Zaman diye bir olgunun içine doðuyoruz ama onu tanýmlamaktan bile aciziz. Yapýlan tanýmlarýn her biri kendince ve iþi bir tarafýndan tutuyor. Yaþayýp hissettiðimiz ama “þudur” diyemediðimiz bir muamma zaman. Evrenin hareketlerine baðlý itibari bir algýdýr, diyenler de var; yaratýlmýþ ve gerçekliði olan bir þeydir diyenler de. Durum ne olursa olsun kesin olan þu ki, insan zaman ile zorunlu bir iliþki yaþýyor ve bu iliþkiyi düzenleme sorumluluðu da kendi omuzlarýnda. Ýnsanýn hayatý bu konudaki baþarýsý oranýnda anlam kazanacak.
Kur’an genel olarak zamana (asr) yaptýðý vurgudan baþka, zaman içinde yaþanan yýl, ay, gün, saat gibi genel adlarýyla “vakit” dediðimiz baþý sonu belli süreçlere de merkezî bir konum verir. Külli bir mahiyet arz eden zaman kâinata sindirilmiþ ilahî azamete iþaret ederken, zaman içinde yer alan vakit olgusu insan hayatýna þekil vermesi planlanan nizamýn yapý taþý olarak rol oynar. Ömür dediðimiz süreç, zamanýn ürünü olan vakit kavramý sýnýrlarý içinde yaþanýr. Bir bakýma vakit, ilahî kudretin, “ürün”e dönüþtürmemiz için bize emanet ettiði ham maddedir.
Mesajýn temel vurgusu ise Asr suresi ikinci ayetinin içeriðini oluþturan “Ýnsan gerçekten ziyan içindedir.” cümlesi ile yapýlmýþtýr. Bu yargý insan için öylesine önemli bir gerçeði yansýtmaktadýr ki dikkate alýnmaz ve gereði yapýlmazsa geri dönüþü olmayan bir yola girilmiþ, mutlak ziyan içine düþülmüþ olacaktýr.
Surenin yeminle baþlamasý bu konuya dikkat çekmeyi amaçlarken, yeminin asýr/ zaman üzerine yapýlmýþ olmasý da haber verilen ziyanýn zaman ile ilgili olacaðýna iþaret etmektedir.
“Ýnsan gerçekten ziyan içindedir.” (Asr, 103/2.) cümlesindeki genel ifadeden, üçüncü ayette ayrý tutulanlar dýþýnda herkesin bu mutlak ziyan olgusunu yaþayacaðýný, bu hükmün bütün zamanlarý kapsadýðýný ve bunun deðiþmez bir kural olduðunu anlýyoruz. “Ancak, iman edip de salih amelleri iþleyenler, birbirlerine hakký tavsiye edenler, birbirlerine sabrý tavsiye edenler baþka. (Onlar ziyanda deðillerdir.)” anlamýndaki üçüncü ayetin iþaretinden ise bu mutlak ziyanýn tevhit inancýndan uzak olmak, dolayýsý ile onun gerektirdiði salih amelleri iþlememek sebebiyle gerçekleþeceði anlaþýlýyor. Ayný þekilde ayet, ömür adýyla emanetimize býrakýlmýþ olan zaman dilimini ilahî iradeye uygun bir hayatla deðerlendirmenin, bu ziyana uðramaktan kurtulmanýn tek yolu olduðunu bildiriyor. Salih ameller ise, kulluða layýk olmamýzý saðlayacak ibadet eylemlerinden, bizi hayat, çevre ve toplumla barýþýk kýlacak yapýcý, verimli faaliyet, tutum ve davranýþlarý içeren geniþ bir daire oluþturur. zamaný yönetebilmek salih amel yolunda baþarýya ulaþmanýn temel þartýdýr.
Zaman fiilî gerçekliðini, evrendeki varlýklarýn hareketlerinin nispeti ile kazanýr. Ýnsan hayatý açýsýndan zamanýn gerçekliði ise, daha pratik zaman, Ýnsan ve ziyan bir alt yapýya sahiptir: Ýnsan, içinde yaþadýðý zaman sürecine yapýp etmeleri ile bir þekil vererek kendi hayatýný ve olaylarý düzenler. Bu konuda aktif ve etkili olabildiði ölçüde zamanýna hâkim olmuþ demektir. zamanýn nesnesi olmakla öznesi olmak arasýndaki fark burada yatar. Hayatýn rengi, tadý ve kokusu sizin dünya görüþünüzü yansýtýyor, deðerlerinizi korumuþ olarak rahat rahat soluyacaðýnýz bir hava bulabiliyorsanýz zamaný özünden yakalamýþsýnýz demektir.
Ýnsanýn ziyana uðramasý, zamaný yönetmek yerine zaman tarafýndan yönetilmesi devamýnda ortaya çýkar. zamanýn yönettiði insan planlý bir hayat anlayýþýndan yoksundur ve bu sebeple “zaman dýþý bir hayat” yaþar. Üretemez, üretimsizliðin sermayesi hâline gelir. Bu süreç içinde dakika ve saniyeler hýzla tüketilirken kiþi de “tükenir” ve ömür süresi bitmeden zaman tükenir, kiþi yaþayan bir ölüye döner.
Asýr suresinde temel mesaj, zamanla iliþkileri noktasýnda ziyana düþmeyen kimseler üzerinden verilmektedir. Bunlarýn temel niteliði iman etmiþ olmak kaydýyla hayat süreçlerini salih ameller iþlemek, birbirlerine hakký ve sabrý tavsiye ederek deðerlendirmektir. Ýnsaný Allah’a kul yapan ilkelerden habersizce bir hayat sürmek ise ömrü ziyan etmektir. Dünya-ahiret dengesinin bozulduðu her yerde ziyan olgusu bir boyutu ile mutlaka vardýr. Bu durum da “dünyayý düzene koyma” çabasýnýn ölüm ötesine hazýrlýk yapmayý unutturmasý ile yaþanýr. Kur’an’ýn insana, özelikle mümine yaptýðý çaðrý böyle bir tuzaða düþmemek yönündedir. (Nur, 24/36-37.) Nihai mutluluðu, ilahî ilkeleri dikkate alarak bu tuzaða düþmeyip hayat yolculuðunu itaatle geçirenler yaþayacaktýr. Bu dile getirdiði yolculuðun nasýl katedileceðine dair bütün detaylar Kur’an ve sünnette verilmiþtir. Asr suresinin yanýnda, zamaný heba etme konusunda insanýn yaþadýðý yaygýn zaafý Hz. Peygamber (s.a.s.) de çok açýk ve net ifadelerle ortaya koymuþ, insanlarýn çoðunun zaman konusunda aldanýþ içinde olduklarýna dikkat çekmiþtir. (Tirmizi, Zühd, 1.)
Ýyi bir Müslümanýn yaþadýðý hayat, Rahman’a ulaþtýran kesintisiz bir süreci ifade eter. ziyana uðrayanlar ise karþýlarýnda “kendi elleriyle yaptýklarýný” bulacaklardýr. (Ýnþikak, 84/6.) Bu hassasiyetin yaþandýðý Ýslam toplumunda zaman bizzat hayat olarak, alýnýp satýlmasý, biriktirilmesi ve devredilmesi mümkün olmayan bir deðer olarak algýlanmýþtýr. Hayatýn sermayesi olarak zaman “dirhem ve dinar”dan daha çok ihtimam görmüþtür. “Batý’nýn aceleci, telaþlý insan tipi ile Ýslam’ýn mütevekkil insaný arasýnda iki fark vardýr. Birincisi, vaktin kurbaný iken, ikincisi vakti tasarrufu altýna alýr. Birincisi, doðal vakitleri -dolayýsýyla zamaný- unutmuþ olarak boyuna dönen çarklara yetiþmek kaygýsýyla telaþlý bir yaþama ortamýna germiþken, ikincisi vakti tasarrufunun remzi olarak saati icat etmiþtir.” (Rasim Özdenören, Yumurtayý Hangi Ucundan Kýrmalý?, Ýz yayýncýlýk, 4. Baský, Ýstanbul 1999, s. 189.) Ne var ki çizilen bu tablo artýk günümüz Müslümaný için özlem kaynaðý bir durumdan baþka þeyi yansýtmýyor. Günümüz Müslümaný geride kalan o örnek zamanlarýn ruhunu taþýmaktan uzak bulunuyor. Günümüz Müslümaný zaman yönetimi zaafýný aðýr bir þekilde yaþamaktadýr. zamaný yönetmek, onda cereyan eden olaylarýn akýþýna kapýlýp gitmek yerine, o olaylara yön verecek irade, plan ve etkinliklerin öznesi olmak; ahlaký, kültürü, sanatý, ekonomisi ile onun ruhunu üretmek gerekmektedir. Müslümanlarýn yaþaya geldiði son üç asýrlýk ziyan ve hüsran heyelaný, bu konuda iliklere kadar iþlemiþ bir acizlik ve çözülmüþlük hâlinin göstergesidir.
Zamana teslim olmanýn en açýk örneði onu ilahlaþtýrmaktýr. Her þeyin öznesi olarak gördüðünüz zamanýn elinde kendinizi masum ve çaresiz hissedersiniz, her þeyi “zamana býrak”ýrsýnýz ve bundan hoþlanýrsýnýz. Gerçekte bir kaçýþtýr bu, insanýn kendi iradesinden ve haysiyetinden kaçýþýdýr. Cahiliye Arap’ýnýn, maruz kaldýðý olumsuz olaylar karþýsýnda suçu zamana yüklemesi bu kaçýþýn damgasýný taþýr. (bk. Müslim, Kitabu’l-elfaz mineddehri ve gayriha, 1.) Sahabiler ise aksine zamanlarýný Asr suresi bilinci ile deðerlendirme gayretinde idiler. Bu konuda bir hatýrlatma olmak üzere, birbirlerinden ayrýlýrlarken Asýr suresini okurlardý. (Taberani, Evsat, No. 5124.)
Bizim de Kur’an ve sünnetin önderliði ve sahabilerin örnekliðinde deðerler üreterek hayatýn akýþýna hâkim olmamýz gerekiyor. “Deðer”den kastýmýz en geniþ anlamý ile insaný duraðanlýða, gerilemeye düþmekten koruyacak maddi manevi her türlü “yararlý iþ”tir.
Doç. Dr. Halil ALTUNTAÞ
|