Ýslâmý hakkýyla anlayabilmek, iyi bir müslüman olabilmek, kulluk görevlerini güzelce yerine getirebilmek, imanýn amaçlarýný gerçekleþtirebilmek konusunda bir peygambere (bir elçiye) ihtiyaç var mýdýr?
Ýnsan kendi baþýna, aklý, bilgi ve yeteneði ile, sadece elindeki korunmuþ kitap Kur’an ile bu hedefi gerçekleþtirebilir mi?
Birinci soruya kuvvetli bir þekilde “evet”, ikinciyi soruya kuvvetli bir þekilde “ hayýr” demeliyiz.
Hiç bir insan ne kadar bilgili olursa olsun, ne kadar zeki olursa olsun, her açýdan ne kadar güçlü olursa olsun; Peygamber olmada Muhammed’in (sav) Kur’an’ý nasýl anlayýp uyguladýðýna bakmadan ne Kur’an’ý en mükemmel þekilde anlayabilir, ne de ilâhi davetin hedeflerini gerçekleþtirebilir. Ýnsan bu noktada acizdir. Kulluk görevleri konusunda bilinçli olan her mü’min bu acziyetinin farkýndadýr. Daha iyi olmak, daha olgun (kâmil) olmak, daha muttaki, daha sâlih (salih amel iþleyici), daha þükredici (þâkir), daha âbid (hakkýyla ibadet edici) olmak için Peygamberi izler.
Ýnsaný yaratan onun zaaflarýný bildiði gibi, ihtiyaçlarýný da bilir. Bu ihtiyaçlardan biri de bir rehbere, bir kýlavuza, bir yol göstericiye (mürþide) muhtaç olmasýdýr. Bu nedenle Yüce Yaratcý (cc), kullukla imtihan etmek istediði âdemoðullarýna ilk insandan beri rehberler, yani peygamberler göndermeye devam etmiþtir.
Peygamber modeli olmadan Vahyi anlamada akýl ve bilim aciz kalýr. Peygamberliðin rehberliði olmadan hiç bir kul gereði gibi âbid (hakkýyla ibadet edici) olamaz. Hiç bir kimse -çok akýllý ve bilgili de olsa- gereði gibi Vahyin amaçlarýný gerçekleþtiremez.
Neden?
Çünkü, diyoruz ve on tane önemli sebep sayýyoruz.
- Birinci sebep:
Ýmanýn þartlarýndan biri peygamberlere imandýr.
Kur’an’da dört âyet Allah’ýn rasûllerine (elçilerine) inanmayý imanýn þartlarýndan sayýyor. (Bakýnýz: Bakara 2/177, 284-285. Nisâ 4/136). Bir çok kaynakta geçen hadislerde de peygamberlereinanmanýn imanýn þartý olduðunu görüyorz. (1)
Kur’an, Allah’a ve O’nun Rasûlüne (elçisine) “iman edin” diye emrediyor: “Allah'a ve Resûlü'ne iman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kýldýðý þeylerden harcayýn. Sizden iman edip de (Allah rýzasý için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardýr.” (Hadid 57/7)
Allah (cc) burada mü’minlere imanlarýnda sebat etmeyi ve Allah yolunda infak etmeyi (harcamayý) emrediyor. (Ýbni Atýyye, el-Muhariru’l-Vecîz, Daru Ýbn Haz Beyrut 1423-2002, s: 1820)
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve Peygamberine inanýn ki O, size rahmetinden iki kat versin ve size ýþýðýnda yürüyeceðiniz bir nûr lütfetsin; sizi baðýþlasýn. Allah, çok baðýþlayan, çok esirgeyendir.”(Hadid 57/28)
Burada rasûl kelimesinin belirlilik takýsýyla (el- ile) gelmesi de onun herhangi bir elçi deðil, kendisine vahyedilen elçi olduðunu gösterir. Müfessirlere göre bu âyetlerde kasdedilen rasûl (elçi) hz. Muhammed’dir.(2)
Hz. Muhammed’in (sav) gönderiliþ amacý da Hak dinin batýl dinlere üstünlüðünü göstermektir.
“O (Allah), müþrikler hoþlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kýlmak için Rasûlünü hidâyet ve Hak Din ile gönderendir.”(Tevbe 9/33. Fetih 49/28.
Saf 61/9)
Burada hidayet ile gönderilen rasûl (elçi) elbette Muhammed’tir (sav).(3)
Bir kimse Kur’an’da adý geçen veya geçmeyen peygamberlerin Allah (cc) tarafýndan seçilmiþ elçiler olduðunu kabul etmezse, o peygamberler ilgili Kur’an’da anlatýlanlara inanmazsa müslüman olamaz.
Buna hz. Muhammed’in (sav) peygamberliðine iman da dahildir. Kur’an, bir çok ayette peygambere hitaben onun Allah’ýn peygamberi olduðunu haber veriyor.
Mesela; “Gerçek þu ki, sen Allah'ýn elçilerinden birisin...”(Yasin 36/3)
“Ýþte bunlar, Allah'ýn âyetleridir. Onlarý sana hakkýyla okuyoruz. Þüphesiz ki sen o gönderilen resûllerdensin.”(Bakara 2/152)
Kur’an bir çok âyette de genelde insanlýða, özelde müslümanlara hitaben Muhammed’in (sav) Allah’ýn elçisi olduðunu bildiriyor.
Mesela: “Muhammed Allah'ýn elçisidir...”(Fetih 48/29)
“Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiþtir. Þimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir þekilde zarar vermiþ olmayacaktýr. Allah, þükredenleri mükâfatlandýracaktýr.” (Ali Ýmran 3/144)
Ýslâm inancýna göre Muhammed (sav) Allah’ýn elçisidir, hem de insanlýða gönderdiði elçilerin sonuncusudur. Bundan sonra Allah (cc) bir daha insanlara baþka peygamber göndermeyecektir.
“Muhammed, (sav) sizin erkeklerinizden hiçbirinin babasý deðildir. Fakat O, Allah'ýn Rasûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah her þeyi hakkýyla bilir.”(Ahzâb 33/40)
Kitap ehline hitap edilerek Muhammed’in (sav) Hakikati onlara da açýklamak üzere geldiði vurgulanýyor. Onlarda diðer bütün insanlar gibi hz. Muhammed’in (sav) peygamberliðini tasdik etmekle yükümlüdürler.
“Ey ehl-i kitab! Rasûlümüz size Kitaptan gizlemekte olduðunuz birçok þeyi açýklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçýk bir Kitab geldi.”(Mâide 5/15)
Üstelik diðer peygamberler belli bir topluma veya zaman gönderidiði halde Muhammed (sav) bütün insanlara elçi olarak gönderildi.
“Biz seni (ey Muhammed) ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarýcý olarak gönderdik, fakat insanlarýn çoðu bilmezler.” (Sebe’ 34/28)
“Size gelen her iyilik Allah'tandýr; baþýnýza gelen her kötülük de kendinizden. Seni (ey Muhammed), bütün insanlýða bir elçi olarak gönderdik. Ve hiç kimse (buna) Allah'ýn þahitliði gibi þahitlik yapamaz.”(Nisâ 4/79)
Peygamber arasýnda ayrým yapmak, yani bir kýsmýna inanýp bir kýsmýna inanmamak, bir kýsmý elçi kabul edip, bir kýsmýna ilâhi vasýflar vermek gerçekte onalara inanmamaktýr.
Allah’(a inanmak) ile elçileri(ne inanmak) arasýnda ayrým yapmaya çalýþarak, “Birine inanýr, ama diðerini inkar ederiz!” demek suretiyle Allah'ý ve elçilerini inkar edenler, (böylece de) arada bir yol tutturanlar (var ya);
iþte bunlar hakikati gerçekten inkar edenlerdir: ve Biz hakikati inkar edenler için aþaðýlayýcý bir azap hazýrlamýþýzdýr.”(Nisâ 4/150-151)
Yahut: “Bazýlarýna inanýr, diðerlerini inkar ederiz” Âyet“sadece bazý peygamberlerin inkar edilmesini kapsamaz, ama ayný zamanda, Allah'ýn kendi iradesini seçtiði elçiler aracýlýðýyla gösterebileceði fikrinin toptan reddini de ifade eder. Ýslam'a göre, Allah'ýn peygamberlerinden birinin veya tümünün reddi, bizzat Allah'ýn inkar edilmesi kadar þiddetli bir günah teþkil eder.”(4)
“Allah'a ve peygamberlerine inanan ve onlar arasýnda hiçbir ayrým yapmayanlara gelince, zamaný geldiðinde Allah, onlara mükafatlarýný (tam olarak) bahþedecektir. Ve Allah, çok baðýþlayýcýdýr, rahmet kaynaðýdýr.(Nisâ 4/152)
Yani, onlarýn Allah'ýn elçileri olduklarý noktasýnda.
Burada karþýmýza þu sorular çýkmaktadýr: Peygamberlere iman ne demektir.
Peygamber, bir inanan için neyi ifade eder?
Bir mü’minin hayatýnda peygamber nasýl bir yere sahiptir?
Kur’an’ýn dediði gibi “ben peygamberlere ve son Peygamber’e iman ettim” demek yeterli midir?
Bu imanýn gerekleri yok mu?
Bu iman sadece bir söz, bir iddia, bir temenni midir, yoksa bir dünya görüþü tercihi mi, paratiðe yönelik bir hayat seçimi midir?
Bu imanýn hayatta bir karþýlýðý yok mu?
Peygamberlerin görevi ne idi?
Þu soruyu da sormaya cesaret edebilmeliyiz: Hakkýyla kulluk yapabilmek için akýl ve vahiy yetse idi, Allah (cc) elçiler gönderir miydi?
Ya da hikmetinin gereði, peygamber göndermek için, akla ve vahye bu imkansýzlþýðý Allah mý verdi?
Allah (cc) Kitabý (vahyi) doðrudan insana indiremez miydi? O zaman da insan aklýyla ne yapacaðýný kendisine vahyedilenden anlar ve yapardý. Bunun böyle olmadýðýný Tevhid tarihinden anlýyoruz. Allah (cc) her kavme mutlaka bir elçi göndermiþ, o elçiler aracýlýðýyla insana görevlerini ve sorumluluklarýný hatýrlatmýþtýr. (Nahl 16/36. Ýsrâ 17/15)
Peygamberlerin görevi noktasýnda Rabbimiz þöyle buyuruyor:
“Biz her peygamberi, ancak Allah'ýn izniyle kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eðer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan baðýþlanmayý dileseler, Rasûl de onlar için istiðfar etseydi Allah'ý ziyadesiyle affedici, merhamet edici bulurlardý.”(Nisâ 4/64)
Elçinin önemi, elçiyi gönderenden ve elçilik görevinin mahiyetinden anlaþýlýr. Elçiyi gönderen Akllah’týr. Allah (cc) birisini elçi olarak görevlendirirse onu üstün sýfatlarla, kabiliyet ve ilimle donatýr ve kendi katýndan destekler.(5)
Elçiyi kabul onu gönderen makamý kabuldür. Elçiye saygý ve itibar, onu gönderene saygý ve itibardýr. Adý üzerinde elçi. Elçi kendi adýna deðil, kendisini gönderen veya görevlendiren makam adýna mesaj getirir, konuþur, faaaliyette bulunur.
“Teamüle ve hukukî anlayýþa göre, bir elçi onu gönderen gibi addedilir ve hatta elçinin sözü onu memur edenin þahsen söylediði söz gibi kabul edilir. Bütün siyaset ve elçilik hukuku iþte bu karineye istinat eder.(6)
Bu durumu bir âyet þöyle haber veriyor:
“Ve ne zaman âyetlerimize bütün açýklýðý ile kendilerine okunup ulaþtýrýlsa, o Bizim huzurumuza çýkacaklarýna inanasý gelmeyen kimseler ‘bize bundan baþka bir öðreti getir, ya da bunu deðiþtir’ diyecek olurlar. De ki: ‘Onu kendiliðimden deðiþtirmem olacak þey deðil, ben ancak bana vehyedilene uyarým. Bakýn! Rabbime baþkaldýracak olursam, dehþet veren O Gün’ün azabýndan korkarým.”(Yûnus 10/15)
(Devam edecek)
Hüseyin K. Ece
29.12.2014
Zaandam
(1) Bakýnýz: Ahmed B. Hanbel, 1/164 (no: 369). Müslim, Ýman/1, 5, 7 (8). Buhârî, Ýman/37 (50), Tefsir/31 (4777). Tirmizî, Ýman/4 (2610). Ebû Dâvûd, Sünnet/16 (4695) Nesâi, Ýman/5-6 (4993, 4994). Ýbni Mâce, MSünnet/9 (63, 64)
(2) Bakýnýz: Taberî, Tefsir, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut 1426-2005, 11/671. Ebu Bekr El-Cezâirî, Eyseru’t-Tefâsir, Beyrut 1433-2012, Mektebetu’l-Asriyye, s: 1837, 1848. Heyet, Kur’an Yolu, 5/176, 5/189
(3) Ýbni Kesir, Muh. Tefsir, Daru’l-Fikr, Beyrut, ths. 2/137. Ýbni Atýyye, El-Muhariru’l-Vecîz, Daru Ýbn Haz Beyrut 1423-2002, s: 840
(4) Esed, M. Kur’an Mesajý, Ýþaret Yay. Ýstanbul 1996, 1/174
(5) Cücük, Ý. Âyet Ve Hadislerle Peygamberimiz, kendi baskýsý, ths. s:3
(6) Hamidullah’tan Yýlmaz, H. Toplumsal Dönüþümde Sünnet, Raðbet Yay. Ýstanbul 2004, s: 54