Allah'ý sevmek, zamanla O'nun tarafýndan sevilme nimetini kazandýrýr. Allah'ýn sevdiði kullar ise âhiretin korku ve üzüntüsünden kurtulmuþ olurlar.
"Ýyi bil ki Allah'ýn velîlerine (sevdiklerine) korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir." (Yunus, 10/62)
2a-Allah’ý sevmek samimiyettir.
Þehâdet hem bir sözleþmedir hem bir iddiadýr. Ya da söz vermedir. Kiþi bununla Rabbini tanýyacaðýna, O´nda gelenleri kabul edecegine dair bir anlaþma imzalar ve gereðini yapmaya söz verir. Ýþte Allah sevgisi þehâdetle verilen sözdeki samimiyettir.
Ýman; sadece marifet ile olmaz, sevgi de gerekir. Sevgi; imaný olgun-laþtýrýr. Allah'ý ve Rasûlullah'ý her þeyden daha çok sevmek, mü'minin imanýnýn kemalini gösterir.
"Nefsim hariç,seni her þeyden daha çok seviyorum, Ya Rasûlallah." diyen Hz. Ömer'e, Peygamberimiz (s.a.s.): "Beni nefsinden de çok sevmedikçe kâmil mü'min olamazsýn, ey Ömer" demiþti. Hz. Ömer de "Seni nefsimden de çok seviyorum Ey Allah'ýn Rasûlü." deyince Peygamber Efendimiz "Þimdi oldu ey Ömer!" buyurmuþtu.
Peygamber'i sevmek, insanlýðýnýn ötesinde, Allah'ýn elçisi olduðu içindir, yani onu Allah sevdiði içindir.
Yine cihada çýkacak olan Ýslâm askerlerine maddî yardýmda bulunmak üzere herþeyini baðýþlayan Hz. Ebu Bekir'e Peygamberimiz: "Geride ailene ne býraktýn?" diye sorunca, "Allah ve Rasûlü'nün sevgisini býraktým, ey Allah'ýn Rasûlü" diyerek imanýn sevgi ile doruk noktaya çýktýðýnýn numûnesini vermiþtir.
Hz. Peygamber'de (s.a.s.): "Allah'ým, seni sevmeyi ve seni seveni sevmeyi ve senin sevgine beni yaklaþtýracak þeyi sevmeyi bana nasip et ve senin sevgini (sýcak ve hararetli günde) soðuk suyu sevmekten bana daha sevimli kýl." diye dua etmiþtir.
2b-Allah’ý sevmek O´nun ahlâkýyla ahlâklanmaktýr.
Gazzali ve Razi gibi alimlerin hadis zannettigi hikmetli bir sözde þöyle deniliyor: “Allah’ýn ahlâkýyla ahlâklanýnýz.”
Vahyin ruhunu yansýtan güzel bir söz. el-Esmâul Hüsna’nýn müslümanýn hayatýnda eyleme dönüþmesini bu söz güzel bir biçimde ifade ediyor. Zira Esmâu’l-Hüsnâ güzelliðin ve ahlâkýn kaynaðýdýr. (Ýslamoðlu, M. Allah (cc) s: 96)
Kul, sevgisiyle Allah'a itaat eder, farz ibâdetlerin dýþýnda nafile ibâdetlerle de Allah'a manevî yakýnlýk kazanmaya çalýþýr. Nihayet ilâhî lütuf ile Allah'ýn sevgisine layýk olur. Allah bir kulunu sevdi mi onun gören gözü, iþiten kulaðý, tutan eli ve yürüyen ayaðý olur. Yani kul, Allah'ýn görmesini istediði þeyi görür, iþitmesini istediði þeyi iþitir, tutmasýný istediði þeyi tutar...
Daha açýk ifadeyle Allah sevdiði kuluna daima razý olduðu iþleri yapmayý nasip eder.
Bir kutsî hadiste þöyle buyuruluyor:
“Kim benim sevdiðim bir kula düþmanlýk ederse ona savaþ ilân ederim. Kulum, benim kendisine farz kýldýklarýmý yerine getirmekten daha çok benim için sevimli olan bir þeyle bana yaklaþmamýþtýr. Kulum bana nafile ibdetlerle yaklaþmayý sürdürür; sonunda ben onu severim, ne zaman ki ben onu severim, artýk onun iþiten kulaðý, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayaðý olurum. Benden isterse veririm. Bana sýðýnýrsa onu korurum... ” (Buharî, Rikak 38 (3254))
Bu bir anlamda Allah’ýn Vedûd isminin tecellisidir. O, hem çok seven, hem de çok sevilendir. Çok sevilmek isteyen çok sevmelidir. Ýlahî sevgiyi çok kazanan daha çok ilgiyi hak eder. Bu da müslümandaki iç potansiyeli harekete geçirir. Ýlahî sevgiyle birlikte gönül gözü açýlýr, gönül kulaðý açýlýr, gönül dili konuþmaya baþlar. Artýk o müslüman Allah’ýn gör dediði yerden bakmaya baþlar. (Ýslamoðlu, M. Allah (cc), s: 76)
2c-Allah’ý sevmek haddini bilmektir,
Allah’ýn ahlâkýyla ahlâklanmak insanýn Allah’ý tanýmasý ve anlamasýdýr. Ýnsan Allah’ý bilirse, kendini bilir. Kendi küçüklüðünü bilirse, ancak o zaman Allah’ýn büyüklüðünü bilir.
Bu da bir anlamda haddini bilmektir.
2d-Allah’ý sevmek O´na teslim olmaktýr.
Bütün bunlarýn dýþýnda kul Allah'ý, O'ndan gelecek bir nimet karþýlýðý deðil; yalnýzca Allah olduðu için sevmelidir. O'nu sevmenin ilk alâmeti O'na inanmak ve kayýtsýz þartsýz emirlerine itaat etmektir.
"De ki: Eðer siz Allah 'ý seviyorsanýz hemen bana (Hz. Muhammed'e) uyun ki Allah da sizleri sevsin... " (Âli Ýmran, 3/31)
Bu âyet Allah'ý sevmenin ve Allah tarafýndan sevilmenin þartý olarak Hz. Peygamber'e mutlak itaati öngörüyor. Hz. Muhammed'e itaat, esasta O'nu elçi olarak gönderen Allah'a itaattir. O'na isyan ise Allah'a isyandýr.
Ýsyan ile sevgi bir arada bulunamaz.
“Sevmek kalbin en soylu eylemidir. Kalbin sevgi eylemi bilgiye de dayalý olabilir, cehâlete de. Eðer cehalete dayalýysa, bu sevgi seveni özgür ve özü-gür kýlan bir eylem deðil, seveni tutuklayan bir tutkuya dönüþür. Eðer bu sevgi bilgiye dayalýysa, o zaman bire sonsuz veren bir tohuma (habbe: mahabbe) dönüþür. Kalp sevdiðini bilir, tanýr ve anlarsa muhabbet eylemine baþlar. Sevgisi arttýkça da sevdiðine manen yakýnlýk (kurbiyyet) kazanýr.
Kurbiyyet kazanan kurban olur. Kurban olan teslim olmuþtur.” (Ýslamoðlu, M. Allah (cc), s: 74)
2e-Allah’ý sevmek imandýr
Ýman anlamak, idrak etmek, tanýmak ve teslim olmaktýr. Bu teslimiyet de teslim olunana sevgiyi doðurur. Ýman edenler, sevilmeye layýk olaný/olanlarý severler.
Olumlu sevgi insan hayatýna deðerler katar. Deðerlere anlam verir. Allah’ý sevdiðini iddia eden, iman etmelidir, yani teslim olmalýdýr. Ki insanýn hayatýnda deðer olsun, deðerler de anlamlý olsun.
Allah’a karþý duyulabilecek sevgiyi de zaten sahih iman geliþtirir ve büyütür. En büyük aþýklarýn en güçlü imanlýlar arasýndan çýktðýna þaþmamalý.
2f- Allah’ý seven O’ndan korkar
Allah’ý O’na yaraþýr gibi sevenler, neyi sevdiklerinin farkýndadýrlar. Hangi makamýn karþýsýnda durduklarýný bilirler. Sevgilerini ve korkularýný dengede tutarlar.
Allah’ý hakkýyla sevdiðini iddia edenler, sürekli ‘beynel-havfi ve’r-rec’a/korku ile ümit arasýndadýrlar. Hem korkarlar, hem de ümitlerini yitirmezler. Allah sevgisine layýk olamamaktan, bu sevginin hakkýný verememekten korkarlar. Ciddi bir hata yaparak bu sevgiyi yýpratmaktan çekinirler. Ya Allah beni sevmezse diye endiþe ederler. Ýçlerinde sürekli bu korkuyu yaþatýrlar.
Yalnýz bu korku kiþinin korkunç olan bir þeyden ürpermesi gibi deðil; sevginin üzerine titreme, bu sevgiyi azaltma veya kaybetme endiþesidir.
Kur’an Allah’ý böyle sevenlere ‘müþfikun’ diyor. Müþfikun olanlar Allah’ýn yüceliði karþýsýnda derin bir saygýyla titrerler. Sevgilerine þefkat ederler, hürmetten dolayý yürekleri titrer. (Enbiya, 21/28)
Ýnsan idrakinin ötesinde olan Allah’tan tazimle korkma Kur’an’da ‘haþyet’ terimiyle anlatýlýyor. (Haþyetullah)
Haþyet, korkulan þeyi bilerek saygý ile birlikte, içi titreyerek korkma demektir. (R. Isfehâní, Müfredât, s: 213)
Kur’an’da Allah’tan korkmak ‘havf’ kelimesi ile de anlatýlýyor (Mehâfetullah)
Havf daha genel, haþyet daha özeldir. Allah’tan hem havf edilir, hem haþyet duyulur. Ama azabýndan yalnýzca havf edilir-korkulur.
Haþyet; sürekli Allah’ýn (cc) huzurunda olmanýn bilincidir. Kur’an bu korku sýfatýný daha çok alimler hakkýnda kullanmaktadýr.
“...Kullarý içinde ise, Allah’tan ancak alim olanlar ‘içleri titreyerek-korkar.” (Fatýr, 34/28)
Haþyet, marifetle (tanýma-idrak) ile birlikte ortaya çýkan bir korku türüdür. Allah (cc) bilinmez ve insanýn gözüne görünmez. Bilen, bilinenden daima üstündür. Bu gerçeði bilenler Rablerinden ‘haþyet’ duyarlar.
‘Havf’ harekete geçme, ‘haþyet’ ise derlenip toparlanma ve sakinleþmedir. Mesela, korkunç bir tabiat olayýný gören kimsenin iki durumu olur: Birincisi ondan korkma halidir. Ýkincisi ise o olayýn kendine zarar vermemesi için tedbir almasý veya bir yerde karar kýlmasýdýr.
Rabbinden ‘haþyet’ duyanlar, O’na yönelirler, O’ndan yardým dilerler, O’na sýðýnýrlar ve ilgilerini, sevgilerini, kullaklarýný yalnýzca O’na yöneltirler.
Peygamberimiz (sav) de þöyle buyuruyor:
“Ben Allah hakkýnda sizden daha fazla bilgiye sahibim ve benim haþyetim-korkum sizden fazladýr.” (Buharí, Edeb/72. Müslim, Fedâil/127, 128 (2356))
Buradaki korkunun ma’rifetten (tanýmak/bilmek) kaynaklandýðný görüyoruz. Böyle bir bilginin de iman edeni sevgiye yönelteceði açýktýr.