Allah Rasulü (s.a.s.), Veda Haccý’ný eda ederken Arafat meydanýnda ashabýna yaptýðý konuþmasýnýn sonunda þöyle buyurdu: “Size, sarýldýðýnýz sürece bundan sonra asla sapýtmayacaðýnýz bir þey býraktým: Allah’ýn Kitabý.” (Müslim, Hac, 19.)
Rivayetin bazý tariklerinde geçen “sekaleyn” (iki aðýrlýk) kelimesinden dolayý “sekaleyn hadisi” olarak maruf olan bu rivayet, Ýslam tarihinin birinci asrýnda ortaya çýkan siyasi ihtilaflarýn ve sosyal çalkantýlarýn hadisleri nasýl etkilediðini, bu etkiye maruz kalmýþ rivayetlerin de dinî anlayýþlarý nasýl þekillendirdiðini göstermesi bakýmýndan çarpýcý bir örnektir. Hadisin burada verdiðimiz tarikýndan ayrý olarak, “Allah’ýn kitabý ve peygamberinin sünneti.” (Muvatta’, Kader, 3.), “Allah’ýn kitabý ve ehlibeytimi.” (Tirmizi, Menakýb, 32.) ikilisini içeren tariklar da vardýr ve bunlar yaygýnlýk bakýmýndan daha meþhurdur. Hadisle ilgili yapýlan önemli bir araþtýrmada, (Bünyamin Erul, Sünnet Kavramý ve Sekaleyn Rivayetleri Üzerine, Ýlahiyat yayýnlarý, Ankara 2007.) rivayetin 16 farklý sahabiden gelen otuz versiyonu incelenmiþ, isnatsýz olarak gelen dördü dýþýnda, Hz. Ali’den dört, Ebu Said el-Hudri ve Ýbn Abbas’dan üçer, Zeyd b. Erkam, Cabir b. Abdullah ve Ebu Hureyre’den ikiþer, geri kalan sahabilerden de birer rivayet nakledilmiþtir. Ebu Said el-Hudri’den nakledilen üç rivayette, bu sahabinin, bir konuþmadan, “Kitap”, “Kitap-Sünnet”, “Kitap-Ehlibeyt” þeklinde üç farklý metin aktarýyor görünmesi gerçekten ilginçtir. Ýlgili rivayetler erken kaynaklarda isnatsýz, hicri 3. ve 4. Asýr kaynaklarýnda ise zayýf isnatlarla nakledilmiþtir. Senet yönünden yapýlan bir incelemede otuz versiyonun ikisinin sahih, birinin uydurma, diðerlerinin ise zayýf olduðu görülmüþtür. (A.g.e., s. 159.)
Araþtýrmaya göre, klasik Hadis Usulü deðerlendirmesi yönünden, “Kitap-Sünnet” versiyonlarý içinde sahih olaný yoktur. “Kitap-Ehlibeyt” versiyonlarý içinde, Zeyd b. Erkam rivayeti isnat yönünden sahihtir. Ancak bu rivayetin metninde Hz. Peygamber, ümmetine, Allah’ýn kitabýný býraktýðýný ifade ederken ashabýna da ehlibeytini hatýrlatmaktadýr. Araþtýrmacýya göre “vefatýnýn yaklaþtýðýný hisseden Allah Rasulü dostlarýna, Allah’ýn kitabýna sýmsýký sarýlmalarýný,kendisinden sonra evlenmeleri yasak olan eþlerini ise himaye etmelerini tavsiye etmiþtir. Bu týpký bir babanýn, vefatý öncesinde çocuklarýna, annelerine iyi bakmalarýný tavsiye etmesi gibidir. Söz konusu hatýrlatma, zaman içinde, mezhepler arasý tartýþmalarýn da etkisiyle ‘Allah’ýn kitabý’ ile birlikte býrakýlan iki esasa dönüþmüþ olmalýdýr.” (A.g.e. s. 161.) “Kitap-Ehlibeyt” rivayeti sahih kabul edilirse bu yorum makul görünmektedir.
Ýsnat yönünden sahih kabul edilen diðer rivayet, yani bizim burada açýklamasýný yaptýðýmýz Cabir b. Abdullah rivayeti, Müslümanlarýn sarýlmalarý gereken tek emanetten yani Allah’ýn kitabýndan bahsetmektedir ve 30 rivayetin 29’unda ortak olan da budur. O hâlde sevgili Peygamberimiz’in Veda Hutbesi’nde ashabýna ve dolayýsýyla kýyamete kadar yolunu takip edecek ümmetine býraktýðý aðýr emanet Kur’an-ý Kerim olmalýdýr. Çünkü Hz. Peygamber’in, Allah’ýn Kitabý yaný sýra kendi sünnetinden bahsetmesi, tarihî açýdan pek uygun görünmemektedir. Zira “sünnet” ýstýlahi anlamýný Allah Rasulü’nün vefatýndan sonra kazandýðý gibi Kur’an’dan sonra teþrii bakýmdan sünnetin yer aldýðý kullanýmlar da onun vefatýndan sonradýr. Sünnetin ýstýlahi anlamda bizzat Hz. Peygamber tarafýndan kullanýldýðýný gösteren meþhur rivayetlerin problemleri araþtýrmacýlar tarafýndan ortaya konulmuþ bulunmaktadýr. Ancak buradan hareketle, Hz. Peygamber’in dinî ve ahlaki örnekliði olarak Kur’an’dan ayrý düþünülemeyecek olan sünneti göz ardý ettiðimiz gibi bir sonuca ulaþýlmamalýdýr. Çünkü sünnetin meþruiyetinin kaynaðý Kur’an’dýr ve Hz. Peygamber’in rehberliði ve örnekliði olmadan dini yaþamanýn imkâný da yoktur. Hz. Peygamber, Kur’an’ý insanlara teblið eden, öðreten, açýklayan ve uygulayan otoritedir ve bu görevlerin hepsi ona bizzat Cenab-ý Hak tarafýndan verilmiþtir. O hâlde bizim burada yapmak istediðimiz þey, Hz. Peygamber’in çeþitli amaçlarla istismarýna karþý çýkmak, onun dinî otoritesinin geçmiþteki bazý siyasi ihtilaflara dayanak olarak kullanýlmasýný önlemektir.
Yorumlamaya çalýþtýðýmýz hadisin diðer bazý tariklerinde yer alan “ehlibeyt” tabiri de ihtilaflara konu olmuþtur. Kur’an-ý Kerim’de Hz. Peygamber’in eþlerinin uyarýldýðý bir ayette onlarý tanýmlamak için kullanýlan nötr bir tabir (Ahzab, 33/33.), hicri birinci asýrdaki siyasi ihtilaflarýn izlerini taþýyan bazý rivayetlerde, Hz. Ali, Hz. Fatýma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i içine alan dar çerçeveli özel bir kategoriye dönüþmüþ, Allah Rasulü’nün çok sevdiði bu deðerli insanlar, baþlarýna gelen çok acýklý ve talihsiz olaylar yetmezmiþ gibi kendi isimleri etrafýnda oluþturulan siyasi ve dinî tartýþmalarýn odaðý hâline getirilmiþlerdir. Hâlbuki Hz. Peygamber’in diðer ashabý ve daha sonra gelen Müslümanlar gibi bu muhterem insanlar da Hz. Peygamber’in ümmetine býraktýðý aðýr emanetin yani Kur’an-ý Kerim’in muhatabýdýrlar. Onlarýn, bu sorumluluðu müdrik bir hayat yaþadýklarýnda hiç þüphe yoktur. Her Müslüman gibi, Allah’ýn kulu ve Rasulü’nün ümmeti olmak þerefi onlar için de en yüce idealdi. Hangi amaçla olursa olsun, Hz. Peygamber’in kendisinin de tabi olmak ve sarýlmak zorunda olduðu Allah’ýn kitabýnýn yanýna, ona tabi olmakla þeref bulan insanlarýn dinin bir rüknü gibi ilave edilmesi makul olmadýðý gibi bu, o insanlara gösterilmesi gereken saygýyla da kâbili telif deðildir. Ýþte açýklamaya çalýþtýðýmýz hadise bir þekilde idrac edilen (katýlan) “ehlibeytî” veya “ýtretî” (soyum) tabirlerini makul bulmayan veya kabul etmeyen diðer gruplar da Kur’an gibi dinin en önemli kaynaðýnýn yanýnda olsa olsa “sünnet” olabilir düþüncesiyle, “peygamberinin sünneti” eklemesini yaparak kendi yaklaþýmlarýný ortaya koymuþlardýr.
Konuyla ilgili yapýlan bir araþtýrmadan hareketle yorumlamaya çalýþtýðýmýz hadis, “Hep birlikte Allah’ýn ipine sarýlýn, ayrýlýða düþmeyin.” (Âl-i Ýmran, 3/103.) diyerek kendisine çaðýran Allah’ýn kitabýna bizi emanet etmekte, onu da bize aðýr bir emanet olarak býrakmaktadýr. Hz. Peygamber’in sünnetine uyarak ona layýk bir ümmet olmanýn da o aziz Peygamberi ölesiye seven yakýnlarý ve arkadaþlarýnýn deðerini layýkýyla takdir etmenin de ancak bu emanetin hakkýný vermekle mümkün olacaðýný hatýrdan çýkarmamak gerekir.
|