Muhammed’in (sav) hem beþir ve nezir (müjdeleyici ve uyarýcý) olduðu Kur’an’da farklý ifadelerle, farklý formlarla haber veriliyor.
Dört âyette Allah (cc) hz. Muhammed’in beþîr ve nezîr olduðunu haber veriyor.
“Doðrusu Biz seni (ey Peygamber,) hakikat ile gönderdik: bir müjdeleyici ve uyarýcý olarak; yakýcý ateþe mahkûm olanlardan sen sorumlu deðilsin.”(Bekara 2/119)
“Biz seni ancak bütün insanlara bir beþir (muþtulayan) ve nezir (uyarýp- korkutan) olarak gönderdik. Ancak insanlarýn çoðu bilmiyorlar.” (Sebe’ 34/28)
Ýnsanlarýn pek çoðu beþîr ve nezîrin, Allah adýna insanlarý müjde vermenin ve uyarýp korkutmanýn ne anlama geldiðini bilmezler. Dolaysýyla Vahyin dili bu gibi kimselere bu gerçeði açýklýyor Bu konuda gafil olmamalarý konusunda onlarý uyarýyor. Zaten ilk insan topluluðundan bugüne kadar bütün toplumlar Allah’tan uayaran ve müjdeleyen elçiler gelmiþtirir. Týpký ahir zaman ümmetine Muhammed’in (sav) beþîr ve nezîr olarak gönderilmesi gibi.
“Biz seni hakikate sâdýk bir müjdeci (beþîr) ve uyarýcý (nezîr) olarak gönderdik: Çünkü hiç bir topluluk yoktur ki içlerinden bir uyarýcý (nezîr) gelip geçmemi þolsun.” (Fatýr 35/24)
“Yalnýzca Allah’a ibadet etmez misiniz? Þüphesiz ki ben O’ndan size gelen bir beþîr ve nezirîm.” (Hûd 11/2)
“Yani “Ben bana kul olun” demiyorum. O’na kul olaný özgürlük ve mutlulukla müjdeliyor, baþkasýna kulluk edenin kaybedeceðini haber veriyorum.”(1)
Elçiler (a.s), insanlarý ya da muhataplarýný kendi görüþlerine, kendi kültürlerine, kendi cemaatlerine, kendi gruplarýna deðil; Allah’a kulluða davet ederler. Yaptýklarý güzel iþlerin ödülleriyle onlarý muþtularlar.
Allah (cc) dört âyette ‘mübeþþir ve nezîr’ kelimeleri ile hz. Muhammed’in (sav) müjdeci ve uyarýcý olduðunu bildiriyor.
“Ey Peygamber, gerçekten biz seni bir þahit, bir beþîr (müjdeleyen), bir nezîr (korkutup uyaran) olarak gönderdik. Ve kendi izniyle Allah’a çaðýran (dâi) ve nûr saçan bir çerað (ýþýk kaynaðý) olarak gönderdik.” (Ahzâ 33/45-46)
“Þüphesiz Biz seni bir þâhit, bir mübeþþir (müjde verici) ve bir nezir (uyarýp-korkutucu) olarak gönderdik.” (Fetih 48/8. Ayrýca bakýnýz: Ýsrâ 17/105.Furkan 25/56)
Muhammed’in (sav) beþîr/mübeþþir ve nezîr görevi bazý âyetlerde emir olarak “müjdele”, “inzar et-kokutup uyar” tarzýnda ifade ediliyor. Ýnsanlara bazý þeyleri müjdelemek, onlarý bazý sonuçlardan sakýndýrýp uyarmak, Rablerine karþý hatalarýndan dolayý onlarý ikaz etmek görevi Allah (cc) tarafýndan seçilmiþ elçilerindir ve Son Elçi’nindir. Hiç bir kimse Allah adýna insanlara bir þeyi dayatamayacaðý gibi, kendi kafasýndan insanlara müjdeler veremez, onlarý inzar edemez.
Allah (cc) Peygamber’e (sav) þöyle buyuruyor:
“Ýman edip salih amel iþleyenleri içinden ýrmaklar akan cennetler ile müjdele...” (Bekara 2/25)
“Açlýk, korku, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile yapýlan imtihanlara sabredenleri müjdele. Ki o sabredenler bir belâya (denemeye) uðradýklarý zaman “Biz Allah’tan geldik ve yine O’na döneceðiz” derler. (Bekara 2/155-156)
“Allah’ýn indirdiði dine samimiyetle iman eden, o dinle ve ilâhi Kitapla gönderdiði ölçülere uyan, onlarý hayat ve ahlâk haline getiren, hangi konuda olursa olsun Allah’ýn hükmüne saygý ile boyun eðen mü’minleri müjdele.” (Bekara 2/223)
“Allah’ýn âyetlerini inkâr edip, O’nun görevlendirdiði elçileri ve insanlara adaletle hükmeye çalýþan kimseleri öldürenleri acý bir azapla müjdele.” (Âli Ýmran 3/21)
“Ýman edip sonra inkâr eden, yine iman edip sonra yine inkâr eden, yani aslýnda yürekten iman etmeyip dinde ikili oynayan, müslümanlarýn içinde bulundukari halde sürekli onlara zarar vermek icin tuzaklar kuran, dinde ikili oynayan munafýklarý acýklý bir azapla müjdele.” (Nisâ 4/138)
“Ýnkârda direnen, hatta bununla kalmayýp Ýslâmî daveti ortadan kaldýrmak için faaliyet gösteren inkârcýlarý acýklý bir azapla müjdele.” (Tevbe 9/3)
“Haksýz yere elde ettikleri insanlara ait mallarý boþu boþuna biriktirp, bununla insanlarý Allah yolundan saptýrmaya çalýþanlarý acýklý bir azapla müjdele.” (Tevbe 9/34)
“Tevbe eden, Allah’a ihlasla kulluk eden, hamdeden, rukû’ eden, iyiliklikleri yaygýnlaþtýrmaya, kötülükleri azaltmaya çalýþan mü’minleri müjdele”. (Tevbe 9/111)
Bu ‘müjdele’ emrinde bir kaç noktanýn altý çiziliyor:
“Müjde ver, müjdele” gibi emirleri “haber ver” þeklinde de anlayabilirz. Nitekim “azapla müjdele’ emri çoðu zaman böyle anlaþýlmýþ.(2)
Her müjde ayný zamanda Allah’ýn bir va’didir, verdiði bir sözdür. “Eðer kullar þöyle þöyle yaparlarsa, þunu yerine getirirlerse, þunlardan kaçýnýrlarsa, þu þu sonuçlara, ödüllere kavuþacaklar” denilmiþ gibi olur. Allah (cc) asla verdiði va’dden geri dönmez. (Âli Ýmran 3/9, 194)
Bu gibi müjdeleri ve uyarýlarý Allah’ýn emri olarak, Allah adýna yani bir görevli olarak –yukarýda geçtiði gibi- ancak bir elçi yapabilir. Kendisine vahiy indirilmediði halde “ben Allah’ýn elçisiyim, bana vahyediliyor” diyenler yalancýdýr. (En’am 6/93) Onlarýn sözüne itibar edilmez.
Madem ki peygamber olduðu çeþitli açýlardan sabit olan bir kimse Allah’tan aldýðý emirle insanlarý güzel þeylerle müjdeliyorsa, bu görmemezlikten gelinecek, es geçilecek bir olay deðildir. Onun verdiði müjdeler ve yaptýðý uyarýlar/ikazlar ciddiye alýnýr ve gereði yapýlýr.
Kur’an bazý âyetlerde Muhammed’in (sav) nezîr (uyarýcý) olduðunu da vurgulu bir þekilde söylüyor. Tekrar tekrar hatýrlatýyor. Mesela;
“… (Unutma ki,) sen sadece bir uyarýcýsýn; Allah ise her þeyin üzerinde gözetici olarak bulunuyor.” (Hûd 11/12. Ayrýca bakýnýz: A’raf 7/184, 188)
Peygamberin elçi olarak aldýðý ilk emir inzar emridir.“Ey bürünüp yatan! Kalk, ve (insanlarý) uyar.”(Müdessir 73/1-2)
Muhammed’in (sav) bu uyarýcýlýk görevine de kendi çevresinden baþlamasý gerekiyordu. “(Önce) en yakýn akrabaný uyar.”(Þuarâ 26/214)
Kur’an’ýn gönderilmesinin sebebi de onunla insanlarý uyarma, tehlikeyi haber verip sakýndýrma, hatalar konusunda ikaz etme, tedbir almalarý için sonucu haber vermedir.
Kur’an’ýn indiriliþ sebeplerinden biri de þaþkýnlýk içinde olan insanlarý uyarmaktýr.
“Atalarý uyarýlmamýþ, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmýþ bir toplumu uyarman içinin dirilmiþtir.”(Yâsîn 36/6)
“De ki: Hangi þey þahadetçe en büyüktür? De ki: (Hak peygamber olduðuma dair) benimle sizin aranýzda Allah þahittir. Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaþtýðý herkesi uyarmam için vahyolundu….”(En’am 6/19)
Son Elçi (sav) insanlarý ancak Kur’an’la uyarabilir, ikaz edebilir, onlara doðru yolu ancak Kur’an’la gösterebilir.
“Rablerinin huzurunda toplanacaklarýndan korkanlarý onunla (Kur'an ile) uyar. Onlar için Rablerinden baþka ne bir dost, ne de bir aracý vardýr; belki sakýnýrlar.” (En’am 6/51)
Uyarýnýn (inzârýn) bir konusu da kýyamet ve Âhiret hayatýnýn, bunun ölümle beraber insana yavaþ yavaþ yaklaþtýðý gerçeðidir.
“Yaklaþan gün hususunda onlarý uyar! Çünkü o onda dehþet içinde yutkunurken yürekleri aðýzlarýna gelmiþtir. Zalimlerin ne dostu, ne de sözü dinlenir þefaatçýsý vardýr.”(Mü’min 40/18/ Ayrýca bakýnýz:Ýbrahim 14/44. Meryem 19/39)
Peygamberin görevi sadece insanlarý uyarýp sakýndýrmaktýr. O (sav) hiçkimseyi inanmaya zorlamadýðý gibi, kimsenin bekçisi de deðildir.
“De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, saðýr olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çaðrýyý duymazlar.”(Enbiyâ 45)
Peygamberin (sav) davetini duymamayanlar, duyduklarý halde aldýrmayanlar, onun Allah adýna teblið ettiklerine, muþtu ve ikazlarýna aldýrmayanlar sonuçtan kendileri sorumludur.
“Eðer onlar yüz çevirirlerse de ki: Ýþte sizi Âd ve Semûd'un baþýna gelen kasýrgaya benzer bir kasýrgaya karþý uyarýyorum!” (Fussilet 41/13)
Kur’an Muhammed’in (sav) uyarýcýlýk görevi ayrýca “münzir” kelimesi ile de haber veriliyor. ‘Münzir’ de týpký ‘nezîr’ gibi korkutup uyaran, tehlikeyi haber verip ikaz eden demektir.
“(Resulüm!) De ki: Ben sadece bir uyarýcýyým (munzirim). Tek ve kahhar olan Allah'tan baþka bir tanrý yoktur.”(Sâd 38/65)
“Ve Kur'an'ý okumam (emredildi). Artýk kim doðru yola gelirse, yalnýz kendisi için gelmiþ olur; kim de saparsa ona deki: Ben sadece uyarýcýlardaným (munzirlerdenim).”(Neml 27/93. Ayrýca bakýnýz: Ra’d 13/7. Naziât 45. Þuara 26/193-194)
Peygamber (sav) risâlet (peygamberlik) açýsýndan kendi konumunu þöyle anlatýyor::
“Benim misalimle Allah'ýn benimle göndermiþ bulunduðu þeyin örneði þu adamýn durumu gibidir: “Bir adam kendi kavmine gelip: “Ben gözlerimle düþman ordusunu gördüm, tehlikeyi haber veriyorum, tedbir alýn!” der. Kavminden bir kýsmý tavsiyesine uyup, geceleyin, telaþa düþmeden oradan uzaklaþýr. Bir kýsmý da bu haberciyi yalanlar ve yerinden ayrýlmaz. Ancak sabahleyin ordu onlarý yakalar ve imha eder. Ýþte bu ornek bana itaat edip getirdiklerime uyanlarla, bana isyan edip Allah'tan getirdiklerimi yalanlayanlarý göstermektedir.”(3)
Bir baþka hadiste þöyle deniliyor:
“Benim misâlimle sizin misâliniz, þu örneðe benzer: “Bir adam var ateþ yakmýþ. Ateþ etrafý aydýnlatýnca, pervâneler (gece kelebekleri) ve aydýnlýðý seven bir kýsým hayvanlar bu ateþe kendilerini atmaya baþlarlar. Adamcaðýz onlara engel olmaya çalýþýr. Ancak hayvanlar ona üstün gelerek çoklukla ateþe atýlýrlar. Ben (týpký o adam gibi) ateþe düþmemeniz için belinizden yakalýyorum, ancak siz ateþe ateþe koþuyorsunuz.”(4)
Ýnsanlarýn uyarýcýya da, müjdeleyiciye de, muþtulu haberlere de, ikazlara da her zaman ihtiyaçlarý vardýr. Ýnsan gaflete düþer, unutur, yanýlýr, hýrs ve öfkesine kapýlabilir, hevasýna tabi olabilir. Bu sebeple bazen yapmasýgerekeni ihmal eder, yapmamasý gerekeni yapar.
Müjde ve uyarý (büþrâ ve inzâr)demoklesin kýlýcý gibi baþýnda asýlý durmalý, ayna gibi karþýsýnda dikilmeli, elinde düdükle bekleyen trafik polisi gibi kavþaklarda hazýr olmalý.
Ýnsanýn kendi bilgisiyle, kendi aklýyla, kendi dar imkanlarýyla her þeyi bilmesi, her þeyden haberdar olmasý, gelecekte neler olacaðýný kestirmesi mümkün deðildir. Neyin mutlak iyi, neyin mutlak kötü olduðunu takdir etmesi kapasitesinin üzerindedir. Yaptýðý iyi veya kötü þeylerin sonucunun ne olacaðýný tümüyle bilmesi imkansýzdýr.
Kiþi, iþin ucunda az veya çok ödül olduðuna inanýrsa o iþi daha iyi yapar. Ýþin ucunda mahrumiyet, kayýp, zarar veya ceza varsa, aklýný kullananlar daha dikkatli olurlar.
Günlük hayatta insan müjde ve uyarý konusuyla her an karþý karþýyadýr. Bir iþin, bir çalýþmanýn, bir görevin, bir sorumluluðun yapýsýnda saklý durum, kural, iþin gereði bir anlamda ya müjdedir, ya uyarýdýr.
“Calýþýrsan kazanýrsýn, çaba gösterirsen baþarýrsýn, atlama düþersin, suç iþleme ceza alýrsýn, arabanla hýzl gitme kaza yaparsýn, trafik kurallarýna uyarsan selâmetle menziline varýrsýn, dürüst olursan kaybetmezsin, iyilik et ki iyilik bulasýn, temizliðe dikkat et saðlýðýný korursun, pis olma, abur cubur yeme saðlýðýn tehlikeye girer, çalma birinin kapýsýný çalarlar kapýný, kokmuþ yiyeceði yeme zehirlenirsin, bu ders senin için son bir fýrsat, iyi çalýþýrsan sýnýfý geçecek not/diploma alýrsýn, tarlaya bir þey ekresen ürün alýrsýn” gibi.
Bunlar gibi daha yüzlerce örnek verilebilir.
Bunlar müjde ve inzâr/ikaz deðil mi?
Bu gerçekleri insanýn kulluk görevine ve ahiret hayatýna uygulayabiliriz. Rahmet peygamberi Muhammed (sav) görevi olarak hayat ve Âhiretle ilgili konularda müjdeler verdi, gerekli konularda uyarýp sakýndýrdý.
Allah (cc) rahmetinin bir sonucu olarak onu (sav) insanlara son beþir ve nezir (elçi) olarak gönderdi. O (sav) da kendisine indirilen ile insanlarý, yapýlmasý gereken iyi þeylerin ödülleriyle müjdeledi. Yapýlmamasý gereken kötü iþlerin zararlarýndan ve kötü sonuçlarýndan sakýndýrdý.
Evet, kesin ifadelerle diyoruz ki ilâhi müjdeler ve uyarýlar konusunda da kendi kafasýndan (hevâsýndan) konuþmayan bir Peygamber’e insan olarak ihtiyacýmýz var.
Peygambersiz bu konularý bilmemiz ve gereðini tam manasýyla yapmamýz mümkün deðildir.
(Devamý var)
(1) Ýslamoðlu, M. NüzûlSýrasýnaGöreHayatKitabýKur’an, s: 431.
(2) Bakýnýz: ÂliÝmran 3/21 içinDiyânetVakfýMeali, Elmalýlý, Esed, M. Meali. Ýnþikak 24 içinEsed. M. Meali, Ahmed Tekin Meali. Tevbe 9/3 için Ahmed Tekin Meali. Nisa 4/138yi A. Tekin Meali, Elmalýlý, H. Meali, M. Esed ‘duyur’ diyeçevirmiþler
(3) Buhârî, Rikak/26 Nr. 6482. Müslim, Fezâil/15 Nr. 2283
(4) Buhârî, Rikâk/26 nr. 6483. Müslim, Fezâil/17 nr. 2284. Tirmizî, Emsâl/7 Nr. 2877