Yedinci sebep: Sorularýmýza cevap bulmak için
- Ýnsanýn sorularý biter mi?
Ýnsan; “Yek katre-i hûnest, sâd hezârân endîþe” demiþ Sadi Þirâzî. “insan üç beþ damla kan, yüzbin endiþe” demek istemiþ.Siz buradaki yüzbin endiþeyi, binbir soru/sorun diye anlayabilirsiniz.
Sorular ilk insanla baþladý, insanlar çoðaldýkça, devirler geçtikçe sorular da çoðaldý. Sorulara cevap ihtiyacý da arttý.
Bilinen bir gerçek: Tarihten beri kimileri ya kendi kafasýna, ya baþka insanlarýn kafasýna takýlan nice þeylere cevap bulmaya veya vermeye çalýþtý. Ancak vahye tabi olanlarýn dýþýnda hiç kimse bu konuda tatmin edici sonuca ulaþamadý. Görüyoruz ki öteden beri sayýsýz insan yapýsý dinler, felsefi görüþler, hayat anlayýþlarý, akýmlar, yorumlar, iddialar ortaya çýktý. Ýnsan aklý bu konuda yeterli olsaydý bunca çeþitli inançlar (dinler), bunca birbirine tezat görüþler, bunca birbirine yalanlayan fikirler ortaya çýkar mýydý?
Allah’ýn insanlara elçiler aracýlýðý ile vahiy göndermesinin bir sebebi de insanlarýn en can alýcý sorularýna mutlak ve doðru cevap verebilmektir. Ýnsaný Yaratan onun sorularýný da, sorunlarýný da en iyi bilendir. Vahyin insanýn sorduðu veya sormasý muhtemel sorulara verdiði cevaplar da insaný tatmin edecek boyuttadýr. Yeter ki sorusu olan insan vahyi ciddiye alsýn, onun verdiði cevaplarý alýp kabul etsin.
Bugün de insanlar soru soruyorlar, sorunlarý var. Vahiy de onlarýn sorularýný cevaplamaya, sorunlarýna çözümler sunmaya devam ediyor.
- Peygambere sorular soruldu
Genelde peygamberler, özelde Son Peygamber (s.a.s.) vahiy doðrultusunda sorulan sorulara, ya da insana ait alanda cevabýný bekleyen sorunlara cevaplar vermiþlerdir.
Vahiy ve Hz. Muhammed’in (s.a.s.) risalet görevi insana, hayata, varlýða, ölüm ve sonrasýna, insanýn görevine, Yaratýcý’ya, deðerlere, hayra ve þerre, hakikate, v.b. konulara dair en doðru (hak) ve en tatmin edici cevaplarý vermektedir.
Peygambere ihtiyacýmýz var. Zira bu konularda veya insana iliþkin daha pek konuda onun doyurucu cevaplarýna, çözümlerine muhtacýz. Hiç birimizin aklý bu sorunlarýn üstesinden gelmeye yeterli deðil.
Hz. Muhammed’in görevlerinden biri de kendisine vahyedileni açýklamak, anlaþýlmasýný saðlamaktýr. Bu baðlamda o, vahiy ile ilgili sorulara cevap verdiði gibi, kendisine yöneltilen diðer muhtelif sorularý da cevaplamýþtýr. Esasen onun peygamberlik fonksiyonu, daveti ve örnekliði pek çok sorunun cevabý, pek çok konunun açýklýða kavuþmasýdýr.
Peygamber (s.a.s.) Kur’an’ýn maksatlarýný hem uygulayarak, hem de þifahi açýklamalarla mü’minlere öðretti. O, Kur’an’da açýklanmasý gereken âyetleribazen sorulan bir soru üzerine, bazen kendisi sahabelere soru sorarak beyan ederdi. Bazen yanlýþ anlamalarý düzeltir, bazen anlaþýlmayan kelimeleri açýklardý.
Biz biliyoruz ki Peygamber (s.a.s) kendi zamanýndaki sorulara yeterince cevap verdi, sorunlara en uygun çözümler buldu. Daha sonradan sorulabilecek sorulara nasýl cevap verileceðini, olabilecek sorunlara nasýl çözümler üretileceðini de öðretti.
Peygambere her pozisyonda soru sorulduðunu söyleyebiliriz. Gerek kendi çevresinden gerek, hasýmlarýndan. Peygamber (s.a.s.) Mekke’de Dâru’l-Erkam’da, Medine’de Mescid-i Nebi’de ya da Suffa’da ders verirdi, sohbetler yapardý. Hatta kadýnlara erkeklerden ayrý olarak ders vermiþ ve bunun için belli bir gün tahsis etmiþti. O derslerinde vahyi açýklar, öðütte bulunur veya onlarýn sorularýna cevap verirdi. Kadýn sahabeler istedikleri zaman, günün her saatine Peygamber’e hanýmlarý aracýlýðý ile her hangi bir sebebiyle gelirler, soru sorarlar, problemlerine çözüm isterlerdi.
Hicretten sonra Medîne’de inþâ edilen Mescid-i Nebi, bir ibadethâne olduðu gibi, onun sahabelerini yetiþtirdiði bir eðitim yeri idi. Orada kurduðu ders ve sohbet halkalarý ile sahabeleri eðitirdi. Kur’an vahyini genelde orada duyururdu, Kur’an’ý orada öðretirdi, sorulara orada cevap verirdi.
Peygamber (s.a.s.) Mescid-i sohbetlerini canlý yapardý. Dinleyicileri býktýrmamak için farklý metodlar denerdi Bunlardan bir tanesi de soru-cevap metodu idi. Bazen önce bir soru sorar, orada olanlarýn dikkati çektikten sonra, sorusunu cevabý kendi verirdi. Bazen de sorulan bir soru üzerine ders yapardý, ya da ders esnasýnda yöneltilen sorulara cevaplardý.
Soru-cevap metoduna örnek:Ebû Hüreyra söyle anlatýyor: “Bir gün Rasûlullah (s.a.s.), yanýnda bulunanlara: “Müflis (iflas eden) kimdir, bilir misiniz?” diye sordu. Sahabeler: “Bize göre müflis, malý ve parasý olmayankimsedir.” dediler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s.), söyle buyurdu: “Ümmetimin gerçek müflisi, kýyâmet günü namaz, oruç ve zekât sevabýyla gelen, fakat þuna sövdüðü, buna zinâ iftirasýnda bulunduðu, þunun malýný yedigi, bunun kanýný döktüðü, þunu dövdüðü içiniyiliklerinin sevabý þuna buna verilen ve üzerindeki kul haklarý bitmeden sevaplarý biten; kalan haklar için de, hak sahiplerinin günahlarý kendisine yükletilip sonra da cehenneme atýlan kimsedir.”(1)
Burada Rasûlullah’ýn hem soru-cevap, hem de benzetme (teþbih) metodunu kullandýðýný görüyoruz.
Bilgi edinmenin yollarýndan biri de bilene soru sormaktýr. Kur’an’da buna iþaret ediliyor. (Nahl 16/43) Ebû Mûsâ el-Eþ‘arî þöyle anlatýyor: “Rasûlullah (s.a.s.), sabah namazýný kýldýrdýktan sonra biz bulunduðumuz yerlerden kalkar ve onun yanýna ve yakýnýna otururduk. Bir kýsmýmýz Kur’ân’la ilgili, bir kýsmýmýz mirasla ilgili, bir kýsmýmýz da gördüðü rüyâ ile ilgili sorular sorardýk.”(2)
O, ders ve sohbet devam ederken dinleyicilerden gelen sorularý dinlemiþ ve bu sorularý da hemen anýnda cevaplandýrmýstýr. Hatta kendisi hutbe okurken sorulan sorularý bile cevaplamýþtýr.(3)(4)
Bu baðlamda Cibril hadisi diye aktarýlan haber dikkat çekicidir. Medine’de Peygamber (s.a.s.) bir kalabalýk arasýnda oturuyorken, beyaz elbiseli yabancý bir adam geldi ve yanýna oturdu. Sonra da ona “Ýslam nedir? Ýman nedir?, Ýhsan nedir?, Kýyamet ne zaman kopacak? diye dört soru yöneltti. Peygamber de ona Ýslamýn beþ temel esasýný, imanýn þartlarýný, ihsanýn ne olduðunu söyledi, Kýyametin ne zaman kopacaðýný bilmediðini ekledi. Adam O gittikten sonra Peygamber bildibniz mi bu kimdir?diye sordu. “Allah ve Elcisi daha iyi bilir” dediler. O“Bu Cebrail’di, size dininizi öðretmek için geldi” dedi.”(5)
Bu saðlam haber (rivâyet) soru sormanýn, sorulan sorulara makul cevaplar vermenin islâmî davette bir metod olduðunu gösterir.
- Sana soruyorlar... De ki
Kur’an Peygamber’e (s.a.s.) yöneltilen sorulardan söz ediyor.
Ýslâmý din olarak bütün insanlýða gönderen Allah’týr (cc). Yani Dinin sahibi O’dur. Peygamberin görevi sadece elçiliktir. Ýnsanýn yaratýlýþ amacý bellidir. (Bakýnýz: Enbiyâ 21/35. Mâide 5/48. Mülk 67/2. Zariyât 51/56) Yaratýlýþ amacý ayný zamanda insan için iki dünya saadetini iþaret eder. Din, insana hayat imtihanýný nasýl kazanacaðýný ve dareyn saadetinin yollarýný gösterir. Vahiy inzal sürecinde insanlara dünya hayatýnda neyi nasýl yapacaklarýný öðretirken, onlarýn aklýna bir takým sorular gelmekte idi. Ýnsanla ilgili hükümler, ölçüler, deðerler ve sýnýrlar getiren vahiy, ayný zamanda bu sorulara da cevap veriyordu. Nitekim Kur’an’da ondokuz yerde bunlarýn örnekleri var.
Ondört yerde ‘yes’elûneke-Sana soruyorlar” þeklinde, iki âyette ‘yes’elûne-soruyorlar’ þeklinde, iki âyette ‘yes’elüke- sana soruyorlar’ þeklinde, bir âyette de ‘yes’elu-soruyor’ þeklinde yer alýyor.
Bu konuyu Hz. Peygamber’e Sorulan Onüç Soru adlý kitabýnda inceleyen K. Canatan “Sana soruyorlar. De ki” kalýbýyle geçen onüç soruyu incelemiþ. Bu konuyu iki amaç için yaptýðýný eklemiþ. Sorularla o zamanki sosyal yapýný zihniyetini ve karakterini anlamaya çalýþmak, bir de Kur’an’ýn dönemsel sorulara cevap verirken bile evrensel ilkelr koyduðu anlayþýna katký yapmak. Yazar bu sorularý iki ana baþlýkta ele almýþ: Birincisi: Ðayb alemine iliþkin sorular, Ýkincisi: Dünya hayatýna iliþkin sorular. Ðayb alemine iliþkin sorular müþrikler tarafýndan sorulmuþtur. Bu sorulara verilen cevaplar da Mekkî sûrelerdedir. Bunlarýn amacý inkâr ve Kur’an’ýn dediklerini küçümsemek, sorularla Peygamber’i yormaktýr.
Ðayb alemine iliþkin sorular:
“Sana kýyametten soruyorlar...” (A’raf 7/187. Naziât 79/42),“Sanki sen onu (kýyameti) biliyormuþsun gibi sana soruyorlar...” (A’raf 7/187) “Din (hesap gününün) ne zaman olacaðýný soruyorlar...” (Zariyât 51/12), “Ýnsanlar sana Saatten (Dünyanýn sona ermesinden) soruyorlar...” (Ahzab 33/63), “Kýyamet günü ne zamanmýþ diye soruyor...” (Kýyâme 75/6)
“Sana ruhtan soruyorlar...” (Ýsrâ 17/85)
“Sana daðdan soruyorlar...” (Tâhâ 20/105)
“Sana Zulkarneyn’den soruyorlar...” (Kehf 18/83)
Tek katmanlý bir dünya hayatýna ve uzak bir tanrý ianancýna uyan müþriklerin, bu gibi sorgulayýcý sorularýna Peygamber (s.a.s.) vahiy diliyle“De ki...” baþlayan ifadelerle en uygun cevaplarý verdi.
Dünya hayatýna iliþkin sorular:
“Sana hilâl þeklinde doðan yeni aylardan soruyorlar...” (Bekara 2/189).
“Sana (Allah yolunda) ne infak edeceklerini soruyorlar...” (Bekara 2/215. Bekara 2/219).
“Sana haram ayý, yani onda savaþmayý soruyorlar...” (Bekara 2/217).
“Sana içki ve kumardan soruyorlar...” (Bekara 2/219).
“Sana yetimler hakkýnda soruyorlar...” (Bekara 2/220).
“Sana aybaþýndan soruyorlar...” (Bekara 2/222).
“Sana neyin helâl olduðunu soruyorlar...” (Mâide 5/4).
“Sana ganimetlerde soruyorlar...” (Enfal 8/1).
“Sizin haberlerinizi soruyorlar...” (Ahzab 33/20).
Burada toplam sekiz soru vardýr ve tümü de Medine döneminde yer alan sûrelerdedir. Belli ki müslümanlar tarafýndan günlük hayatta ortaya çýkan konularla, ya da cahiliyyeden kalan bazý âdetlere ve inançlara karþý vahyin tavrý ile ilgili yöneltilmiþ sorulardýr. Bu sorularda sorgulama olmadýðý gibi, alaycý bir tavýr yok. Tam tersine Kur’an’ýn mesajýný daha iyi anlama ve bunu normal hayatta uygulama niyeti var.(6)
- Peygambere sorulan sorular
Peygamber (s.a.s.) Kur’an’da yer almayan pek çok soruya cevap vermiþti. Ýþte onlardan bir kaç örnek:
Enes’den (r.a.): Bir bedevi Resûlullah’a:-“Kýyamet ne zaman kopacak?”diye sordu. O da ona: -“Kýyamet için ne hazýrladýn?” diye cevap verdi. Adam: “-Allah ve Resûlünün sevgisini” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “O halde sen, sevdiðin ile berabersin” buyurdu.(7)
Ebû Mûsâ Abdullah Ýbni Kays el-Eþ`arî (r.a) þöyle dedi: Resûlullah’a:-“Biri cesaretini göstermek, diðeri kavmini korumak, öteki kendine yiðit adam dedirtmek için savaþan kimselerden hangisi Allah yolundadýr?diye soruldu. Resûlullah (s.a.s.) þu cevabý verdi:“Kim, Allah’ýn kelimesi daha yüce olsun diye savaþýyorsa, o Allah yolundadýr.”(8)
Temim ed-Dârî anlatýyor: Hz. Peygamber (s.a.s.); “Din nasihattir (samimiyettir)” buyurdu. Biz; “Kime karþý?” diye sorduk. Bunun üzerine o, “Allah'a, kitabýna, Resûlüne. Müslümanlarýn idarecilerine ve bütün Müslümanlara (karþý samimi olmaktýr” buyurdu.”(9)
Muâz b. Cebel anlatýyor: Allah Resûlü (sav) ile Tebük Seferinden dönüyorduk. Onunyalnýz olduðunu görünce, “Yâ Resûlallah! Bana cennete girmemi saðlayacak bir davranýþ söyler misin?” dedim. Bunun üzerine Peygamber (sav) þöyle buyurdu: “Aferin sana! Sen önemli bir konu hakkýnda soru sordun. Fakat bu, Allah'ýn kendisi için kolaylaþtýrdýðý kiþiye kolay gelir. Farz namazý kýlarsýn, farz olan zekâtý verirsin ve O'na hiçbit þeyi ortak koþmayarak Allah'a kavuþursun.”(10)
Abdullah b. Mes'ud (r.a.) þöyle dedi: Resûlullah'a (s.a.s.); “Allah katýnda en güzel amel hangisidir?” diye sordum. “Vaktinde kýlýnan namaz” buyurdu. “Sonra hangisidir?” dedim, “Sonra, anne babaya iyilik yapmak” buyurdu. “Sonra hangisidir?” deyince, “Sonra, Allah yolunda cihad etmek (çok çaba göstermektir)” buyurdu.”(11)
Hz. Âiþe (r.anha) anlatýyor: “Peygambere (s.a.s.), “Allah'ýn en çok sevdiði amel hangisidir?” diye soruldu. O da, “Az da olsa devamlý olanýdýr” buyurdu ve devamýnda þöyle dedi: “Gücünüz yettiði kadar amel üstlenin.”(12)
Rasûlullah (s.a.s.), “Cennet bahçelerine uðradýðýnýz zaman otlanýn (nimetlerinden yararlanýn)” buyurdu. Bunun üzerine “Yâ Rasûlallah, cennet bahçeleri nedir?” diye sordum. Peygamber; “Mescitler!” diye cevap verdi. “(Peki, o halde) nimetlerinden yararlanmak nasýl olacak Yâ Rasûlallah?” dedim. Peygamber (s.a.s.); “Sübhânallâhi ve’l-hamdülillâhi ve lâ ilâhe illâlldhü vallâhü ekber” diyerek cevap verdi.(13)
Hadis kaynaklarýnda buna benzer pek çok örnekler yer almaktadýr.
- Sonuç olarak
Þurasý kesindir ki, insanýn kendine dair, varlýða dair, hayata ve ölüme, ölümden öteye, cana ve ruha, yere ve göðe, geliþ ve gidiþe, doðuma ve ecele, geçmiþe ve geleceðe, Allah’a ve yaratýlma olayýna dair, ahlâka ve karaktere dair, iyiliklere ve kötülüklere, deðerlere ve ölçülere, iyiye ve kötüye, insanýn görevine, sorumluluklara ve daha pek konuya dair sorularý vardý, daha da var olacaktýr. Zira bu gibi sorular insanýn sorunlarýdýr. Belki de insan bu sorulara cevap aramak yaratýldý. Kimbilir insan Yaratan müsade etmeseydi insan bu sorularý sormazdý, hatta aklýna bile getirmezdi. Öyleyse bu sorularý sormak, bunlara benzer daha pek çok þeyi merak etmek, doyurucu cevaplar aramak insan olmanýn da bir özelliðidir. Sorular sorulacak, bu baðlý olarak arayýþ devam edecek.
Soru: Ýnsanýn sorularýna kim tatmin edici cevabý verebilir?
Tarihten beri pek çok bilgin, düþünür, filozof, edip, þair, ilim adamý, profesör, insanýn kendisi bu sorulara tatmin edici cevaplar vermeye çalýþtýlar. Kimisi isabet etti, kimisi saçmaladý. Kimisi azýcýk hakikatin/doðrunun ucundan kenarýndan geçti, kimi kendisine inananlarý uçuruma yuvarladý, karanlýklarda býraktý. Kimileri sapýttýðý gibi peþlerine takýlanlarý da sapýklýða sürükledi.
Bugün insanlýk ilimde, fende, teknolojide ne kadar ilerlerse ilerlesin, kendisi ile ve varlýkla ilgili, hayat ve kâinatla ilgili, Yaratýcý ve onun karþýsýnda insanýn konumu ile ilgili konularda Vahye raðmen, Paygamberlere raðmen herkesi tatmin edecek, razý edecek, sorularý sona erdirecek çözümler bulabilmiþ deðil.
Yukarýda Peygamber’e yöneltilen sorularda ve benzeri pek çok soruda sahabelerin dini öðrenme gayretlerinin yanýnda daha önemlisi þunu görüyoruz: Ýnsan ne kadar bilgili olursa olsun, kulluk görevleri, helâl haram, mutlak doðru ölçüler, deðiþmez evrensel deðerler, nereden gelip nereye gideceði ve insaný cennete götürecek ameller konusunda yetersizdir.
Bu gibi konularda, kendi iddiasýyla deðil, Allah’ýn görevlendirmesi ile rasûlullah (elçi) olan bir rehbere ihtiyacý vardýr. Ki o elçi neyin ne olduðunu açýklasýn, yol göstersin, kafa karýþýklýðýný gidersin, þeytanýn vesveselerini daðýtsýn, zihnini meþgul eden temel sorulara tatmin edici açýklamalar getirsin, hangi eylemin hayr, hangi faaliyetin þer olduðunu açýklasýn.
Sözün özü sorularýmýza cevap bulmak için bir sâdýk elçiye hepimizin ihtiyacý vardýr.
Hüseyin K. Ece
25.10.2015
Zaandam-Hollanda
(1) Müslim, Birr/59 no: 6579. Tirmizî, Kýyâme/2 no: 2418
(2) el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, I/159
(3) Buhârî, Salât/48 No: 428, ).
(4) Daha Geniþ Bilgi Için: AÐIRMAN, M. hz. PEYGAMBER’ÝN MESCÝDDE YAPTIÐI SOHBETLER, AÜ.Ýlâhiyat Fakültesi Der., Sayý: 27, Erzurum 2007, Sayfa 119-123. Http://e-dergi.atauni.edu.tr/atauniilah/article/viewFile/1020002849/1020002747.
(5) Müslim, Îmân/1, 5. Ayrýca Bk. Buhârî, Îmân/37 no: 50. Tirmizi Îmân/4 no: 2610. Ebû Dâvûd, Sünnet/16 no: 4695
(6) Daha fazla bilgi için: Http://www.sonpeygamber.info/arama/etiket/Kur'an'da Hz. Peygamber'e Sorulan 13 Soru Celal Eren, Http://www.venharhaber.com/peygambere-sorulan-sorulari-neden-allah-cevapliyor-makale,108.html.
(7) Buhârî, Edeb/96 no: 6171, F. Ashab/6 no: 3688. Müslim, Birr/161,163 no: 6710-6713
(8) Buhârî, Ýlim/45 no: 123, Cihad/15 no: 2810, F. Hamse/10 no: 3126. Müslim, Ýmâre/150, 151 no: 4919-4922
(9) Müslim, Ýmân/95 no: 196. Ebû Dâvûd, Edeb/59 no: 4944
(10) Ahmed Ibn Hanbel, 5/237
(11) Buhârî, Edeb/1 no: 5970, Mevâkýt/5 no: 527. Müslim, Ýmân/139 no: 254
(12) Buhârî, Rikâk/18 no: 6465. Müslim, Musâfirîn/216 no: 1828
(13) Tirmizî, Deavât/82 no: 3509