a-Þiir Kelimesinin Anlam Sahasý:
‘Þiir’ sözlükte, hissedilen þeydir. Bu da týpký hissetmedeki isabet gibi bir bilmektir. ‘Þiir’ kelimesinin aslý olan ‘þuur’, bir þeyi sezgiyle anlamak, kavramak, tanýmak, fark etmektir.
Kavram olarak ‘þiir’, sözlerin ölçülü ve birbirine uygun bir þekilde bir marifet (bilme-tanýma) olarak ortaya konulma sanatýdýr. ‘Þiir’, anlaþýlan, farkedilen þeylerin ifadesi, dakik (kýsa ve sanatlý) ilmin adýdýr.
Ýbni Haldun, þiiri þöyle tarif ediyor: “Þiir, istiâre ve belli vasýflar temeline dayanan, vezin ve kafiye bakýmýndan birbirine eþit olan parçalara bölünmüþ, her parçasý kendi baþýna önündeki ve sonundaki parçalara muhtaç olmadan maksadý anlatan ve kandine mahsus Arap üslûbu üzere terkip edilen belâðatli sözdür.” (nak. Þamil Ý. Ansiklopedisi, 6/45)
Þiir’i yazan ‘þair’, söz ustasýdýr. O, hissettiðini ölçülü ve sanatlý bir þekilde yazýya ve söze dökebilen bir sanatkârdýr.
b- Þiirin Önemi:
Þiirin bir önemi var mý?
Tarihten beri dünya edebiyatýnda þiirin yeri bilinen bir gerçektir. Bizim edebiyatýmýzýn büyük bir bölümünü ise þiir iþgal eder. Þiirin hâlâ yazýlýyor, seviliyor ve okunuyor olmasý onun güzelliðindendir. Ya da misyonundandýr. Evet þiirin bir misyonu vardýr.
“Ýnsanlýk tarihi göz önünde bulundurulacak olursa, bütün sanat faaliyetleri arasýnda bir anlatým tarzý ve insanýn kendisiyle dýþ dünya, onu kuþatan varlýk arasýnda kurduðu iliþkiyi dile getirmede oldukça eski ve derin bir geçmiþe sahip olduðu görülür.” (A. Bulaç, Ýzutsu, Kur’an’da Kavramlar, Önsöz, s. 8)
Þiir, bir anlýk sevda, geçici heves, ilk gençliði yýllarýný anlatan sulu gözlü aþk hikâyelerinin vasýtasý, boþ adamlarýn avare iþleri, tatil günlerinin deðerlendirme hiç deðildir.
Þiir üzerine bunca zamandýr yazýlan sayýsýz deðerlendirmeler bir tarafa Hz. Muhammed’(SAV)in hayatýndan bir örnek vermek istiyorum.
Peygamber vahyin ilk yýllarýnda karþýlaþtýðý bazý þeylerden korkmuþtu. Bazý kaynaklara göre O bu korkusunu ‘acaba þair mi oluyorum’ diye ifade etmiþti. Bundan hem þiirin etki alanýný, hem de þairlerin o toplumdaki olumsuz rollerini görmek mümkün.
Hasýmlarýnýn, ‘O, bir þairdir’ demeleri de söz sanatýnýn o toplumda ne kadar yaygýn olduðunu gösterir. Zira o toplumda insanlarý etkileyecek bu kadar güzel söz söyleyen ancak þairlerdir.
c-Ýslâm Öncesi Þiir
Bilindiði gibi pek çok peygambere kendi devirlerinin karakteristik özelliðine göre mu’cizeler verilmiþtir. Mu’cizeden amaç, insanlarýn kendi bildikleri þey konusunda da aciz býrakmaktýr.
Bir devirde bir ilim, bir sanat, bir alýþkanlýk, bilgi iyi bir düzeyde olabilir. Mu’cize, o bilinen olay cinsinden olur ki, peygamberi kabulde güçlük çekenlere; bakýnýz, bildiðinizin de ötesi var. Ýþte görüyorsunuz, bildiðinizi, yaptýðýnýzý iddia ediyorsunuz ama, buyurun yapýn, bir benzerini gösterin bakalým denmiþ gibi olur.
Mu’cize eðer insanlarýn hiç duymadýklarý, hiç haberdar olmadýklarý bir konuda olsaydý, insanoðlu zaten garip olan þeyleri olaðanüstü düþünür ver mu’cize de peygamberliði isbat edecek bir yön aramazdý. Önceki peygamberlere kendi devirlerinin özelliðine göre mu’cizeler verildiðini biliyoruz.
Kur’an nazil olduðu dönemde, Arap toplumu arasýnda söz sanatý, dolaysýyla þiir toplumsal hayatýn en asli görünümlerinden biriydi. Onlar, ilmi, kültürü, haberleri ve atalarýndan kalan mirasý þifahi olarak aktarýrlardý. Bunu da büyük ustalýkla yaparlardý. Ezberleme kabiliyetleri güçlü, sanatlý söz söyleme sanatý yaygýn, þiire ilgi çok fazla idi. Þiir cahiliyye elitlerinin vazgeçemediði önemli bir ifade aracý idi. Fesâhat ve belâðat diye ifade edilen güzel söz sanatý önemli, bunu baþarabilen sanatçýlar saygýn insanlardýr.
Ýþte Hz. Muhammed (SAV)’e verilen mu’cize o dönemin yaygýn sanatý güzel söyleme sanatý doðrultusunda idi. Yani sözün en güzeli, arap dilinin en ahenklisi, fesâhat ve belâðat sanatýnýn zirvesi olan Kur’an’dý.
d-Ýslâm Öncesi Þairler
Tarihin eski zamanlarýndan Kur’an’a iniþine takâbül eden zamanlara kadar þair ile, toplumdaki kâhin, büyücü ve rahip arasýnda devamlý bir bað kurulmuþtur. Arap geleneðinde de þair sýradan bir insan deðildir. O, sadece güçlü bir söz ustasý deðil ayný zamanda varlýðýn ötesinden haber getiren, insanüstü güçlerle iliþki kurabilen ‘özel geliþmiþ, metafizik güç ve imkan sahibi’ imtiyazlý bir seçkindir. (A. Bulaç, age. Sayfa 8)
Ýslâmdan önceki arap tolumunda þairler, her zaman toplumun önünde olurlardý. Þairin eserinin kaynaðý kendi duygularý ile toplumun duygularýnýn kesistiði noktalardý. Þair ister bir kabile reisi, ister bir prens, ister yoksul ve isterse yaðmacý bir haydut olsun, mensup olduðu toplumun deðer verdiði erdemleri temsil eder, dile getirirdi. (A. Özalp, Þ. Ý. Ansiklopedisi, 6/45)
Kabile mensuplarý, geçmiþteki övündüðü þeyleri, duygularýnýn çoþkunluðunu, zaferlerini, düþmanlara karþý duyduklarý kini þairlerin þiirlerinde bulurlardý. Þair onlar adýna düþmanlarý hicveder, kabileye ait gururu dile getirirdi.
Bir kabile reisinin þair olmasý onlar için büyük bir mutluluk ve gurur idi. Kabileler için baþlýca gurur ve þeref kaynaðý büyük þairler yetiþtirmiþ olmalarýydý. Þairden mahrum kalmak sadece üzüntü deðil, utanç sebebi idi. Onlar, düþman kabilelerinin þairlerinin açtýðý yaralarýn ancak onun benzeri bir karþýlýkla kapanacaðýný düþünürlerdi.
Þairlerin gücü sadece söz sanatýndaki baþarýlarý deðildi. Onlar ayný zamanda, varlýðýn ötesinden haber getiren ve insanüstü güçlerle ilgisi olan kimse idiler. Þairlerin kendileriyle irtibat kurduðu, bilgi ve ilham aldýðý bir cine sahip olduðuna inanýlýrdý. Þairler de bu inancý bilerek canlý tutmaya çalýþýrlardý.
Bu yüzden onlar tekin kimseler deðillerdi. Zaten bu kadar güzel sözü, sanatlý ifadeyi, irticalen ancak cinlerden ders almýþ bir kimse yapabilirdi. Onlar bir anlamda büyücülerin geleneklerini sürdüren seçkin konumdaki kimselerdi. Cahiliyye toplumu þairlere korku ile karýþýk bir saygý duyarlardý, onlarýn gücünden çekinirlerdi.
e-Kur’an Þiir Deðildir:
Cahiliyye insanlarý, Kur’an nazil olmaya baþlayýnca, bu gibi etkileyici sözleri ancak þairlerin söyleyebileceðini düþünerek hemen ona þiir, Peygamberimize de þair veya kâhin demiþlerdi.
Kur’an onlarýn bu iddialarýný kesin ifadelerle reddediyor:
“Ve derler ki; ‘biz bir mecnun bir þair için ilâhlarýmýzý terk mi edeceðiz? Hayýr, O hakk’ý getirmiþ ve gönderilen (peygamberleri) de doðrulamýþtýr.” (37 Saffat/36-37. ayrýca bak. 52 Tur/29-31)
Kur’an, kendisinin mucize oluþunu, eriþilmez yüceliðini ilan edip, karþý çýkanlarý kendisinin bir benzerini getirmeye çaðýrýrken iþe cahiliyye þiirinin ve þairlerin üstünlüklerini yýkmakla baþlýyordu. Kur’an, o kültürün tanýdýðý þiirden, Hz. Muhammed’in kiþiliði, ahlâký ve daveti o günkü þairlerden çok farklýydý.
Kur’an, peygamberin özellikle bir þair, Kur’an’ýn da þiir olmadýðýný ýsrarlý bir þekilde vurguluyor. (36 Yasin/69)
Kur’an’ýn büyüleyici belâðatý (söz güzelliði) karþýsýnda þaþýran, ama inanmaya yanaþmayan inatçýlar, onun peygamber tarafýndan (týpký þairler gibi) uydurulduðunu iddia ediyorlardý. (21 Enbiya/5)
Baþka bir âyet Kur’an’ýn þerefli bir elçi tarafýndan teblið edilen bir vahy olduðu, asla bir kâhinin sözü olmadýðý vurguluyor. (69 Hâkka/38-43)
Kur’an, cahiliyye þairlerini, onlarýn olumsuz rollerini ve þiirlerindeki lüzumsuzluðu tenkit ederek, kendisinin asla þiir olmadýðýný ve þiirle kýyas edilmeyecek kadar üstün olduðunu vurgular.
Kur’an’da þiirsel ifade ve þiir gibi etkileyici bir özellik olsa bile, o þiire veya bir düz yazýya benzemez. Kur’an’ý okuyan þüphesiz onda þiirin ifade edemeyeceði kadar ahenkler, derin anlamlar, güzel sözler, sanatlý ifadeler, söz ve mana bütünlüðü bulabilir.
f-Kur’an’a Göre Cahiliye Þairleri:
O günkü þairlerin söyledikleri þiirler çoðunlukla faziletten uzak, ya boþ gururlar, aslý astarý olmayan iddialar, ya þarap övgüleri, ya da eðlenme meclislerini öven sözlerdi.
Kur’an onlar hakkýnda þöyle söylüyor:
“Þairlere gelince, onlara da azgýnlar uyar. Görmüyor musun onlarý, (nasýl) her vadide þaþkýn þakýn dolaþýrlar? Ve yapamayacaklarý þeyleri söylerler.” (26 Þuarâ/224-226)
Cahiliye þairleri kendilerine sapýklarýn uyduðu, yapamayacaklarý þeyleri söyleyen, kendi hayal dünyalarýnda dolaþýp duran þaþkýnlardýr.
Kur’an, Peygamber’e þiir söylemeyi yakýþtýrmadýðý zaman, aslýnda þairin ve þiirin toplum içindeki bu olumsuz rolünü ortaya koyuyordu.
g-Kötülenen Þiir ve Þairler
Kur’an, þairler hakkýnda olumsuz bir tavýr takýndýðý gibi Peygamber de bazen þiir hakkýnda kötü ifadeler kullanmýþ, Ýslâma ve Peygambere dil uzatan þairlere cezalandýrýcý metodlara baþvurmuþtur.
Ebu Hureyre anlattýðýna göre Peygamber þöyle buyurmuþtu:
“Sizden birinizin içine onu bozacak cerahat dolmasý, þiir ile dolmasýndan hayýrlýdýr.” (Buharî, Edeb 92. Ebu Davud, Edeb 95 (5009). Tirmizî, Edeb 71 (2855).)
Bu haberle aþaðýda gelecek olan Peygamberin þiire izin verdiði, hatta teþvik ettiði, þiir dinlediði þeklinde geçen haberler arasýnda bir çeliþki var gibi görünüyor.
Bu gibi haberler, ilim adamlarý arasýnda þiire bakýþta farklý görüþlerin olmasýna sebep olmuþtur. Alimlerin çoðu þiirler arasýnda iyi-kötü ayýrýmý yapar ve kötü þiirin zemmedildiðini söylerler.
Yukarýdaki zemmin de mutlak deðil mukayyed olduðuna dikkat çekilmiþtir. Yani kiþi, içini temamen þiirler doldurur, baþka bir þeye yer vermezse o zaman bu tutum kýnanýr.
Peygamberin þiir karþýsýnda her zaman sert olmadýðý bilinen bir gerçektir. Ýbni Hacer bunu Peygamberin aþýrý þiir düþkünlüðünden kaynaklandýðýný söyler.
h-Kötülenmeyen Þiir ve Þairler:
Þüphesiz bütün þairler böyle deðildir ve bütün þiirler de cahiliyye þiirine benzemez. Kur’an’ýn tenkit ettiði þair ve þiir, insanlarý kandýran, olmayacak þeylerle meþgul olan, toplumun önündeki saptýrýcý rol oynayan insanlardýr.
Peygamber, müslüman þairleri himaye etmiþ, öbürlerine cevap veren ve müslümanlarýn morellerini takviye edecek þiirler yazanlarý þiir söylemeye teþvik etmiþtir. Hasan ibnu Sâbit, Abdullah ibnu Revâha, Kâ’d ibnu Mâlik yanýndan ayýrmadýðý üç þairdi.
Peygamber için þiir, iyiye de kötüðü de kullanýlabilecek bir araç idi. Batýl ve hevâ adýna söylenilen þiirleri red, hak yolunda edeb adýna söylenilenleri ise övmüþ ve þairlerini takdir etmiþtir.
Peygamberimiz (sav) güzel þiiri yasaklamadýðý gibi, bazen onlarý dinlemiþ, güzel ve hikmetli þiiri yazan þairleri övmüþtür. Hatta hikmetli þiir yazan sahabe þairler peygamberimizin davetine yardýmcý olmuþlardýr.
Þiiri kötü yapan onu yazan veya söyleyenlerin olumsuz kimlikleri ve þiirle anlattýklarýdýr. Salt þiir yasaklanmamýþtýr.
Peygamberimiz þöyle buyuruyor:
“ Þüphesiz þiirde hikmet vardýr.” (Buharí, Edeb/90, 8/42. Ebu Davud, Edep/5010, 4/303. Ýbni Mace, Edep/41, Hadis no: 3755, 2/1235. Tirmizí, Edeb/69, Hadis no: 2844, 5/137.)
Þairleri kötüleyen âyet nazil olduðu zaman Peygamberin þairleri O’na gelip þöyle demiþlerdi:
“Allah (cc) þu âyeti inzal buyurdu ve o biliyor ki biz þiir söylemekteyiz?’ Bunun üzerine Peygamber þairleri kötüleyen âyetlerden sonra gelen âyeti okudu:
“Ancak iman edenler, salih amelde bulunanlar ve Allah’ý zikredenler ile zulme uðratýldýktan sonra zafer kazananlar baþka. Zulmetmekte olanlar, nasýl bir inkýlâba uðrayýp, devrileceklerini pek yakýnda bileceklerdir.” (26 Þuara/227)
Þairleri kötüleyen âyet nazil olunca Peygamber (sav) Hasan b. Sabit ve Kâ’b b. Mâlik’e (ra) Kureyþ’i hicvetmelerini istedi. (Müslim, F. Sahabe/157, Hadis no: 2490, 4/1935)
Bazý rivâyetlerde kendisine þiir okunmasýný istediði geçmektedir.
Amr ibnu’þ-Þerid babasýndan naklediyor. Ben bir gün bineðinin arkasýna binmiþtim. Bir ara bana:
-Hafýzanda Ümeyye ibnu Ebi’s-Salt’ýn þiirlerinden bir þeyler var mý”? diye sordu. Ben “Evet” deyince; “Söyle dedi. Ben de kendisine bir beyit okudum. O yine; “Devam et” dedi. Ben de bir beyit daha okudum. O yine, “Söyle” dedi. Böylece kendisine yüz beyit okudum.” (Müslim, Þiir 1 (2255).)
Hz. Aiþe anlattýðýna göre Rasûlüllah Hassan ibnu Sabit için mescide hususi bir minber koymuþ ve orada Ýslâmýn düþmanlarýna karþý þiir söylemesine izin vermiþti. (Buharî, Edeb 91. Ebu Davud, Edeb 95 (5015). Tirmizî, Edeb 70 (2849). Müsned, 4/286, 298, 299, 301, 302)
Hatta Peygamber Ruhu’l Kudüs’ün kendisiyle birlikte olduðunu söylerdi. (Buharî, Edeb 91, Bed’ul-Halk/6. Müslim, F. Sahabe/153, (2486).)
Ebu Hureyre anlatýyor: Rasûlüllah buyurdu ki: “Bir þairin söylediði en doðru söz Lebid’in söylediði þu sözdür: “Haberiniz olsun, Allah’tan baþka her þey batýldýr”. “Ümeyye ibnu Ebi’s-Salt müslüman olayazdý.” (Buharî, Edeb 90. M. Ensar 20. Rikak 29. Müslim, Þiir 3 (2256). Ebu Davud, Edeb 70 (2853).)
Hüseyin K. Ece
19.12.2004