Her þeyi hikmetle yaratan Allah Teâlâ, Güneþ sisteminden atmosferdeki oksijen oranýna, etinden sütünden faydalandýðýmýz hayvanlardan kâinattaki nice varlýklara varýncaya dek her þeyi insanýn istifadesine amade kýlmýþtýr. Bu gerçek ortadayken, insan hayatýnýn bir amacý olmadýðýný düþünmek (Kýyamet, 75/36.) büyük bir yanýlgýdýr. Elbette insanýn bir yaratýlýþ amacý vardýr ve Allah Teâlâ bu amacý þu þekilde açýklamaktadýr: “Ben cinleri ve insanlarý, ancak bana kulluk etsinler diye yarattým.” (Zariyat, 51/56.) Allah, dünya üzerindeki yaþamýmýzý, bu amaca uyup uymadýðýmýzý denemek yani imtihan etmek için var etmiþtir ki insana sunulan tüm bu imkânlar da esasen imtihanýn bir parçasýdýr. Bir ayet-i celilede þöyle buyrulmaktadýr: “Þüphesiz biz insaný, karýþým hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattýk ve onu imtihan edeceðiz. Bu sebeple onu iþitir ve görür kýldýk.” (Ýnsan, 76/2.) Yani insanýn karþýsýna çýkan her türlü sýkýntý, zorluk, acý ve musibet birer imtihan vesilesi olduðu gibi kendisine sunulan her türlü nimet, mal, mülk, evlat, makam, mevki de imtihanýn bir diðer boyutudur. Allah, söz konusu imtihanýn bu yönünü ise þöylece beyan etmektedir; “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlýkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksiltmek suretiyle deneriz. (Ey peygamber) Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2/155.) Ýþte bu ve benzeri ayetlerde ölümün ve hayatýn var oluþ sebebi, içimizden kimlerin daha güzel ameller iþleyeceðinin izhar edilmesi olarak bildirilmektedir.
Ýslam’da “hak-vazife dengesi” mevcuttur. Yani bir yerde hak söz konusu ise buna karþýlýk sorumluluk da söz konusu olur. Peki, bizleri en þerefli varlýk olarak yaratýp arzýn halifesi olma liyakatini bizlere veren, hayatýmýzý idame ettirme, rýzýk verme gibi pek çok lütfa mazhar kýlan “yaratan hukuku”na karþýlýk vazifelerimiz nelerdir? Allah’a muhalefetten sakýnmak ve kulluðun hakkýný vermek, Allah’a dönüþ yapacaðýmýz vakit mahcup olmayacaðýmýz sahih bir kulluk zeminini saðlamak ve saðlamlaþtýrmaktýr bizlere düþen. Yani imtihan sürecinde olduðumuzun idrakinde olmaktýr. Bir diðer önemli husus da bu imtihanýmýzýn yalnýzca kelimeiþehadet getirip Allah’ý kabul etmek, iman etmek ile sýnýrlý olmayýp (Ankebut, 29/2.) bizlerden nasýl bir kulluk istiyorsa öylece arz edebilmek ve Allah’ý gereði üzere takdir edebilmek (Hac, 22/74.) olduðudur. Zira O, bizlere adaletli olmayý emretmektedir (Nahl, 16/90.) Bunun için de evvela kendi nefsimize karþý adil davranmamýz, kendimize zulmetmememiz gerekmektedir. Peki, insan kendisine nasýl zulmeder? Ýlahi emirlere kulak asmadan, onlarý ciddiye almadan yaþadýðý takdirde kendi nefsine zulmetmiþ demektir. Öyle ki Allah Teâlâ, kendi emir ve yasaklarýna muhalefet edip sýnýrlarý aþan kimsenin kendisine zulmetmiþ olacaðýný bildirmektedir. (Talak, 65/1.) Dolayýsýyla bilmeliyiz ki; Allah, hiçbir kuluna zulmetmez, zulmü reva görmez. Ancak insan, yapýp ettikleri ile kendisine zulmeder. (Yunus, 10/44.)
Ýþte… Gaye, iyi bir kul olarak yaþamak ve iyi bir kul olarak yaþamý sonlandýrabilmektir. Hedef, Cenab-ý Hakk’ýn beþeriyete armaðan ettiði Hz. Peygamber’in (s.a.s.) zarif ve duygulu hayatýndan hisse alýp derin, rakik ve hassas bir kul olabilmektir. Güzel bir kul olarak bu fani âleme veda edebilmek için ise sayýlý olan nefesleri son nefese hazýrlamak zaruridir. Dünya hayatýnda alýp vereceðimiz tüm nefesler, son nefesimizin âdeta pusulasý hükmündedir. Ýmam Gazali bu meyanda þöyle der; “Dünyada marifet zevkine varamayan ahirette müþahede tadýný alamayacaktýr.” Yani kul, dünyada Hakk’ý tanýyýp mucibince amel edebilmeye ne derece muvaffak olmuþ ise ahirette onun nimetine o derece nail olacaktýr. Dolayýsýyla herkes alýp verdiði nefes ile aslýnda kendisini ilahi ceza veya mükâfata hazýrlamaktadýr.
Ancak þurasý da hakikattir ki bizler Allah’a ibadet için ayýrmaya çalýþtýðýmýz dar vakitler dýþýnda kendimizi dünyaya kaptýrmýþ olmakla malul durumdayýz. Allah’a kullukta tehdit oluþturan bu dünyevileþme hâlinin en bariz göstergeleri kiþinin inanç ve deðerlerinden uzaklaþarak Yüce Yaratýcý’yý hatýrdan çýkarmasý, yaratýlýþ gayesinin aksine dünyaya baðlanmasýdýr. Kiþi, Allah Teâlâ’yý gündeminden çýkarýp O’nun emir ve yasaklarýný göz ardý ederek Allah’a raðmen bir hayat yaþamaya baþladýðýnda, din o kimse üzerindeki etkisini yitirmeye baþlamaktadýr. Zira Allah, dünya hayatýnýn devamýný saðlayan nimetlerin geçici metalar olduðunu (Rad, 13/26.), dönüþün yalnýzca kendisine olacaðýný (Bakara, 2/285.) sýklýkla beyan etmiþtir. Dolayýsýyla bu dünya nimetlerine ilgimiz olsa dahi asla bu nimetlerin mahkûmu/maðlubu olmamamýz gerekir. Ýmtihan neticesinde hepimiz Allah Teâlâ’ya dönüþ yapacaðýz. Öyle bir kimlikle, öyle bir þahsiyetle yapmalýyýz ki dönüþümüzü O’nun müjdelediði þu hitabýndaki kimliðe muvafýk düþsün; “(Allah þöyle der:) ‘Ey huzur içinde olan nefis! Sen O’ndan razý, O da senden razý olarak Rabbine dön! (Ýyi) kullarýmýn arasýna gir. Cennetime gir.” (Fecr, 89/27-30.) Ýþte Kur’an’ýn iþaret ettiði üzere, Allah’ýn huzurunda bizleri mahcup etmeyecek bir kimliðimiz olmalýdýr. Bu ise içerisinde bulunduðumuz imtihan sürecini doðru idrak etmemiz ve yaþadýðýmýz her bir âný “ilahi mobese” sisteminin gözetiminde olduðumuz bilinciyle geçirmemizle alakalýdýr. Nitekim her sorumluluk, beraberinde hesap vermeyi getirir. Ve her insan günü geldiðinde yükümlü olduðu hususlarý hakký ile yerine getirip getirmediði noktasýnda sorgulanýp bunun karþýlýðýnda inkâr edilmesi, yalanlanmasý mümkün olmayacak bir ceza veya mükâfat ile karþýlaþacaktýr. Öyle bir mahkeme ki hâkimi de þahidi de bizatihi Allah (c.c.) olacaktýr.
Kendisini Ýslam’a nispet eden biz Müslüman þahsiyetler! Bir turnusol kâðýdý misali iyinin kötüden ayrýlacaðý o ahiret vaktinde “Göçtü kervan, kaldýk daðlar baþýnda.” serzeniþine düþmeden, ahuvah etmeden önce Ýslam bilincimizi yineleyip Allah’ýn bizlere sunduðu kurtuluþ kervanlarýna tutunmaya hazýr mýyýz? Namaz kervanýna, oruç kervanýna, infak kervanýna, tevbe kervanýna… Hem de öyle ucundan kýyýsýndan tutunmakla yetinmeyip bu kervanlara hakiki anlamda sarýlmaya… Hazýr mýyýz?
Nurcan SOLAK / DÝYANET AYLIK DERGÝ
|