Kur’an, insaný düþünmeye çaðýran ve ona düþünme eðitimi veren bir kitaptýr. Kur’an'ýn önerdiði ve yücelttiði düþünce, "tefekkür"dür. Tefekkür, "insanýn aklýný kullanarak varlýk, vahiy ve oluþ üzerinde' derinlemesine düþünmesi, bunlardan mana ve sonuç çýkarmasý" demektir. [2] Çünkü alemdeki ve Kur’an'daki hiçbir þey anlamsýz deðildir. Ýþte bu yüzden varlýðýn ve vahyin tetkiki çok önemlidir. Tefekkür kelimesinin aslý olan f k r kökünün, çeþitli kullaným biçimleriyle Kur’an'da 18 kez geçmesi; [3] ayrýca onunla eþ anlamlý diðer kelimelerin çok sayýda ayette yer almasý [4] düþünmenin önemine yeterince dikkat çekmektedir.
Allah, insaný yarattý, ona hem Kur’an'ý hem de berrak bir þekilde düþünmeyi ve konuþmayý öðretti. [5] Aklý da, Kainat ve Kur’an ayetlerini anlama aracý kýldý. [6] Bundan maksat, insan ruhunda Allah þuurunu uyandýrmak ve bu þuuru diri tutmaktýr. Bu da tefekkürle mümkündür. Tefekkür, insaný taklitten tahkik derecesine yükseltir ve onu Allah'a teslimiyete götürür. Tefekkürün bir çeþit ibadet sayýlmasý da bundandýr. Bu iþlevinden dolayý tefekkür, insanýn iman ve onur burcudur. Çünkü Allah'ýn büyüklüðünü iyice düþünen bir insan, O'na hemen ve kolayca isyan edemez.
Kur’an, düþünceye hakim olmadan insaný hidayete yöneltmez. Öyleyse Kur’an, insanýn aklýna ve kalbine iyice yaklaþtýrýlmalý; düþünüp anlamayý hedef alan bir yöntemle okunmalýdýr. Bu da tefekkürle olur. Ýþte bunun için, Ýslam'da ibadetin özü tefekkür kabul edilmiþ, "Bir saat düþünmek bir gece nafile namaz kýlmaktan hayýrlýdýr" denmiþtir. [7] Gerçekten de doðru ve derin bir tefekkür, kalpteki kilitleri açar; insaný, Kur’an'ýn davetine sahih inanç ve salih amelle cevap veren bir kiþi haline getirir. Bu gerçek Kur’an'da þu þekilde dile getirilir:
“Hiç kuþkusuz, göklerin ve yerin yaratýlýþýnda, gece ile gündüzün birbirini izlemesinde, derin kavrayýþ sahipleri için alýnacak dersler vardýr. Onlar ki, ayakta dururken, otururken ve uyumak için uzandýklarýnda Allah'ý anar, göklerin ve yerin yaratýlýþý üzerinde inceden inceye düþünürler:
"Ey Rabb'imizi Sen bunlarýn hiçbirini anlamsýz ve amaçsýz yaratmadýn. Sen yücelikte sýnýrsýzsýn! Bizi ateþin azabýndan koru." [8] diyerek O'na yalvarýrlar. Ýnsanýn görevi, Kainatta ve Kur’an'da yer alan hakikatin iþaretlerini görüp bunlar üzerinde düþünmektir. Dünya hayatýnda hakikatin iþaretlerini görmek istemeyenler, gelecek hayatýn gerçeklerine de kör kalýrlar. [9]
Peygamber(as)'in ilk ibadeti, tefekkür þeklinde baþlamýþ ve bu ibadet onun hayatýnýn ayrýlmaz bir parçasý olmuþtur. O, Kur’an'ýn tefekkür çaðrýsýna uymanýn, onu düþünüp anlamanýn ve hayata taþýmanýn en güzel örneðini ortaya koymuþtur. Abdullah Ýbn Ömer'in, Hz. Aiþe'den naklettiði þu olay, deðinilen bu güzel örnekten bir kesit sunmaktadýr:
Abdullah Ýbn Ömer, Hz. Aiþe'ye Peygamber (as) den gördüðü en beðenilir þeyin ne olduðunu sorar. Hz. Aiþe bu soruya aðlayarak þu cevabý verir "Onun bütün davranýþlarý beðenilen iþlerdendi. Bir gece benim yanýma geldi. Bir süre beraber kaldýk. Sonra:
"Aiþe, bana müsaade et, Rabb'ime ibadet edeyim" dedi. Ben de dedim ki:
"Vallahi yanýmda kalmaný isterim, ama senin Allah'a kulluk edip O'na ya-kýnlaþmaný da arzu ederim." Kalktý, evdeki kýrbada bulunan su ile abdest aldý, sonra da namaza baþladý. Namazda aðladý, dökülen göz yaþlarýndan mübarek sakalý ve secde ettiði yer ýslandý. Bir süre sonra yanýna Bilal geldi, kendisine sabah namazý vaktinin girdiðini bildirdi. O, Allah Elçisi'nin bu durumunu gö-rünce:
"Ey Allah'ýn Elçisi, Allah senin geçmiþ ve gelecek bütün günahlarýný baðýþlamýþken sen neden aðlýyorsun?" dedi. Allah'ýn Elçisi:
"Ey Bilal, nasýl aðlamam, bu gece bana: “Hiç kuþkusuz, göklerin ve yerin yaratýlýþýnda, gece ile gündüzün birbirini izlemesinde, derin kavrayýþ sahipleri için alýnacak dersler vardýr...” [10] mealindeki ayetler indi.
“Bu ayetleri okuyup da bunlar üzerinde düþünmeyene yazýklar olsun." buyurdu. [11] Peygamber (as)'in bu uyarýsý, Kur’an'ýn tilavetiyle onu düþünüp anlamayý ve uygulamayý bir bütün olarak ortaya koyamayan kimselere yöneliktir.
Kur’an, Ýslami bir hayat sürmeleri için insanlarla; ihtiyaçlarýný karþýlamalarý ve hayata daha aktif ve doðrudan katýlabilmeleri için dirilerle; anlayýþlarýný doðru yönlendirmek için de akýl sahipleriyle konuþur. Böylece o, mesajýný okuyan, düþünen, anlayan ve uygulayan bir toplumu varlýk alanýna çýkarmayý, bu toplum vasýtasýyla da bir medeniyet kurmayý amaçlar.[12] Bu Kur’an'ýn gücüdür ve bu güç onda her zaman vardýr. Çözüm, Kur’an' ý düþünerek okuyan, anlayan ve inanarak onu uygulayan insan olabilmekte veya bu vasýflarý taþýyan insanlar yetiþtirebilmektedir. Aksi takdirde, hem yaþanan hayat hem de gelecek yitirilmiþ olur. “Onlar bu Kur’an'ý düþünmüyorlar mý? Yoksa kalpleri mi kilitli?” [13]
[1] Sâd: 38/29
[2] Bkz. Ýbn Manzur. Lisanu'l Arab, 65: Raðýp el-Ýsfehani. el-Müfredat, s.
[3] Bkz. M.Ýsmail Ýbrahim. Mu'ceýnýt’l elfazi ve’l a 'larm'l Kur 'aniyye, s. 404
[4] Bkz. Bakara: 2/44, 73; Nisa: 4/82; Muhammed: 47/24; Enbiyâ: 21/l0 vb.
[5] Bkz. Rahman: 55/1-4
[6] Bkz. Ra'd: 13/4; Nahl: 16/12; Zuhruf: 43/3 vb.
[7] Bkz. Ýbn Kesir. Tefsiru’l Kur'ani'l 'azim, II, 176
[8] Al-i Ýmrân: 3/190-191
[9] Bkz Tâhâ: 20/124-127 vb.
[10] Âl-i Ýmrân: 3/190 vd.
[11] Bkz. Ýbn Kesir, age, II, 180
[12] Bkz. Hac: 22/41 vb.
[13] Muhammed 47/24 Fahrettin Yýldýz, Kur’an Aydýnlýðýnda Hayatý Doðru Yaþamak, Ýþaret Yayýnlarý: 72-74.
|