Allah Teala, Kur’an-ý Kerim’de bizlere ilki “dünya” yani “yakýn fakat gelip geçici ve düþük deðerde” olan, ikincisi ise “ahiret” yani “ötede fakat kalýcý ve daha deðerli” olan iki hayattan bahsetmektedir. Aceleci bir yapýya sahip olan biz insanoðlu, çoðu zaman 60-70 yýllýk bir yaþam için dünya hayatýný ve onun gelip geçici nimetlerini tercih eder, içinde ebedi kalacaðýmýz ahiret yurdunu ve onun kalýcý deðerlerini feda edip yitiririz. Hâlbuki Yüce Yaradan’ýmýz bizlere dünya hayatýný deðil bilakis ahiret yurdunu hedeflemeyi tavsiye etmektedir: “Ama sizler dünya hayatýný tercih ediyorsunuz. Oysa ahiret daha iyi ve daha bakidir.” (A’lâ, 87/16-17.)
Ahiret yurdunu dünyaya tercih etmek, kendimizi bu dünyanýn yeme, içme, uyuma vb. nimetlerinden mahrum býrakmak suretiyle ruhbanlýk tarzýnda münzevi bir hayat yaþamak demek deðildir. Zira Allah Teala, yüce kitabýnda ruhbanlýðý yasaklamýþ ve bizlere dünya nimetlerinin helal ve temiz olanlarýndan meþru bir þekilde tüketmemizi emretmiþtir: “Ey iman edenler! Size verdiðimiz rýzýklarýn temiz olanlarýndan yiyin, eðer siz yalnýz Allah'a kulluk ediyorsanýz O'na þükredin.” (Bakara, 2/172.)
Ahireti dünyaya tercih etmek, bu dünya hayatýnýn gelip geçici, onun nimetlerinin de bir amaç deðil araç olduðunun bilincinde olmaktýr. Evet, bu dünya hayatýnda insana para gerekir. Fakat para, biriktirip yýðmak için deðil helalinden kazanýp meþru bir þekilde ihtiyaçlarýmýzý gidermek için gereklidir. Benzer þekilde ev, içinde mutlu bir yuva kurmak; araba, bizi dostlarýmýza kavuþturmak; çoluk çocuk da insanlýðýn devamýný Allah’ýn rýzasýna uygun bir þekilde devam ettirmek için bir araçtýr. Önemli olan bunlarýn kendisi deðil onlarýn Allah’ýn rýzasýna uygun bir þekilde deðerlendirerek her birini ayrý bir amel-i salihe dönüþtürmektir. Zira yüce kitabýmýzda þöyle buyrulmaktadýr: “Mal ve oðullar, dünya hayatýnýn süsüdür. Ama baki kalacak yararlý iþler, sevap olarak da emel olarak da Rabbinin katýnda daha hayýrlýdýr.” (Meryem, 18/46.)
Kur’an-ý Kerim’de bildirildiðine göre, Allah Teala bu dünya hayatýný ve onun gelip geçici nimetlerini ahiret yurduna geçiþte bizleri sýnayýp imtihan etmek için yaratmýþtýr. Buna göre bizler, bu dünyaya yiyip içip eðlenmek için deðil imtihan olup denenmek için gönderildik. Zira Rabbimiz, bizleri bazen nimetlerini artýrmak bazen de daraltmak suretiyle sürekli sýnamaktadýr. Bu durumda bize düþen sorumluluk, nimetler arttýðýnda þýmararak doðru yoldan sapmamak, azaldýðýnda ise isyan ederek inkâra düþmemektir: “Onlar bollukta ve darlýkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler insanlarý affedenlerdir…” (Âl-i Ýmrân, 3/134.)
Ýmtihan, baþý ve sonu, kurallarý ve sonun da da kazananý ve kaybedeni olan bir süreci ifade eder. Bütün oyun ve yarýþlar, esasen bu anlamda bir tür imtihandýr. Zira her oyun ve yarýþýn baþý ve sonu, belli kurallarý ve sonunda da kazananý ve kaybedeni vardýr. Bu itibarla Cenab-ý Allah, Kur’an-ý Kerim’de bir imtihan yurdu olan bu dünya hayatýný sýk sýk bir oyuna veya yarýþa benzetmiþ, bu sayede muhataplarýn meseleyi tam ve doðru bir þekilde anlamasýný murat etmiþtir: “Herkesin yöneldiði bir yönü vardýr. (Ey müminler!) Siz hayýr iþlerinde yarýþýn...” (Bakara, 2/148.)
Her yarýþ ve oyunun en az iki farklý tarafý ve bu taraflarýn temsil ettiði deðiþik kesimler vardýr. Bu kesimlerden biri, oyunu kuralýna göre daha iyi; diðeri ise kuralsýz ve kötü oynar. Bu durumda oyunu kuralýna uygun ve daha iyi oynayan taraf kazanýrken diðeri kaybeder. Kur’an baðlamýnda bu dünya oyununun, biri onu Allah adýna oynayan “Allah’ýn tarafý”; diðeri þeytan adýna oynayan “þeytanýn tarafý” olmak üzere iki tarafý mevcuttur. Kur’an-ý Kerim’de bu iki zümre þöyle tasvir edilir: “Bu iki zümrenin durumu, kör ve saðýr ile gören ve iþiten kimseler gibidir. Bunlarýn durumlarý hiç birbirlerine denk olur mu? Hâlâ düþünmez misiniz?” (Hûd, 11/24.)
Hz. Adem’le birlikte baþlayan bu dünya oyununda peygamberler, Allah’ýn tarafýnda yer almýþlar ve diðer iman sahibi arkadaþlarýyla birlikte her defasýnda bu oyunda þeytan adýna oynayan inançsýzlara karþý Allah’ýn yardýmýyla galip gelmiþlerdir. Adý Ýslam olan Allah’ýn tarafý, Hz. Peygamber’in önderliðinde ashabýyla birlikte öncelikle müþrik Araplara, ardýndan yoldan çýkmýþ ehli kitaba ve o dönemin süper gücü olan Bizans’a ve Ýran’a karþý yine Allah’ýn yardýmýyla galip gelmiþtir: “Allah onlardan razý olmuþ onlar da Allah'tan hoþnut olmuþlardýr. Ýþte onlar, Allah’ýn tarafýnda olanlardýr. Ýyi bilin ki, kurtuluþa erecekler de sadece Allah'ýn tarafýnda olanlardýr.” (Mücadele, 58/22.)
Bu noktada Cenab-ý Allah, biz Müslümanlardan öncelikle bu dünya oyununu Allah adýna oynayan tarafta yer almamýzý, ardýndan da onu Allah’ýn emir ve yasaklarýna uygun bir þekilde oynamamýzý istemektedir. Þayet biz, bu oyunu Allah’ýn tarafýnda O’nun rýzasýna uygun bir þekilde oynamayý baþarýrsak sonunda mutlaka kazanan biz olacaðýz: “Kim Allah'ý, Rasulü’nü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) galip gelecek olanlar þüphesiz Allah'ýn tarafýnda oynayanlardýr.” (Maide, 5/56.)
Bir de bu dünya oyununu þeytan adýna, onun hile ve aldatmacalarýna uygun olarak oynayan inançsýz kimseler vardýr ki her ne kadar ilk baþta göz boyasalar da sonunda kaybeden mutlaka onlar olacaktýr: “Þeytan onlarý etkisi altýna aldý da kendilerine Allah'ý anmayý unutturdu. Ýþte onlar þeytanýn yandaþlarýdýr. Ýyi bilin ki þeytanýn yandaþlarý hep kayýptadýrlar.” (Mücadele, 58/19.)
Ýnsanýn sosyal bir varlýk olmasý, bu dünya oyununun ferdî deðil bir takým oyunu olduðunu göstermektedir. Bu durumda arkadaþlarýmýzý iyi seçmeli ve onlarla Allah’ýn rýzasýna uygun düþen iyi iliþkiler kurmalýyýz. Aksi takdirde bu zorlu oyunu tek baþýna kazanabilmemiz asla mümkün olmayacaktýr: “Müminler ancak kardeþtirler. Öyleyse kardeþlerinizin arasýný düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurat, 49/10.)
Bu dünya oyununda en yakýnýmýzda olan arkadaþlarýmýz, anne-babamýz, eþimiz ve çocuklarýmýzdýr. Sonrasýnda akrabalarýmýz, komþularýmýz ve iþ arkadaþlarýmýzdýr. Ve son olarak milletimiz, ümmetimiz ve tüm Müslümanlardýr. Bu zorlu oyunun sonucunu, bizim onlarla olan iliþkilerimiz, yardýmlaþmamýz ve imkânlarýmýzý paylaþmamýz belirleyecektir: “… Ýyilik ve (Allah'ýn yasaklarýndan) sakýnma üzerinde yardýmlaþýn, günah ve düþmanlýk üzerine yardýmlaþmayýn. Allah’tan korkun çünkü Allah'ýn cezasý çetindir.” (Maide, 5/2.)
O hâlde gelin, ebedî ahiret yurdumuzu belirleyecek olan bu dünya oyununu Allah adýna oynayalým, onu þeytanýn tarafýndan olanlara ve onlarýn insafýna býrakmayalým. Ve bu zorlu oyunda bütün arkadaþlarýmýzý Yaradan’dan ötürü sevelim, onlarla iyi iliþkiler kuralým ve son ana kadar Allah rýzasý için hep birlikte mücadeleye devam edelim: “Bu, sûra üfürüleceði gün gerçekleþir ve siz bölük bölük gelirsiniz.” (Nebe’, 78/18.)
Prof. Dr. Muammer ERBAÞ / Diyanet Aylýk Dergi
|