PEYGAMBERE İHTİYAÇ VAR MI 8
(Herkesin peygambere ihtiyacı olduğunu on maddede anlatmaya devam ediyoruz.)
27/10/2015 - 16:44

Yedinci sebep: Sorularımıza cevap bulmak için

-          İnsanın soruları biter mi?

İnsan; “Yek katre-i hûnest, sâd hezârân endîşe” demiş Sadi Şirâzî. “insan üç beş damla kan, yüzbin endişe” demek istemiş.Siz buradaki yüzbin endişeyi, binbir soru/sorun diye anlayabilirsiniz.

Sorular ilk insanla başladı, insanlar çoğaldıkça, devirler geçtikçe sorular da çoğaldı. Sorulara cevap ihtiyacı da arttı.

Bilinen bir gerçek: Tarihten beri kimileri ya kendi kafasına, ya başka insanların kafasına takılan nice şeylere cevap bulmaya veya vermeye çalıştı. Ancak vahye tabi olanların dışında hiç kimse bu konuda tatmin edici sonuca ulaşamadı. Görüyoruz ki öteden beri sayısız insan yapısı dinler, felsefi görüşler, hayat anlayışları, akımlar, yorumlar, iddialar ortaya çıktı. İnsan aklı bu konuda yeterli olsaydı bunca çeşitli inançlar (dinler), bunca birbirine tezat görüşler, bunca birbirine yalanlayan fikirler ortaya çıkar mıydı?   

Allah’ın insanlara elçiler aracılığı ile vahiy göndermesinin bir sebebi de insanların en can alıcı sorularına mutlak ve doğru cevap verebilmektir. İnsanı Yaratan onun sorularını da, sorunlarını da en iyi bilendir. Vahyin insanın sorduğu veya sorması muhtemel sorulara verdiği cevaplar da insanı tatmin edecek boyuttadır. Yeter ki sorusu olan insan vahyi ciddiye alsın, onun verdiği cevapları alıp kabul etsin.

Bugün de insanlar soru soruyorlar, sorunları var. Vahiy de onların sorularını cevaplamaya, sorunlarına çözümler sunmaya devam ediyor.

-          Peygambere sorular soruldu

Genelde peygamberler, özelde Son Peygamber (s.a.s.) vahiy doğrultusunda sorulan sorulara, ya da insana ait alanda cevabını bekleyen sorunlara cevaplar vermişlerdir.

Vahiy ve Hz. Muhammed’in (s.a.s.) risalet görevi insana, hayata, varlığa, ölüm ve sonrasına, insanın görevine, Yaratıcı’ya, değerlere, hayra ve şerre, hakikate, v.b. konulara dair en doğru (hak) ve en tatmin edici cevapları vermektedir.

Peygambere ihtiyacımız var. Zira bu konularda veya insana ilişkin daha pek konuda onun doyurucu cevaplarına, çözümlerine muhtacız. Hiç birimizin aklı bu sorunların üstesinden gelmeye yeterli değil.

Hz. Muhammed’in görevlerinden biri de kendisine vahyedileni açıklamak, anlaşılmasını sağlamaktır. Bu bağlamda o, vahiy ile ilgili sorulara cevap verdiği gibi, kendisine yöneltilen diğer muhtelif soruları da cevaplamıştır. Esasen onun peygamberlik fonksiyonu, daveti ve örnekliği pek çok sorunun cevabı, pek çok konunun açıklığa kavuşmasıdır.

Peygamber (s.a.s.) Kur’an’ın maksatlarını hem uygulayarak, hem de şifahi açıklamalarla mü’minlere öğretti. O, Kur’an’da açıklanması gereken âyetleribazen sorulan bir soru üzerine, bazen kendisi sahabelere soru sorarak beyan ederdi. Bazen yanlış anlamaları düzeltir, bazen anlaşılmayan kelimeleri açıklardı.

Biz biliyoruz ki Peygamber (s.a.s) kendi zamanındaki sorulara yeterince cevap verdi, sorunlara en uygun çözümler buldu. Daha sonradan sorulabilecek sorulara nasıl cevap verileceğini, olabilecek sorunlara nasıl çözümler üretileceğini de öğretti.

Peygambere her pozisyonda soru sorulduğunu söyleyebiliriz. Gerek kendi çevresinden gerek, hasımlarından. Peygamber (s.a.s.) Mekke’de Dâru’l-Erkam’da, Medine’de Mescid-i Nebi’de ya da Suffa’da ders verirdi, sohbetler yapardı. Hatta kadınlara erkeklerden ayrı olarak ders vermiş ve bunun için belli bir gün tahsis etmişti. O derslerinde vahyi açıklar,  öğütte bulunur veya onların sorularına cevap verirdi. Kadın sahabeler istedikleri zaman, günün her saatine Peygamber’e hanımları aracılığı ile her hangi bir sebebiyle gelirler, soru sorarlar, problemlerine çözüm isterlerdi.

Hicretten sonra Medîne’de inşâ edilen Mescid-i Nebi, bir ibadethâne olduğu gibi, onun sahabelerini yetiştirdiği bir eğitim yeri idi. Orada kurduğu ders ve sohbet halkaları ile sahabeleri eğitirdi. Kur’an vahyini genelde orada duyururdu, Kur’an’ı orada öğretirdi, sorulara orada cevap verirdi.

Peygamber (s.a.s.) Mescid-i sohbetlerini canlı yapardı. Dinleyicileri bıktırmamak için farklı metodlar denerdi Bunlardan bir tanesi de soru-cevap metodu idi. Bazen önce bir soru sorar, orada olanların dikkati çektikten sonra, sorusunu cevabı kendi verirdi. Bazen de sorulan bir soru üzerine ders yapardı, ya da ders esnasında yöneltilen sorulara cevaplardı.

Soru-cevap metoduna örnek:Ebû Hüreyra söyle anlatıyor: “Bir gün Rasûlullah (s.a.s.), yanında bulunanlara: “Müflis (iflas eden) kimdir, bilir misiniz?” diye sordu. Sahabeler: “Bize göre müflis, malı ve parası olmayankimsedir.” dediler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s.), söyle buyurdu: “Ümmetimin gerçek müflisi, kıyâmet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelen, fakat şuna sövdüğü, buna zinâ iftirasında bulunduğu, şunun malını yedigi, bunun kanını döktüğü, şunu dövdüğü içiniyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biten; kalan haklar için de, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir.”(1)

Burada Rasûlullah’ın hem soru-cevap, hem de benzetme (teşbih) metodunu kullandığını görüyoruz.

Bilgi edinmenin yollarından biri de bilene soru sormaktır. Kur’an’da buna işaret ediliyor. (Nahl 16/43) Ebû Mûsâ el-Eş‘arî şöyle anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.), sabah namazını kıldırdıktan sonra biz bulunduğumuz yerlerden kalkar ve onun yanına ve yakınına otururduk. Bir kısmımız Kur’ân’la ilgili, bir kısmımız mirasla ilgili, bir kısmımız da gördüğü rüyâ ile ilgili sorular sorardık.”(2)

O, ders ve sohbet devam ederken dinleyicilerden gelen soruları dinlemiş ve bu soruları da hemen anında cevaplandırmıstır. Hatta kendisi hutbe okurken sorulan soruları bile cevaplamıştır.(3)(4)

Bu bağlamda Cibril hadisi diye aktarılan haber dikkat çekicidir. Medine’de Peygamber (s.a.s.) bir kalabalık arasında oturuyorken, beyaz elbiseli yabancı bir adam geldi ve yanına oturdu. Sonra da ona “İslam nedir? İman nedir?, İhsan nedir?, Kıyamet ne zaman kopacak? diye dört soru yöneltti. Peygamber de ona İslamın beş temel esasını, imanın şartlarını, ihsanın ne olduğunu söyledi, Kıyametin ne zaman kopacağını bilmediğini ekledi. Adam O gittikten sonra Peygamber bildibniz mi bu kimdir?diye sordu. “Allah ve Elcisi daha iyi bilir” dediler. O“Bu Cebrail’di, size dininizi öğretmek için geldi” dedi.”(5)

Bu sağlam haber (rivâyet) soru sormanın, sorulan sorulara makul cevaplar vermenin islâmî davette bir metod olduğunu gösterir.

-          Sana soruyorlar... De ki

Kur’an Peygamber’e (s.a.s.) yöneltilen sorulardan söz ediyor.

İslâmı din olarak bütün insanlığa gönderen Allah’tır (cc). Yani Dinin sahibi O’dur. Peygamberin görevi sadece elçiliktir. İnsanın yaratılış amacı bellidir. (Bakınız: Enbiyâ 21/35. Mâide 5/48. Mülk 67/2. Zariyât 51/56) Yaratılış amacı aynı zamanda insan için iki dünya saadetini işaret eder. Din, insana hayat imtihanını nasıl kazanacağını ve dareyn saadetinin yollarını gösterir. Vahiy inzal sürecinde insanlara dünya hayatında neyi nasıl yapacaklarını öğretirken, onların aklına bir takım sorular gelmekte idi. İnsanla ilgili hükümler, ölçüler, değerler ve sınırlar getiren vahiy, aynı zamanda bu sorulara da cevap veriyordu. Nitekim Kur’an’da ondokuz yerde bunların örnekleri var.

Ondört yerde ‘yes’elûneke-Sana soruyorlar” şeklinde, iki âyette ‘yes’elûne-soruyorlar’ şeklinde, iki âyette ‘yes’elüke- sana soruyorlar’ şeklinde, bir âyette de ‘yes’elu-soruyor’ şeklinde yer alıyor.

Bu konuyu Hz. Peygamber’e Sorulan Onüç Soru adlı kitabında inceleyen K. Canatan “Sana soruyorlar. De ki” kalıbıyle geçen onüç soruyu incelemiş. Bu konuyu iki amaç için yaptığını eklemiş. Sorularla o zamanki sosyal yapını zihniyetini ve karakterini anlamaya çalışmak, bir de Kur’an’ın dönemsel sorulara cevap verirken bile evrensel ilkelr koyduğu anlayşına katkı yapmak. Yazar bu soruları iki ana başlıkta ele almış: Birincisi: Ğayb alemine ilişkin sorular, İkincisi: Dünya hayatına ilişkin sorular. Ğayb alemine ilişkin sorular müşrikler tarafından sorulmuştur. Bu sorulara verilen cevaplar da Mekkî sûrelerdedir.  Bunların amacı inkâr ve Kur’an’ın dediklerini küçümsemek, sorularla Peygamber’i yormaktır.

Ğayb alemine ilişkin sorular:

“Sana kıyametten soruyorlar...” (A’raf 7/187. Naziât 79/42),“Sanki sen onu (kıyameti) biliyormuşsun gibi sana soruyorlar...” (A’raf 7/187) “Din (hesap gününün) ne zaman olacağını soruyorlar...” (Zariyât 51/12), “İnsanlar sana Saatten (Dünyanın sona ermesinden) soruyorlar...”  (Ahzab 33/63), “Kıyamet günü ne zamanmış diye soruyor...” (Kıyâme 75/6)

“Sana ruhtan soruyorlar...” (İsrâ 17/85)

“Sana dağdan soruyorlar...” (Tâhâ 20/105)

“Sana Zulkarneyn’den soruyorlar...” (Kehf 18/83)

Tek katmanlı bir dünya hayatına ve uzak bir tanrı ianancına uyan müşriklerin, bu gibi sorgulayıcı sorularına Peygamber (s.a.s.) vahiy diliyle“De ki...” başlayan ifadelerle en uygun cevapları verdi.

Dünya hayatına ilişkin sorular:

“Sana hilâl şeklinde doğan yeni aylardan soruyorlar...” (Bekara 2/189).

“Sana (Allah yolunda) ne infak edeceklerini soruyorlar...” (Bekara 2/215. Bekara 2/219).

“Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar...” (Bekara 2/217).

“Sana içki ve kumardan soruyorlar...” (Bekara 2/219).

“Sana yetimler hakkında soruyorlar...” (Bekara 2/220).

“Sana aybaşından soruyorlar...” (Bekara 2/222).

“Sana neyin helâl olduğunu soruyorlar...” (Mâide 5/4).

“Sana ganimetlerde soruyorlar...” (Enfal 8/1).

            “Sizin haberlerinizi soruyorlar...” (Ahzab 33/20).

Burada toplam sekiz soru vardır ve tümü de Medine döneminde yer alan sûrelerdedir. Belli ki müslümanlar tarafından günlük hayatta ortaya çıkan konularla, ya da cahiliyyeden kalan bazı âdetlere ve inançlara karşı vahyin tavrı ile ilgili yöneltilmiş sorulardır. Bu sorularda sorgulama olmadığı gibi, alaycı bir tavır yok. Tam tersine Kur’an’ın mesajını daha iyi anlama ve bunu normal hayatta uygulama niyeti var.(6)

-          Peygambere sorulan sorular    

Peygamber (s.a.s.) Kur’an’da yer almayan pek çok soruya cevap vermişti. İşte onlardan bir kaç örnek:

Enes’den (r.a.): Bir bedevi Resûlullah’a:-“Kıyamet ne zaman kopacak?”diye sordu. O da ona: -“Kıyamet için ne hazırladın?” diye cevap verdi. Adam: “-Allah ve Resûlünün sevgisini” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “O halde sen, sevdiğin ile berabersin” buyurdu.(7)

Ebû Mûsâ Abdullah İbni Kays el-Eş`arî (r.a) şöyle dedi: Resûlullah’a:-“Biri cesaretini göstermek, diğeri kavmini korumak, öteki kendine yiğit adam dedirtmek için savaşan kimselerden hangisi Allah yolundadır?diye soruldu. Resûlullah (s.a.s.) şu cevabı verdi:“Kim, Allah’ın kelimesi daha yüce olsun diye savaşıyorsa, o Allah yolundadır.”(8)

Temim ed-Dârî anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.s.); “Din nasihattir (samimiyettir)” buyurdu. Biz; “Kime karşı?” diye sorduk. Bunun üzerine o, “Allah'a, kitabına, Resûlüne. Müslümanların idarecilerine ve bütün Müslümanlara (karşı samimi olmaktır” buyurdu.”(9)

Muâz b. Cebel anlatıyor: Allah Resûlü (sav) ile Tebük Seferinden dönüyorduk. Onunyalnız olduğunu görünce, “Yâ Resûlallah! Bana cennete girmemi sağlayacak bir davranış söyler misin?” dedim. Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Aferin sana! Sen önemli bir konu hakkında soru sordun. Fakat bu, Allah'ın kendisi için kolaylaştırdığı kişiye kolay gelir. Farz namazı kılarsın, farz olan zekâtı verirsin ve O'na hiçbit şeyi ortak koşmayarak Allah'a kavuşursun.”(10)

Abdullah b. Mes'ud (r.a.) şöyle dedi: Resûlullah'a (s.a.s.); “Allah katında en güzel amel hangisidir?” diye sordum. “Vaktinde kılınan namaz” buyurdu. “Sonra hangisidir?” dedim, “Sonra, anne babaya iyilik yapmak” buyurdu. “Sonra hangisidir?” deyince, “Sonra, Allah yolunda cihad etmek (çok çaba göstermektir)” buyurdu.”(11)

Hz. Âişe (r.anha) anlatıyor: “Peygambere (s.a.s.), “Allah'ın en çok sevdiği amel hangisidir?” diye soruldu. O da, “Az da olsa devamlı olanıdır” buyurdu ve devamında şöyle dedi: “Gücünüz yettiği kadar amel üstlenin.”(12)

Rasûlullah (s.a.s.), “Cennet bahçelerine uğradığınız zaman otlanın (nimetlerinden yararlanın)” buyurdu. Bunun üzerine “Yâ Rasûlallah, cennet bahçeleri nedir?” diye sordum. Peygamber; “Mescitler!” diye cevap verdi. “(Peki, o halde) nimetlerinden yararlanmak nasıl olacak Yâ Rasûlallah?” dedim. Peygamber (s.a.s.); “Sübhânallâhi ve’l-hamdülillâhi ve lâ ilâhe illâlldhü vallâhü ekber” diyerek cevap verdi.(13)

Hadis kaynaklarında buna benzer pek çok örnekler yer almaktadır.

 

-          Sonuç olarak

Şurası kesindir ki, insanın kendine dair, varlığa dair, hayata ve ölüme, ölümden öteye, cana ve ruha, yere ve göğe, geliş ve gidişe, doğuma ve ecele, geçmişe ve geleceğe, Allah’a ve yaratılma olayına dair, ahlâka ve karaktere dair, iyiliklere ve kötülüklere, değerlere ve ölçülere, iyiye ve kötüye, insanın görevine, sorumluluklara ve daha pek konuya dair soruları vardı, daha da var olacaktır. Zira bu gibi sorular insanın sorunlarıdır. Belki de insan bu sorulara cevap aramak yaratıldı. Kimbilir insan Yaratan müsade etmeseydi insan bu soruları sormazdı, hatta aklına bile getirmezdi. Öyleyse bu soruları sormak, bunlara benzer daha pek çok şeyi merak etmek, doyurucu cevaplar aramak insan olmanın da bir özelliğidir. Sorular sorulacak, bu bağlı olarak arayış devam edecek.

Soru: İnsanın sorularına kim tatmin edici cevabı verebilir?

Tarihten beri pek çok bilgin, düşünür, filozof, edip, şair, ilim adamı, profesör, insanın kendisi bu sorulara tatmin edici cevaplar vermeye çalıştılar. Kimisi isabet etti, kimisi saçmaladı. Kimisi azıcık hakikatin/doğrunun ucundan kenarından geçti, kimi kendisine inananları uçuruma yuvarladı, karanlıklarda bıraktı. Kimileri sapıttığı gibi peşlerine takılanları da sapıklığa sürükledi.

            Bugün insanlık ilimde, fende, teknolojide ne kadar ilerlerse ilerlesin, kendisi ile ve varlıkla ilgili, hayat ve kâinatla ilgili, Yaratıcı ve onun karşısında insanın konumu ile ilgili konularda Vahye rağmen, Paygamberlere rağmen herkesi tatmin edecek, razı edecek, soruları sona erdirecek çözümler bulabilmiş değil.

Yukarıda Peygamber’e yöneltilen sorularda ve benzeri pek çok soruda sahabelerin dini öğrenme gayretlerinin yanında daha önemlisi şunu görüyoruz: İnsan ne kadar bilgili olursa olsun, kulluk görevleri, helâl haram, mutlak doğru ölçüler, değişmez evrensel değerler, nereden gelip nereye gideceği ve insanı cennete götürecek ameller konusunda yetersizdir.

Bu gibi konularda, kendi iddiasıyla değil, Allah’ın görevlendirmesi ile rasûlullah (elçi) olan bir rehbere ihtiyacı vardır. Ki o elçi neyin ne olduğunu açıklasın, yol göstersin, kafa karışıklığını gidersin, şeytanın vesveselerini dağıtsın, zihnini meşgul eden temel sorulara tatmin edici açıklamalar getirsin, hangi eylemin hayr, hangi faaliyetin şer olduğunu açıklasın.

Sözün özü sorularımıza cevap bulmak için bir sâdık elçiye hepimizin ihtiyacı vardır.

 

Hüseyin K. Ece

25.10.2015

Zaandam-Hollanda



(1) Müslim, Birr/59 no: 6579. Tirmizî, Kıyâme/2 no: 2418

(2) el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, I/159

(3) Buhârî, Salât/48 No: 428, ).

(4) Daha Geniş Bilgi Için: AĞIRMAN, M. hz. PEYGAMBER’İN MESCİDDE YAPTIĞI SOHBETLER, AÜ.İlâhiyat Fakültesi Der., Sayı: 27, Erzurum 2007, Sayfa 119-123. Http://e-dergi.atauni.edu.tr/atauniilah/article/viewFile/1020002849/1020002747.

(5) Müslim, Îmân/1, 5. Ayrıca Bk. Buhârî, Îmân/37 no: 50. Tirmizi Îmân/4 no: 2610. Ebû Dâvûd, Sünnet/16 no: 4695

(6) Daha fazla bilgi için: Http://www.sonpeygamber.info/arama/etiket/Kur'an'da Hz. Peygamber'e Sorulan 13 Soru Celal Eren, Http://www.venharhaber.com/peygambere-sorulan-sorulari-neden-allah-cevapliyor-makale,108.html.

(7) Buhârî, Edeb/96 no: 6171, F. Ashab/6 no: 3688. Müslim, Birr/161,163 no: 6710-6713

(8) Buhârî, İlim/45 no: 123, Cihad/15 no: 2810, F. Hamse/10 no: 3126. Müslim, İmâre/150, 151 no: 4919-4922

(9) Müslim, İmân/95 no: 196. Ebû Dâvûd, Edeb/59 no: 4944

(10) Ahmed Ibn Hanbel, 5/237

(11) Buhârî, Edeb/1 no: 5970, Mevâkıt/5 no: 527. Müslim, İmân/139 no: 254

(12) Buhârî, Rikâk/18 no: 6465. Müslim, Musâfirîn/216 no: 1828

(13) Tirmizî, Deavât/82 no: 3509