Ýnsan, “kün” sözüyle vücut bulan bu âlemin en mükerrem varlýðý (Ýsra, 17/70.) olarak Allah’ýn hitabýna mazhar olmuþtur. Kur’an’ýn ifadesiyle; “Rahman, insaný yaratmýþ, beyaný öðretmiþtir.” (Rahmân, 55/3-4.) Ýnsan, “beyan” için gerekli olan donanýma sahip kýlýnmýþtýr. Yaratýlýþýn ilk aþamasýnda bizzat Yaratýcý Kudret tarafýndan Hz. Adem’e esmanýn öðretilmesine dair yapýlan vurgunun (Bakara, 2/31.), böyle bir anlamýda içinde barýndýrdýðý söylenebilir. Böylece “halife” insana büyük bir anlama, anlatma gücü verilmiþ ve o kavramlarla düþünme, kelimelerle konuþma yeteneðine sahip kýlýnmýþtýr.
Evren ve içindekilere dair “esma” aslýnda insanýn bir yönüyle kendisini tanýmasýna ve anlamlandýrmasýna da zemin hazýrlamaktadýr. Çünkü insana özgü kýlýnan akýl, eþyaya dair kavramlarla “varlýk”ý anlamlandýrabilir. Bu itibarla insanýn düþünce ve inanç dünyasýnýn inþasýnda kelamýn ayrý bir yeri vardýr. Söz düþünceye, dil söze araç kýlýnmýþtýr. Dünyayý algýlayýp anlamlandýrýþýmýzýn en önemli aracý dildir. “Dil varlýk evimdir” diyor Heideger. Dini duyuþ, hissediþ ve algýlayýþýmýz da diðer algýlarýmýz gibi dilde ifadesini bulur. (Bkz. Sadýk Kýlýç, “Müzakere”, I. Dini Yayýnlar Kongresi, Ank. 2004, s. 260.) Kendisi de bir söz üstadý olan Mevlana ise þöyle der: “Ýnsanoðlu dilinin altýnda gizlidir. Dil, can kapýsýnýn perdesidir. Yel esip perde kalktý mý evin içindekiler görünüverir. O zaman bak evde inci mi var, buðday mý?” Ýnci deðerinde ve kalitesinde söz söyleyebilmek ilmî, fikrî ve irfanî bir derinliði gerektirir.
Söz, ifade için vardýr. Ýfade, faydayý istifadeye dönüþtürmektir. (Mehmet Görmez, “Kur’an-ý Kerim’in Iþýðýnda Söz ve Davranýþ Estetiði”, Diyanet Aylýk Dergi, Eylül 2006, s. 5.) Söz, minberde “hutbe”ye, kürsüde “vaaz”a dönüþür. Konuþmada marifet, kelama ruh üfleyebilmek ve o ruh ile gönülleri diri tutabilmektir. “Kün” emri misali inþa edici ve var kýlýcý bir mahiyet arz etmeli, âdeta güzellikleri oldurmalý, çirkinlikleri öldürmelidir, kelam. Gönlün tercümaný olmalý ve kâinatýn ortak dili olan sevgi dilini yansýtmalýdýr.
Sözü destekleyen ve besleyen en önemli kaynak Kelam-ý Kadîm’dir. Sözü en güzel, doðru ve etkili biçimde kullanmanýn hem yöntemini hem can alýcý örneklerini Kur’an’da bulmak mümkündür.
Kur’an-ý Kerim’de söz ve sözün kullaným formlarý
Kur’an-ý Kerim’in kendisi de bir kelamdýr. Muhataba aðýr sorumluluklar yükleyen (kavl-i sakîl) (Müzzemmil, 73/5.) ve doðruyu yanlýþtan ayýran bir söz (kavl-i fasl) (Târýk, 86/13.) olma niteliðiyle “sözlerin en güzeli” (Zümer, 39/23.) dir. Onun ahenk ve belaðatý tarih boyunca edebiyata, icaza konu olmakla kalmamýþ, ayný zamanda ona yönelen mümin gönülleri derinden etkilemiþtir.
Kelam-ý ilahî olan Kur’an’da kavle ayrý bir önem atfedilmiþtir. Sözün, bünyesinde taþýmasý gereken özellikleri ve estetik unsurlarý olmalýdýr. Bu estetik unsurlarý, Kur’an’da söz ile birlikte kullanýlan sýfatlarda bulmak mümkündür. Kur’an-ý Kerim’e göre söz; maruf, belîð, sedîd, leyyin, kerîm ve meysûr olmalýdýr.
a) Maruf söz
“Güzel bir söz ve baðýþlama, peþinden gönül kýrma gelen bir sadakadan daha hayýrlýdýr. Allah her bakýmdan sýnýrsýz zengindir, halimdir (hemen cezalandýrmaz, mühlet verir).” (Bakara, 2/263.) Örnek olarak zikrettiðimiz bu ayetle birlikte Kur’an-ý Kerim’de beþ yerde geçen kavl-i maruf (Bakara, 2/235; Nisa, 4/5, 8; Ahzab, 33/32; Muhammed, 47/21.); doðru, usulüne uygun söylenen, anlaþýlýr, kýrýcý olmayan, net ve açýk, kötü anlamlar çaðrýþtýrmayan, meþru sözdür. (Ý. Lütfi Çakan, “Hitabet ve Ýrþad Açýsýndan Kur’an-ý Kerim’de Söz Çeþitleri”, I. Din Þurasý Teblið ve Müzakereleri, Ank. 1995, s. 251; Faruk Bayraktar, Türkiye’de Vaizlik, Ýst. 1997, s. 71.)
b) Belið söz
“Onlar, Allah’ýn kalplerindekini bildiði kimselerdir. Öyleyse onlara aldýrma. Onlara öðüt ver, kendileri hakkýnda etkili ve güzel söz söyle.” (Nisa, 4/61.) Ayet, dinleyenleri etkileyecek, içlerinde derin tesir uyandýracak güzel söz söylenmenin, belið konuþmanýn önemine vurgu yapmaktadýr.
c) Sedîd söz
“Ey iman edenler! Allah’a karþý gelmekten sakýnýn ve doðru söz söyleyin.” (Ahzab, 33/70.) ayetiyle doðrudan inananlarýn sözlerinin niteliðine dikkat çekilmiþtir. “Kendileri, geriye zayýf çocuklar býraktýklarý takdirde, onlar hakkýnda endiþeye kapýlanlar, (yetimler hakkýnda da) ürperip korksunlar. Allah’a karþý gelmekten sakýnsýnlar ve doðru söz söylesinler.” (Nisa, 4/9.) ayetinde ise özellikle yetimler hakkýnda doðru konuþmanýn önemine vurgu yapýlmýþtýr. Kavl-i sedîd; gerçeði ortaya koyan, insaný hakka ve doðruya götüren, yalaný ve haksýzlýðý bulunmayan, yerinde söylenmiþ isabetli, saðlam ve doðru sözdür. (Heyet, Dini Kavramlar Sözlüðü, Ank. 2006, s. 583.)
d) Leyyin söz
Hz. Musa ve Hz. Harun’un Firavunla nasýl konuþmalarý gerektiði bildirilirken; “Ona yumuþak söz söyleyin. Belki öðüt alýr, yahut korkar.” (Tâhâ, 20/44.) buyurulmuþtur.
Kavl-i leyyin, yumuþak konuþmak, muhatabý açýk ve sert bir þekilde suçlamamak ancak gerçeði olduðu gibi söylemektir. Buna bir anlamda bugün için diplomasi dili ve üslubu ya da “teblið ve irþad diplomasisi” de denebilir. (Çakan, age., s. 253.)
e) Kerîm söz
Anne-babaya karþý nasýl davranýlmasý gerektiði izah
edilirken þöyle buyrulmaktadýr: “Rabbin, kendisinden
baþkasýna asla ibadet etmemenizi, anayababaya
iyi davranmanýzý kesin olarak emretti. Eðer
onlardan biri, ya da her ikisi senin yanýnda ihtiyarlýk
çaðýna ulaþýrsa, sakýn onlara “öf!” bile deme; onlarý
azarlama; onlara tatlý ve güzel söz söyle.” (Ýsra, 17/23.)
Kavl-i kerîm; nazik, kibar, hoþ, tatlý, saygý ve hürmet
dolu, gönül alýcý sözlerdir.
f) Meysur söz
“Eðer Rabbinden umduðun bir rahmeti istemek için
onlardan yüz çevirecek olursan, o zaman onlara
yumuþak bir söz söyle.” (Ýsra, 17/28.)
Ayette geçen kavl-i meysur, yardým eli uzatamadýðýmýz fakir ve muhtaç kimselerden hiç olmazsa hoþ, yumuþak, yatýþtýrýcý ve kolaylaþtýrýcý sözü esirgememek anlamýnda kullanýlmýþtýr. (Görmez, agm, s. 7.) O halde meysur sözün sadaka hükmünde olduðu söylenebilir. Hz. Peygamber de güzel sözün sadaka olduðunu ifade etmiþtir. (Buhârî, Edeb, 34.)
Ýnsanlardan sözün en güzelini söylemelerini isteyen Kur’an (Ýsra, 17/53.), bir iletiþim aracý olarak sözün dinleyicilerde iyi duygular oluþturacak güzellikte ve ayný zamanda açýk ve anlaþýlýr nitelikte olmasý gerektiðine de vurgu yapmaktadýr. (Bkz. Ýbrahim, 14/4, 27; Meryem, 19/97; Duhan, 44/58; Ahmet Koç, “Dini Ýletiþim Baðlamýnda Kur’an’da Kavl Çeþitleri”, Diyanet Ýlmi Dergi, c. 44, sy. 4, s. 32.)
Bu müspet sýfatlarýn yaný sýra Kur’an’da söz için olumsuz bazý sýfatlarýn da kullanýldýðý görülmektedir. Buna göre; kötü, çirkin söz anlamýna gelen kavl-i su’ (Nisa, 4/148.), asýlsýz, düzmece, akla sýðmayan söz anlamýna gelen kavl-i münker (Mücadele, 58/2.), yalan, asýlsýz söz demek olan kavl-i zûr (Hac, 22/30.), eðri söz anlamýna gelen kavl-i lahn (Muhammed, 47/30.) ve akýl çeldirici, yaldýzlý, süslü söz demek olan kavl-i zuhruf (En’am, 6/112.) Kur’an’a göre uzak durulmasý gereken sözler ve konuþma tarzlarýdýr.
Müspet ve menfi tüm bu formlarla Kur’an, sözün nasýl kullanýlacaðýna dair bir söz geleneði inþa etmiþtir. Böylece söz, Kur’an-ý Kerim’de büyük bir anlam zenginliðine kavuþmuþtur. Kur’an-ý Kerim, güzel ve kötü söze dair kullandýðý benzetme ile de bir söz estetiði ortaya koymuþtur:
“Görmedin mi Allah güzel bir söze nasýl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü saðlam, dallarý göðe yükselen bir aðaç gibidir. Bu aðaç Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öðüt alsýnlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün durumu da; yerden koparýlmýþ, ayakta durma imkaný olmayan kötü bir aðacýn durumu gibidir.” (Ýbrahim, 14/24-27.) Kur’an’a göre söz, meyveli bir aðaç misali saðlam ve verimli olmalýdýr. Bir tek hurmanýn yarýsýyla bile olsa sadaka ve yardýmlaþmaya, böylece cehennem ateþinden korunmaya dair yapýlan nebevi uyarýdan hareketle (Müslim, Zekat, 66.), güzel sözün sadaka hükmünde olduðunun altýný bir kez daha çizmeliyiz. Mana yüklü güzel bir söz ve hikmet dolu bir hitabet ile ruhlarý doyurmanýn, gönül dünyasýnda cehennem misali yanan nice ateþleri söndürmenin sadaka olarak taþýdýðý anlam tüm takdirlerin ötesindedir.
* Bu makale "Söz Söyleme Sanat Olarak Vaaz Mimar-ý Âdem Olarak Vaiz" baþlýðý ile Vaaz ve Vaizlik Sempozyumu'nda (17-18 Aralýk,Ankara) sunulan tebliðin bir bölümünün yazarý tarafýndan ele alýnmýþ özetidir.
|