Bahsedilen bu ana gayenin gerçekleþebilmesi için, Kur’an’ýn ortaya koyduðu prensipler çerçevesinde insanýn bir hayat boyu ilkeli bir yaþam tarzýna sahip olmasý gerekmektedir. Zaman zaman yanlýþlara sapsa da insanýn temel amacý ve hayat felsefesi Allah’ýn rýzasýný kazanmak olmalýdýr.
Ýnsan, hem Rabbine karþý olan kulluk görevlerinde hem de diðer insanlarla olan iliþkilerinde doðru yoldan sapmamasý için Kur’an’ýn irþat ve uyarýlarý ile daima yüz yüze bulunmalýdýr. Çünkü ancak bu þekilde vahyin hedefleri doðrultusunda kendini eðitmesi ve terbiye etmesi mümkündür. Dolayýsýyla Kur’an eðitimi hayat boyu devam eden bir süreçtir. Çünkü Kur’an’la irtibatý kopan bir aklýn ve kalbin nefsani ve þeytani dürtme ve saptýrmalara açýk olacaðý açýktýr. Yine Kur’an mihverinden kopan bir aklýn, toplumda yerleþik örf ve âdetleri, davranýþ kalýplarýný zamanla din olarak kabul etmeye baþlayacaðý çokça rastlanan bir durumdur.
Ýnsanlar, Kur’an’ý anlama ve gereklerini yerine getirme konusunda saðlýklý bir yaklaþýma sahip olmadýklarý takdirde, onunla ilgili deðiþik iliþki biçimleri geliþtirmektedirler. Bunlar, Kur’an’ýn gönderiliþ gayesi ile iliþkisi olmayan davranýþ tarzlarýdýr. Mesela göz deðmesini gidermek veya muhtemel bazý hastalýk ve musibetlerden korunmak için deðiþik ayetlerin yazýlý olduðu muskalar taþýmak, mushaflarý teberrüken arabalarda veya çalýþma ofislerinde bulundurmak bunlardan bazýlarýdýr. Oysa bunlar, Kur’an’ýn yetiþtirdiði örnek bir toplum olan ashabýn hayatýnda görmediðimiz davranýþ þekilleridir. Çünkü onlarýn bütün amacý, nazil olan ayetleri anlamak ve yaþamaktý.
Bugün toplumumuza baktýðýmýzda Kur’an’ý anlama konusundaki çabalarýmýzýn oldukça yetersiz olduðu görülecektir. Bir ömür geçiyor, neredeyse Kur’an’ý elimize almýyoruz. Halkýmýzýn büyük çoðunluðu bu durumdadýr.
Yüzünden okuma ve ölülerimizin ruhuna göndermek üzere birkaç sureyi ezberlemeleri ile Kur’an konusunda çocuklarýmýza karþý olan sorumluluðumuzu yerine getirdiðimizi zannediyoruz. Hâlbuki birkaç sureyi manasýný özümsemeden ezberlemekle Kur’an’ýn aydýnlýk dünyasýna adým atmamýzýn mümkün olmadýðý ortadadýr.
Kur’an’ý, manasýný bilmeden, tilavet etmek elbette ki sevaptýr. Çünkü Yüce Allah’a yaklaþmamýza vesile olan hiçbir yöneliþ karþýlýksýz kalmaz. Mesela yolda insanlarýn yürümesine mani olan bir taþý kaldýrmak veya tebessümle insanlara yaklaþmak da sevap fiillerdir. Dolayýsýyla Kur’an tilaveti de, Yüce Allah’a bir yaklaþma, bir yöneliþ olduðu için geniþ manada ibadet kavramý içerisine girer. Ancak “manasý anlaþýlsa da anlaþýlmasa da Kur’an okumak ibadettir” diyerek bu iki fiilin ayný seviyede faziletli olduklarýný söylemek ne kadar doðru olur? Çünkü Kur’an’ýn temel amacý getirdiði ilahî buyruklarýn yaþanmasýdýr. Bu da anlaþýlmasýna baðlýdýr. Kur’an’ýn böyle temel bir amacý olduðuna göre, hâlâ manasýný anlamadan onu tilavet etmeyi teþvik etmek doðru bir yaklaþým deðildir.
Ayetleri anlamadan tilavet etmek, geçmiþ dönemlerin þartlarý dikkate alýndýðýnda anlaþýlabilir bir durumdur. Çünkü basýn yayýn geliþmemiþtir; bugünkü manada meal ve tefsirler rahatlýkla bulunamamaktadýr. Dolayýsýyla insanlar da Yüce Allah’a yaklaþmaya vesile olsun düþüncesi ile Kur’an’ý tilavet etmekte idiler. Kur’an’ýn muhtevasý ile ilgili bazý bilgileri de va’z ve sohbetler yoluyla elde ediyorlardý. Ancak basýn yayýnýn bu kadar geliþtiði, çeþitli türden meal ve tefsirin rahatlýkla temin edildiði günümüz þartlarýnda, hâlâ Kur’an’ý anlama çabasý içerisinde olmamak kabul edilebilecek bir durum deðildir.
Günümüzde halkýmýzýn belirli bir kýsmýnýn hayatýnda Kur’an tilavetinin önemli bir yeri vardýr. Ancak çoðunlukla Kur’an’ýn manasý dikkate alýnmadan okunmaktadýr. Kur’an’a olan sevgi ve saygýnýn bir neticesi olarak hatimler indirilmekte, ramazanlarda mukabeleler takip edilmektedir. Kur’an tilavetini hayatýnýn bir parçasý haline getiren nice Müslüman, hatimler indirmekte hatta ramazan ayýnda Kur’an’ý baþtan sona birkaç defa tekrarlamaktadýr. Bu çabalar elbette ki boþuna ve anlamsýz deðildir. Çünkü insanýmýz bunu ibadet þuuru içerisinde yapmakta ve ilahî kelamý manasýný anlamasa da tilavet etmekten manevî bir haz almaktadýr.
Ancak unutmamak gerekir ki, bu tür çabalar içerisinde bulunanlar, belki de gereðini yerine getirmedikleri bir ayeti tekrarlamakta, ne var ki ibret nazarýyla onu okuma fýrsatýný hiçbir zaman bulamamaktadýrlar. Ýbadet niyetiyle defalarca tekrarlanan bir ayetin pratikte ihmal edilmesi ve günah iþlenmeye devam edilmesi bir çeliþki deðil midir? Dolayýsýyla bu kimseler, okuduklarý ayetlerden bir iki sayfasýný açýklamalý bir meal veya tefsir eþliðinde anlamaya çalýþsalar ve buradaki ilahî uyarý ve irþatlarla kendi hayatlarýný test etseler, dindarlýklarýnýn geliþmesi açýsýndan elbette ki çok daha faydalý bir iþ yapmýþ olurlar.
Kur’an’ýn hedef kitlesi akýl sahipleridir. Ýnsanýn aklýný harekete geçirmek, onun kalbine dokunmak ilâhî kelâmýn temel hedefidir. Diðer bir ifadeyle insana ulaþmada Kur’an’ýn en büyük silahý, onun düþünce melekelerini devreye sokmaktýr. Baþlýkta verilen ayete ilave olarak þu ayetleri de bu konuda örnek olarak verebiliriz: “Anlayasýnýz diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” (Yûsuf, 2.) Yine Kur’an’ýn bizzat kendisi, ayetleri anlamamayý, anlama gayreti içerisinde bulunmamayý Müslümanlarýn deðil; inanmayanlarýn bir özelliði olarak þöyle ortaya koyar.“Onlar Kur’an’ý düþünmüyorlar mý? Yoksa kalpleri kilitli mi?” (Muhammed, 24.) Ayrýca Kamer suresinde þu ayetin dört defa tekrarlandýðýný görüyoruz: “Andolsun biz Kur’an’ý öðüt alýnsýn diye kolaylaþtýrdýk. (Ondan) öðüt alan yok mu?” (Kamer, 17.)
Görüldüðü gibi, Kur’an kendisini anlamayý vurgulamakta; mesajlarýný anlayacak akýl ve gönüllere çaðrý üstüne çaðrýlar yapmaktadýr. Çünkü baþka þekilde insaný ikna etmesi ve ona birtakým davranýþ kalýplarý kazandýrmasý mümkün deðildir. Dolayýsýyla anlamadan Kur’an okumak insanýn aklýný iþlevsiz hale getirmektir. Bu da, ifade yerinde ise, Kur’an’ýn elini kolunu baðlamak ve onu pasif bir konuma düþürmektir. Bir baþka açýdan bu durum, insanýn Kur’an karþýsýnda pasif bir direniþ içerisinde bulunmasý ve ayette ifade edildiði þekilde onu mehcur / terk edilmiþ bir durumda býrakmasýdýr. (Furkan, 30.)
Netice olarak þu söylenebilir: Kur’an’la olan iliþkimizi, þekli ve salt duygu boyutundan kurtararak, Hz. Peygamberle baþlayan ve Sahabe ile devam eden dönemlerdeki gibi, bilgi boyutuna taþýmamýz gerekmektedir. Bu bilgi, hayatýn deðiþik faaliyet alanlarýnda karþýlaþacaðýmýz durumlarla alakalý olarak ilgili ayetleri hatýrlayabilecek ve yolumuzu aydýnlatabilecek bir düzeyde olmalýdýr. Çünkü akýlda tutulmayan ve kalbe nakþedilmeyen ayetlerin bizim hayatýmýzda yansýmasý ve ýþýk tutmasý mümkün deðildir. Nitekim Ýsrailoðullarý baðlamýnda, vahyi aklýmýzdan çýkarmamamýz ve sýmsýký bir þekilde ona sarýlmamýz gerektiðine iþaret edilir. (Bakara, 63.)
Bu baðlamda mesela hak hukukun söz konusu olduðu bir yerde adaletli davranmanýn ne kadar önemli olduðunu ortaya koyan ayeti hatýrlayabilmeliyiz. (Nisa, 135.) Yine baþýmýza bir musibet geldiðinde, bir denemeye tabi tutulduðumuz da, sabretmemiz halinde Mevla’nýn bizleri müjdelediðini ifade eden ayetlerle bir baðlantý kurabilmeliyiz. (Bakara, 155.) Yine kin, husumet, kibir gibi nefsani ve þeytanî dürtmeleri iç dünyamýzda hissettiðimizde, ilgili Kur’an ayetlerinin içerdiði uyarý ve ikazlarý aklýmýza getirebilmeliyiz. (Haþr, 10; Lokman, 18.) Kýsaca, Kur’an’ý hayatýmýza taþýmak ve onun aydýnlýðýnda yürümek için ayetleri akýl ve kalbimizle muhakkak buluþturmalýyýz.
|