Bilindiði üzere Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'e ilk vahyedilen âyetler Ýkra diðer adýyla Alak sûresinin ilk âyetleridir. Ýkra adý "Oku" anlamýna gelir. Böyle adlandýrýlmasýnýn sebebi de bu kelimeyle yani "Oku" emriyle baþlamasýdýr.
Bu sûrenin ilk üç âyetinde þöyle buyrulur: "Yaratan Rabbinin adýyla oku. O insaný bir alakadan (embriyodan) yarattý. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir."
Bu özelliðinden dolayý Kur'an-ý Kerim, "Oku" emriyle baþlayan kitap olarak bilinir. Çünkü insanlara okumalarý ve doðruyu bilmeleri için indirilmiþtir. O yüzden Kur'an'ý okumak baþlý baþýna bir sorumluluk ve özel anlamda bir ibadettir. Ayrýca Müslümanýn hayatýndaki ibadetlerin bir çoðunda Kur'an okuma vardýr.
Kur'an-ý Kerim'de ayrýca bu kutsal kitabý okumaya baþlarken recm edilmiþ, kovulmuþ veya taþlanmýþ þeytanýn þerrinden Allah'a sýðýnmak istenir.
"Kur'an okuduðunda kovulmuþ þeytandan Allah'a sýðýn." (Nahl, 16/98)
Böylece þeytanýn fitne ve saptýrmalarýna karþý kendini tamamen Kur'an'a vermen, onun ruh ve mana âlemine girmen istenir. Çünkü Kur'an okumak herhangi bir baþka kitap okumak gibi deðildir. Þeytanýn da seni en çok uðraþtýrmaya, kafaný bulandýrmaya çalýþacaðý hallerden biri Kur'an okuma halidir.
Kur'an-ý Kerim Okumak, Anlamak ve Yaþamak Ýçindir
Kur'an-ý Kerim hayatýmýzda her yönüyle yer almasý gereken bir kitaptýr. Dolayýsýyla hem okumak, hem anlamak, hem de yaþamak içindir. Bunlardan birini ihmal eden eksik býrakmýþ ve yanlýþ yapmýþ olur. O yüzden Kur'an'ý okuyup ona karþý görevini yerine getirdiðini düþünen ve anlamý üzerinde kafa yormayan, bir âmirinden talimat alýp onu sürekli okumakla görevi yerine getirdiðini, talimatta ne istendiði, kendisine neler emredildiði hakkýnda düþünmeyen memur gibidir. Kur'an'ýn anlamý, verdiði mesaj üzerinde kafa yoran ama hayatýna yansýtmayan da talimatý anlayýp da yerine getirmeyen memur gibidir.
Dediðimiz gibi "okumak" Kur'an'ýn indiriliþinde bildirilen emirdir ve vahiy "oku" emriyle baþlamýþtýr. Kur'an'ýn adý da "okuma" kökünden yani "kara'e" fiilinden türetilmiþ mastardýr yani "okumak" anlamýna gelir. Kur'an-ý Kerim'in içinde de bu anlamda geçer. "Þüphesiz onu (kalbinde) toplamak ve onu okutmak bize düþer." (Kýyamet, 75/17) Burada "okutmak" anlamýnda "kur'an" kelimesi kullanýlmýþtýr.
Ýsra sûresinin namaz vakitlerini bildiren 78. âyetinde de sabah namazýnýn vakti hakkýnda "ve kur'an e'l-fecr" yani "fecrin okunmasý vakti" ibaresi kullanýlýr.
Kur'an-ý Kerim'in farklý bir özelliði sýrf okunmasý vesilesiyle iyilik yapýlmasý, sevap kazanýlmasýdýr. Buna ayrýca temas edeceðiz.
Ancak sadece okumakla yetinmemek, anlamý, verdiði mesaj üzerinde de kafa yormak gerekir. Yüce Allah bu konuda da þöyle buyurur:
"Kur'an'ý düþünmüyorlar mý? Eðer Allah'tan baþkasý tarafýndan olsaydý, onun içinde çok çeliþkiler bulurlardý." (Nisa, 4/82)
Bu âyet, Kur'an'ýn Allah katýndan olduðunu anlamak için üzerinde düþünmek gerektiðini hatýrlatýyor. Mucizevi yönünü anlamak için taþýdýðý anlam ve verdiði mesaj üzerinde, bütün ön yargýlardan soyutlanmýþ bir þekilde düþünmek gerekir. Bunu baþarabilenler de zaten Kur'an'ýn o istisnaî yönünü anlayabiliyorlar.
Bir baþka âyeti kerimede Hz. Peygamber (s.a.s.)'in þöyle demesi istenir:
"Bu Kur'an sizi ve onun ulaþtýðý kimseleri uyarmam için bana vahyedildi." (En'am, 6/19)
Bu âyet ve daha birçok âyeti kerime Kur'an'ýn insanlara onlarýn uyarýlmasý için gönderildiðini bildirir. Verdiði mesaj ve taþýdýðý anlam bilinmedikçe, sadece okumakla uyarýnýn gerçekleþmesi mümkün deðildir.
Yaþamak Ýçin Anlamak Gerekir
Kur'an, bu yüce kitabýn kendisine vahy edildiði Hz. Muhammed (s.a.s.)'in mensup olduðu kavmin diliyle yani Arapça ama mesajý tüm insanlýðadýr. Dolayýsýyla anlaþýlabilmesi için baþka dillere de aktarýlmasý gerekir.
Kitabýn ilk indirildiðinde hitap ettiði toplumun dilinin kullanýldýðýna iþaretle Yüce Allah þöyle buyurur:"Biz, akýl erdiresiniz diye, onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik." (Yusuf, 12/2)
Ýlk hitap edilen toplumun diliyle gönderilmemesi halinde yapýlabilecek itiraza da þu þekilde cevap verilir:
"Onu yabancý dilde bir Kur'an kýlsaydýk: "Ayetleri açýklanmalý deðil miydi? Araba yabancý bir dille mi (hitab edilir)?" derlerdi. De ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve þifadýr. Ýman etmeyenlere gelince onlarýn kulaklarýnda bir aðýrlýk var ve o (Kur'an) onlara bir körlüktür. Onlara (sanki) uzak bir yerden sesleniliyor." (Fussilet, 41/44)
Bunun yaný sýra müstesna bir edebî üslûp ve mucizevi hitap tarzý kullanýlmasýna raðmen hitap ettiði toplumun anlayabilmesi için anlaþýlmasýnýn da kolaylaþtýrýldýðý bildirilir:
"Andolsun ki, Kur'an'ý öðüt alýnmasý için kolaylaþtýrdýk. Fakat öðüt alan var mý?" (Kamer, 54/22, 32 ve 40. âyetler)
"Belki sakýnýrlar diye içinde çarpýklýk olmayan Arapça bir Kur'an (indirdik)." (Zümer, 39/28)
Bütün bu âyetlerden ve bunlarý destekleyen daha birçok âyeti kerimeden Kur'an'ý anlamanýn önemi ve gerekliliði anlaþýlýyor. Zaten insanýn hidayet çizgisini, yönünü belirleyecek bir kitabýn ortaya koyduðu hükümleri hayata taþýmak da ancak anlamakla mümkündür.
Kur'an'ý Anlayabilmek Ýçin Dilini Öðrenmek Zorunlu mudur?
Kur'an-ý Kerim'i hitabýndan ve bizzat kendi ifadelerinden anlamaya çalýþmak mesajýna daha iyi muttali olmayý saðlayacaktýr. Fakat Kur'an, sadece onu esas metninden anlayabilecek kesime indirilmiþ deðildir. Onun mesajý tüm insanlýðadýr. Esas metni anlayacak kadar dilini öðrenmek ise ek bir çabayý, tahsili gerektirir. Bunu gerçekleþtirmek Kur'an'ýn hitap ettiði insanlarýn tümünün baþarabileceði bir þey olmadýðý gibi hepsinden bunu beklemek de zordur. Dolayýsýyla onlara Kur'an'ýn anlam ve mesajýný ulaþtýrmak gerekir.
Ayrýca Kur'an'ýn belaðat ve hitap tarzýndaki mucizevi yönünü baþka dillere taþýmak mümkün olmasa da sunduðu anlamý, verdiði mesajý, emir ve yasaklarý, hüküm ve prensipleri taþýmak imkânsýz deðildir. Kur'an'ýn asýl dilini bilmeyenler onun dille ilgili mucizevi yönüne muttali olamasalar da içeriðinden ve verdiði mesajlardan yoksun kalmazlar. Bunun yaný sýra Kur'an'ýn mucizesi sadece belaðat ve hitap yönüne münhasýr deðildir. Ýlmî yönden, sunduðu mesajlarla hakký ispat ve bâtýlý izhar yönünden de mucizevi bir kitaptýr.
Kur'an'ý anlamak için sadece dilini bilmenin de yeterli olmayacaðýný hatýrlatmak gerekir. Bu yüce kitap her ne kadar anlaþýlmasý için kolaylaþtýrýlmýþ olsa da bu özelliði vahyedildiði dönemde yaþayanlar içindi. Çünkü hem o dönemde yaþayanlarýn kullandýðý ibareler kullanýlýp kastettikleri anlamlar dikkate alýnýyordu, hem de insanlarýn baþýnda sunulan mesajý açýklayan, anlamada yanýlgýya düþmeleri halinde düzelten bir peygamber vardý. Bugün o döneme has anlamlarý dikkate almak ve Peygamber (s.a.s.)'in kesinleþmiþ yani sahih rivayetlerle nakledilmiþ açýklamalarýndan yararlanmak gerekir. Günümüzde Arapçayý bilenlerin de Kur'an-ý Kerim'i anlamak için söz konusu araçlardan yararlanma ihtiyacý duyduklarýný dikkatten uzak tutmamalýyýz.
Kur'an'ýn mana ve ruhuna ulaþabilmek için ön yargýlardan arýnmak ve alýcý gözle bakmak gerektiði de yine Kur'an-ý Kerim'de vurgulanýr:
"Kur'an okuduðun zaman seninle ahirete inanmayanlarýn arasýna görünmez bir perde çekeriz. Onu anlayamamalarý için kalplerine örtüler, kulaklarýna da bir aðýrlýk koyarýz. Kur'an'da Rabbini tek olarak andýðýn zaman nefretle arkalarýný dönüverirler." (Ýsra, 17/45-46)
Meal, Kur'an'ý Hýzlý Anlama Aracýdýr
Kur'an'ý ayrýntýlý bir þekilde ve farklý boyutlarýyla anlayabilmek için tefsirinden yararlanmak gerekir. Ancak tefsirlerin oldukça ayrýntýlý ve geniþ boyutlu yazýldýðý görülür. Kur'an'ýn mesajýna ulaþmak isteyenlerin tümü böyle etraflý bir tefsiri baþýndan sonuna kadar okuma imkâný bulamaz. Hepsinin buna raðbet ettiði de görülmeyecektir. O yüzden Kur'an'ýn mesajýna muhatap olanlarýn onu hýzlý ve kolay bir þekilde anlamalarýna imkân verecek kendi dilleriyle hazýrlanmýþ bir metne ulaþabilmeleri gerekir. Bu amaçla hazýrlanan metinlere de "meal" adý veriliyor. Bu ismin verilmesi de anlam, belaðat ve hitabýný aynen taþýmak mümkün olmadýðý, sadece verdiði mesajý özet bir þekilde okuyucuya aktarmak amaçlandýðý içindir. Bu itibarla meal, Kur'an-ý Kerim'i hýzlý anlama ve neyi arz ettiði hakkýnda kýsaca bilgi edinme aracýdýr. Anlamada eksik kaldýðýmýz, çeliþkiye düþtüðümüz ve daha önce öðrendiklerimizle ilgili çetrefil meselelerle karþý karþýya geldiðimiz zaman mutlaka tafsilatýna baþvurmalý, sahabilerin Hz. Peygamber (s.a.s.)'e baþvurduklarý gibi bizim de ondan veya onun döneminden gelen bilgilere, sonraki dönemde kazandýrdýrýlmýþ açýklýklara baþvurmamýz gerekir.
Meal Teknikleri Üzerine Tartýþmalar
Meâllerde Kur'an'ýn mesajýný kýsa ve anlaþýlýr üslûpla vermeye çalýþýrken bazý zorluklarla karþýlaþýldýðý oluyor. Örneðin bir ibarenin daha anlaþýlýr olmasý ve maksadýn net bir þekilde okuyucuya yansýtýlabilmesi için âyetin metninde geçmeyen kelimelere ve bilgilere de yer verilmesine ihtiyaç duyuluyor. Bazýlarý, maksadýn âyetin tercümesini yapmak deðil mesajýný okuyucuya iletmek olduðunu düþünerek bu tür açýklama tarzý ekleri meallere, asýl metinde geçen kelimelere karþýlýk kullanýlanlarýn içine karýþtýrarak veriyorlar. Bazýlarý bu eklerin, âyetin metninde de geçtiði sonucu çýkarýlmasýna yol açmamak için parantez arasý açýklamalar þeklinde veriyorlar. Bu kez parantez arasý açýklamalarýn okuyuþun akýcýlýðýný ve bütünlüðünü bozduðu düþüncesiyle eleþtiri yapýlýyor. Bazýlarý da bu tür eklere hiç yer verilmemesi görüþünü savunuyorlar. Bu kez yerine göre maksadý tam vuzuha kavuþmuþ bir þekilde okuyucuya yansýtmak mümkün olmayabiliyor.
Bu yönüyle baktýðýnýzda sözünü ettiðimiz ek açýklamalarýn yer aldýðý mealler aslýnda Tefsiru'l-Celaleyn gibi kýsa birer tefsir sayýlabilir. Tamamen böyle kýsa bir tefsirden yoksun olarak yazýlan meallerin de mana ve maksadý okuyucuya yansýtma konusunda yetersiz kaldýðýný görürsünüz. Bu yönüyle meâlleri de birer kýsa tefsir olarak nitelemek mümkündür.
Kur'an Mucizesini Meale Yansýtmak Mümkün müdür?
Kur'an-ý Kerim'in mucizevi yaný beþer tarafýndan bir benzerinin yapýlamamasýyla kendini gösterir. Yüce Allah bu özelliðini muhtelif âyeti kerimelerde vurgulamýþtýr:
"De ki: "Andolsun, insanlar ve cinler þu Kur'an'ýn bir benzerini getirmek için toplansalar ve birbirlerine yardýmcý da olsalar onun bir benzerini getiremezler."(Ýsra, 17/88)
"Eðer doðru sözlü iseler onun benzeri bir söz getirsinler öyleyse!" (Tur, 52/34)
"Kulumuza (Hz. Muhammed a.s.'e) indirdiðimizin üzerinde bir þüpheniz varsa ona bir benzeri sureyi siz getirin. Eðer doðru sözlü iseniz, bu konuda, Allah'tan baþka bütün þahitlerinizi de yardýma çaðýrýn. Böyle bir þeyi yapamadýðýnýza ve hiç bir zaman da yapamayacaðýnýza göre, yakýtý insanlarla taþlar olan ve kâfirler için hazýrlanan ateþten sakýnýn." (Bakara, 2/23-24)
"Yoksa: "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eðer doðru sözlü iseniz onun surelerine benzer bir sure getirin ve Allah'tan baþka çaðýrabileceklerinizi de çaðýrýn." (Yunus, 10/38)
Bütün bu vurgular ve hatýrlatmalar Kur'an-ý Kerim'in mucizevi yönüne ve beþer tarafýndan bir benzerinin kesinlikle ortaya konamayacaðýna dikkat çeker. Bu yönü sadece, baþlý baþýna bir kitap veya bir sure yazýlmasý konusunda deðil onun örnek alýnarak bir benzerinin ortaya konmasý konusunda da kendini gösterir. Bu itibarla Kur'an-ý Kerim'in aslýný esas alarak bir benzerini baþka bir dilde ortaya koymak da mümkün deðildir ve þimdiye kadar da mümkün olmamýþtýr. Yazýlanlar onun sunduðu mesaja ulaþýlmasýný saðlama amaçlý birer mana kitabýdýr. Mucizevi yönünü bir baþka dile aktarmak ise kesinlikle mümkün deðildir.
Kur'an-ý Kerim'i Okumak Baþlý Baþýna Bir Ýbadettir
Kur'an-ý Kerim'i anlamak ve hayatýmýza yansýtmak bir gayedir. Fakat manasýna meal ve tefsirlerle ulaþtýðýný düþünerek asýl metnini tamamen ihmal eden, hayatýndan çýkaran kimse de Kur'an'ýn ruhuna aykýrý hareket etmiþ olur. Çünkü Kur'an'ý okumak da baþlý baþýna bir ibadettir. O yüzden ibadetlerde, namazlarda, zikirlerde Kur'an âyetlerinin okunmasý, en azýndan namazlarda sürekli okuyabilecek kadar bir kýsmýnýn ezberlenmesi istenmiþtir. Çünkü Kur'an mana ve maksat yönüyle olduðu gibi metin yönüyle de insanýn ruhuna iþler, onu manevi yönden canlý tutar.
Kur'an-ý Kerim'in okunmasý yoluyla ibadet ve zikrin sürdürülmesi de yine yüce kitabýmýzda emredilir:
"Artýk ondan (Kur'an'dan) kolay geleni okuyun. Namazý kýlýn, zekâtý verin ve Allah'a güzel borç verin." (Müzzemmil, 73/20)
Müfessirlerin açýklamalarýna göre burada kastedilen, namazlarda, gece ibadetlerinde ve zikirlerde okunacak Kur'an'dýr ve istenen aynen vahyedildiði þekliyle okunmasýdýr.
Bunun yaný sýra bir Müslümanýn Kur'an'ýn anlamýný anlasa da anlamasa da okunduðu zaman susup onu saygýyla dinlemesi gerekir. Bu da Kur'an-ý Kerim'in yüklediði bir sorumluluktur.
"Kur'an okunduðu zaman onu dinleyin ve susun ki rahmet olunasýnýz." (Araf, 7/204)
Bu da Kur'an tilavetinin baþlý baþýna bir ibadet olduðunu ve bu ibadetin yerine getirildiði mekânda bulunulmasý halinde onun ifsat edilmemesi gerektiðini, ibadete iþtirak etme imkânlarý olmayanlarýn o yerden ayrýlmalarý icap ettiðini ortaya koyar.
|