Öldükten sonra bize ilk sorulacak þey, “Rabbin kimdir?” sorusudur. Çünkü Ýslam’a göre kiþi, dünya hayatýnda neye veya kime inanmýþsa, ahiret âleminde bütün düþünce, eylem ve tutumu ona göre deðer kazanacaktýr. Niyet ve gayesi dünya hayatý olanlar, bunun karþýlýðýný bir þekilde saðlýklarýnda dünyevi menfaat olarak alýrlar. Öte âlemde verilecek karþýlýk ise, niyet ve gayesi Allah rýzasý olan ameller içindir: “Kim dünya nimetini isterse ona ondan veririz ve kim ahiret nimetini isterse ona ondan veririz. Þükredenlerin mükâfatýný vereceðiz.” (Âl-i Ýmran, 3/145.)
“Rabbin kimdir?” sorusunun geçerli tam cevabý, kâl diliyle yani dilimizin ucuyla vereceðimiz sözlü “Allah” ifadesi deðildir. Þayet öyle olsaydý, bütün müþrikler, hatta sýkýþtýðýnda Allah’ý hatýrlayan bütün inkârcýlar, bu soruyu doðru cevaplardý. Hâlbuki Kur’an’da, Allah Teala, onlarýn cevabýný reddetmektedir: “Dikkat edin, halis din Allah'ýndýr; O'nu býrakýp da putlardan dostlar edinenler: ‘Onlara, bizi Allah'a yaklaþtýrsýnlar diye kulluk ediyoruz.’ derler. Doðrusu Allah ayrýlýða düþtükleri þeylerde aralarýnda hüküm verecektir. Allah þüphesiz yalancý ve inkârcý kimseyi doðru yola eriþtirmez.” (Zümer, 39/3.)
“Rabbin kimdir?” sorusunun geçerli tam cevabý, hâl diliyle; yani aklýmýz, kalbimiz ve diðer cümle azalarýmýzla vereceðimiz fiili “Allah Teala” onayýdýr. Zira bütün gerçeklerin açýða çýkacaðý o dehþetli günde, muhtemelen dilimiz, dünya hayatýndaki alýþkanlýðý üzere hemen yalana baþvurmaya çalýþacaktýr. Ýþte böyle bir durumda, diðer bütün uzuvlar dile gelerek onun aleyhine þahitlik edecek ve sahibinin gerçekte neye ve kime kulluk ettiðini haykýracaktýr: “O gün dilleri, elleri ve ayaklarý kendi aleyhlerine olmak üzere bütün yaptýklarýna þahitlik edecektir.” (Nur, 24/24.)
Ýnanç, fýtri bir ihtiyaçtýr; dolayýsýyla ister kabul etsin ister etmesin her insanýn mutlaka bir veya birden fazla kutsalý; yani ilahý vardýr. Ve her insan, bilerek bilmeyerek neyi veya kimi kutsuyorsa bütün düþünce, eylem ve tutumunu ona göre belirler ve þekillendirir: “Heva ve hevesini tanrý edinen, bilgisi olduðu hâlde Allah'ýn þaþýrttýðý, kulaðýný ve kalbini mühürlediði, gözünü perdelediði kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan baþka kim doðru yola eriþtirebilir? Ey insanlar! Anlamaz mýsýnýz?” (Casiye, 45/23.)
Bu noktada Ýslam dini; “Ýlah olsun da, ne veya kim olursa olsun, fark etmez.” demez; bilakis Kur’an’da pek çok yanlýþ tanrý anlayýþý reddedilmiþtir. Çünkü kutsalý yanlýþ olan bir kimseden insaný insan yapan doðru düþünce, düzgün eylem ve güzel ahlak çýkmaz: “Onlar Allah'ý gereði gibi tanýmadýlar. Çünkü «Allah hiçbir beþere bir þey indirmedi» dediler…” (En’am, 6/91.)
Peki, Allah Teala kimdir? Acaba bizler, onu gerçek anlamda tanýyor ve kendisine gereði üzere kulluk edebiliyor muyuz?
Allah Teala, bu evreni ve diðer bütün âlemleri yöneten bir þahýs veya kral deðildir. Bizim sýnýrlý gözümüz O’nu doðrudan nasýl göremez, sýnýrlý kulaðýmýz O’nu nasýl doðrudan duyamazsa, sýnýrlý aklýmýz da O’nu doðrudan kavrayamaz. Bu nedenle Allah Teala, bizlere kendisini bizim anlayýp algýlayabileceðimiz isim ve sýfatlarýyla anlatýp tanýtmýþtýr. O hâlde bizlere düþen görev Rabbimizi, bu yüce isim ve sýfatlarýyla tanýyýp öðrenmektir: “En güzel isimler (el-esmâü'l-hüsnâ) Allah'ýndýr. O hâlde O'na o güzel isimlerle dua edin. O’nun isimleri hakkýnda eðri yola gidenleri býrakýn. Onlar yapmakta olduklarýnýn cezasýna çarptýrýlacaklardýr.” (A’raf, 7/180.)
Allah Teala’nýn yüce isim ve sýfatlarýndan her biri, ayrý üstün ahlaki bir deðere iþaret eder. Zira O, bütün aþkýn ahlaki deðerlerin kaynaðýdýr. Buna göre Allah Teala’ya inanmak, söz konusu yüce deðerlere inanmayý ifade eder. Allah’ý doðru bir þekilde tanýyýp kendisine layýk bir kul olabilmek de, ancak O’nun sahip olduðu güzel isim ve sýfatlarýn delaletlerini bilip bunlarý düzgün bir þekilde benimsemekle mümkün olur.
Allah Teala, külli irade sahibi; yani her þeyi mutlak iradesiyle dilediði þekilde yaratan ve yönetendir. Allah’a inanmak, her þeyin Onun bilgisi, dilemesi ve kudretiyle var olduðuna inanmaktýr. Allah’ýn yeryüzündeki halifesi olan insan da cüzi irade sahibidir. Buna göre Allah’a inanmanýn gereði, sahip olduðumuz cüz-î iradeye hakkýný vermek suretiyle onu Rabbimizin rýzasý doðrultunda kullanmaktýr. Þayet biz, irademizin farkýnda deðil veya ona hâkim deðilsek, bu durumda Allah’a gerçek anlamda iman etmiþ olmayýz: “Biz, bir þeyin olmasýný istediðimiz zaman, ona (söyleyecek) sözümüz sadece ‘ol’ dememizdir. Hemen oluverir.” (Nahl, 16/40.)
Allah Teala, “mutlak adalet” sahibi; yani yaratmýþ olduðu maddi-manevi bütün varlýklara haklarýný tam olarak verendir. Buna göre Allah’a inanmak, üstün ahlaki bir deðer olarak adalete inanmaktýr. Bunun gereði ise, bütün düþünce, söz, fiil ve davranýþlarýmýzda adalet üzere olmaktýr. Þayet biz, adaletten uzak zalim bir kimseysek, bu durumda bir yandan Rabbimizi doðru tanýmamýþ, diðer yandan da Ona layýk bir kul olamamýþ oluruz: “Rabbinin sözü, doðruluk ve adalet bakýmýndan tamamlanmýþtýr. O'nun sözlerini deðiþtirecek kimse yoktur. O iþitendir, bilendir.” (En’am, 6/115.)
Allah Teala “Hakîm” yani her yaptýðý iþ yerli yerinde olandýr. Bu durumda Allah’a inanmak, hikmete inanmayý gerekli kýlar. Bunun gereði ise, bizim bütün tutum ve eylemlerimizi bilinçsiz bir þekilde geliþigüzel deðil, bilakis araþtýrýp, ölçüp biçerek yerli yerinde yapmamýzý gerekli kýlar. Þayet biz, hikmetten uzak bir þekilde geliþigüzel yaþýyorsak, bu durumda Rabbimizi tanýmamýþ ve Ona layýk bir kul olamamýþ oluruz: “O mutlak güç ve hikmet sahibidir.” (Âl-i Ýmran, 3/6.)
Allah Teala “Semi’, Basir ve Alîm” yani her þeyi iþiten, gören ve mutlak ilmiyle olduðu gibi bilendir. Buna göre Allah’a inanmak, duyularýmýz, doðru kullanmak suretiyle etrafýmýzda olup bitenleri araþtýrýp gözlemlemeye ve okuyup yazmak suretiyle ilim elde etmeye inanmaktýr. Bunun gereði ise, yaþam boyu okuyup araþtýrarak daima ilim peþinde olmaktýr. Þayet biz, cahil bir kimseysek, bu durumda Rabbimizi doðru bir þekilde tanýyýp Ona layýk bir kul deðiliz demektir: “Þüphesiz Allah her þeyi iþiten ve her þeyi görendir.” (Nisa, 4/58.)
Allah Teala “Rahman, Rahîm Tevvab, Afüvv ve Rauf” yani yaratmýþ olduðu bütün varlýklara sonsuz rahmetiyle merhamet edip kol kanat geren, onlarýn hata ve günahlarýný baðýþlayan, eksik ve kusurlarýný giderendir. Buna göre Allah’a inanmak, rahmete inanýp çevremizdeki her þeye acýyýp merhamet etmektir. Þayet biz, merhametten yoksun ve affetmekten uzak bir kimseysek, bu durumda ne Rabbimizi doðru tanýmýþ, ne de Ona layýk bir kul olmuþ oluruz: “Rahman ve rahîm olan Allah'ýn adýyla.” (Fatiha, 1/1.)
Allah Teala, “Vehhab, Razzak ve Fettah” yani yaratmýþ olduðu bütün varlýklara sayýsýz nimet, rýzýk ve ferahlýk verendir. Buna göre Allah’a inanmak, iyilikte bulunmaya, muhtaçlarýn ihtiyaçlarýný müþkilde olanlarýn sorunlarýný gidermeye inanmaktýr. Bunun gereði ise, etrafýmýzdaki bütün varlýklara güzel davranýp onlarýn ihtiyaç ve sorunlarýný gidermeye çalýþmaktýr. Þayet sen, kimseye bir iyilikte bulunmuyor, açlarý doyurmuyor ve zorda olanlarýn sorunlarýný gidermiyorsan, bu durumda maalesef Rabbini doðru tanýmamýþ ve Ona layýk bir kul olamamýþsýn demektir: “Lütfu en bol olan sensin.” (Âl-i Ýmran, 3/8.)
Allah’a inanmak, bu dünyada veya ahirette ilahî adaletin tecellisine inanmak demektir. Netice itibarýyla biz insanoðluna düþen görev ve sorumluluk, öncelikle Rabbimizi onun yüce isim ve sýfatlarýyla tanýmak, ardýndan da bunlarýn bizim üzerimize düþen gerek ve sorumluluklarýný layýkýyla yerine getirmektir.
Prof. Dr. Muammer ERBAÞ / Diyanet Aylýk Dergi
|