6-Hidâyet rehberi olmalarý
Kur’an’ýn en hayýrlý topluluk diye vasýflandýrdýðý cemaat insanlýk için ayný zamanda hidâyet rehberidir. Onlar Vahye gönülden teslim olarak, Kur’an ve Peygamber ile bildirilenleri samimiyetle tasdik ederek, Allah’tan gelen ölçüleri ihlasla hayatlarýna ugulayarak gittikleri yolun, seçtikleri ilkelerin, uyguladýklarý ölçülerin hak olduðunu ortaya koyarlar.
Onlar iman ettikleri akidenin kendilerine dünyada ve âhirette izzet, saadet, kurtuluþ ve derece kazandýrdýðýndan o kadar emindirler ki, bunu baþkalarýyla da paylaþmak isterler. Baþkalarýnýn da bu güzelliklere kavuþmasýný arzu ederler. Baþka âdemoðullarýnýn da kötülüklere, mutsuzluða, ebedi kayba uðramasýna, azabý hak etmesine gönülleri razý olmaz. Bu sebeple onlar hem dilleriyle hem halleriyle, ortaya koyduklarý pratiklerle ve ahlâklarýyla örnek olurlar, hakký ve hidâyeti gösterirler.
Onlar “Sizden, hayra çaðýran, ma’rufu emreden ve münkerden sakýndýran bir topluluk (ümmet) bulunsun” âyetinin gereðini bi-hakkýn yerine getirme çabasýnda olan bir topluluktur. Bunlarýn özel bir adý, özel bir adresi, özel bir statüsü yoktur. Bunlar Ýslâm ümmeti içerisinde isimsiz, tabelâsýz, gösteriþsiz, iddiasýz, mütevazi, kulluk þuuru ile yaþayan, Allah rýzasý için çalýþan ihlaslý mü’minlerdir. Bunlarý, Ýslâmýn yürüyen temsicileri, hidâyetin canlý örnekleridir. Onlar iddiadan öte hayatlarýný imanlarýna þâhit kýlan, iman hakikatlerini hayatlaþtýran, Ýslâmýn ölçülerini uygulayarak baþkalarýna rehberlik ederler. Onlar; “ihdina’s-sýrâtel’müstakîm-bizi dosdoðru yola ilet” diye dua ederler. Bununla beraber baþka insanlarýn da ‘sýrat-ý müstakîm’e iletilmeleri için yürekten dua ederler, halleri ve dilleyle davet ederler.
7-Adaletli olmalarý
Kur’an’da þâhitlik ve adalet kavramlarý bazen yanyana kullanýlýr. Allah (cc) müslümanlara Muhammed’e (sav) indirdiði kitap ile hidâyet verdiði gibi, insanlar üzerine þâhit olmanýn bir gereði olarak âdil, dengeli ve mu’tedil olmalarýný istiyor. Ýslâm ümmeti bir denge toplumudur. Hiç bir konuda aþýrý deðildir. Hakka ve adalete uygun hareket etmek onlarýn özelliðidir.
Kur’an adalete uygun hareket etmeyi ‘adalet’ ve ‘kýst’ kelimeleri ile anlatýyor.
“... Ölçüyü ve tartýyý adaletle (kýst ile) tam yapýn...”(En’am 6/152)
“O halde, müminler içinden iki grup çatýþýrsa onlar arasýnda barýþý saðlayýn; ama sonra, iki (grup)tan biri diðerine haksýz þekilde davranýrsa, (davranýþý)ný Allah'ýn buyruðuna uygun hale getirinceye kadar, haksýzlýk yapan taraf ile mücadele edin; (yaptýklarýndan) vazgeçerlerse âdil bir þekilde aralarýný bulun ve (onlara) eþit davranýn (kýst ile): çünkü Allah, eþit davrananlarý (kýst yapan muksýt’leri) sever!”(Hucurât 49/9)
Kur’an ayrýca ‘muktesýt (adaletli)’ bir ümmetten (topluluktan) söz ediyor. “....Onlardan muktesýd bir ümmet (doðru ve âdil bir yol tutturanlar) vardýr...”(Mâide 5/65-66).
‘Kýst’; haklýya hakkýný ve hatta daha fazlasýný veren, itidalli ve âdil davranan demektir. Bir anlamda her konuda orta yolu izlemek ve hak vermede daha faziletli davranmaktýr.
Allah’ýn kendisi iman edip salih amel iþleyenlerin hak ettikleri karþýlýð adilâne bir þekilde (kýst ile) verecektir. (Yûnus 10/4)
Amellerin tartýlacaðý terazilerin hassas olmasý, yani adaletle tartmasý ‘kýst’ kelimesi ile anlatýlýyor. (Enbiyâ 21/47)
Allah (cc) insanlýðýn doðru hareket etmesi için kitap ve mizan (ölçü) indirmiþtir. (Hadîd 57/25) Mizan; ölçü, muvazene, adaletle davranma,insanýn bütün fiil, söz ve tavýrlarýnda ölçülü olmasý demektir. Mizan, daima bir muadele (denkleme) nisbetini ifade ettiðinden adalet ve adaletin miyarý olan þeriate de mizan denilegelmiþtir.(Gürbüz, F. Kur’an’da Denge, s: 27)
Ýslâm ümmet yapýsýnýn temelinde iste bu kitap ve mizan (ölçü) vardýr. Onlar, kitaba uyar ve mizan çerçevesinde davranýrsa ‘kýsd’ yapmýþ olurlar, adaletli ve ölçülü davranmýþ olurlar.
‘Vasat-orta ümmet’i en iyi açýklayacak kelimelerden biri adalet kavramýdýr. Adalet; zulmü, haddi aþmayý engellemek, bir þeyin gerektiði ölçüde olmasýný saðlamaktýr. Kur’an mü’minlere kendilerinin veya ailelerinin aleyhine olsa bile adaletten ayrýlmamalarýný emrediyor.
“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanýz ve en yakýnlarýnýzýn aleyhine de olsa, Allah için þâhitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Þahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrýlmayýn). Çünkü Allah ikisine de daha yakýndýr. Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayýn...”(Nisâ 4/135)
“Ey iman edenler! Allah için hakký titizlikle ayakta tutan, adalet ile þâhitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakýn ha sizi adaletsizliðe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karþý gelmekten sakýnmaya daha yakýndýr...”(Mâide 5/8)
Hatta Kur’an bir kimse hakkýnda konuþurken bile adaletli olmayý emrediyor:
“...(Birisi hakkýnda) konuþtuðunuz zaman yakýnýnýz bile olsa âdil olun. Allah’a verdiðiniz sözü tutun. Ýþte bunlarý Allah size öðüt alasýnýz diye emretti.”(En’am 6/152).
Allah (cc) insanlarý ve cinleri kendisine kulluk yapmlarý için yarattý. (Zariyat 51/56) Bunun nasýl olacaðýný da þu ayette anlatýldýðý gibi öðretti.
“Ýnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarýcý olarak peygamberleri gönderdi. Ýnsanlar arasýnda, anlaþmazlýða düþtükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitaplarý da gönderdi...” ( Bekara 2/213)
Ancak onlardan bir kýsmý Allah’tan gelen davete icap ettiler. Bir kýsmý ise kalpleri olduðu halde hakikati anlamadýlar. Gözleri olduðu halde hakikati görmediler. Kulaklarý olduðu halde hakikatin çaðrýsýný duymadýlar. Böyleleri hakikat karþýsýnda gafil olan kimselerdir. (A’raf 7/179)
Ýnsanlardan ve cinlerden bir kýsmý böyle deðildir. Onlar hem kendileri hakka uyarlar, hem de baþkalarýna hakký iletirler.
“Yarattýklarýmýz arasýnda, daima hakka ileten ve adaleti hak ile yerine getiren bir ümmet (topluluk) bulunur.”(A’raf 7/181)
“Bu ayette ise yapýlan atfýn, bütün çaðlarý ve bütün toplumlarý -yani, Allah'ýn mesajlarýný yürekten kabul edip, Allah'ýn mutlak hakikat olduðu inancý içinde, bu mesajlarýn ýþýðý altýnda yaþamaya çalýþan herkesi kucaklayacak kadar geniþ tutulmuþ olduðu görülmektedir.” (Esed, M. Kur’an Mesajý,
Asr Sûresinde baþkalarýna hakký ve sabrý tavsiye eden, insanlarý hakka çaðýran, haktan ayrýlmayan, haklara riayet eden, hakikate teslim olup hak yolda yüreyen mü’minlerin zarar etmeyecekleri, yani hüsrana uðramayacaklarý haber veriliyor.
Ýþte kendi yaptýklarý yüzünden cehennemi hak etmiþ kimselere karþýlýk öyle bir ümmet (toplum) vardýr ki, hakka sarýlarak insanlara rehberlik ederler, yol gösterirler. Adaletle hükmederler. Böyle bir cemaatin oybirliði ile ortaya koyduklarý kararlara uymak, onlarýn arkasýndan gitmek hidayete ulaþmaktýr. Büðtün bunlar da Allah’ýn ayetlerindendir. (Elmalýlý, H. Yazýr. Hak Dini Kur’an Dili, )
Eðer imsanlar arasýndan en kötü þartlarda bile Allah’ýn ümmet diye isimlendirdiði topluluk olmasaydý insanlýk onurlandýrýlmaya hak kazanamazdý. Ýslâmda ümmet bir akideye baðlanan, bu akideye göre vahdet olan (bir araya gelen), baðlandýðý akideye göre davranan cemaat demektir. Devamlý hakka baðlý kalarak hareket eden, hakka davet eden, aleyhlerine bile olsa haktan sapmayan bu topluluk Allah’ýn yeryüzündeki emnaetinin bekçisidir. Onlar hakka baðlý kalarak hükmderek adaleti gerçekleþtirmeye çalýþýrlar. Onlar bilirler ki Allah’tan gelen hak, sadece okunmak veya üzerinde bilimsel araþtýrma yapmak için deðil; insanlarýn ahlâk ve kanunlara kadar bütün iþlerinde hükmetmek için gelmiþtir. Kur’an’ýn övdüðü bu cemaat hak ile hidâyete kavuþtuktan sonra, hakikatin âdil temsilcileri olur. (Kutub, S. fi-Zýlâli’l-Kur’an, )
8-Davetçi olmalarý
Hayýrlý topluluk;“Sizden, hayra çaðýran... bir topluluk (ümmet) bulunsun”âyetinin gereðini yaptýðý için bu övgüyü hak eder.
Allah (cc) bu ‘hayýrlý topluluða’ insanlýðý hakka davet gibi önemli ve þerefli bir görevi vermiþtir. Bu görev daha önce Ýsrailoðullarýna verilmiþti. Ancak onlar zamanla bu görevin gereðini yapmadýklarý için, bu emaneti koruma bahtiyarlýðýný kabybettiler. O halde müslümanlar, kendilerine verilmiþ olan bu þerefli görevin sorumluluðun bilincinde olmalý ve öncekilerin düþtüðü hatalara düþmemeli.
Âyette her ne kadar ‘ümmet-topluluk’ sözü geçse de aslýnda her müslüman, hakka ve hayra davet görevini yerine getirerek bu ismi, adresi, teþkilatý olmayan ama Allah katýnda þerefli olan ümmetin bir üyesi olur.
Hayýrlý topluluða mensup olanlar her ne kadar fiziksel olarak bir araya gelip, davet için teþkilat kurmasalar da, birlikte çalýþmasalar da, organik baðlarý olmasa da; dünyanýn neresinde olurlarsa olsunlar, yaptýklarý hayra davet cihadýyla (çalýþmasýyla) bu müjdeyi hak ederler. Onlara kimsenin ünvan, isim, pâye, rütbe, madalya, makam vermesine gerek yoktur. Onlar da müslümanlar arasýndan böyle þeyler için ortaya çýkmazlar.
Onlar ellerinden geldiði kadar inandýklarý akideyi hayat haline getirirler, bulunduklarý yerde parmakla gösterilecek kadar kiþilikli, dürüst ve ahlaklý yaþarlar. Bu halleriyle ve yeri gelince uygun bir dil, metod, ifade ve araçlarla insanlarý hakka davet ederler.
“Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, iþte onlar Allah’ýn hidâyete erdirdiði kimselerdir. Ýþte onlar akýl sahiplerinin ta kendileridir.”(Zümer 39/18)
Onlar öncelikle sözü dinlerler, en güzeline, doðru ve hak olanýna, insaný hidâyete götürenine, insanýn gözünü ve gönlünü açana tabi olurlar. Sonra da insanlarýn uyup hidâyet bulmalarý için kendi tabi olduklarý sözü -ki bu vahiy ve vahye uyan sözlerdir- baþkalarýna güzel bir þekilde ulaþtýrýrlar.
9-Ýnsanlýk üzerine þâhit olmalarý
“... ki (hayatýnýzla) tüm insanlýðýn huzurunda hakikatin þâhitleri olasýnýz ve Elçi de sizin huzurunuzda ona þâhitlik yapsýn..,.”(Bekara 2/143)
Yani, “Hz. Peygamber'in size örnek olmasý gibi sizin hayat tarzýnýzýn da bütün insanlýða bir örnek olduðuna”.
Âyette geçen ‘þehîd’, tanýk (þâhit) anlamýna, ‘hayatýný imanýna þâhit kýlan ve çaðýna þâhit olan’ anlamýna geldiði gibi, ‘örnek, model’ anlamýna da gelir. Ümmetin ‘þehîd’ oplmasý, insanlýðýn imanýna þâhit olan ve insanlýðý imanýna þâhit kýlan ana yürekli toplum olmasý demektir. Ýmam ümmetin manevi annesi, ümmet insanlýðýn manevi annesidir.”(Ýslâmoðlu, M. Hayat Kitabý Kur’an, 1/54)
Ýslâm ümmeti her tarafý denk, mu’tedil, uyumlu, dengeli, ýlýmlý ve hayýrlý bir ümmettir. Ki insanlarýn üzerine sözlü ve fiilen þâhit, model ve örnek olsunlar. Þâhit, bir gerçeði ispat konusunda þâhitliðine, yani bilgisine ve görüþüne baþvurulan, verilecek hükümde rolü olandýr. Þâhit, davacý ile davalý arasýnda ortada, tarafsýz, âdil ve yalnýzca gerçeði söyleyen, sözü dinlenir ve sözüne itibar edilir bir kimse demektir. Bundan dolayý davranýþlarý örnek alýnan kimselere de ‘þâhit’ denilir.(Elmalýlý, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 1/432)
Ýslâm ümmeti (vasat ümmet) diðer insanlara karþý Ýslâmýn hak yol, Muhammed’in (sav) hak elçi olduðuna, Kur’an son vahiy olduðuna þâhitlik ederler. Bunu imanlarýyla, ahlâklarýyla, dünya görüþleriyle, dengeli ve âdil olmalarýyla ortaya koyarlar.
10-Vahdet toplumu olmalarý
Ýslâm Tevhid dini, ona inananlar ise vahdet toplumudur. Zira Kelime-i Tevhid iman edenlerin vahdetini (birliðini) gerekli kýlar. Onlara “Ýslâm ümmeti, mü’min, muvahhid, þehit/þâhid, Allah’tan yana olan (hizbullah), hidâyete tabi olan, rabbaniyyûn” gibi isimler kazandýrýr. Ýman edenlerin toptan Allah’ýn Ýpi’ne sarýlmalarýný, tefrikaya düþüp parça parça olmamalarýný öngörür. (Âli Ýman 3/103)
Kur’an müslümanlarýn tek ümmet, yani Kelime-i Tevhidle, bir anlamda Vahiyle ayný akideye/dine iman eden, bununla müslüman ismini alan (Âli Ýmran 3/102), ayný kýbleye dönen, diðer müslümaný kardeþ ve veli (dost ve müttefik) bilen olduklarýný; kendilerine gelen hakka sýrt dönenler gibi tefrikaya düþmemeleri gerektiðini haber veriyor.
“(Eyimanedenler), gerçekþuki, busizinümmetiniztekbirümmettir: çünkühepinizin Rabbi Benim; öyleyse (yalnýzca) Bana kullukedin.” (Enbiyâ 21/92)
“Muhakkak ki, bu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir; çünkü hepinizin Rabbi Benim; öyleyse Bana karþý sorumluluðunuzun bilincinde olun!
Ama (sizi izlediklerini söyleyen toplumlar) aralarýndaki bu birliði bozupparça parça oldular; her hizip (ancak) kendi benimsediði (öðretinin dar ve katý kalýplarý) içinde övünür oldular.”(Mu’minûn 23/52)
Tevhide iman etmiþ mü’minler, farklý ýrk, dil, ülke, coðrafya, siyasi yapýlanmalara veya zamanlara mensup olsalar da Tevhid açýsýndan hepsi ayný ümmetin fertleridir. Hepsi de Kelime-i Tevhid’in hedefleri etrafýnda vahdet (birlik) olmakla yükümlüdürler.
Kur’an’ýn “hayýrlý topluluk” diye vasýflandýrdýðý müslümanlar, bu ilâhi emri hakkýyla yerine getiren, vahdet ilkelerine baðlý, mü’minleri kardeþ ve veli bilen, onlara ona göre davranan, müslümanlar arasýnda vahdet olsun; ama tefrika, yýkýcý ihtilaf ve düþmanlýk olmasýn diye çaba gösteren kimselerdir.
-Son söz yerine
Yukarýdaki âyetlerde “en hayýrlý ümmet”in özellikleri sýralanýyor. Bu zýmnen bütün müslümanlar böyle olsun demektir. Eðer mü’minler âyette belirtilen görevleri yerine getirmezlerse “en hayýrlý ümmet” olma þerefini yitirirler.
Üzülerek söyleyelim uzun zamandan beri dünya müslümanlarý imanlarýnýn gereðini yerine getrirmedikleri için –genel olarak- insanlýða rehber olma liyâketini göstermemiþler, insanlýða örnek olma þerefini ve izzetlerini kaybetmiþlerdir. Bundan dolayý iþgalcilerin, emperyalistlerin, sömürgecilerin fiilî, askerî, ekonomik, kültürel ve zihnî iþgaline uðramýþlardýr.
Onlarýn tekrar daha iyi olmalarý, tekrar “en hayýrlý ümmet” þerefini kazanmalarý iseâyette ifade ve iþaret edildiði gibi imanda, amelde, ahlâkta, ilim ve uygarlýkta görevlerini yapýp bunu hak etmelerine baðlýdýr. (Heyet, Kur’an Yolu, 1/484)
Hüseyin K. Ece
28.04.2016
Zaandam