e layýk olmaktýr.
Bütün peygamberler ümmetleri için rehber, mürþid, lider olduklarý gibi ayný zamanda güzel ahlâkta örnek idiler. Hepsinin de misyonu insanlara güzel ahlâkýn nasýl olduðunu göstermek idi. Nitekim bir hadisinde Peygamber (sav) kendi misyonun þöyle açýklýyor:
“Ben güzel ahlâký tamamlamak için gönderildim.”(1)
Hadiste ‘mekârimu’l-ahlâk’ tabiri geçiyor. Bu da ahlâkýn güzelliðini, faziletini ve insana kazandýracaðý þerefi ifade eder.
Evet onun görevlerinden biri de güzel ahlâkýn en zirvesini, en idealini, insana en yakýþanýný göstermek, öðretmek, örnek olmak idi. Zira güzel ahlâk en hayýrlý olmanýn belgesidir.
Abdullah b. Amr (ra) þöyle dedi: Rasûlüllah’ýn söz ve davranýþlarýnda hiç bir kötülük ve çirkinlik bulunmazdý. O þöyle buyururdu: “Sizin en hayýrlý olanýnýz ahlâký güzel olanýnýz, aile fertlerine en faydalý olnanýzýdýr.”(2)
Nevvas ibnu Sem’an anlatýyor. Peygamber’e (sav) iyilik (birr) ve kötülüðün (ism)/sevabýn ve günahýn nedir diye sordum. Þöyle buyurdu: “Birr (iyilik) güzel ahlâk, günah (ism) ise içini týrmalayan ve baþkasýnýn duymasýný istemediðin (hatadýr).”(3)
Ebu Hureyra’nýn (ra) anlattýðýna göre Peygamber’e (sav); “insanlarýn cennete girmelerine en çok sebep olan nedir? diye soruldu. Buyurdu ki: “Allah’a tkarþý takvalý olmak ve güzel ahlâk sahibi olmaktýr”.(4)
Peygamber duasýnda bile Allah’tan güzel ahlâk istiyordu: “Allahým, beni ahlâkýn en güzeline yönelt, kötü ahlaktan uzaklaþtýr.”(5)
Gerçekten Muhammed (sav) örnek bir ahlâkýn sahibi idi. Onu davasýnda baþarýlý kýlan önemli sebeplerden biri de onun güzel ahlâký, insanî davranýþlarýnýn çokluðu, merhameti ve adaleti idi.
Onun hayatýnda en ön plana çýkan özelliði (þemâili) onun bu övülen ahlâký idi.
Bu yüzden Kur’an onun ahlâkýný övüyor. Onun ahlâkýnýn Kur’an tarafýndan övülmesi, “o ahlâk iman edenler için bir modeldir, alýnýz, takip ediniz, siz öyle olunuz” manasýna gelir.
“Ve þüphesiz sen büyük bir ahlâk üzerindesin.” (Kalem 68/4)
Onun ahlâký zaten Kur’an idi, yani Kur’an’ýn ilke ve ölçüleri, Allah’ýn hükümleri idi. Kur’an insan hayatýnda ne hedeflemiþse, onu Peygamberin islâmî hayatýnda bulabilirsiniz.
Bir adam (hz. Aiþe’ye gelerek): “Ey müminlerin annesi! Bize Allah’ýn Resûlü’nün ahlâkýndan bahseder misin?” dedi. O da: “Sen hiç Kur’an okumuyor musun?” diye sordu. Adam: “Tabi ki okuyorum.” diye cevap verince Aiþe de: “Onun ahlâký Kur’an (ahlâký) idi.” dedi.(6)
Kur’an onun misyonu þöyle belirliyor ve iman edenlerin ona uymalarýný emrediyor:
“De ki: 'Ey insanlar! Gerçekten ben, sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi Allah'ýn (gönderdiði) Rasûlüyüm. Ondan baþka ilâh/tanrý yoktur; O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve O'nun ümmî Rasûlüne, Allah'a ve O'nun kelimelerine gönülden inanan Rasûlü'ne iman edin ve O'na uyun ki, hidâyeti/doðru yolu bulasýnýz."(A'râf 7/158)
Böyle bir elçininin gönderiliþi Allah’ýn insanlara en büyük lütfudur.
“And olsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ýn ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öðreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuþtur. Hâlbuki daha önce onlar apaçýk bir sapýklýk içinde idiler.” (Âli Ýmran 3/164)
Öyleyse, güzel ahlâka sahip olmak isteyenler Son Elçi’ye tabi olmak zorundadýrlar.
Ahlâkýn güzelliklerini keþfetmek isteyenler Muhammed’i (sav) örnek almak zorundadýrlar.
Bir insanýn güzel ahlâk ile ne kadar aziz olabileceðini, ne kadar sevilebileceðini, ne kadar takdir edileceðini bilmek isteyenler Rasûlüllah’a bakmak zorundadýrlar.
Onun ahlâký, Allah’ýn (cc) “nasýl bir hayattan, nasýl bir kulluktan, nasýl bir ahlâktan razý olur?” sorusunun cevabýdýr. Allah (cc) iþte bu kulluktan, bu ahlâktan razýdýr.
Allah (cc), insanýn yeryüzünde kendi iradesiyle böyle ahlâklý, yüksek karakterli, böyle razý olunan ameller/fiiller sahibi olmasýný istiyor.
Âdemden beri insanlarý davet ettiði þey de budur.
Ýnsanýn yaratýlýþ amacý da budur.
Ýnsan nerede yaþarsa yaþasýn, kimin çoçuðu olursa olsun, sonunda Allah’ýn kuludur ve bu hayatta geçicidir. Ondan istenenbu kýsa dünya hayatýný düzgün yaþayýp, varlýk imtihanýný ve Allah’ýn sevgisini kazanmasý, bununla huzur bulmasý, ilâhi mükafâtlarý hak etmesi, iki dünya mutluluðunu hak etmesidir.
Bunun yolunu da güzel ahlâk açar.
Ahlâký güzel olmayan mü’minde hayýr yoktur. Ýman edenlerden istenen hakkýyla kulluðun yanýnda güzel ahlâktýr, iyi bir insan olmaktýr.
Bunun da nasýl olacaðýný son Peygamber (sav) yaþayarak göstermiþtir.
Ýþte bu ideale, bu hedefe, bu fazilete ulaþmak isteyenler Son Elçi’nin peygamberliðine, örnekliðine, rehberliðine muhtaçtýrlar.
Bu hedefin baiþka türlü gerçekleþmesi imkansýzdýr.
Altýncý sebep: Allah’ýn insanlara bildirdiklerini anlamak için
Muhammed’in peygamber olarak baþka görevleri olmakla birlikte bunlarý üç baþlýkta toplamak mümkün: Teblið, beyan ve uygulama/örneklik.
Teblið;
Vahyi açýklamak peygamberlerin kendi iþleri veya arzularý deðil, Allah'ýn emridir.
Muhammed (sav) de diðerpeygamberlergibiAllah’tanaldýðývahyi (ilahimesajý) mutaplara/insanlaraulaþtýrdý. Peygamber (sav)bunu, vahyideðiþtirmeden, eksiltmedenveyaeklemeyapmadanyaptý.Kur’anbunaþöyleiþaretediyor:
“Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni teblið et! Bunu yapmazsan O'nun elçiliðini yerine getirmemiþ olursun.Allah seni insanlardan koruyacaktýr. Doðrusu Allah, kâfirler topluluðuna rehberlik etmez.”(Mâide 5/67)
O her þartta ve durumda, ölene kadar, insanlarýn tepkisine bakmadan, onlardan gelebilecek tepkilere aldýrmadan, terddüt etmeden, çekinmeden, hatýra gönüle bakmadan bu görevini yerine getirdi.
Onun hayatýna bakýldýðý zaman onun teblið konusunda çok titiz davrandýðý, vahyi hiç geciktirmeden gereði gibi insanlara ulaþtýrdýðý, bu konuda ihmalkâr davranmadýðý, samimi ve fedakârca çaba gösterdiði görülür.(7)
Hz. Muhammed (sav) görevi gereði kendisine vahyedilenleri muhataplarýna okumak, yani teblið etmek, duyurmak, ulaþtýrmak zorunda idi.
“(Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiði bir ümmete gönderdik ki, sana vahyettiðimizi onlara okuyasýn. Onlar Rahman'ý inkâr ediyorlar. De ki: O benim Rabbimdir. O'ndan baþka tanrý yoktur. Sadece O'na tevekkül ettim ve dönüþ sadece O'nadýr.” (Ra’d 13/30)
Beyan;
Peygamber (sav), vahyin ne dediðini, vahyinasýlanlamakgerektiðiniaçýklamak, izahetmek, ortayakoymakzorundadýr. Yoksainsanlarvahyianlamazlarveyaonuherkesiþinegeldiðigibianlar. (Üzülereksöylemekgerekir, Peygamber (sav) vahyi, anlaþýrþekildebeyanettiðihaldetarihtenberinicelerionuiþinegeldiðigibianlamayakalkýþtýlar, kendilerinegörete’vilettiler, bambaþka dinanlayýþlarýuydurdular. )
Biz inanýyoruz ki Peygamber (sav) vahyin dilini en iyi bilendi. O vahyi hem okudu, hem öðretti, hem uyguladý, hem de beyan etti.
Kur’an onun bu görevine þöyle iþaret ediyor:
“(Onlarý) açýk delillerle ve kitaplarla (gönderdik),. Sana da bu zikri (Kur’an’ý) indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açýklayasýn. Böylece düþünüp öðüt alsýnlar.”(Nahl 16/44)
“Biz sana Kitab’ý indirdik ki, hakkýnda ayrýlýða düþükleri þeyi onlara açýklayasýn ve inanan bir kavim için (o kitap) yol gösterici olsun.”(Nahl 16/64)
“Ey ehl-i kitab! Rasûlümüz size Kitaptan gizlemekte olduðunuz birçok þeyi açýklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçýk bir Kitab geldi.” (Mâide 5/15)
“Ey ehl-i kitab! Peygamberlerin arasý kesildiði bir sýrada size Rasûlümüz/elçimiz geldi. Gerçekleri size açýklýyor ki (kýyâmette); 'bize bir beþîr ve nezîr (müjdeleyici ve uyarýcý) gelmedi' demeyesiniz. Ýþte size müjdeleyici ve uyarýcý gelmiþtir. Allah her þeye hakkýyla kaadirdir.”(Mâide 5/19)
Vahyin dili herkes için her zaman çok açýk olmayabilir. Peygamber (sav) yerine göre, vahyin dilini ve maksatlarýný muhataplara açýklýyordu. Bu açýklama bazen sözlü, bazen de örnek olma, bazen iþaret yoluyla, bazen de fiili uygulama ile gerçekleþiyordu.
Peygamber (sav) mektubu (mesajý/vahyi) muhatabýn adresine býrakýp giden bir postacý deðildi. O, muhataba ne gönderildiðini, neye davet edildiðini, davet edildiði þeyin mahiyetini, davet edilen þeyin nasýl uygulanacaðýný, uygulandýðý zaman veya uygulanmadýðý zaman sonuçlarýný da açýklýyordu.
Uygulama/örneklik;
Peygamber (sav), vahyi önce kendisi uygulamýþtýr. Allah (cc) ne demiþse, neyi emretmiþse, neyi yasaklamýþsa, önce kendisi uymuþ ve ümmetine örnek olmuþtur.
Bu yüzden Allah (cc) onu bütün çaðlara ve beldelere örnek olarak hediye ediyor:
“Andolsun ki sizin için, Allah’ý ve ahiret gününe ümit eden ve Allah’ý çokça anan kimseler için, Allah’ýn Rasûlünde güzel bir örnek vardýr.”(Ahzâb 33/21)
“Âyette, Hz. Peygamber'in, Allah'ýn rýzâsýný kazandýracak davranýþlarda bulunmak isteyenler için mükemmel ve canlý bir örnek, en büyük fazilet numûnesi olduðu anlatýlmaktadýr. Böylece, Rasûlüllah'ýn, hislerine maðlûp insanlarý memnun etmek ve onlara pratik deðerden mahrum birtakým teorik kurallar öðretmekle görevli olmayýp, O'nun hedefinin, insanlýða amelî kaideler öðretmek ve bu kurallarý kendi yaþayýþýyla Canlý Kur'an olarak izah ve târif etmek olduðu anlaþýlmýþ olmaktadýr.”
Bunun için, O'nun hayatý ve sîreti incelenirken bu nokta, asla gözden uzak tutulmamalýdýr.
Muhammed (sav) kendi zamanlarýndaki insanlara olduðu gibi, kýyamete kadar gelecek bütün insanlara, her konuda örnektir. Çünkü Allah (cc) O’nu insanlýk modeli olarak seçmiþtir.
Sanki, ‘en böyle bir hayattan razýyým, en güzel insanî ahlâk böyle yaþanýr, Ben Âdemoðlunu böyle isterim’ deniliyor.
Allah’a hakkýyla kulluk yapma, hayat imtihanýný baþarmak, ahirette ebedi saadetini kazanma diye bir derdi olan, son Vahye, o vahyi insanlara öðreten ve uygulayan Son Elçiye kulak vermek zorundadýrlar. Bu hedeflerin de Vahye kulak vermeden gerçekleþmesi mümkün deðildir. Ýslamý yaþamak için onun kitabýný anlamak, Allah’ýn insandan ne istediðinin bilinmesi gerekir. Vahyi anlamak için de Son Elçi’yi dinlemek esastýr. Zira vahyin mahiyetini ve maksatlarýný en iyi beyan eden (açýklayan) odur.
Bu açýdan da herkes Son Elçi’nin (sav) misyonuna, davetine, örnekliðine, risâletine muhtaçtýr.
24.08.2015
Zaandam-Hollanda
(1) Ahmed b. Hanbel 2/281. 2/381. Hâkim, Müstedrek 2/612. Buhârî, Edebu’l-Müfred, s: 273. Muvatta, Husnü'l-Hulûk/8
(2) Buhârî, Menâkýb/23 no: 3559, Fedâil/27 no: 3759, Edeb/38 no: 6029. Müslim, Fedail/68 no: 6033
(3) Müslim, Birr/14 no: 6516
(4) Tirmizî, Birr/62 no: 2004
(5) Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin/201 no: 1812
(6) Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn/139 no: 1739
(7) Heyet, Kur’an Yolu, DÝB Yay. Ankara 2003, 2/249)