Sahabe Kimdir?
Sahabe hakkýnda farklý tarifler olsa da genel olarak; Peygamber (s.a.s.) devrine yetiþmiþ, onu müslüman olarak görmüþ, onunla birarada bulunmuþ (sobetine katýlmýþ) ve müslüman olarak ölen arkadaþlarýna (Ýslam’da ilk kuþak müslümanlarýna)verilen özel isimdir.(1)
Peygamber (s.a.s.) çevresindeki müslümanlar hakkýnda çok defa ‘ashabî’ derken, gerek sahabelerin kendileri ve gerekse ikinci kuþak olan tabiiler onlar hakkýnda ‘sâhýbü’n-nebi’, ashâbu’n-nebi’, ‘ashâbu Rasûlillah’, ‘ashâbi Muhammed’ gibi tanýmlamalar kullanmýþlar. (2)
Kimilerine göre sahabe, Peygamberle bir müddet birlikte olan, onunla birlikte bir kaç gazveye katýlanlardýr. Bazýlarýna göre ise ‘sohbet etmek’ kelimesinde bir zaman tayini olmadýðý için Peygamberle kýsa veya uzun müddet birlikte olan, onunla sohbet eden müslüman kimseler sahabe sayýlýr. Ancak alimlerin çoðu sahabe ismini, Rasûlullah ile uzun müddet beraber bulunanlar için kullanýrlar. Onunla bir an karþýlaþan, onu bir þekilde gören kimseye sahabe demezler.
Sahabe tanýmlarý arasýnda en beðenilen Ýbnu Hacer’in tarifi olmuþtur: “Sahabi, Peygamber’e müslüman olarak mülaki olan ve Ýslâm üzere ölen kimsedir. Ona mülaki olmak, onu az da olsa görmeyi, onunla az veya çok oturup kalkmayý, âmâlýk sebebiyle onu görmemiþ olsa bile onun yanýnda bulunmayý kapsar.” (3)
Sözlükte Sahabe
Sahabe (sahabi veya ashâb) kelimesinin aslý ‘sa-hi-be’ fiilidir ve bir þeye yakýnlýðý ve beraberliði ifade eder. (4) ‘Sa-hi-be’ fiili sözlükte; bir arada bulunmak, sohbet ve arkadaþlýk etmek demektir. Ya da o onunla yaþadý, ünsiyet kurup iyi geçindi demektir.
Sahabe, bu fiilin ism-i mensubu olan ‘sahâbi’nin çoðuludur.
Ayný fiilden ismi fail (özne) olan ve bir arada yaþayan, muâþir (dost ve arkadaþ) anlamýna gelen ‘sâhib’ kelimesinin çoðulu sahb; çoðulunun çoðulu ashâb da ayný manada kullanýlýr. (5)
Sa-hi-be kelimesi ayný zamanda korumak, himaye etmek anlamlarýna da gelir. “Sahibekellah-Allah seni korusun, himaye etsin” demektir.
Sahabe kelimesi aslýnda bir mastardýr, sâhib’in çoðulu olarak ‘sahabe’, ‘ashab’, ‘ashab’ýn çoðulu olarak ta ‘esâhib’ kullanýlýr. (6)
“Sahabe” kelimesinin tekili olan ‘sahâbî’nin de bir kimse ile beraber yaþayýp onunla yakýn arkadaþ olan ve onu himaye eden kimse anlamýna geldiðini söylemek mümkündür. (7)
Görüldüðü gibi sahabe kavramýnýn sözlük manasýnda bir kimse ile sohbet etmek, hoþça geçinerek canciðer arkadaþ olmak, refakat etmek anlamlarý vardýr.
Türkçe’ye arkadaþ, dost, ehli, sahip, eþ þeklinde aktarýlýyor.
Sahabe kelimesi hadislerde arkadaþ, dost, sohbet etmek, beraber olmak, eþ (karý-koca), sahip (malik), himaye veya yardým etmek, bir yere mensup olmak (oranýn sakini olmak), hizmetçi ve sýrdaþ manalarýnda kullanýlmýþ. (8)
Kur’an’da Kelime Anlamýyla Sahabe
Sahabe kelimesi Kur’an’da üç âyette fiil olarak kullanýlýyor. Birisi “velâ tusâhabnî-benimle arkadaþlýk etme” þeklinde.(Kehf 17/76. Lukman 31/15. Enbiyâ 21/43)
‘Sâhib-arkadaþ, candan dost, sohbet arkadaþý’ farklý nisbetlerle onaltý âyette geçiyor.
Nisâ 36. âyette ‘sâhibu’l-cenb’ yakýn komþu, yakýnýndaki arkadaþ manasýnda,
Kalem 48. âyette ‘sâhibu’l-hût-balýk’ sahibi, yani Yûnus peygamberi anlatmak üzere geliyor.
Üç âyette “sâhibuküm-sizin arkadaþýnýz” olarak geliyor. Her üçünde de Mekkeli müþriklere sesleniliyor. Muhammed sizin arkadaþýnýz, tanýdýðýnýz, daha önceden sizin dostunuz, yani el-Emin dediðiniz insandý.(Sebe’ 34/46. Necm 53/1-2. Tekvir 81/21-22)
Ýki âyette ‘sâhibuhum-onlarýn arkadaþý’þeklinde geliyor. Birincisinde yine Peygamber’e mecnûn-cinlenmiþ diyen Mekkeli müþriklerin hatasýna iþaret ediliyor:
“Düþünmediler mi ki, arkadaþlarýnda (sâhibuhum-Muhammed'de) cinnet hali yoktur? O, ancak apaçýk bir uyarýcýdýr.” (A’raf, 7/184)
Ýkincisinde Hz. Sâlih’in devesini kesen eþkýyalarýn arkadaþlarýndan söz eden âyette yer alýyor. (Kamer 54/29)
Üç âyette ‘sâhibuhu-arkadaþý, dostu’ olarak geliyor. Birincisi hicret esnasýnda Sevr maðarasýndaki Peygamber’in (s.a.s.) arkadaþý hakkýnda: “... hani onlar maðaradaydý; o, arkadaþýna (sahibuhu): Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu...”(Tevbe 9/40)
Ýkincisi ve üçüncüsü Kehf 34 ve 37. âyette mali durumu iyi olan birinin dostuna/arkadaþýna karþý övünmesi ve ona kendisini topraktanyaratan Rabbini hatýrlatmasý baðlamýnda geçiyor.
‘Sâhibeyi’ iki âyette geçiyor. Hz. Yusuf zindan arkadaþlarýna “...Çeþitli tanrýlar mý daha iyi, yoksa gücüne karþý durulamaz olan bir tek Allah mý?” dedikten sonra iki kiþin gördüðü rüyanýn tabirini söylüyor ve onlara “ey zindan arkadaþlarým (sâhibeyi)” þeklinde hitap ediyor. (Yûsuf 12/39, 41)
‘Sâhibetün” iki âyette diþil formda geçiyor. Her ikisi de Allah’ýn arkadaþý, sahibi, eþi olmayacaðý baðlamýnda geliyor: “O, göklerin ve yerin eþsiz yaratýcýsýdýr. O'nun eþi (sâhibetün) olmadýðý halde nasýl çocuðu olabilir! Her þeyi O yaratmýþtýr ve her þeyi hakkýyla bilen O'dur.”(En’am 6/101. Bir benzeri: Cinn 72/3)
Ýki âyette ‘sâhibetihi-eþini/karýsýný’þeklinde ve mahþer günü insanýn düþeceði durumun anlatýldýðý bir pasajda geliyor. “Ýþte o gün kiþi kardeþinden, kaçar. Annesinden, babasýndan, eþinden (sâhibetihi) ve çocuklarýndan. O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardýr.” (Abese 80/34-37. Bir benzeri: Meâric 70/11-13)
‘Sahâbi’nin çoðulu olan ‘ashâb’ yetmiþyedi âyette geçiyor.
Bunlarýn büyük bir bölümü kalýp halinde çeþitli inanç gruplarýný, tarihteki bazý kavimleri, cennetlik ve cehennemlikleri niteliyorlar, ya da durumlarýný anlatýyorlar.
‘Ashab’ kelimesinde bir þeye iyice baðlanan, bir yere, bir bölgeye ait olup, orada sürekli kalan manasý da vardýr. Bu nedenle cennette sürekli kalacaklar ‘ashabu’l-cennet/Cennet halký‘, cehennemde devamlý kalacaklar ‘ashabu’n-nâr’/azabý hak etmiþ cehennem halký veya ehli’ þeklinde anlatýlýyor.
‘Ashâbu’n-nar’ yirmi âyette yer alýyor. Bu da ateþin arkadaþlarý, ateþ ehli, yani kendi elleriyle ‘ateþ’i tercih eden cehennemlikler demektir. Ahsen-i takvim üzere ve halife adayý olarak yaratýlan insanýn ‘ashâb-ý nar-cehennemlik’ olmasý, þüphesiz Allah’a nisbetle deðil, insanýn kendi azgýnlýðýnýn ve suçlarýnýn sonucudur. (Mesela; Bakara 2/39, 81, 217, 257, 275. Âli Ýmran 3/116. Mâide 5/29. A’raf 7/36, 44, 47, 50. Yûnus 10/27. Zümer 39/8 ve diðerleri)
‘Cahîm’ cehennemin diðer adýdýr. ‘Ashâbu’l-cehîm’altý âyette (Bakara 2/119. Mâide 5/10, 86. Tevbe 9/112. Hacc 22/51. Hadîd 57/19),
‘Saîr’ de cehennemin bir baþka adýdýr. ‘Ashâbu’s-saîr’ üç âyette(Fâtýr 35/6, Mülk 67/10, 11) geçiyor.
Ondörtâyette ‘ashâbu’l-cennet-cennetin arkadaþlarý, cennet ehli olanlar, yani cennetlikler þeklinde (Mesela; Bakara 2/82. A’raf 7/42, 44, 46, 50. Yunus 10/26. Hud 11/23. Furkan 25/24. Yasin 36/55 ve diðerleri) geçiyor. Ashabu’l-Cennet ile kasdedilen Allah (c.c.) tarafýndan va’dedilen, ebedî mükâfât yeri olan Cennette sonsuza kadar kalacak olanlardýr.
‘Ashâbu fil’, sûreye de ismini veriyor ve bir âyette yer alýyor. Hz. Muhammed’in doðumundan iki ay kadar önce fillerle birlikte Kâbe’yi yýkmaya gelenlere Kur’an’ýn verdiði bir ad. (Fil Sûresi)
‘Ashâbu’s-sebt’. Cumartesi yasaðýný sahtekârlýk ile dejenere etmek isteyen Ýsrailoðullarýndan bir grubun adý. Bir âyette (Nisâ 4/47) geçen bu ifade, cumartesi günü çalýþmalarý ve özellikle balýk avlamalarý kendilerine yasaklanmýþ olan grubun hatasýný ve karþýlaþtýklarý ilginç cezayý anlatýyor.
‘Ashâbu’l-a’raf’. A’raf 7/48. Türkçe’ye genelde ‘a’raftakiler, a’raf ehli’ diye çevrilen bu kavram hakkýnda farklý görüþler var. “… yüzlerinden tanýdýklarý kiþilere; “Ne topluluðunuz, ne de büyüklük taslamanýz, size hiç bir yarar saðlamadý” diye seslenecek olanlar acaba kimlerdir? M. Esed’e göre bunlar “hayattayken bu ayýrd etme yetisine sahip olanlardýr ki”, görünüþlerinden günahkâr olduklarýný çýkardýklarý kimselere seslenecekler. (9)
‘Ashâbu’l-Eyke’.Hz. Þuayb’ýn peygamber olarak gönderildiði iki kavimden biri. (Diðeri Medyen idi.) Ancak ne yazýk ki her iki topluluk da ellerindeki dünyalýk imkanlar, servet ve saltanatla þýmarmýþ, büyüklük taslamýþlardý. Hz. Þuayb’ýn davetine ve uyarýlarýna kulak asmadýlar. Kur’an’da dört âyette geçiyor. (Hicr 15/78. Þuarâ 26/176. Sad 38/13. Kaf 50/14)
‘Ashâb-u Medyen’. Hacc 22/44. âyetinde geçen bu ifade Hz. Þuayb’ý yalanlayan, ona itaat etmeyen, bunun sonucunda cezalandýrýlan Medyen kavmini anlatýyor.
‘Ashâbu’l-Hicr’. Kayalýk bir arazide yaþayanlar, Hicr beldesinin halký demektir. Semûd kavmi de ayný bölgede yaþamýþtý. Ama ne yazýk ki onlarda kendilerine gönderilen elçiyi yalanladýlar. Ancak þiddetli bir sayha ile helak edildiler. ‘Ashabu’l-Hicr’, Salih’in peygamber olarak gönderildiði Semûd kavmi de olabilir. (Hicr, 15/80-84)
‘Ashâbu’l-Kehf ve’r-Rakîm’,(Kehf 18/9) âyette geçiyor. Ashab-ý Kehf, maðara arkadaþlarý, maðaraya sýðýnanlar demektir. Hz. Ýsa’dan sonra putperest bir toplum içinde Tevhid dinine inanan bir grup genç, bu inancý dile getirip putpersetliðe karþý çýkmýþ, zalim yöneticilere itaat etmeyerek imanlarýný savunmuþlardý. Sonunda cezalandýrýlacaklarýný anlayýnca bir maðaraya sýðýnmýþlardý. Bu yiðitler Güneþ takvimine göre üçyüz yýl, Ay takvimine göre 309 yýl maðarada uyutulduktan sonra uyandýrýldýlar.
‘Ashâbu’s-sýrat’, (Tâhâ, 20/135) âyette geçen bu deyim sýrat arkadaþlarý, yani doðru yolun arkadaþlarý, doðru yolu seçenler demektir. Dolaysýyla iman edenler manasýna gelir.
‘Ashâbu’r-Ress ve’s-Semûd’. Bir kuyunun etrafýnda yaþadýklarý için bu isimle anýlan bir topluluk. Kur'an’da iki âyette geçmektedir. Kendilerin elçi geldiði ve tek olan bir Allah’a davet edildikleri halde peygamberlerini dinlemedikleri ve helak edildikleri anlaþýlýyor. (Kaf 50/12. Furkan, 25/38)
‘Ashâbu Musa’, (Þuara 26/61) âyette yer alýyor. Hz. Musa’ya iman eden ve onunla birlikte va’dedilmiþ kurtuluþa kavuþan topluluk. (Þuarâ, 26/61-62)
‘Ashâbu’s-sefine’. Hz. Nûh’un gemisine binip kurtulanlarý anlatan bir deyim.
Hz. Nûh (a.s.) kavminin arasýnda dokuzyüzelli sene kalýp, yüzyýllarca onlarý doðru yola davet etiyse de, pek azý hariç, çoðu iman etmediler. Bunun üzerine Nûh (a.s.) onlara hak ettiklerini vermesi, onu ve mü’minleri kurtarmasý için yalvardý. (Hûd 11/38-39) Allah (c.c.) iman etmeyenlere tufan cezasýný gönderdi, Nuh ile birlikte gemiye binen (ashûbu’s-sefine’yi) kurtardý. (Ankebût, 29/15)
‘Ashâbu’l-karye’. Yâsîn 36/13. âyette geçiyor. Kasabada yaþayanlar, kasaba halký demektir. Allah (c.c.) bir þehir (karye) halkýna onlarý uyarmak için iki tane elçi gönderdi. Sonra da onlarý desteklemek üzere üçüncü bir elçi daha gönderdi. Onlar o þehir halkýný Hakka davet ettiler. Ancak þehir halký onlara inanmak þöyle dursun, onlarý uðursuzlukla suçladýlar, taþlamakla ve acý bir azap tattýrmakla tehdit ettiler. (Yâsîn, 36/13-19)
‘Ashâbu’l-meymene ve ashâbu’l-yemin’. ‘Ashâbu’l-meymene’ (Vâkýa 56/8) âyette de iki defa geçiyor. Buradaki ‘meymene’, sað anlamýndaki ‘yemin’den gelir. ‘Yümn’ kökünden gelen ‘yemin’ de; ‘sað taraf, bereket, uður, müjde, hayýr ve güç’ manalarýnda kullanýlýr. ‘Yemin’, hem ‘sað’ hem de ‘söz’dür. Mecazen ‘saðduyu’yu yani vicdaný da ifade eder. (10)
Öyleyse ‘ashâbu’l-meymene’yi, amel defterleri þeklinde açýklamak mümkün olduðu gibi, vicdan sahipleri olarak da anlamak mümkün.
Kur’an, ‘ashâbu’þ-þimal’in zýddý olarak ‘Ashabu’l-yemîn’i beþ âyette altý defa kullanýyor. (Vâkýa 56/27, 38, 90, 91. Müdessir 74/39) Türkçe’ye amel defteri saðýndan verilenler, dürüst ve erdemli olanlar, hesabý saðýndan görülenler, ahiret mutluluðuna erenler, bahtiyar kesim diye aktarýlmýþ.
Kur’an þöyle diyor: “Daha sonra iman edenlerden olmak ve birbirine sabrý ve merhameti tavsiye etmektir. Ýþte böyleleri ‘meymen’e sahipleridir (meymenenin arkadaþlarýdýr).” (Beled 90/16-17)
‘Ashâbu’l-meþ’eme ve ashâbu’þ-þimal’. Cehennemlikleri ifade eden bir kavram.
Ashabu’l-meþ’eme iki âyette ‘ashabu’l-meymenein zýddý olarak üç defa geçiyor. “Sol ehli, ne bahtsýzdýrlar onlar!” (Vâkýa 56/9 (2 defa), Beled 90/19) Mealler bunu, sol taraf ehli, hesabý solundan görülenler, bedbaht olanlar, amel defteri sol eline verilecekler, kötülüðe batanlar, mutsuz kimseler þeklinde çevirmiþler. (11)
‘Meþ’eme’, ‘sol taraf, yahut uðurun zýddý olan uðursuzluk (þemâet) manalarýna gelir. ‘Ashâbu’l-meþ’eme’, sol tarafta, yani alçak yerde, deðersiz, kendine ve çevresindekilere uðursuzluðu dokunan kimseler demektir. Onlar ‘meymenet sahibi’ yani vicdanlý insanlar deðil, vicdanlarý körelmiþ, merhametsiz kimselerdir.
‘Ashâbu’l-þimâl’ Vâkýa 56/41. âyetteiki defa geçiyor. Kelime manasý sol ehli, solun arkadaþlarý demektir.
‘Ashâbu’l-kubur-kabir arkadaþlarý’, (Mümtehine,60/13) âyette geçiyor. Ýnkârcýlarýn ölülerinin durumunu ifade eden bir tabir.
‘Ashâbu’l-Uhdûd’. Uhdûd, yerdeki uzun ve derin hendek demektir. Burûc 85/4. geçen bu ifade mü’minleri ateþ dolu hendeklere atarak cezalandýran, bununla eðlenen bir topluluðun Kur’an’daki adý.
Kur’an Sahabelerden Sýk Sýk Bahsetmektedir
Ýslâm kültüründe sahabe her ne kadar sadece Peygamber’in (s.a.s.) arkadaþlarý hakkýndaözel bir kavram olsa da, Kur’an’da bu manada hiç yer almamaktadýr. Ancak pek çok yerde, pek çok sebepten dolayý, sýrasý geldikçe onlardan bahsediyor. Þüphesiz ki Kur’an’ýn ilk muhatabý onlardý ve her hitap öncelikle onlara yönelikti. Kur’an’ýn inþa ettiði nesil onlardý. Kur’an’ýn inþa etmek ve insanlýða örnek yapmak istediði insanlardan bahsetmemesi zaten normal olmazdý. Pek çok âyet onlarýn zamanýnda olan veya onlarýn yaptýklarý olaylar üzerine indi. Âyetler onlarý yönlendirmek, yetiþtirmek ve inþa etmek üzere geliyordu. Kur’an onlarýn yanýnda gerçekleþen pek çok olaydan hareketle kýyamete kadar geçerli ilkeler ve hükümler koyuyordu.
Bundan dolayý Kur’an farklý ifadelerle, dolaylý olarak, övme ve kýnama üslûbuyla, muhacir ve ensar nitelemesiyle, Peygamberle birlikte olanlar tabiriyle, bazý somut olaylardan hareketle onlardan yer yer söz etmektedirler.
‘Ensar’ kavram olarak, Muhammed’in (s.a.s.) davetini kabul edip müslüman olan, Hicretten sonra Hz. Peygamberi ve Mekke’den gelen Muhacirleri barýndýran, koruyan ve yardým eden Medineli sahabe topluluðunun özel adýdýr.
‘Ensar’ kelimesi iki âyette ‘muhacir’ kavramý ile birlikte geçmektedir. Burada Ensar ile Muhacir ve onlara güzellikle uyanlarda Allah’ýn razý olduðu, onlar için içinde ebedi kalacaklarý cennetlerin hazýrlandýðý haber veriliyor. (Tevbe 9/100, 117)
Bunun yanýnda Haþr 58/9. ayetiyle, Enfal 9/72 ve 74. ayetlerinde ‘ensar’ kelimesi geçmemekle birlikte Hz. Peygamber’e ve muhacirlere yaptýklarý hizmetler ve fedekârlýklar belirtilerek methediliyorlar.Kur’an ayrýca ensar ve muhacir ayrýmý yapmadan bir çok âyette Peygambere iman edip, O’na yardým eden sahabelerden övgüyle söz etmektedir. Þüphesiz ki bu gibi âyetler, sahabelerin büyük bir bölümünü meydana getiren Ensar için de geçerlidir. (Bakara 2/218. Âli Ýmran 3/169, 172-173. A’raf 7/157. Enfal 8/26, 64. Tevbe 9/88-89. Fetih 48/18-19, 29)
Kur’an’nýn Sahabe Tanýmý
Peygamber’in davetine icabet edip müslüman olan, Kur’an’ýn inþa etmesi ve Peygamber eðitimi ile öðrendikleri Ýslamý en güzel þekilde yaþayan, Ýslamý baþkalarýna ulaþtýrmak için olaðanüstü çabalar gösteren ilk nesil mümüslümanlar elbette seçkin insanlardý. Onlar bütün insanlýða model þahsiyet olarak sunulan Peygamber’in (Ahzab 33/21) en seçkin öðrencileri idi. Ancak onlar da bizim gibi beþerdi. Ýslâma göre kimse kutsal olmadýðý gibi onlar da kutsal deðildi. Artýlarý ve eksileri vardý. Gerek vahiy süreci devam ederken, gerek Peygamberin vefatýndan sonra sayýsýz faziletli ve örnek iþler yaptýklarý gibi, pek çoklarý hatalar yaptýlar. Kur’an onlarý vahiy sürecindeki bazý yanlýþlarýna iþaret ediyor. Onlarýn yanlýþlarý üzerinden ümmete anlayýþ, metod, ilke ve deðerler öðretiyor.
Onlar gerçek mü’minlerdi
Allah (c.c.) hem muhacirler ve ensardan oluþan ilk kuþak müslümanlara ‘gerçek mü’minler’ diyor. (Enfâl, 8/74)
Onlarýn amacý Allah rýzasýný kazanmak idi
Kur’an buna bir kaç ayette iþaret ediyor. “Sabah akþam Rablerine, O'nun rýzasýný dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatýnýn süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kýldýðýmýz, kötü arzularýna uymuþ ve iþi gücü aþýrýlýk olan kimseye boyun eðme.” (Kehf 18/28 Bir benzeri: En’âm 6/52)
Allah (c.c.)’da onlardan razý oldu
“(Ýslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, iþte Allah onlardan razý olmuþtur, onlar da Allah'tan razý olmuþlardýr. (Tevbe, 9/100)
Kur’an’ýn özellikle vurguladýðý gibi Allah (c.c.) Hudeybiye’de her türlü tehlikeyi göze alýp Peygamber’e biat edenlerden (Rýdvan bey’atýndan) razý oldu. (Fetih, 48/18–19)
Allah onlara cenneti söz veriyor.
Pek çok ayet, Peygambere iman edip, onunla birlikte Ýslami davete hizmet eden, bu uðurda nefesini, malýný infak eden, hatta canýný verenlere en büyük ödül olarak cenneti vadediyor. Bu müjdeyi de daha dünyada iken onlara ulaþtýrýyor. (Hadîd, 57/10. Tevbe 9/100) âyette de benzer müjdeyi görüyoruz.
Onlar kendileri ihtiyaç içinde iken bile mü’min kardeþlerini kendilerine tercih ederlerdi. Baþkasýný kendisine tercih etmeye Ýslâm ahlâkýna 'îsar' denir. Bu ahlâkýn en güzel örneklerini, Muhacir-Ensar kardeþliðinde görüyoruz. Özellikle Ensar’ýn kendilerine misafir olarak gelen kardeþlerini kendilerine tercih etmeleri tarihin þeref levhalarýndandýr. (Haþr, 59/9)
Onlar aralarýnda merhametli idiler.
“Muhammed Allah'ýn elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kafirlere karþý çetin (sabýrlý ve dayanýklý), kendi aralarýnda merhametlidirler. (Fetih, 48/29)
Birlikte Allah'ýn dinine yardým ediyorlardý
Her ne kadar Muhacirlere yardým edenlere kavramsal anlamda 'Ensar' dense de bir baþka açýdan sahabenin hepsi de birer Ensar idiler. Sahabeler Peygamber’le birlikte Allah'ýn dinine, Ýslâmî davete canlarýyla ve mallarýyla, bütün imkânlarýný kullanarak yardým ettiler. Bunun üzerine Allah onlara baþarý, izzet ve mükâfat verdi.
Son Söz Yerine
Sahabi olmak, Ýslâm’ýn ilk nesline mertebe ve büyük bir þeref kazandýran sýfattýr. Bunu hem Kur’an ve hem de Peygamberimiz (s.a.s.) haber veriyor. (12) Ancak her ne kadar Rasûlüllah’ý müslüman olarak görenler sahabe sayýlsa da aralarýnda derece farký vardýr. Onlarýn bir kýsmý Mekke’de daveti duyar duymaz ilk müslüman oldular, uzun süre Peygamber’in yanýnda bulundular, ondan uzun yýllar ders aldýlar, onun terbiyesinde yetiþtiler. Kimisi onun izniyle Habeþistan’a, kimisi onunla her þeylerini Mekke’de býrakarak Medine’ye hicret ettiler. Kimisi Ýslâm uðrunda çeþitli iþkencelere, zorluklara, imtihanlara maruz kaldýlar. Kimisi ömür boyu Ýslâmi davet uðruna çalýþtý, kimi canýný verdi, kimi varlýðýný feda etti. Kimisi sonraki yýllarda, kimisi islâmi davete karþý bir müddet mücadele ettikten sonra müslüman oldular. Kimisi onun rahle-i tedrisinde sadýk bir talebe oldu, kimisi Peygamberi sadece ziyaret etmekle yetindi. Bu açýlardan sahabelerin farklý derecede, farklý fazilet sahibi olmalarý doðaldýr. (13)
Dipnot
(1) Uður, M. Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüðü, TDV Yay. Ankara 1992 s: 28-29 ve334-338
(2) Erul, B. Sahabenin Sünnet Anlayýþý, TDV Yay. Ankara 2008, s: 2
(3) Ýbnu Hacer el-Askalânî, el-Ýsâbe fi-i Temyizi’s-Sahâbe, Dâru’l-Kütübi’l-Arabi, Beyrut Thr. 1/7
(4) el-Isfaehani, R. el-Müfredat, Kahraman Yay. Ýstanbul 1986, s: 405
(5) Uður, M. Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüðü, TDV Yay. Ankara 1992 s: 334. Erul, B. Sahabenin Sünnet Anlayýþý, TDV Yay. s: 1. Efendioðlu, M. TDV Ýslâm Ansiklopedisi, 35/491-492
(6) Ýbnu Manzur, Lisânu’l-Arab, Dâru Ve Mektebet’l-Hilâl, Beyrut thr. 8/200-201
(7) Solak, M. Hadislerde Sahabe Kavramý, Yüksek Lisans Tezi, s: 24 http://kutuphane.ksu.edu.tr/e-tez/sbe/T00885/mustafa_solak_tez.pdf
(8) Bakýnýz: Solak, M. Hadislerde Sahabe Kavramý, s: 37-61
(9) Esed, M. Kuran Mesajý, Ýþaret Yay. Ýstanbul 1996, 1/279
(10) Ýslâmoðlu, M. Hayat Kitabý Kur’an, Düþün Yay. Ýstanbul 2008, 2/1260
(11) Ayný kökten Türkçe’ye geçen ‘meþ’um’; uðursuz, kötü demektir. TDK. Türkçe Sözlük, 2/1014
(12) Mesela; Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe/221-222. Ahmed b. Hanbel 1/294
(13) Koçyiðit, T. Hadis Tarihi, AÜ. Ý. Fakültesi Yay. Ankara 1977 , s: 71
Hüseyin Kerim ECE
|