TEZKİYE, RAMAZAN ve ORUÇ 1 |
-Sözlükte tezkiye ve türevleri |
30/05/2016 - 12:45 |
‘Tezkiye’nin aslı ‘ze-ke-ye/zekâ’ (keskin ze ile) fiilidir. Bu da sözlükte artmak, fazlalaşmak, çoğalmak, bereketlenmek demektir. Ürün bereketlenip çoğaldığında “zekâez-zer’u”ifadesi kullanılır.
Aynı kökten gelen‘zekâu’; dünyevî olsun, uhrevî olsun, Allah’ın bereketinden hasıl olan, ortaya çıkan büyüme veya artış(el-İsfahânî, R. el-Müfredat, s: 313), ya daAllah’ın mahsulden veya yerden çıkardığı (bereket) demektir. “Zeka’l-hubbu fi kalbihi-Kalbinde sevgi arttı” denilir.
Hz. Ali bir sözünde şöyle der: “Mal nafaka verince azalır, ilim ise infak edince bereketlenir, çoğalır (yezkû). (İbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)
Kur’an’da bu haliyle bir defa yer alıyor:
“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o hayâsızlığı ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı (mâ zekâ). Fakat Allah, dilediği kimseyi tertemiz kılar. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”(Nûr 24/21)
‘Ezkâ’fiil olarak; bir şey artmak, çoğalmak demektir. Allah (cc) hakkında kullanılınca “Allah bir şeyi artırdı, bereketlendirdi-zekkâhullahu ve ezkâhu” manası verir. (İbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)
‘Zekkâ’(masdarı tezkiye); artırmak, fazlalaştırmak, temizlemek (tezkiye etmek), arındırmak (pak etmek), malının zekâtını vermek demektir. (el-İsfahânî, R. el-Müfredât, s: 313. İbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46. Cevherî, İ. b. Hammad, es-Sıhah, 6/332)
‘Zekkâ’ kişi hakkında kullanıldığı zaman kendini ıslah etmek (düzeltmek) (el-Fîrâzâbâdî, M. Ya’kub. el-Kâmusu’l-Muhît, s: 1292), nefsini tezkiye etmek (temizlemek) anlamına gelir. Kişi nefsini (iyi şeyle) vasıflandırdığı veya övdüğü zamanlarda da tezkiye kelimesi kullanılır. (İbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46. Cevherî, İ. b. Hammad, es-Sıhah, 6/332)
‘Tezekkâ’; mal çoğalmak, artmak,, temizlemek, pak etmek demektir. Bu tefâul (yüklenme) kalıbından olduğuna göre kişisel çabayı gösterir. Temizlenmek için kişinin teşebbüsünün olması gerekir.(A’la 87/14)
‘Tezekkâ’ aynı zamanda zekât vermek manasına da gelir.
‘Ezkâ’;daha temiz, daha nezih, daha arınmış demektir.Kur’an’da dört âyette geçiyor.
Şer’i hükümlere uygun boşanan kadınların evlenmelerine engel olmamak, bu konuda verilen ilâhi öğütlere kulak vermek iman edenler için daha temizdir (ezkâ’dır).(Bekara 2/232)
Müslümanların kendilerine izin verilmeyen evlere girmemeleri onlar için daha temizdir (ezkâ’dır). (Nûr 24/28)
Müslüman erkeklerin gözlerini haramdan sakınmaları, ırzlarını korumaları kendileri için daha nezihdir/daha temizdir (ezkâ’dır). (Nûr 24/30)
Bir âyette kendisinden kötü bir sonucun çıkacağı düşünülmeyen helâl yiyeceği nitelemek üzere geliyor.
“... Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz (ezkâ) ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin.”(Kehf 18/19)
‘Zekiyy’; temiz, günahsız, masum demektir. Muttaki bir kimseye “raculün zekiyyün-temiz/ıslah olmuş adam” denilebilir. (İbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)
İki âyette geçmektedir.
“Yine gittiler; sonunda bir erkek çocuğa rastladılar, o hemen onu öldürdü. Musa: “Bir cana karşılık olmaksızın masum (zekiyy) bir cana mı kıydın? Doğrusu pek kötü bir şey yaptın” dedi.”(Kehf 18/74)
“Cebrail (Meryem’e), “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz (zekiyy) bir çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi.”(Meryem 19/19)
Tertemiz (zekiyy) çocuk, yaratılış olarak tezkiye edilmiş, pak yapılmış evlat demektir. Seçkinlik (ictibâ), bir şeyin en hâlisini, en safını seçip ayırma şeklinde olur. Allah (cc) bazı kullarını herhangi bir eğitim ve kendi çabaları olmaksızın (ilâhi bir kuvvetle) âlim ve temiz huylu kılabilir. Nitekim bütün peygamberler böyledir.
İsa’nın (as) ‘zekiyy-tertemiz’ şeklinde nitelenmesi doğduğu anki durumu değil; belki gelecekteki durumu olabilir. Böylece ‘zekiyy’ kelimesi “ileride tezkiye olacak bir erkek çocuk” olarak anlaşılabilir. (el-İsfahânî, R. el-Müfredât, s: 313)
‘Zekât’; sözlükte; bereket, fazlalık, temizlik, ıslah olma hali. Bir şeyin hâlis ve pak olması, bir şeyin özü. (İbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)
Kişinin şer’an kendi malından onu temizlemek üzere verdiği belli bir kısım, pay, yani bilinen zekât ibadeti. (el-Fîrâzâbâdî, M. Ya’kub. el-Kâmusu’l-Muhît, s: 1292)
Malın zekâtı bilinen bir şey. O da malın temizlenmesidir. Kişi malının zekâtını ödemesi demek, onu tezkiye etmesi (temizlemesi) demektir.Bazılarına göre zekât; (sadece farz olan zekât ibadeti değil) kişinin sahip olduğu mülkü temizlemek için ondan vermek üzere ayırdığı şeydir. (İbni Manzur, Lisânu’l Arab 7/46)
Kur’an mü’minlerin özelliklerini sayarken şöyle diyor: “Onlar ki zekâtı verirler.” (Mü’minûn 23/4) Zekâtın sözlük anlamından hareketle bu âyet “arınmak için gerekeni yaparlar, arınmak için çaba gösterirler” şeklinde de anlaşılmıştır.
-Arınmayı anlatan kavramlar
Arınmayı anlatan üç kavram var: Tasfiye, tathîr ve tezkiye.
1-Tasfiye;
Sözlükte “duru ve temiz olmak” anlamındaki ‘safv’ kökünden türeyen tasfiye “süzmek, arıtmak, saf ve temiz hâle getirmek” demektir.(İbni Manzur, Lisânu’l Arab 8/257)
Kur’an’da Allah’ın bazı kullarını yüce görevler için seçtiği belirtilirken aynı kökten gelen ıstıfâ (seçmek, tercih etmek) kelimesi kullanılmıştır. (Neml 27/59. Fâtır 35/32. Sâd 38/47. Âl-i İmrân 3/33)
İki hadiste de aynı anlamda kullanılıyor. Peygamber (sav)“... Allah beni Hâşimoğulları’ndan seçti” buyurdu. (Müslim, “Fezâil/1 no: 5938. Tirmizî, Menâkıb/1 no: 3605)
Allah (cc), Hz. Muhammed’i âlemlerin üstüne seçmiştir (onu üsütn kılmıştır). (Buhârî, Enbiyâ/31 no: 3408. Husûmât/1 no: 2411)
Terim olarak nefsi kötülük (münker) ve günah, bâtıl şeylerin kirlerinden temizlemek demektir.
Kimilerine göre kalbi tasfiye etmek(arındırmak); dünya ile ilgili bağları koparıp atmak, dünyevî şeylere kalpte yer vermemek, bütün dikkati ve zihnî faaliyetleri Allah üzerinde yoğunlaştırmak, usulüne uygun bir mücâhede ile mümkündür.(Uludağ, S. TDV İslâm Ansiklopedisi, 40/127)
Kur’an’da tasfiye;tathîr (temizlemek) ve tezkiye (arındırmak) kelimeleriyle ifade ediliyor.
2-Tathîr;
‘Tahâret’ kökünden gelen ‘tathîr’; temizlemek, paklamak demektir. Kur’an’da bir âyette ‘tathîr’ olarak, bunun fiil hali ‘tahhara’ ise yedi âyette geçmektedir.
Bunlar hem maddî temizlik (tahâret) , hem de manevî temizlik (arınma) anlamında kullanılıyor. Mesela;
“Hani melekler, “Ey Meryem! Allah, seni seçti. Seni tertemiz yaptı (tahhara) ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.”(Âli İmran 3/42)
Bir âyette Peygamber’e “... onları temizlemek amacıyla (tütahhira) mallarından zekât al...” deniliyor. (Tevbe 9/103)
Buradaki temizliğin manevî temizlik olduğu açıktır.
“... Allah'ın fitneye düşmesini dilediği kimse için Allah'a karşı senin elinden bir şey gelmez. İşte onlar Allah'ın, kalblerini arıtmak (tathîr etmek) istemediği kimselerdir. Dünyada rezillik onlaradır. Onlara âhirette de büyük azab vardır.”(Mâide 5/41)
Namaz kılmak isteyen için abdesti ve cünüp olanın gusül yapmasını emreden, su bulamayanlara teyemmüm kolaylığı sağlayan âyetin sonunda şöyle deniyor. “...Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat O, sizi tertemiz yapmak (li-yutahhira) ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.” (Mâide 5/6)
Âyetin başında cünüplükten yıkanmayı anlatan tahâret maddi temizliği ifade ettiği gibi, manevî temizliği de anlatır. Zira cünüplüğün bir de manevî kirlilik boyutu vardır. O kirin giderilmesi de gusül denilen tahâret ile mümkündür.
Âyetin sonundaki tahâretin de her iki temizlenmeyi kasdettiği söylenebilir. Zira abdestin, gusülün ve teyemmümün hikmeti maddi paklık ve manevî temizliktir. Güzel ve temiz şeyler, temiz kişiler için olduğundan tahâret (temizlik), nimet ve mutluluğun tamamlanmasına da sebeptir. Bu da şükretmeyi gerektirir. (Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.) 3/175)
Abdest ve gusül bedeni görünen kirlerden ve mikroplardan koruyucu bir temizlik olduğu gibi, manevî olarak da insanı Allah’a yaklaştıran ve onun ibadet için kendisini hazır hissetmesini sağlayan bir iç temizliğidir. (Heyet, Kur’an Yolu, 2/182)
“Hani (Allah) kendi tarafından bir güvenlik olarak sizi hafif bir uykuya daldırıyor; sizi temizlemek, sizden şeytanın vesvesesini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sağlam bastırmak için üzerinize gökten yağmur yağdırıyordu.” (Enfal 8/11)
Savaşın başlamasından hemen önce Mekke ordusu Bedir kuyularını kuşatmış ve böylece Peygamber ordusunu susuz bırakmıştı. (Taberî, İbni Cerir, el-Câmiu’l-Beyan, 6/193. İbni Hişam, Siretü’n Nebeviyye, 2/667)
Susuzluğun etkisiyle onlardan bazıları (burada ‘şeytanın kirli vesvesesi’ olarak ifade edilen) umutsuzluğa kapılır gibi olmuşlar, fakat aniden yağan yağmur sahabeleri susuzluktan kurtarmıştı. (Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/323)
Burada tahâretin (tathîr’in) her iki anlamda da kullanıldığını görüyoruz. Allah’ın sahabelerin kalbine indirdiği sekine (huzur, itminan) yeryüzünü temizleyen yağmura banzetiliyor.
Allah (cc) Peygamber’in ev halkını (Ehl-i Beyt’i) tathir etmek (arındırmak) istiyor.
“(Ey Peygamber eşleri) Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı (Ehl-i Beyt)! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz (tathir) yapmak istiyor.”(Ahzâb 33/33)
Buradaki tathîrin (temizlemenin) maddî temizlik olmadığı; Peygamberin ev halkının manevî kirlerden, ya da yüreği kirleten, gaflete düşüren her şeyden arındırmanınkasdedildiği açıktır. Âyette ‘tahâret’in hem fiil kalıbı, hem de ‘tathîr’ kalıbı yanyana kullanılıyor. Bu da temizliğin en ideal, en son noktasıdır. “Tertemiz, pirûpak, arı duru, pırıl pırıl yapmak” olarak anlaşılır.
“Onun içinde asla namaz kılma. İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha lâyıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever.”(Tevbe 9/108)
Takva mescidinde temizlenmeyi seven müslümanın kasdı elbette maddî olarak suyla temizlenmek değildir. Bunun bir kalp temizliği, bir manevi tahâret, arınma (tezkiye) olduğu açıktır.
Lût peygamberin davetine kavminin cevabı: “Onları (Lût'u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen (yetetahharun) insanlarmış! demelerinden başka bir şey olmadı.” (A’raf 7/82)
Lût kavminin işlediği günah şüphesiz insan fıtratına uymayan çirkin bir davranıştı. Lût’a inanan o günün müslümanları bu ve diğer günahlardan uzak kalarak temiz olmaya çalışıyorlardı. Ancak inkârcılar onların bu temiz kalışları ile alay ediyorlardı.
Tathîr, Kur’an’da maddî temizlik manasında da kullanılıyor. Mesela;“ve elbiseni tertemiz tut.Kötü şeyleri terket.”(Müdessir 74/4-5. Ayrıca bakınız: Bekara 2/222. Mâide 5/6)
Allah (cc) hz. İbrahim’e, hem de oğlu İsmail ile kendisine Kâbe’yi onu ziyarete gelenler için temizlemelerini (tathîr etmelerini) emrediyor.
“Hani biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle (tahhir)” diye belirlemiştik.”(Hac 22/26)
“Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun (tahhirâ).”(Bekara 2/125)
(Devamı var)
Hüseyin K. Ece
28.05.2016
Zaandam |