“Siz, insanlýð(ýn iyiliði) için çýkarýlmýþ hayýrlý bir topluluksunuz (ümmetsiniz); (çünkü siz) emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l-münker yaparsýnýz ve Allah'a inanýrsýnýz. Eðer ehl-i kitap (geçmiþ vahyin mensuplarý), (bu tür bir) inanca ermiþ olsalardý, bu, kendi iyiliklerine olacaktý; (ama) içlerinden pek az inanan bulunsa da onlarýn çoðu fasýktýr.” (Âli Ýmran 3/110)
En hayýrlý topluluk kimlerdir?
Kim kimden daha hayýrlýdýr?
Kim neye göre hayýrlýdýr?
Ya da insanlarýn hayýrlý dedikleri þey nedir? Hayýrlý olmanýn ölçüsü ne olabilir?
Herkes kendine göre bir iddiada bulunabilir. Kendine göre hayrýn ve þerrin ölçüsünü koyabilir. Aklý erdiði kadarýyla iyinin ve kötünün tarifini yapabilir.
Ama bütün bunlar ne kadar gerçekçi olabilir?
Ýsteyen istediði kadar övünsün, istediði kadar ben iyiyim veya hayýrlýyým desin; sonuç hayrýn da þerrin de mutlak ölçsünü koyan Allah’ýn dediði gibidir.
Kur’an’da “hayru’l-beriyye” ve “þerrü’l-beriyye” ifadeleri var. Yani yaratýlmýþlarýn en hayýrlýlarý, yaratýlmýþlarýn en þerlileri.
Acaba kimlerdir bunlar?
“Muhakkak ki iman edip sâlih amel iþleyenler, iþte yaratýlmýþlarýn en hayýrlýlarý onlardýr.” (Beyyine 98 /7)
Tersi de var...
“Ehl-i kitaptan veya müþriklerden küfredenler muhakkak cehennem ateþindedirler. Orada ebedî kalýcýdýrlar ve onlar yaratýlmýþlarýn en þerlileridir.”(Beyyine 98/6)
Buna göre iyi veya hayýrlý olmanýn ölçüsü belli. Ýman etmek ve buna baðlý olarak salih amel iþlemek. Salih amel iþlemenin geniþ bir sýnýrý olmakla beraber kýsaca saðlam ve yararlý iþ yapmaktýr denilebilir.
Sâlih amel; yani zarardan ve fesattan uzak,
yapanýn kendisine, çevresine, insanlara, dünyasýna ve Âhiretine fayda veren faaliyetler,
içinda batýl, yanlýþ, sapýklýk bulunmayan en güzel davranýþlar,
kalbi besleyen, ruha yücelik kazandýran, nefsi arýndan iþler.
iþe yarayan, maksada ve Allah rýzasýna uygun, sevap kazandýrýcý çalýþmalar,
yani ibadet deðeri kazancak her þey,
hepsi sâlih amel katagorisine girer.
Öyleyse en doðru ve þaþmaz iman ilkelerine iman eden,
hayrýn ve þerrin Allah (cc) tarafýndan yaratýldýðýný, ama bu ikisinden birisini seçip iþleme özgürlüðünün insana verildiðine inanan,
bu inancýn hem gereði hem de kazanýmý olarak doðru ve güzel davranýþ sergileyen, iyilik eden, yardým etmekten geri kalmayan, paylaþan, baþkasýný düþünen,
baþkasýnýn hakkýna asla el uzatmayan, kimseye zarar vermeyen,
nefsinde, evinde, sokakta ve çevrede temiz olan, hiç bir araçla hiç bir kirliliðe sebep olmayan,
doðru olan, iþini düzgün yapan, baþkasýný hiç bir þekilde aldatmayan, bunu insanlýk onuruna aykýrý bulan,
baþý dik, yüzü güleç, eli açýk, kanaatkâr, yiðit karakterli, merhametli ve alçak gönüllü olan,
kendi istediðini baþkalarý içinde isteyen, kendisine yapýlmasýný istemediði þeyleri baþkasýna yapmayan sâlih amel iþliyor demektir ve o hayýrlýdýr.
Hayýrlý kimse, bâtýl ve hurafelere deðil mutlaka gerçeðe inanýr. Hayýrlý kimse insanlar tarafýndan her asra, her kafaya, her kefeye uyan inanýþlara deðil, Mutlak Ýrade sahibinden gelenlere iman eder.
Sonra en güzel davranýþlarý sergiler, en güzel ahlâký kuþanýr, en üstün karaktere sahip olmaya çalýþýr. Adem gibi adam olmanýn gayretindedir.
Hayýrlý insan, hep hayýr iþler. Kendisi için, ailesi için, insanlar için hayýrdan baþka bir þey düþünmez. Bencil (egoist), çýkarcý (menfeatperest) deðil; baþkalarýný da hesaba katan (diðergâm)dýr.
Hayýrda yarýþmaktan hoþlanýr. (Maide 6/2, 48. Enbiya 21/90. Mü’minûn 23/61) Hayýrlý iþlere Yaratýcýnýn adýyla baþlar. Bilir ki Yaratýcýnýn adýyla baþlanmayan hiç bir iþin sonu hayýrlý gelmez.
Tarihteadlarý bilinen ve bilinmeyen pek çok hayýrlý insan gelip geçmiþtir. Onlar insanlara hiç bir zarar vermemiþlerdir. Üstelik onlar fikirleriyle, çalýþmalarýyla, mücadeleleriyle topluma iyilikte bulunmuþlardýr. Toplum içinde kötülüðün deðil iyiliðin temsicisi olmuþlar, çirkinliðin deðil, faziletin yaygýnlaþmasý için emek vermiþlerdir.
Hayýrlý insanlar, zalimin, hýrsýzýn, sahtekârýn, üç kaðýtçýnýn, sapýðýn, insanlarý farklý þekilde zehirleyenlerin, ifsat edenlerin, yoldan çýkaranlarýn hasmýdýrlar.
Onlar, insanlara iyi/güzel/hayýrlý þeyleri tavsiye ederler, öðretirler, yol gösterirler. Kötü olan þeylerden alýkoymaya çalýþýrlar. Hayýrlý iþlerde ön geçmek için gayret ederler. (Âli Ýmran 3/114)
Seçilmiþ bütün peygamberler ve onlarýn ahlâklarý, anlayýþ, görüþ ve izinden gidenler hayýrlýlardýr. (Sâd 37/48) Yani Peygamberleri kenedilerine örnek alanlar hayýrlý toplumdur.
Ýþte bütün bütün bunlarýn tersini yapanlar da Kur’an’ýn deyimi ile þerli/hayýrsýz/meymenetsiz (Beled 90/19) insanlardýr.
‘Yaratýlmýþlarýn en hayýrlýlarý’ hakkýyla iman edip, en güzel davranýþlarý sergileyenlerdir. Onlar ayný zamanda meymenetli kimselerdir. (Beled 90/18)
‘Yaratýlmýþlarýn en þerlileri’, bile bile küfredip sonra da hakkýn amansýz düþmaný kesilen, þeytanî iþlerin deli divanesi olan, her türlü zararlý iþleri yapan, insanlarý ve toplumu ifsat edenlerdir, karada ve denizde fesadý yaygýnlaþtýranlardýr.
‘Yaratýlmýþlarýn en þerlileri’ kendilerine zarar verdikleri gibi, insanlýða da zarar verirler. Onlar insanlarýn hakkýný yerler, haksýzlýk yaparlar, zulmederler, mazalumlarý haksýz yere öldürürler. Þeytanýn dostlarýdýr ve onun hoþuna gidecek faaliyetleri yaparlar.
-Hayýrlý ümmetin özel sýfatlarý:
Ýman edenler insanlar arasýndan çýkarýlmýþ en hayýrlý toplumdur. Zira âyet böyle diyor.(Âli Ýmran 3/110) Ancak burada þu soruyu sormak gerekir. Her müslümaným diyen, ismi resmen müslüman olarak kaydedilen, ya da atalarýna uyarak müslüman olan herkes bu nitelemeye dahil midir?
Yoksa hayýrlý toplumun mensubu sayýlmak için bazý sýfatlarý taþýmak, bazý önemli görevleri yapmak gerekir mi?
Unutmamak gerekir her nimet bir külfet, her mükafât bir çalýþma karþýlýðýdýr. Âyet zýmnen “bazý görevleri yerine getiren hayýrlý toplum (ümmet) sýfatýný kazanýr. Öyleyse siz ey son vahyin muhataplarý hayýrlý ümmet olmak için bu vazifeleri yapýn” diyor. Hayýrlý ümmetten sayýlmak için ‘ben müslümaným’ deyip hiç bir yapmamakla olmaz. Nitekim bir ayette buna benzer konuya dikkat çekiliyor:
“Ýnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "Ýman ettik" demeleriyle býrakýlývereceklerini mi sandýlar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmiþizdir. Elbette Allah, doðrularý ortaya çýkaracak, yalancýlarý da mutlaka ortaya koyacaktýr.” (Ankebût 29/2-3)
Hayýrlý toplumun özel sýfatlarýný vardýr ve onlarý þöyle sýralayabiriz:
1-Emr-i bi’l-ma’ruf yapmalarý
‘Ma’ruf’, iyiliði ve güzelliði bilinen, tecrübe edilen, faydasý görülen, din ve akýl tarafýndan hoþ görülen söz ve davranýþlarýn tümüdür. Ýyi düþünen akýl sahipleri yani bir anlamda vicdaný sahipleri; iyi ve güzel davranýþlarý tanýrlar ve onlarý yaþatýrlar.
Kur’an, ‘ma’ruf’un emredilmesini istemektedir. “Sizden, hayra çaðýran, ma’rufu emreden ve münkerden sakýndýran bir topluluk (ümmet) bulunsun. Kurtuluþa erenler iþte bunlardýr.” (Âli Ýmran 3/104. Ayrýca bakýnýz: Hacc 22/41. Tevbe 9/112.Lukman 31/17)
Ma’ruf’u emretmek dinin mü'minlere yüklediði bir görev olmanýn yanýnda övücü bir sýfattýr. Bu görevin yerine getirilmesiyle beraber belki yeryüzündeki fesatlar azalýr ve toplum ýslah olur.
Ýnsanlar için çýkarýlmýþ en hayýrlý ümmet (topluluk) ma’rufu emredenlerdir. (Âli Ýmran, 3/110) Mü’min erkekler ve mü’min kadýnlar birbirlerinin velisidirler (dostudurlar). O yüzden onlar birbirlerine ma’rufu emrederler. (Tevbe 9/71)
Ümmet kelimesinin bir anlamý da öne düþen, çeþitli insan gruplarýný bir araya toplayan, kendine uyulan bir topluluk, bir cemaat demektir. Bu þekilde, insanlara önderlik ve örneklik etmek üzere bir araya gelen mü’minlere (hayýrlý ümmete) düþen ilk görevlerden biri de, ‘ma’rufu emretmek’, ‘münkerden sakýndýrmak’ ve ‘hara davet etmek’tir.
Bazý alimlere göre buradaki; ‘sizden bir ümmet bulunsun’ ifadesi, ‘ma’rufu emretme’ görevinin bütün müslümanlara deðil, bu konuyu yapabilecek davetçi müslümanlara aittir. Dolaysýyla bazý müslümanlar bu görevi yaparlarsa, diðerlerinden farz görevi düþer. Bu görevi kimse yerine getirmezse, bütün müslümanlar sorumlu olur.
Kimi alimlere göre de bu emir bütün müslümanlaradýr. Çünkü Kur’an’ýn diðer âyetlerinde ve bir çok hadiste bu emir genel olarak bütün müslümanlara yöneliktir. Mü’minlerin özellikleri sayýlýrken, onlarýn ma’ruf’u emrettikleri, münker’den sakýndýrdýklarý açýklanýyor.
Ma’ruf’u emretmek öncelikli olarak bir eðitim, irþad, öðüt, cehd (yoðun çaba-cihad) olduðuna göre, sorumlu durumunda olan bütün müslümanlar ellerinin altýndakilere karþý bu görevi yapacaktýr. Baba çocuðuna karþý, ev reisi ev halkýna karþý, hoca öðrencilerine karþý, yünetici yönettiði insanlara karþý ma’ruf’u emretme konumunda olacaktýr. Bu görevin de hikmetle, güzel öðütlerle ve mücadelenin en güzel þekliyle yapýlmasý gerekir. (Nahl 16/125)
Ma’ruf’e emretmek, hiç bir zaman baþkalarýna karýþmak, iþine haksýz yere burnunu sokmak, hele hele bir müslümaný yaptýðý iþden (amelinden) dolayý yargýlamak deðildir. Bu, müslümanlarýn bir kulluk görevidir. Birbirlerinin velisi olan mü’minler, birbirlerine hakký ve sabrý tavsiye ederek, ma’ruf iþlerde yardýmcý olarak, münkerlerden sakýndýrarark velilik vazifelerini yerine getirirler.
Maruf’u emretmek, münkerden alýkoymak görevi ayný zamanda, sorumlu kimselerin elleri altýndaki kimseleri eðitme, yetiþtirme ve irþad etme görevidir.
2-Nehy-i ani’l-münker yapmalarý,
‘Münker’, tanýnmayan, inkâr edilen, akla uymayan, reddedilen þey demektir.
Münker, saðlam aklýn çirkin dediði, güzel olup olmadýðý konusunda þüphe duyduðu fiillerdir. Daha kýsa bir tanýmla þöyle söylenebilir: Ýslâmýn ve akl-ý selimin (saðlam aklýn) hoþ görmediði söz ve davranýþlardýr.
‘Münker’ ‘ma’ruf’un tam zýddýdýr.
Ýslâm, hem Allah’a karþý iþlenilen hatalara, hem de kullara verilen zararlara münker diyor. Münkerlerin kiþi ve toplum hayatýnda yaygýnlaþmasý, huzuru bozar, zulmü artýrýr, fitne ve karýþýklýða yol açar.
Kiþi, ‘münker’e karþý devamlý dikkatli olmalýdýr. Bir insan münkeri iþlemeye devam ederse, onu bir kural, terkedilmesi zor bir âdet haline getirir. Ýnsan, þeytanýn aldatmalarýyla yüzyüze geldiði için, her an ‘münker’e sapabilir. Bu bakýmdan insanýn, devamlý ‘ma’ruf’ iþlerle meþgul olmasý, toplumda herkesin münkerlerle mücadele etmesi gerekir.
Münkerle mücadele Ýslâmýn önemli emirlerinden birisidir. Mü’min olan kimseler devamlý iyiliði (ma’rufu) emreder, kötülükten (münkerden) sakýndýrýrlar. (Âli Ýmran 3/104,110,114. Tevbe 9/71. Hacc 22/41.Lukman 31/17)
Þu âyette Allah (cc) mü’minleri her türlü münkerden sakýndýrýyor:
“Þüphe yok ki Allah, adaleti, ihsaný, yakýnlara infak etmeyi emreder, fahþadan (çirkin utanmazlýklardan), münker ve zorbalýktan sizi sakýndýrýr. Size öðüt vermektedir, umulur ki öðüt alýp düþünürsünüz.”(Nahl 16/90)
“Herkes dilediðini yapmakta serbesttir”, “isteyen istediðini yapabilir” anlayýþý hiç bir toplumda doðru deðildir. Ýnsan özgür bir varlýktýr ama yaptýklarý bir baþkasýna zarar veriyorsa, baþkasýnýn hakkýna tecavüz ediyorsa, o özgürlük olmaz. Huzurun saðlanmasý ve haklarýn korunmasý için hukuk ilkelerine ve caydýrýcý tedbirlere ihtiyaç vardýr.
Hak davetten mahrum olan insan, yapýsý gereði hataya ve günaha düþebilir. Hatalar giderek kötülüklere ve zulme kadar varabilir. Kötülüklerin ve ahlâksýzlýðýn yaygýnlaþtýðý toplumlarda huzurun ve insanlýðýn olmasý mümkün deðildir. Haksýzlýk ve zulüm yapanlara engel olunmamasý, haklarýn ihlal edilmesini doðurur.
Bu nedenle kötülüklerle ve kötülerle mücadele edenlerin olmasý kaçýnýlmazdýr. Bu mücadele hem fert plânýnda, hem aile ve toplumsal plânda, hem de siyasî alanda olmalýdýr.
Münkerden sakýndýrmanýn duruma göre þartlarý olabilir. Kiþiye ve duruma göre bir tavýr takýnýlýr, uygun bir dil ve metod kullanýlýr. Bu nehy-i ani’l münker görevi, bir irþad ve müslüman kardeþi hayra davet iþidir. Kesinlikle mü’mini iþlediði münkerden dolayý hesaba çekmek deðildir. Çünkü günâhlardan dolayý hesap sorma yetkisi yalnýzca Allah’a aittir.
Bir hadiste münker’i önlemenin üç aþamasý gösterilmektedir. Bunlar el ile, dil ile münkere engel olmak veya en azýndan münkerden razý olmamaktýr. (Ebu Davud, Melâhim/17 no: 4340)
Münkerle el ile mücadele daha çok çocuk velilerinin ve yetkili otorite sahiplerinin görevidir. Onlar ellerinin altýnda olanlarda gördükleri münkerleri en uygun yöntemlerle önlemeye çalýþýrlar. Meþru yöneticiler bu noktada kanunî yetkilerini ve yasalarý kullanýrlar.
Münkerlere engel olmanýn ikincisi dili kullanma metodudur. Bu da her müslümanýn yapabileceði kolay ve pratik bir yöntemdir. Bütün müslümanlar birbirlerinin velisi ve kardeþidir. Kardeþler birbirlerinin hayrýný isterler, kötülüðe düþmelerini istemezler. Müslüman gerektiði zaman, uygun metodlarla diðer mü’min kardeþine nasihat ederek, yol göstererek, münkerin zararlarýný anlatarak ikna etmeye çalýþýr ve onu o kötülükten uzaklaþtýrmaya çaba gösterir. Eðer dili ile etkili olamýyorsa, daha fazla zarar vermemek için iþi bilenlere býrakýr ve o kardeþi için Allah’tan yardým ister, yani onun için dua eder.
Mü’min dili ile bir kötülüðü önleyemiyorsa, hiç olmazsa kalbinden o münkerden nefret eder, yapýlmasýndan razý olmaz. Bu da imanýn en zayýf olanýdýr.
Münker olan þeylerden sakýndýrmak hayýrlý toplumun önemli bir görevidir. Herkes tek tek, veya toplum olarak bu görevden sorumludur. Çünkü bu görev, Ýslâmí hayatýn yerleþmesini saðlarken, suçlarýn, çirkinliklerin, haksýzlýklarýn azalmasýný saðlar.
(Devamý var)
10.03.2016
Zaandam-Hollanda